Ülkü Ocakları Başkanı olarak 1970’li yıllarda zaten etkili olan Muhsin Yazıcıoğlu, 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle beraber cezaevlerini dolduran yüzlerce ülkücünün de başkanı oldu. 1980 sonlarında onu “Başbuğ’un halefi” olarak kamuoyuna takdim eden ilk gazeteci bendim. Ama zamanla araları açıldı, Yazıcıoğlu ve bir grup ocak kökenli ülkücü 1992 Haziran’ında Türkeş’ten koptu. 1993 Ocak ayında kurulan Büyük Birlik Partisi’ni kuran bu kadro bir türlü arzuladıkları seviyeye gelemedi. 1999’da MHP’nin gölgesinde kalan BBP, 3 Kasım 2002 seçimlerinde de, muhalefette olmasına rağmen oy kaybına uğradı. Yazıcıoğlu bize belki de en yoğun özeleştiriyi partilerinin yaptığını söyledi. Ama BBP’de Yazıcıoğlu’nun liderliği pek tartışılmadı. Nitekim bugün Ankara Atatürk Spor Salonu’nda 5. Büyük Kurultayını yapacak olan BBP’de Yazıcıoğlu’nun tek aday olması bekleniyor. BBP lideri sorularımızı şöyle yanıtladı:
Ülkücü hareketin krizi nasıl aşılabilir?
Yazıcıoğlu: Sosyal olaylarda veya bir milletin tarihi seyrinde zirve noktalar vardır. Ardından fetret dönemleri de yaşanır. Ülkücü hareket zirveyi yakalayamadı. O mücadele içinde insanların hayatları pahasına yapmış oldukları fedakarlıkların da karşılığı alınamadı. Bu imkana en çok, 1999 seçimlerinde MHP ulaştı ama bunu da tarif edilemeyecek kadar kötü kullandı. Tam bir hovarda gibi harcadı. MHP’nin iktidarda bu kadar kötü bir performans sergilemesi o hareketin kaderinde yer almış herkesi sorgulamaya itti. Bu sorgulama olmazsa orada bir arıza var demektir. Bazen çok sancılı olur böylesi dönemler, ama hayırlı sonuçlar da doğurabilir. Yani bugünlerin genel kriz dönemi, bizleri, önümüzdeki günlerde çok daha sağlıklı düşünmeye, hareket etmeye itecektir. Bütün bunlar boşa gitmemeli.
Bir de kötümserler var. ‘Bu iş bitiyor mu?’ diyorlar.
Yazıcıoğlu: Bazı partilerle ilgili kaygılar olabilir de, ülkücü hareket için karamsar değilim ama Türkiye için kaygılıyım. Bu kaygıyı herkes ciddi anlamda ruhunda hissetmeye başlarsa sağlıklı doğru kararlar çıkar. Milletin ihtiyacı olan doğru fikirler ergeç zeminini bulur. Bu olacak, olmak da zorunda.
Globalizm çağında milliyetçiliği nasıl bir gelecek bekliyor? Bunu aşmak için milliyetçiliğin yeniden tarifi gerekiyor mu?
Yazıcıoğlu: Aslında bizim hareketimizin çıkışında bu vardı, ama bunu görünür hale getiremedik ve o fikirler ışığında açılımları yeterince yapamadık. Artık bir global diktatörlük çıkıyor ortaya. Globalizm dünyayı küçük bir köy haline getirerek herkesi özgür kılmadı, dünya nimetlerini adaletli bir şekilde dağıtmadı. Yeni dünya düzeni, tek kutuplu yeni bir güç merkezinden oluşuyor. Bu güç her türlü hakkı eziyor. Ama bu çağdaş sömürge anlayışının milletler tarafından bir şekilde kırılacağına inanıyorum. Bu beraberinde bölgeselleşmeyi, yerelleşmeyi ve milli reflekslerin artmasını getirecek. Yani bu global tehdit karşısında milliyetçilik güç kazanacaktır. Biz öncelikle Türkiye sınırları içinde yaşayan insanlarımızın, mezhep, meşreb, ayrımı yapmadan, kendi nüanslarını koruyarak, bir milletleşme sürecini tamamlamalarını savunuyoruz. Milliyetçi gelenekte, zamanında pek ifade edilmeyen sivil toplum, sosyal iktidar, katılımcı demokrasi gibi kavramları BBP geliştirmişti. Milli değerlerle evrensel değerlerin buluşturulmasına yönelik bir çıkıştı bu. Fakat bunu siyasi bir program olarak topluma yansıtma noktasında yeterli olamadık. BBP sadece MHP’den kopanların oluşturduğu bir hareket değildi.
