PROF. ŞERİF MARDİN
“AKP’nin iktidarda olması Kemalizmin bir başarısı sayılmalıdır”
“Jön Türklerin Siyasi Fikirleri”, “Din ve İdeoloji”, “Modern Türkiye’de Din ve Toplumsal Değişim: Bediüzzaman Said Nursi Olayı” gibi kitapların yazarı Prof. Şerif Mardin, Türk sosyal bilimlerinin en önde gelen isimlerinden. Halen Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi olan Prof. Mardin’in “Türk Siyasasını Açıklayabilecek Bir Anahtar: Merkez- Çevre İlişkileri” başlıklı makalesinde geliştirdiği tezlere Türkiye’deki siyasal İslam’ı anlamada sıklıkla başvuruldu. Prof. Mardin, AKP üzerine görüşlerini Vatan için kaleme aldı:
Esas itibariyle söylemek istediğimi özetle şöyle ifade edebilirim: Bugün AKP’yi siyasetin ön saflarına çıkaran Cumhuriyetin ta kendisidir. Bu açıdan bakıldığında AKP’nin iktidarda olması Kemalizmin bir başarısı sayılmalıdır.
Söylediklerimi bir mantık dizisine oturtabilmek için önce din hakkında ve Cumhuriyet rejiminin bazı genel özellikleri konusunda bir-iki tespitte bulunmam gerekiyor:
Din-siyaset ilişkisi
1) Din, yerinde duran, çerçevesi kaskatı, birtakım değişmez inançların süregeldiği bir alan değildir. Bu açıdan takiyye var/yok şeklindeki tartışmalar ancak sosyolojik cehaletimizin bir tezahüründen ibarettir.
2) Dine itibar edenin yalnız inancıyla yaşadığını düşünmek kadar iptidai bir fikir yoktur. Pek tabii ki dindar kişi bütün insanlarda olduğu gibi kendini yüceltmek için gördüğü fırsatlardan azami derecede istifade etmeye çalışır.
3) Tek tek inananların kendi içlerine kapanıp dinlerini yaşatabilecekleri düşüncesi de gene sosoyolojik bilgisizliğimizin bir şaheseridir.
4) Dinsel cemaat, gerikalmışlık etrafında odaklanan bir cemaat tipi değildir. Fakat din, tabiatı itibariyle cemaat kurucudur. Dini söylemin sembolleri çok anlama açık bir zenginlik içerir. Ancak bu çeşitlilik ve derinlik potansiyelini taşıyan din yaşar ve yayılır. Bu derinlik sayesinde din her toplum tabakası için ayrı anlamlar, bir esnek anlam bütünü oluşturur.
Cumhuriyetin dört ayağı
Cumhuriyet bu noktada düşlediği kurumsal temeli öne alan ve bu temelin egemen olması için çalışan bir girişimdir. Kabaca “taşra” diyebileceğimiz kesim ise, cemaat tipini ve günlük hayatını devam ettiren kendi söylemini devam ettirmektedir. Cumhuriyetin önemli özelliklerinden biri halkçılık ideolojisidir. Bu ideolojinin başarısı kurumların gelişmesine bağlanmıştır. Fakat halkçılık “gerçek” halkı etkilememekteydi. Aslında cumhuriyet ideolojisini taşıyan kimseler için Türkiye-Anadolu bir “misyon” alanıdır. Bu misyonda yeni kavramlarla halkı yoğurmak gerekir.
Cumhuriyet dört ana koldan kabaca “taşralı” adını verdiğim söylem ve kurumlarını değiştirme potansiyeline sahipti ve değiştirmiştir. Bunları şöyle sayabiliriz:
Ulemanın ortadan kaldırılması
Böylece şahısların dinlerini değerlendirmelerinde yeni bir alan açmıştır. Okula devam etmiş vatandaş için bu yenilik gözle görülmeyen bir “sızma” şeklinde etkisini pekiştirir. Kimsenin, ortadan kaldıranların bile önceden etkisini hesaplayamadıkları bu gelişmenin en güzel örneği, son zamanlarda İslam konusunda ehil olan bazı kişilerin İslam’ın yasakları yerine artık güleryüzünün kaim olması gerektiği şeklindeki serzenişleridir. Buna siyaset biliminde “öngörülemeyen sonuçlar” diyoruz. Daha genel anlamda diyebiliriz ki, İslam’ın Türkiye’de yeniden güç kazanması, İslam’ı kontrol etmek için yapılan bir reformun paradoksal bir sonucu olmuştur.
