MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 3 Kasım gecesi, yenilginin sorumluluğunu üstlenen ilk siyasi parti olarak sivrildi. “2003 yılında yapılacak büyük kurultayda MHP’yi yeni yönetime kavuşturmak ve yeni bir genel başkan önderliğinde kutsal davamızı hedefe taşıayacak bir yapıyı oluşturmak görevi olacaktır” diyen Bahçeli, “Yeniden aday olacak mısınız?” sorusunu “Böyle bir açıklamayı yapan adaylığı düşünür mü?” sorusuyla yanıtlamıştı. 3 Kasım’ın mağluplarından Mesut Yılmaz ANAP’ı, Tansu Çiller DYP’yi, Ufuk Uras ÖDP’yi, Besim Tibuk da LDP’yi bıraktı. Ama Bahçeli’nin 12 Ekim’deki kongrede aday olup olmayacağı henüz belli değil.
“Bahçeli aday olmalı”
MHP lideri, yazı dizimizle ilgili röportaj talebimize olumlu yanıt vermedi. Biz de yakın çevresinden kendisinin tutumunu öğrenmeye çalıştık. “Devlet Beyin ağzından, ‘adayım’ ya da ‘değilim’ diye bir söz duymadım” diyen Meral Akşener şöyle devam ediyor: “Ama aday olmalı. 1995 seçimlerinde alınan yüzde 8.5 oyda kalındığı için Devlet Beyin adaylık yarışında yer almasında ben herhangi bir problem görmüyorum. Esas olan o yarışta demokratik kuralların işlemesidir.”
Kongrede epey etkili olması beklenen Ülkü Ocakları’nın Genel Başkanı Atilla Kaya da tavırlarını çok açık ve net bir şekilde dile getiriyor: “Biz MHP’deki toparlanmanın ancak Devlet Bahçeli’nin başkanlığında gerçekleşebileceğine inanıyoruz. Türkiye’nin genelindebu harekete oy ve gönül vermiş insanların yüzde 90 oranında Devlet Bahçeli noktasında ittifak yaptıklarını görüyoruz.”
Grup Başkanvekili olarak MHP’nin önemli konularda sözcülüğünü yapmış olan Mehmet Şandır da Bahçeli’nin adaylık konusunu kimseyle konuştunu sanmıyor: “Benimle konuşmadı mesela. Devlet Bey, geçmişin sorumluluğunu almakla beraber salimen bu kongre sürecini tamamlayarak MHP’nin geleceğini tanzim etmek istiyor. Eğer ülkücü mutabakat Devlet Beyin yeniden aday olmasını gerekli görürse Devlet Bey görevden kaçamaz. Kişi olarak o kendi sözünü söylemiştir, ama o artık o bir kişi değil. Kendisi hakkındaki kararı bu hareketin mutabakatı verecektir.”
“Kesinlikle aday olmamalı”
Ama bütün ülkücüler Bahçeli’nin adaylığında mutabık değil. Aday olmasına kesin gözüyle bakılan Ramiz Ongun “Ben Devlet Beyin aday olmayacağı kanaatindeyim. 4 Kasım’dan beri aynı şekilde düşünüyorum” derken, aynı düşüncede olan, bir diğer aday Koray Aydın bunu şöyle gerekçelendiriyor: “Devlet Bey’in o akşam söylediği söz artık kendisini değil hareketi de ilgilendiren bir söz haline dönüşmüştür. Yine de Devlet Bey sürprizlere her zaman açık biridir. Bazıları onun aday olacakmış gibi davrandığını düşünebilir, ama bugüne kadar izlemiş olduğu çizgi nedeniyle, kesinlikle aday olmayacağını, o akşam söylediği söze uygun hareket edeceğini düşünüyorum.”
Fakat ülkücü hareketin efsane isimlerinden Yılma Durak, Bahçeli’nin adaylığı düşündüğünü tahmin ediyor: “3 Kasım gecesi söyledikleri nedeniyle kendisini tebrik ettiğimde, o sözleri o günün, o anın şartları içerisinde söylediğini ima etti. Bazı arkadaşların kendisini gelip tekrar hareketin başında bulunmasını istediklerini söyledi. Bunlar yanlıştır. Devlet Bey, MHP’yi derleyecek, toparlayacak bir siyaset büyüğü olarak düzgün bir kongrenin geçekleşmesini sağlamalıdır. Ama aday olmamalıdır.”
