AKP Neydiler Ne oldular? 2

29.09.2003 Vatan

TBMM BAŞKANI BÜLENT ARINÇ
"Benim gibi bir adam geçmişini inkar etmez"

AKP’yi kurarkenki hedef ve beklentilerinize bu iki yıl içinde ulaştınız mı? Arınç: İki sene sonra geriye dönüp baktığımızda pekçok özlemimizin, hayalimizin gerçek olduğunu görüyorum. Bu nedir: Ülke yararına iyi işler yapabilmek. Enkaz halinde aldığımız Türkiye’de bir iyiye doğru gidiş var. Tek başına iktidarız; bu son elli yılın en parlak başarısı. Parti içerisinde büyük bir sıkıntı yok. Evet belki Meclis’te bu kadar büyük bir grubun zaman zaman eksiklikleri, yanlışları olabiliyor, ama dikkat çekici bir şekilde, büyük bir rahatsızlık yok. Anadolu’ya çok sık çıkılıyor, halkla ilişkiler çok üst düzeyde götürülüyor ve bütün anketlerin gösterdiği bir tablo var ki geçen yılki seçime göre AK Parti oylarını artırmış durumda. 

Partileşme süreci tamamlandı mı? 
Arınç: Siyasi Partiler Kanunu’nun 14. maddesinde sayılan, sahip olunması gereken özelliklerin hepsini AK Parti hukuki anlamda taşıyor. Bu bakımdan partileşme süreci bütünüyle tamamlanmıştır. Bugün AK Parti mevcutlar içinde en genç parti olmasına rağmen onlardan daha güçlüdür. O partilerin artısı, geleneklerinin oluşmuş olması, teşkilatları, kadrolarının, milletvekillerinin birbirlerini daha çok tanımalarıdır. AK Partili milletvekillerinin ise birbirlerini çok iyi tanıdıklarını, birbirlerinin bütün meziyetlerini, kabiliyet ve zaaflarını, özel hayatlarını bildiklerini, aralarında çok sıkı ilişkiler olduğunu söyleyemeyiz. Bu da mümkün değil çünkü AK Parti iki yıl içinde sürekli bir hareketlilik yaşadı. Büyük kongreyle birlikte MYK, MKYK, Başkanlık Divanı belki bir değişim yaşayacak. Asıl partileşme sürecinin, büyük kongreden sonra yaşanacağını düşünüyorum. Gelenekler oluşacak, kurumsal kimlik tam anlamıyla kazanılacak, milletvekilleriyle teşkilatların ilişkileri güçlendirilecek, hükümet, zemini çok daha sağlam bir şekilde görevini sürüdürecek. 

Partinin ötesinde bir siyasi hareket çıkması söz konusu mu? 
Arınç: Bu bir hareket olacak, ama bir ideoloji olmayacak. Bunu kesinlikle söyleyebilirim. Türkiye’nin ve dünyanın geldiği nokta budur. Milli Görüş ve ülkücü hareketin içinde bulundukları şartları çok iyi biliyoruz. Onlar hep olmaya devam edecekler. Fikirleriyle, inançlarıyla, idealleriyle her türlü düşünce yaşayacak bu ülkede ama siyaset, halka hizmet, toplumun sorunlarını çözmek başka bir şey. Reel siyaseti akıllıca yapmak gerekiyor. Ülkenin hem kendi içinde huzurlu ve istikrarlı, hem dışarda güçlü bir hale gelmesi bu tür marjinal, ideolojik grup ve düşüncelerle mümkün değil. Bugün kendimizi muhafazakar demokrat olarak tanımlıyoruz. Bu çok doğru bir şeydir. Bu bir ideoloji değildir, siyaseti tanımlamamız, kendimizi ifade etmemizdir. 