ESKİ DEVLET BAKANI RAMAZAN MİRZAOĞLU
"Bahçeli olmasa aday olurdum"
Eski Devlet Bakanı Ramazan Mirzaoğlu sorularımızı şöyle yanıtladı:
3 Kasım’da MHP neden kaybetti?
Mirzaoğlu: 3 Kasım seçimlerinden bütün iktidar partileri yenik çıktı. Hatta muhalefet için de çok ağır sonuçları oldu seçimin. Düşünün 550 milletvekilinden 500’ü seçilemedi. Halbuki 21. dönem TBMM çok önemli yapısal reformlar gerçekleştirmiş, en çalışkan Meclis olarak tarihe geçmişti. Bunun temel sebebi şudur: Ülke son 15 yıl çok kötü yönetildi. Biz popülist politikalardan kaçındığımız için faturayı ödemek de bize düştü.
Niye erken seçimi kabul ettiniz?
Mirzaoğlu: Mecbur bırakıldık. Bir yandan, AB kapsamında, kabul etmemiz imkansız olan bazı yasalar dayatılınca ipler koptu, diğer yandan ortağımız DSP ortadan ikiye yarıldı. Genel Başkanımız Bursa’da 3 Kasım tarihini telaffuz edince tüm bakanlar olarak arkasında durduk. Baraj altında kalınca ne hissettiniz? Mirzaoğlu: Hiç tahmin etmiyorduk. Çok şaşırdık ve üzüldük. Biz Kırşehir’de, bu ters rüzgara rağmen epey başarılı olmuştuk, ama yetmedi.
Devlet Bahçeli yeniden aday olacak mı?
Mirzaoğlu: Sayın Bahçeli 3 kasım gecesi aday olmayacağını telaffuz etmişti. Ama bir süre sonra teşkilatın bütün kademelerinden, bu kararını gözden geçirmesi istendi. Bu ısrar üzerine yeniden aday olmayı düşündüğünü söyledi. Ben her iki kararına da saygı duyuyorum ve kendisiyle birlikte hareket ediyorum.
Bir ara sizin de adınız geçti genel başkanlık için...
Mirzaoğlu: Bazı arkadaşlar böyle uygun görmüşler, kendilerine teşekkür ederim. Ben MHP’de her göreve hazırım. Genel başkanımızın yeniden aday olması netlik kazanmış gibi. Eğer sayın Bahçeli aday olmasaydı, pekala aday olmayı düşünürdüm.
Kongre nasıl geçecek?
Mirzaoğlu: Yine Devlet Bahçeli başkanlığında, ama kesinlikle yenilenmiş bir yönetim kadrosu gelmeli. MHP dışarda kalan ülkücüleri, hatta milli birlik ve beraberliği savunan tüm kesimleri kucaklamalı; bunların partinin her kademesinde ağırlıkları hissedilmeli.
PROF. NACİ BOSTANCI
"Kötü siyasetçi iyisini kovdu"
1970’li yıllarda ülkücü hareket içinde yer alan Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Prof. Naci Bostancı, MHP’nin ve ülkücülüğün krizini Vatan için yorumladı:
“Anadolu taşrası, Türkiye’deki siyaset oyununa katılma, daha fazla güç ve nüfuz elde etme amacı ve mevcut iktidar ilişkilerini bu istikamette dönüştüreceği umudu ile MHP’ye yönelmişti. MHP elitleri, bu beklentiyi bir siyasal projeye dönüştürme ve elbette bunun ardından ülkenin öteki seçkinleriyle çatışma-uzlaşma ilişkisi çerçevesinde projeyi realize etme yerine, ‘verili’ iktidar ilişkilerini muhafaza etmenin bildik güzergahında yürümeyi tercih ettiler. Hatta bunun ‘bir tercih’ olmaktan çok, MHP’nin sosyal hikayesi çerçevesinde nispeten etkin ve bağımsız, dolayısıyla zikredilen ‘siyasal projeyi inşa edebilecek’ bir aydın çevresi oluşturamayışının doğal sonucudur demek yanlış olmaz.
Öte yandan burjuva sınıfına yeni yükselmiş orta-alt sınıfların ‘mağrur taşralılığına’ benzer özellikte bir ‘mağrur siyaset elitinin’ vitrine çıkması MHP’nin ‘halka benzeyen yüzünü’ deforme etmiş, gerilemenin önemli sebeplerinden birini teşkil etmiştir. İç iktidarını yeniden üreten MHP’liler, iktisattaki ‘kötü para iyi parayı kovar’ kuralının siyasette ne kadar anlamlı olabileceğini yaşayarak görmüşlerdir.