Namık Kemal Zeybek ise çok daha emin konuşuyor: “Devlet Bey’in aday olması ihtimalini yüksek görüyorum. Kendisi aday olmayabilir, ama gösterilebilir; zorlanabilir.”
Şefkat Çetin kayıp
Kendisi de ülkücü kökenli olan Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi Prof. Naci Bostancı, Bahçeli’nin seçim gecesi söylediklerini “soylu ama yanıltıcı” bir tutum olarak değerlendiriyor: “Kişilerin becerisine, talihine, ihanetine vs. dönük eleştiri spekülasyonları MHP’yi bulunduğu yerden bir adım öteye götürmeyecektir” diyor, ama ülkücü hareket hala tartışmaları şahıslar üzerinden yapmayı sürdürüyor.
En çok merak edilen konuysa, Bahçeli’nin sağ kolu durumundaki Genel Başkan Yardımcısı Şefkat Çetin’in nerede olduğu. Seçimlerden kısa bir süre sonra ortadan kaybolan Çetin’e Bahçeli’nin de günlerce ulaşamadığı iddia edilmişti. MHP teşkilatını en iyi bilen kişi olan Çetin’in Genç Parti’ye geçeceği yolundaki söylentiler de boş çıkmıştı. Görüştüğümüz ülkücüler Çetin’in siyaseti bıraktığını, ticaretle uğraştığını söylüyor. Ülkücü hareketi en yakından izleyen gazetecilerden Kemal Can ise Şefkat Çetin olayını şöyle yorumluyor: “Çetin, Türkeş tarafından kenara itildiklerinde de bir süreliğine meydandan çekilmişti, daha sonra tekrar döndü. Dolayısıyla Çetin’in çekilmesinin ne kadar sahici olduğu biraz tartışma götürür. Ancak, Bahçeli döneminde parti politikasının ‘içe ilişkin ve içten gelen’ eleştirilerinin odağında Çetin’in olması ve Bahçeli’nin biraz da bilinçli olarak bunu beslemesi, bu çekilmeyi ‘normal’ hale getiriyor. Ancak bu günah keçiliğinin ne kadar gönüllü, ne kadar zorunlu olduğu, kongre süreci ve sonrasında Bahçeli’nin takınacağı tavırdan anlaşılacak. Eğer Bahçeli Çetin’in tasfiyesini süreklileştirerek kongre yarışına girer ve kazanması durumunda da bu tavrı sürdürürse; Türkeş sonrasında Bahçeli’yi iktidar yapan ve zaten dağılmış olan koalisyonun önemli bir değişimi anlamına gelir. Yok eğer tersi gerçekleşirse, Çetin’in taktik bir çekilme içinde olduğunu söylemek doğru olacaktır. Yine de, sahiden çekilmiş olma olasılığı da belki vardır.”
Yahnici niye sessiz?
Kemal Can’ın da belirttiği gibi Bahçeli’yi iktidar yapan koalisyon büyük ölçüde dağılmış durumda. Şefkat Çetin kayıp, Koray Aydın adaylığını ilan etmek üzere ve partinin dışa açılan yüzü, Genel Başkan Yardımcısı Şevket Bülent Yahnici ise alışılmışın tersine sessizliği tercih ediyor. Gerek 1999 seçimleri öncesi, gerekse 57. hükümet döneminde MHP’nin hem kamuoyuyla, hem de iç ve dış güç odaklarıyla arasında en önemli köprü olan Yahnici’nin Bahçeli’ye, özellikle erken seçim kararını tek başına almış olduğu için kırgın olduğu söyleniyor. Koray Aydın’la da arası iyi olmayan Yahnici’nin kongrede nasıl bir tutum izleyeceği merakla bekleniyor.
YAŞAR OKUYAN:
“MHP’den tık yok”
Yaşar Okuyan, 1970’li yıllarda MHP Genel Başkan Yardımcısıydı. Hapisten çıktıktan sonra ANAP’ta yer aldı. 3 Kasım seçimlerineyse Yalova’dan MHP adayı olarak girdi. Seçimlerden sonra gelişmeleri uzaktan izlemekle yetinen Okuyan, Devlet Bahçeli ve MHP hakkındaki görüşlerini şöyle anlattı:
“Seçimlerden sonra üç kez Sayın Devlet Bahçeli’den randevu istedim, bir cevap alamadım. Seçim akşamı yaptığı açıklamayı herkes çok takdir etti. Bahçeli o açıklamayı yapmasaydı Sayın Yılmaz, Sayın Çiller çekilirler miydi, kuşkuluyum. Fakat şimdi yeniden aday olabilir deniyor. 1 Aralık tarihi itibariyle üye kayıtlarını silmişler, öyle bir karar almışlar. Ve 10 Ocak’a kadar da yeni üye kayıtları gündemde. Mesela benim bundan haberim olmadı. Sayın Bahçeli ile 30 senelik arkadaşlığımız, hukukumuz var. Son derece dürüsttür. Pırıl pırıl bir insandır, haysiyetlidir, fakat siyasette tecrübe gerek. Bir siyasi bir partinin genel başkanlığını yürütmek farklı bir şey. Oralarda çok eksiklikler görüyorum şahsen, bunu tabii söylerken de zorlanıyorum.