AKP’yi DP ve AP’nin ilk yıllarına benzetenler var. Bu arada “İkinci ANAP” türü benzetmeler de yapılıyor...
Arınç: Bence onlar devirlerini doldurdu. Rahnetli Özal’ın 1983’deki çıkışını, gücünü, siyasetteki başarılarını inkar etmek mümkün değil. O da dindar, sivil, demokrat bir insandı. Hem tüm kesimleri kendi partisinde biraraya getirme, hem de toplumu dönüştürme konusunda çok yararlı çalışmaları olmuştur. Özellikle 1983-87 arasındaki başarılarını kimse görmezden gelemez. Ama bana göre ne Tayyip Erdoğan Özal’dır, ne AK Parti, 1983’ün ANAP’ıdır. Herkes kendi döneminde başarılı olduğu takdirde zihinlerde iz bırakır. Tayyip Erdoğan’ın sayın Özal’a benzeyen yönleri olabilir: sempatikliği, güleryüzü, karizması. Ayrıca bazı düşünceleri sayın Özal’ınkilerle örtüşebilir, ama bu benzetmeleri çok fazla yapmamalıyız. AK Parti’yi 83’ün ANAP’ının içine oturtmanın, ya da 83’deki ANAP’ı bugünün AK Partisinin üzerine örtmenin hiçbir faydası yok. Biz Milli Görüş geleneğinden geliyoruz, ama bu çizgi içindeyken de dünyayı, kendimizi sorguladık. Yani dönüşümü ta o zaman yakalamıştık. Yaptığımız her işin, attığımız her adımın, söylediğimiz her sözün ne anlama geldiğini, nasıl bir sonuç doğurduğunu, bunun ülkeye ne yararı ve zararı olduğunu gördük. 28 Şubat’ı da yaşadık, öncelerini de biliyoruz. Hele hele benim gibi, bu çizgide dört partisi kapatılmış bir insanın nerelerden geldiğini, nelerle karşılaştığını çok az insan kestirebilir. Bütün bu tecrübelerden üzerine bir Milli Görüş damgası vurmak için bu partiyi kurmadık. Bu ayrışmayı bir kader çizgisi olarak yaşadık. Milli Görüşçü olmak veya Milli Görüş geleneğinden gelmek bir eksik veya ayıp değil. Herkesin çelik çomak oynadığı yaşta, kendi idealimin arkasında oldum. Kim kavga ediyorsa o kavganın içinde olmadım, ama fikirlerimi her zaman tartıştım. Hukuk öğrenciliğim sırasında da, Manisa’da serbest avukatken de bunu yaptım. Türkiye’nin ve dünyanın her köşesine gittim ve konferanslar verdim, açık oturumlara katıldım. Birikimimle, hitabetimle, görüşlerimi anlattım, başkalarının görüşlerini dinledim. Sıkılı yumrukla el sıkışılmaz; ben açığım, sen de yumruğunu aç. Kimin nereden geldiğinin kavgasını yapmıyorum. 1978’de Cemil Çiçek MSP Yozgat, ben Manisa il başkanıydık. O daha önce ayrılıp ANAP çizgisine gitti. Fakat bugün birleştiğimizde çok farklı şeyler düşünmediğimizi görüyoruz. 1995’de, sol çizgiden gelen Ertuğrul Yalçınbayır ile buluştuğumuz zaman aynı şeyleri konuştuğumuzun farkına vardık. Hüseyin Çelik DYP kimliğinden geldi, ama farkımız olmadığını gördük. Konuşarak, birbirimizi tanıyarak, fikirlerimize saygı göstererek bugün AK Parti çizgisinde buluştuk. Tezkere oylamasıyla birlikte hep “AKP’deki Milli Görüşçüler” diye yorumlar yapılmaya başlandı. Erbakan SP’nin başına geçince gideceklerin olup olmayacağı tartışıldı. Böyle bir şey var mı? Arınç: Hangi arkadaşımızın hangi düşünce yapısından, siyasi ekolden, partiden geldiği çok önemli değil. Ülke meselelerini beraber hareket etmeye karar verdiğimiz arkadaşlarla görüşüyor, siyasetin ilkelerini birlikte ortaya koyuyoruz. Olmazsa olmazlarımız, temel ilkelerimiz var. Bunlara evet diyerek söz veren insanlarla, geçmişine değil geleceğe bakarak hareket ediyoruz. Ama geçmişimizi inkar etme noktasında değiliz, hele benim gibi bir adam bunu yapmaz. Çünkü geçmişimde beni utandıracak hiçbir şey yok. Geçmişimde hatalar vardır. Ben bu hatalarımı düzelttim. Asıl kötülük o yanlışlarda ısrar edenlerdir. Biz herşeyin muhasebesini yaparak geldik. RP kapatıldı yaptık. FP kuruldu, yaptık. Kapatıldı, yine yaptık. FP sonrasında ne olacağını da tartıştık. Yıllarca bu harekette birlikte olduğumuz insanlarla artık 2000’li yıllarda Türkiye’de siyasetin nasıl olması gerektiği konusunda anlaşamadık.