Ümmet yerine vatandaşlık
Bu, Cumhuriyet’in ümmet kavramı yerine koyduğu bir kavramdır. Bu yeniliğin iki yönü üzerinde durmak gerekir: Bir, vatandaşlık, kavram olarak ümmetin yerine geçtiğinde, ümmetin ima ettiği geniş ve şekilsiz kapsam dolayısıyla, daha sınırlı ve bu açıdan toplum içinde seçilen bir hedefe yönelmede daha etkin bir kavramdır. İki, vatandaşlık, “taşra” adını verdiğimiz grupça, genelde yadırganmamış, vatanperverliğe önem veren bir toplumda kolayca içerilmiştir. Yurt Bilgisi öğretimi kişiyi Altı Ok’a yönlendirememişse de vatandaşlığın aktif olma yönünü geliştirmiştir. İmanlı vatandaş, bütün vatandaşlar gibi vatandaşlığından çıkarak aktivist olmayı benimsemiştir. Şirket, vakıf gibi kuruluşlarda vatandaşlık hakkını kullanmıştır.
Yeni iktisadi çerçeve
İslam hiçbir zaman müslümanın ticaret yapmasını engellememiştir. Ancak devletin iktisadi çerçeveyi genişleterek şirket, banka, işletme gibi konulara girerek yönlendirmesi İslam’da görülmüş bir şey değildir. Pek tabii ki her vatandaş gibi imanlı TC vatandaşı da bu imkanı kullandığında yeni bir dünyaya girmiştir. Bu çerçeve imanını değiştirmemişse de günlük hayatına uyulması gereken yeni öğeler getirmiştir. Nakşibendi banker, artık 19. yüzyılın Nakşibendisi değildir.
Eğitimle değişen
Türkiye’de Cumhuriyet’in getirdiği yeni eğitim, ekseriyetle bilgi dağarcığının genişlemesi ya da “bilim”in daha iyi anlaşılması olarak değerlendirilmiştir. Eğitimin getirdiği değişim, işe yarayan bilgi vurgusu ve günlük hayatta “aleladeliğin” de üzerinde durulması gereken, “ayıp” olmayan bir alan oluşturduğu noktalarında yaşandı.
AKP’nin değerlendirilmesi, bildiğim kadarıyla, saydığım dörtlü Cumhuriyet karakteristiğin oluşturduğu süreçten çıkan bir kuruluş olmasına hiçbir şekilde bağlanmamıştır.
Özal’ın etkisi
Kabaca “taşralı” olarak tanımladığım grupta en önemli değişiklik, politikanın çerçevesinin değişmesiyle oluşmuştur. Bu da Turgut Özal’ın armağanıdır. Özal’ın katkısı, Türkiye’de askeri darbelerin gölgesinde bile, politikanın çerçevesinin, politikanın içinden değiştirilebileceğini göstermiş olmasıdır. Bir teşkilat şekli olarak cemaat bağının eskisine nispetle bu yıllardan itibaren güç kaybetmesi, siyasetin kendi başına teşkilatlandırıcı bir etken olarak etkisini nasıl artırdığını gösterir.
Türkiye’de İslami öğeleri taşıdığını belirten grupların politikaya girmesi, onların yapısını değiştirdiği gibi, aynı zamanda söylemlerini, siyasette kullanılan birer söylem haline getirmiştir. Ancak Cumhuriyetin onlara muhtelif şekillerde bu alanda rol almalarını hazırlayan bir süreç olmasaydı, AKP ve onu destekleyenler, etkinliklerini bugün gösterdikleri şekilde sergileyemezlerdi.