Geleceğe baktığımızda Türkiye’deki milliyetçiliğin küreselleşme / yerelleşme, etnisite / milli kimlik, ulus devletler / küresel aktörler vs. gibi güzergahlarda kaçınılmaz bir şekilde kendini sınayacağı görülmektedir. Türkiye’deki milliyetçilik, yerel siyasetin küçük sorunları etrafında dönen bir dil ve eylem biçiminden tüm dünyayı anlamlı bir tahayyül içine yerleştiren, kendini dünyanın sorunlarıyla ilişkilendiren bir yaklaşıma geçebilecek mi? Bunu kolay görmüyorum. Temennim, sadece kendisi için değil bu ülkede milliyetçiliğin ötesinde kalanlar için de son derece verimli sonuçlar doğurabilecek bu yaklaşımın egemen hale gelmesidir. Aksi halde iç konjonktürün sunacağı fırsatları bekleyen, kendi çabasından çok toplumsal dalgaların sırtında yükselmeye çalışan, sadece ‘içe’ seslenen bir cemaat dilinin ötesine geçemeyen tuhaf bir milliyetçilik hepimizin hikayesinin bir parçası olacaktır.”
TABAN KONUŞUYOR
Bize tarif değil arif gerekli
Kimse milliyetçiliği yeniden tarife kalkmasın. Bizi yeniden kalıplara ve belli formatlara sokmaya çalışmasınlar. Bize tarif değil arif gerekli. Biz geniş bir aile olduğumuz için dışardakiler hep bizi tarif etmeye kalkmıştır. Bırakın biz kendimizi tarif ve ifade edelim. Bize yönelik toplumsal önyargılar bir yana itilmeli. Birilerinin görmek istediği gibi insanlar değil, ülkücü-Türk tipiyiz.
Remzi Yılmaz-Fatih
Mamak’ta tacirlerin hesabı görüldü
Dün Osman Yüksel Serdengeçti hakkında, MHP’den MSP’ye gitti diye ahkam kesen, 1980 sonrası ‘MHP misyonunu tamamlamıştır’ diyerek büyük gazetelere manşet olanl, milletvekili olduktan sonra Castro dostluğundan beslenen siyaset taşeronları birer otorite olarak ortaya çıkıyor. Mamak ülkücü hareketin başladığı değil ülkücü tüccarların hesaplarının görüldüğü yerdir. Nurettin Topçu, Mümtaz Turhan, Erol Güngör, Ahmet Arvasi çizgilerinin aksiyoner yorumlarını yapamayanlar sistem adına ülkücülerin son perdesini oynamasınlar.
Dursun Ali Daştan-Bayburt
Alemlere nizam vereceğiz
Bu milleti ve devleti alemlere nizam verecek konuma getirmek amacıyla mücadele eden ülkücü gençlik olarak, kutsal davamıza hiçbir kuvvetin leke süremeyeceği, her ne kadar bir geçiş döneminde olsak da bunun kısa sürede biteceği inancındayız. Cenab-ı Hak’tan Başbuğumuza rahmet, sayın Genel Başkanımıza uzun ömürler dileriz.
Bahadır Tolga Şen-Adana
Koordinatlarımızı yitirdik
Biz nerdeyiz, tarihimiz kültürümüz nerde, bunların cevaplarını yitirdik. Yani ülkücü hareket koordinatlarını yitirdi. Böylece dünyayı anlamamız da zorlaştı. İşin kötüsü iktidarı paylaşan MHP’nin bir öngörüsü, mutabakatı olmayınca ülkücüler ideal yoksunu kaldı. Parti, hareketi kendi siyasal hesapları için tanımlamaya çalıştı ki bu sonun başlangıcıydı. MHP iktidar sürecinde teslimiyetçi ve seyirci bir tavır içinde oldu, bilinçli, kararlı, planlı bir politika izlemediği için de belirleyici bir aktör olamadı.
Mustafa Uğur Parlak
Hevesleri kursaklarında kalacak
Önce ülkem sonra partim anlayışı biz ülkücü gençlerde hiçbir değişikliğe uğramadan devam etmektedir. Bazı çevrelerin ülkücü hareket içerisinde başlatmaya çalıştıkları liderlik tartışması kesinlikle ağabeyilerimiz tarafından kursaklarında bırakılacaktır. Çünkü gün kavga dövüş günü değil birleşip el ele gönül gönüle ülkemizi sıkıntılarından kurtarmaya çalışma günüdür. Bu çağrımız tüm siyasi partilere ve ülkesini seven herkese.