Hâlâ sizlerin takiyye yaptığınızı düşünenler var. Bıktınız mı bundan?
Arınç:
Sadece bana değil topluma da bıkkınlık vermeye başladı bu. Bu biraz yalancı çoban masalına benziyor. Yani “takiyye, irtica” gibi artık ağızlarda gerçekliğini yitirmeye başlayan birtakım sözcüklerle yola devam edenler itibar göremeyecek. Zaten bu kelimeler o kadar çok konuşuluyor ki tükenmeye yüz tuttular. Bütün bunlarla ciddi şeyler söyleyemezsiniz, ciddi bir korkunun varlığını ortaya koyamazsınız. Takiyye denen şey, olduğundan farklı görünmektir ve herkes, her düşünce, her menfaati ağır basan kişi yeri geldiğinde takiyye yapar. Ama bu sözcüğü oldum olası bizim için kullanırlar. Bu asla doğru değil. Biz takiyye yapmıyoruz. Takiyye kelimesini en çok kullananlara sesleniyorum: Lütfen özgürlükleri sınırlayıcı, insan haklarına aykırı yasakları kaldıralım, kimin rengi, düşüncesi neyse ortaya çıksın. Hiçbir özgürlük sınırsız değildir, ama bu sınırları Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi çizer. Bütün özgürlüklerin bileşkesi de ifade özgürlüğüdür. İfade özgürlüğü, herkesin hoşuna gidecek şeyleri söylemek demek değildir. Toplumu şok edecek sözlerin de konuşulması gerekiyor. Türkiye bu noktaya doğru geliyor ve gerçeği yakaladığımız anda artık takiyye sözcüğüyle karşılaşmayacağız.

AKP nerde hata yapma durumunda bütün bu emekler heba olabilir? 
Arınç: Halk baktı ve bizi gördü. AK Parti’de ümidi yakaladı. Peki nesinde? Lider kadrosunda, kendine yaklaşımında, söylemlerinde, rüzgarında yakaladı. Diğerlerine baktığı zaman içi karardı, bu tarafa baktığındaysa içi açıldı. Halkın bu güven ve ümit duygusu devam ettiği müddetçe partinin başarılı olacağını, bunların zayıflaması halinde başarısızlıkların arka arkaya gelebileceğini düşünüyorum. Bir de, bir iktidar partisinin kendi içinde kırılma noktaları, zaafları olabilir, çıkar çatışmaları başlayabilir. Mevki-makamlardan kaynaklanan anlaşmazlıklar olabilir. Çok şükür Tayyip Bey, hem kendisi çok iyi bir örnek olarak, hem de partiye çok iyi mesajlar vererek bu çatışmaları minimuma indiriyor. Biz de bunlara katkıda bulunuyoruz. Siyasete çok yeni gelmiş ya da farklı yerlerden gelmiş arkadaşlarımız var. Hükümete, Meclis’e baktığımda bir bütünlük görüyorum, ama bir partinin kurumsal bir kimliğe sahip olması, geleneklerini oluşturup bunları sürdürmesi fikir, söylem ve eylem birliğiyle mümkün olur. Bunları sağladığınızda bir gelenek oluşur. Büyük kongreden bunun büyük ölçüde yerleşeceğini düşünüyorum. Tayyip Bey, Abdullah Bey çok iyi götürüyor. 