MHP’nin ideolojik bir tabanı var. Yani seçimlerde ne netice alırsa alsın o tabanı, MHP’yi geçmişten bugünlere getirdi. Bundan sonra da götürür. Ama Türkiye’nin üniter devlet yapısının çok ciddi olarak tartışıldığı, ciddi risklerin söz konusu olduğu şu dönemde MHP’den tık çıkmıyor. Medya yazmıyor, vermiyor gerekçesine sığınamaz partiler. MHP’nin ciddi reaksiyon vermesi gerekir. Kıbrıs satılıyor, pazarlanıyor MHP’de tık yok. Irak meselesinde Kuzey Irak’ta Türkmenler boğazlanıyor, Musul-Kerkük işte kırmızı hattımız, yeşil hattımız, mavi hattımız deniliyor, ne hat kalmış ne çizgi kalmış, MHP’den tık yok. Eh yani, siz ne zaman, ne yapacaksınız? Bu meseleler beklemiyor ki!”
ÖMER LÜTFÜ METE
"Tanrıdağı fare doğurdu"
Son seçimlerde MHP’den milletvekili adayı olan Deliyürek’in senaristi, gazeteci Ömer Lütfi Mete, ülkücü hareketin krizini Vatan için yorumladı:
“Ünlü Fransız yazar Jean-Christophe Grangé son romanının konusu için ‘ülkücülük’ üzerine eğilince kendisiyle mülakat yapan gazetecinin şöyle bir sorusuyla karşılaşır: ‘Onların neyi ilginizi çekti ki?’ Grangé cevap verir: ‘Ne demek neyi ilginç? Siz dünyada ideolojisi olan başka bir mafya grubu biliyor musunuz?’ Bu cevap şüphesiz ‘ülkücü hareket’i tanımlamaya yetmez. Ama genel olarak ülkücülerin bütün bir macera boyunca çıkaramadıkları ana dersin ipucunu verir. Bu demektir ki ‘ülkücü hareket’in uluslararası ölçekte en ilginç yanı yeraltına sarkan boyutudur. Başka bir deyişle, koca bir camia sınır ötesine bir tek ‘marka’ ihraç edebilmiştir. Oysa hareket toplum hayatımızda sahne aldığı andan itibaren büyük iddiaların kadrosu olmayı hedeflemişti. Ama zamanla, Apo’yu asabilmeyi neredeyse dünyaya hükmetmekten daha önemli sayan ülkücü nesiller türedi.
Kötü paranın iyi parayı kovduğu gibi, bitirim ülkücü, alp ülkücüyü ıskartaya çıkardı. Geniş ve derin anlamda milli kaygılar yaşayabilen, evrensel bakabilen ülkücüler tamamen terk-i meydan etmeye mecbur kaldı. Böyle bir noktada tamamen ‘konjonktür’ himmetiyle ele geçirilen iktidar fırsatı, ülkücülerin yaşadığı en ağır hayalkırıklığı oldu: ‘Tanrıdağı’ fare doğurmuştu.
Oysa bu iktidarla birlikte, ılımlı havası, ciddi duruşu ve vasat çapıyla bir denge simgesi olmaya aday yeni lider, ülkücüler için parlak hayallerin başlangıcı gibiydi. Muhalefette devlet ve millet için fedakarlıklarını kanıtladıklarına inanan ülkücüler, iktidarda üstün icracılık yanlarını ve vazgeçilmezliklerini ortaya koyacaklardı. Doğrusu ‘hükümet şartları’ ve ‘küresel şartlar’ pek elverişli değildi ama, ‘dünyaya nizam verme’ye aday bir hareketin mensupları böyle bir ortamda da, iz bırakacak işler yapabileceklerinden emindiler. Fakat 3 Kasım, hayal binasının ne kadar çürük olduğunu gösteren deprem oldu.”