Fatih Uslu
Esas sorumlu Şefkat Çetin
Bence biz ülkücülerin bu hale gelmesindeki en büyük etken teşkilatlardan sorumlu Şefkat Çetin’dir. Kendisi il ve ilçe teşkilatlarıyla yeterince koordineli çalışmamış, sorunları dışardan izlemiştir. Bu yüzden çok sayıda partili küstürülmüştür.
Kemal Ağrıs-Beyşehir
Birlikte hayır, ayrılıkta azap var
MHP-BBP birleşmesinin önünü tıkayanları kınıyorum. Ülkücü hareketin alperenlerini, bozkurtlarını mahsun bırakanları tarih affetmeyecek. Meydanları Cem Uzan’a terk edenleri, milliyetçiliği Doğu Perinçek’e teslim edenleri kınıyorum. Ülkücü gençlik birlik istiyor. Nefisleri ve kişisel çekişmeleri bir kenara bırakıp birleşmek zorundayız. Birlikte hayır, ayrılıkta azap vardır. Birleşemeyenler ya barajın altında kalır ya da yüzde 1,5 oy alır.
Erdal Yıldırım-İstanbul
Laf kalabalığına gerek yok
Kongreden beklenen, “Tanrıdağı kadar Türk, Hira dağı kadar Müslüman” düsturuna sahip bir kişinin bu kan kaybeden hareketin başına gelmesidir. Böyle bir liderle yola çıkacak olan MHP’nin, Erbakan ya da Uzan gibi laf kalabalığıyla gereksiz muhalefet yapmayıp AKP iktidarını desteklemesi ve yanlış yapılan yerlerde uyarması gerekir. Eğer hepimiz bu ülkenin iyiliği için çalışıyorsak birlik olup çalışmamız gerekir.
Bilal Ali Kotil
Ülkücü hareket demokratikleşmeli
Bir irtifa kaybı, motivasyon yitimi yaşanıyor. Ulusalcı heyecanlar yeniden örgütlenmeye muhtaç, ancak ülkücü hareket bu işlevi üstlenmeye hazır görünmüyor. Bunda geçmiş iktidar döneminin yarattığı kimi kötü alışkanlıkların da payı var. Yine o dönemden gelen, parti ile kitlesi arasında yaşanan göreli bir yabancılaşmaya dikkat çekmeli. Nitekim sayın Bahçeli de bunun altını çizdi. Partinin ve ülkücü hareketin demokratikleşememesi de önemli bir pratik sorun. Buna bir de parti ile devlet arasındaki bağın sağlıklı algılanıp algılanamadığı konusunu eklemek gerekir.
Sinan Öner
Ne oldum delisi bakanlar
Genel Merkez yönetimi ve personelinin, ziyarete gelen insanlara tavırları yıldırdı. Kendini üstte gören tavırlara alışık olmayan ülkücüler tepki gösterdi. Türban ve idam meselesindeki başarısızlığımızdaki haklılığımızı vatandaşımıza aktarabilirdik ama IMF’ye olan bağlılığımızı anlatamazdık, anlatamadık da. Devlet Bey bir ile mitinge gittiğinde il başkanıyla görüş alışverişinde bulunmaz, yaptığı göstermelik istişare toplantılarında soru soran insanları azarlar hale getirdi. Çünkü Devlet Bey, onlara göre tek başına yüzde 8 oy almıştı. Bakanlar ne oldum delisi oldu. Kendi işlerini bırakıp il kongrelerine karışır oldular. Teşkilat üstü bir konum elde etmeye çalıştılar.
Rüknettin Kılıçarslan
Ülkücüler İslam’ın neresinde?
Ülkücülük yerel bir kavramdır ve dünyanın başka hiçbir yerinde kendisini böyle tanımlayan ikinci bir örgütlenme yoktur.Ülkücüler kendi söylemlerinin milliliğini (yerelliğini) idrak edememişlerdir. Bu hareketin düşünsel kökenlerinin nereye tekabul ettiği belirsizlik konusudur. Örneğin ülkücü hareketin Türkiye konjoktüründe İslam diniyle ya da Batılılaşma ve modernizmle olan ilişkisi ve bu durumlara karşı aldığı tavır bulanıktır. Şu soru sorulmalıdr: ülkücüler İslam’ın ortadoksluğunu muhafaza etmek mi istiyorlar yoksa modern bir yorumuna mı ihtiyaç duyuyorlar?
İslam Can-Osmaniye