"Kurumları tanıdıkça önyargılardan kurtuluyoruz"

AKP’nin rejimle kavga edeceği tahmin ediliyordu. Burada nasıl bir deneyim oldu? 
Arınç: İyi bir deneyim yaşadık ve her gün daha iyiye gidiyor. Tıp çok gelişti ama peşin hüküm ya da önyargı denen hastalığın çaresi hâlâ bulunamadı. Size karşı korkuyla, endişeyle veya bazı beklentilerle yaklaşan insanlarla daha çok konuşmanız lazım. Konuşma yeterli olmayabilir, icraatınızla bu korkuları kaldırmanız lazım. Ömrümüz boyunca bu türden önyargılarla karşılaştık. Ama çok şükür, iki yıl içinde bu kaygıların çok büyük ölçüde azaldığını görüyoruz. Size çok samimi bir şey söyleyeyim: Yabancılarla çok daha rahat anlaşabiliyoruz. Ama yıllarca belli korkular ve hassasiyetlerle, kendi halkına bile mesafeli duran bazı zihniyetlerle sizin bir şeyi daha çok konuşmanız lazım. Bu konuşmada isterseniz elli defa yemin edin, söz verin, hiçbir kıymeti yok. İcraatınız, hareket ve davranışlarınızla, eylemlerinizle bunu göstereceksiniz. Zaman içinde herşeyin çok daha iyi anlaşıldığını, bazı korku ve vehimlerin ne kadar yersiz olduğunu herhalde hep beraber göreceğiz. Ancak bu konuda kendimize de bir pay biçmek istiyorum. Biz de bu kurumları daha yeni tanıyoruz. Bu kurumlarla olan ilişkilerimiz bizim de gözümüz açıyor. Biz de belli saplantılardan, kendi önyargılarımızdan kurtuluyoruz. Ben Dışişleri camiasını belki yeni tanıyorum, Silahlı Kuvvetlerimizin üst düzeyini daha yeni tanıyorum. Beklentiler, korkular, endişeler, vehimler, mesafeli durmaların, ne kadar yakın olsanız da aranızda görünmeyen buzdan duvarların olduğunu şimdi daha çok hissediyor ve görüyoruz. Yargıtayı, Danıştayı, Anayasa Mahkemesi, Cumhurbaşkanlığı ile bu kurumları tanıdıkça biz de gelişiyoruz, biz de çok iyi bir noktaya doğru gidiyoruz. Peşin hükümlerden kurtulmak, elele vermek, kurumsal ilişkileri çok daha iyi bir düzeye götürmek çok yararlı olur.

"Kemalizm, Atatürkçülük bir tarafa, Atatürk’ün kendisi bir tarafa" 