Recep Tayyip Erdoğan’ın biyografisine baktığımızda Cumhuriyet’in saydığım etkilerinin tümünü görebiliriz.
"Cumhuriyetin tartışma adabına uymak zorundalar"
AKP neden cumhuriyetin başarısı?
Mardin: Söylediğim dört yeniliğin sızması söz konusu. Bu, cumhuriyet misyonerliğinin sonucu olarak ortaya çıkmadı, onun öngörmediği yollardan sızdı. Cumhuriyetin öngörmediği ama istemiş olduğu bir sonuçtur.
Bazıları AKP’nin, cumhuriyetin imkanlarını kullanıp onu dönüştürmesinden korkuyor...
Mardin: Cumhuriyetin ne derece dönüştürülebileceğini önceden kestirmek mümkün. AKP’nin gidebileceği bir sınır var. AKP, 1960’dan sonra Cumhuriyetin ortaya çıkarmış olduğu kurumsal tartışma adabını kabul etmek zorunda. Bizim görmediğimiz ama rejimi değiştirmek isteyenlerin kabul etmek zorunda kaldıkları ne kadar kurumsal öğe olduğunu bilmek zor. Varolduğunu, sızdığını bildiğimiz ama sadece belirli zamanlarda gördüğümüz bir şey. Çünkü memleketlerin müşterek kabullerini siyaset bilimciler anlatamıyor ancak tecrübeden bunların neler olduğunu çıkarabiliyoruz. Eğer bir tartışma adabı varsa, onun getirdiği bazı sınırlar var. Değişme o kadar kolay değil çünkü herkesin kabul ettiği bir sınır var. Bence yapılan yanlışlardan biri, böyle bir sınırın olmadığını düşünmektir.
AKP’nin performansını nasıl buluyorsunuz?
Mardin: Bazı şeylerde başarılı, bazılarında başarısız. En başarılı şeylerden biri, eskiden beri “zayıfın stratejisi” dediğim, insandan insana ağlar kurmak. Sadece onun adam kayırma yönünü konuşuyoruz ama bunun bir de teşkilat ve kurum oluşturma yönü var. Bunda çok başarılılar. Fakat bir kurumsal geçmişin insana verdiği yeteneklerden olan kanun yapma yeteneği konusunda o kadar güçlü değiller. Yani kurumsal yapı içinde olmanın ortaya çıkardığı iş yapma tarzlarını daha tam olarak hakimiyetleri altına almış değiller. TC kurumlar ideolojisinin ne dereceye kadar ciddiye alınması gerektiğini ancak tecrübeyle görecekler. Tecrübesizliğin yoğunlaştığı bir odak noktası var: kurumlar içinde iş yapmayı çok iyi bilmiyorlar.
AB konusunda atılan adımları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Mardin: Dağınık bir tarzları olduğuna inanıyorum. Kendileri için çok önemli olan din hürriyetini teminat altına almanın bu paketlerden geçtiğini çok iyi gördüler. Bir ekseriyete dayanıp bir paket çıkarmak o kadar zor bir şey olmasa gerek. Fakat azınlıkta olsalar aynı fikirlerini ortaya çıkarmakta ve başkalarını ikna etmekte o kadar etkili olmayacaklarını düşünüyorum. Yani ikna kabiliyeti denen şeyin bu kurumsal ortamda nasıl çalıştığını çok iyi bilmiyorlar.
İslamcılıktan demokrasiye geçiş İslam dünyasında çok raslanan bir durum mu?
Mardin: Bu Türkiye’deki bazı kurumların çalışması sonucu ortaya çıkmış pratik bir durumdur. Mesela İran’da Abdülkerim Suruş ideolojik seviyede buna benzer bir hareket için çalışıyor. Ama İran’da rejim ideolojik temelli olup, bunları tartışma ve aksiyon imkanları az olduğu için bu sadece ideolojik düzeyde kalıyor. Buna benzer hareketler var, fakat Türkiye’nin sağladığı imkanlar başka hiçbir yerde olmadığı için bunun pratik sonuçlarını görmek mümkün değil.
Bu anlamda AKP diğer İslam ülkelerine örnek oluşturabilir mi?
Mardin: O kurumları alırlarsa edebilir, fakat o kurumların alınabilmesi zor. Burada ulemanın ortadan kaldırılmış olmasının ne kadar önemli bir şey olduğu ortaya çıkıyor. Çünkü Türkiye’de din yavaş yavaş sivil toplumun bir öğesi haline geldi. Ulemanın hala mevcut olduğu, kanunları tefsir ettiği mesela Mısır ve İran gibi yerlerde Türkiye’nin ulaştığı noktalara ulaşılamıyor. Ulemanın kaldırılması, faydası yeterince anlaşılmamış, din meselesinin tamamen başka bir tarafa yönelmesini sağlayan bir gelişmedir.
Muhafazakâr demokrasi kavramının bir karşılığı var mı?
Mardin: Hem demokrat, hem muhafazakâr olan kişiler var. Örneğin İngiltere’de bunun örnekleri çok. Ama Türkiye’deki, Batı’dakinden tamamen farklı bir temel üzerinde yükseliyor. Başka yerlerde de din var, ama bizde bu merkez-çevre ilişkisinin çözülmemiş olmasından dolayı dinin Türk muhafazakarlığında çok daha fazla ağırlığı var.
AKP’den uzun vadeli siyasi bir hareket çıkar mı?
Mardin: Bunun iki yönü var. Bir sistematiklik; iki, bu sistematiğin bir sosyal tabana dayanması. Bunların olmaması nedeniyle Türkiye’de birçok parti ortadan kalktı. Bu zaafın aynen AKP’de olduğunu söylemek biraz zor. Çünkü oldukça sistemli, yapılanmış bir söylemle geldiler. İslam’ın söyleminin AKP için olan işlevi doğrudan bir işlev değil. Bir “imiş gibi” fonksiyonudur. Ama “imiş gibi” fonksiyonu bile, o parti için, ideolojiyi, diğer partilere nispetle daha etkili bir yere koyuyor.
Tayyip Erdoğan hakkında ne düşünüyorsunuz?
Mardin: Gören, öğrenen ve dengenin ne olduğunu çok iyi bilen biri. Peki Erbakan bilmiyor muydu? AKP Erbakan tecrübesinden çok şey öğrendi. Erdoğan, karşısındaki güçlerin nasıl teşkilatlandığını bilen ve buna duyarlı olan bir kişi. Aynı zamanda sert konuşacağı yerleri biliyor. Halkla ilişkilerinde sert konuşabilmesi aslında ilginç bir şey.
Türbanda salam taktiği
AKP’nin rejimin kurumlarıyla ilişkisine ne diyorsunuz? 28 Şubat’tan ders mi çıkardılar?
Mardin: Tarih tekerrürden ibaret değildir. İnsanlar öğreniyorlar. Partiler de öğreniyorlar. Bu işin ideolojik katmanının “imiş gibi” seviyesinde devam ettirilmesinin faydaları yanında onu daha fazla devam ettirmenin iyi bir şey olmadığının farkındalar.
Türbanı dile getirmiyorlar, ama AKP tabanı bunun bir şekilde çözüleceğine inanıyor...
Mardin: Herkesin bir fırsat değerlendirme mekanizması vardır. En tehlikeli şeylerden biri, bir fırsatın zamanının gelmiş olduğunu düşünmesidir. Bir işi doğrudan doğruya bir mesele olarak halletmek vardır, bir de bu işi “salam taktiği” ile yani uzun vadeli, küçük küçük, kimsenin pek fazla farketmeyeceği şekilde değiştirme vardır. AKP’nin salam taktiğini uyguladığını düşünüyorum. Belki de sonunda çıkacak hal çaresi, türban takmanın kanunen serbest olması olmayacaktır. Birtakım küçük küçük değişiklikler onu beraberinde getirecektir.