Başbakan Erdoğan’ın Selanik’teki Atatürk’ün evini ziyaretinde söylediği sözler büyük ilgi uyandırdı. Atatürk sorunu aşıldı mı? 
Arınç: Böyle bir sorun yoktu zaten. Ama suni bir buhranın üzerimizde her zaman bir ağırlık oluşturduğunu da biliyorduk. Bizim Mustafa Kemal Atatürk ile hiçbir sorunumuz, hiçbir zaman olmadı. Bütün sorun, onu yerli yersiz istismar edenlerle bir başka kutsal değerleri yerli yersiz istismar edenler arasında yaşandı. Din istismarcılığı, dini siyaset ve günlük hayatta çıkar için kullanmak ne kadar yanlışsa, bu ülkenin kurtuluşunda en büyük emeği geçmiş, cumhuriyet, meclis gibi en ileri kurumları ülkeye kazandırmış ve Türkiye’nin bugün demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti oluşuna en büyük katkıyı sağlamış bir kişiyi istismar edenler de aynı şekilde yanlış yapıyorlar. İstismarları ortadan kaldırabildiğimiz ölçüde bu tür değerlerimizi daha çok seveceğimizi, bu ülkeyi onlarla daha çok bütünleştirebiliriz. Biz onu çok sevdiğimizi, mesela her gün yemek yerken, televizyon seyrederken, gökte bir uçak gördüğümüzde bile dile getirmek mecburiyetinde değiliz. İlkeleri var, eseri meydanda, kuruluş ve kurtuluş, cumhuriyet belli. Bunları inkar eden bir yapıda değiliz. Ne Tayyip Erdoğan, ne Abdullah Gül, ne ben, ne başka bir arkadaşımız. Ama yıllardır bundan bir rant meydana getirmeye çalışan bazı çevreler bizi Atatürk’ü sevmeyen bir grup olarak ortaya koymuş olabilir, biz de belki onları başka şekillerde yaftalamış olabiliriz. Bugün hiç kimsenin Atatürk’ü reddetmesi mümkün değildir. Kemalizm, Atatürkçülük bir tarafa, Atatürk’ün kendi şahsiyeti bir tarafadır. 



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

YAZI DİZİSİ
1 AKP Neydiler Ne oldular? 1 28.09.2003
2 AKP Neydiler Ne oldular? 2 29.09.2003
3 AKP Neydiler Ne oldular? 3 30.09.2003
4 AKP Neydiler Ne oldular? 4 01.10.2003
5 AKP Neydiler Ne oldular? 5 02.10.2003
6 AKP Neydiler Ne oldular? 6 03.10.2003
7 AKP Neydiler Ne oldular? 7 04.10.2003
8 AKP Neydiler Ne oldular? 8 05.10.2003
9 AKP Neydiler Ne oldular? 9 06.10.2003
10 AKP Neydiler Ne oldular? 10 07.10.2003
11 AKP Neydiler Ne oldular? 11 08.10.2003
12 AKP Neydiler Ne oldular? 12 09.10.2003
13 AKP Neydiler Ne oldular? 13 10.10.2003
14 AKP Neydiler Ne oldular? 14 11.10.2003
15 AKP Neydiler Ne oldular? 15 12.10.2003
16 AKP Neydiler Ne oldular? 16 13.10.2003
17 AKP Neydiler Ne oldular? 17 14.10.2003

Son makaleler (10)
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
05.11.2024 Hatem Ete ile söyleşi: Bahçeli ile Erdoğan ayrışıyor mu?
03.11.2024 Fethullah Gülen öldüğüyle kaldı
01.11.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (239): Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandı - CHP ne yapacak?
30.10.2024 Transatlantik: ABD seçimlerine son 5 - Türkiye’de çözüm süreci tartışmaları İsrail’in İran’a cevabı
27.10.2024 Ertuğrul Özkök niçin Fethullah Gülen’i çok sevmişti?
24.10.2024 Altan Tan ile söyleşi: Kim çözüm istiyor, kim istemiyor?
24.10.2024 Transatlantik: TUSAŞ saldırısı, Öcalan’ın mesajı ve “çözüm süreci” - ABD seçimlerine son 12 - Fethullah Gülen’in ölümü
23.10.2024 Gazeteci Ahmet Dönmez ile Fethullahçılığın geleceği üzerine söyleşi: "Bu yapıyı dünya-daki hemen her sıklet merkezi yönetmek isteyecektir”
22.10.2024 “Mahrem yapı”yı yakından takip eden eski bir Fethullahçı’nın öngörüsü: "Başa Abdullah Aymaz geçer, ama esas lider Mustafa Yeşil olur”
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı