AKP Neydiler Ne oldular? 10

07.10.2003 Vatan

YENİ ŞAFAK BAŞYAZARI AHMET TAŞGETİREN

"AK Parti’nin devletin bir kesimiyle kavga etmesi isteniyor"

Albayrak ailesinin sahibi olduğu Yeni Şafak Gazetesi, nerdeyse AKP’nin “resmi yayın organı” olarak görülüyor, başyazarı Ahmet Taşgetiren, diğer bazı yazarlar gibi, zaman zaman iktidarı eleştirmekten de geri kalmıyor. 3 Kasım sonrası İslami tabanla AKP iktidarı arasında bir tür köprü işlevi gören Taşgetiren gelecek için “temkinli iyimser”.

AKP’nin iki yılını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Taşgetiren:
Başarılı olmak isteyen bir irade var, bu önemli. Ekip buna konsantre olmuş gözüküyor, kısa zamanda bir partileşme seyri yaşadıkları ve iktidara gelmiş oldukları için başlangıçta daha hazırlıksız olma ihtimalleri bulunabileceğini düşünüyordum. Devletin 28 Şubat’la alakalı kadrolarıyla uyum sağlamak, devletle uyum sağlamak, birtakım muhalefet odaklarıyla ilişkileri en azından büyük kavgalara yol açmadan götürmek zordu. Çünkü İslami zeminden gelmiş bir kadronun devletle çatışma ihtimali hep gündemdedir. Sonuçta artılarının fazla olduğunu düşünüyorum.

AKP’nin kökenlerini nerede aramak lazım?
Taşgetiren: RP döneminden yola çıkmak lazım. RP geniş kitlelere açılmak gibi bir yola girmişti. 1995 kongresinde Erbakan’ın konuşması, şimdiki AK Parti profilini veriyordu. Sonra FP ve hatta Erbakan “biz DP’nin devamıyız” demeye başladılar. RP bir kitle partisi olabilmeyi arzu etmesine rağmen başaramadı. Şimdi Tayyip Bey onu realize etmeye çalışıyor. 

AKP Tayyip Erdoğan partisi mi?
Taşgetiren: AK Parti’nin aldığı oyda Erdoğan’ın önemli bir payı var. İstanbul’daki uygulamalarıyla belli bir karizma oluşturdu... Halkın sevdiği bir imajdır. Ama sadece ondan ibadet değil. Liderler halktaki bir duyguya tekabül ettikleri oranda lider oluyorlar, liderlikleri perçinleniyor. Mesela Özal da böyle bir şeye tekabül etti. Fizik yapısı Tayyip Erdoğan gibi değil ama ruh dokusu itibariyle böyle bir buluşmayı sağladı Özal. 

AKP’nin İslam’la ilişkisi nedir?
Taşgetiren: Tayyip Erdoğan ve AK Parti, RP’den farklı ve onun eleştirisine dayalı bir siyasi çizgi izliyor. Hem hukuk, hem de toplumla ilişki bakımından zorunlu bir çizgi bu. RP o yüzden kapatıldı. Türkiye’de din eksenli bir parti olma imkanı yok. İslamcılık bir misyon çizgisi. Daha geniş kitlelere ulaşmayı hedefleyen bir siyasi hareket, sadece bu ideolojik mesajlara duyarlı bir kesimle bu işi yürütemez. Onun için daha geniş kitleleri kucaklayan bir siyasi perspektif oluşturmak zorunda. Bir de şu var: bir parti üzerinden dinin tanımlanması da dini gerçekten sıkıntıya sokuyor. 

AKP başörtüsünü öncelikli sorun olarak görmüyor. Taban ne diyor buna?
Taşgetiren: Tayyip Erdoğan’ın, Abdullah Gül’ün, Bülent Arınç’ın, pek çok AK Partili bakanın, milletvekilinin evinde sorun olan bir hadisenin Türkiye için sorun olmaması mümkün değil. Tayyip Bey’in bir demeci yansıdı, birinci öncelikli sorunumuz değildir bu diye. Ben de bunun üzerine “Şu anda sorun olarak gündeme getirmiyor olabilirsiniz gerilim oluşturmamak için ama böyle söylemeye hakkınız yok” diye yazdım. İmam Hatip de sorun Türkiye için, başörtüsü de sorun. AK Partisi olmasa da sorun niteliği kaybolmuyor. 28 Şubat süreci geldi geçti, ama ne İmam Hatip sorun olmaktan çıktı, ne de başörtüsü konusu. Asker için de sorun, siyasi partiler için de sorun. Önlerine getirdiğimizde “bunu demeçlerle çözemeyiz, konuşarak çözemeyiz” diyorlar. Nasıl çözmeliyiz? Bir uzlaşma bulmalıyız. Bunu herkes söylüyor. Ama nasıl bulunacak bu? Mesela Baykal kalksa bir uzlaşma girişimi başlatsa en ideal çözüm olur. Ama “AK Parti seslendirsin, biz de onun üzerine çullanalım” diye bir beklenti var. Yeniden “AK Parti Saadet’e dönüştü, bu tür tehlikeli konuları kanatıyor” diyebilmek için bir beklenti var. Taban da, “bunu çözecekler ama bir uzlaşma ortamı, kavgadan uzak bir ortam oluşmasını bekliyorlar” diyor. Bu çok iyi bir niyet. Bana göre hükümetin niyeti de iyi. “Başörtüsünü ıskalayalım, nasılsa böyle gider” diyemezsiniz. Çünkü böyle gitmez.

Genel olarak tabanın AKP’ye bakışı nasıl? Eleştiri yok mu?
Taşgetiren: Tabii rezervler var. Mesela dış politika konularında, özellikle Amerika’yla, Irak meselesinde tabanın yukarısıyla tam uyum sağladığını söylemek mümkün değil. Onun dışında taban hükümete zaman tanıyor. “Bunlar iyi niyetli, bize kötülük etmez, Türkiye’ye kötülük etmez, kendi tabanına ihanet etmez” deniyor. Ama “bunlar imam hatip konusunu çözebilecek mi? Bunlar başörtüsü konusunu çözebilecekler mi?” soruları da devam ediyor.

AKP yönetimindeki değişim tabana da birebir yansıyor mu?
Taşgetiren: AK Parti gerçekten değişti mi? Nasıl değişti? Değişen nedir? Tabanın bunu köklü bir değer değişimi tarzında algıladığını düşünmüyorum. Herkesin bir inancı vardır, ate de olsa vardır. Ate bir insan diyelim ki Türkiye’yi yönetme sorumluluğunu aldı. Ne yapar? Yani düşüncelerinden, inançlarından vaz mı geçer? Laik yapı, böyle bir nötrlük istedi diye vaz mı geçer? Vazgeçmez. Sosyalist bir insan vaz mı geçer düşüncesinden veya bunu bekleyebilir misiniz? “Sen siyasal bir iktidar oldun artık düşüncelerini bir kenara bırak.” Böyle bir şey söz konusu olmaz. Ama toplumla ilişki, yani devlet aygıtının toplumla ilişkisi açısından nötr kalırsınız, onlara tarafsız kalırsınız, kendi tercihlerinizi onlara dayatmak gibi bir tavrınız olmaz. Sanıyorum bu konularda bir özeleştiri yaptı Tayyip Erdoğan. Yukarıdan aşağıya bir ideoloji, bir inanç empoze etme çizgisinde değiller. 

AKP için risk nerede?
Taşgetiren: AK Parti, dinle ilgili bir alana çekilmeye çalışılıyor. Devletin bir kesimiyle kavga etmesi isteniyor. Emekli olan bazı komutanların yaptığı konuşmalar bir duyarlılığın en azından bir kesimde devam ettiğini gösterdi. Sivil alanda benzer bir duyarlılık üniversite tasarısı gibi konularda ortaya çıkıyor. CHP de zaman zaman muhalefet adına bu alanı hatırlıyor. Bunlardan vazgeçmek lazım. AK Parti, bu alanı kaşımak istemiyor. Bakın kendi kitlesinin beklentilerini bile erteliyor, başörtüsünde olduğu gibi. Ama o alan kaşınıyor bildiğim, gördüğüm, gözlemlediğim kadarıyla. Orada bir kitle, bir direnç oluşumu sağlanmaya çalışılıyor. “Ya inanç alanındaki özgürlük taleplerinizin üstünü çizersiniz ya da biz çıngar çıkarırız” demeye getiriyorlar. Böyle bir gerilim noktasına doğru sürüklenmek isteniyoruz. Bunu nasıl çözerler? Doğrusu, en riskli, tuzak alan bu alan. Onun için ben soldaki veya sağlıklı düşünebilen ama İslami duyarlılığı olmayan kesimlerde bir sağduyu ortamının gelişmesini çok temenni ediyorum. Biz ne kadar İslami durumu geri planlarda tutsak da Amerika ve diğerleri “sizin Müslümanlığınız Ortadoğu ile ilişkinizde önemli bir unsurdur” diyor. 


FATİH ALTAYLI AKP’YE BAKIŞINDAKİ DEĞİŞİMİ ANLATIYOR:

"Erdoğan’ın danışmanlarıyla şarap içiyorum"

Bir dönem siyasl İslamcıların en tavizsiz düşmanlarından olan Hürriyet yazarı ve Kanal D Haber Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı, Tayyip Erdoğan ve diğer Milli Görüşçülerle sık sık mahkemelik de olmuştu. Ancak Altaylı bugün, Emin Çölaşan ve Bekir Coşkun gibi aynı gazetedeki meslektaşları tarafından AKP yanlısı olmakla suçlanıyor.
 
AKP iki yıl önce kurulduğunda ne düşünüyordunuz? Bu arada görüşünüz değişti mi?
Altaylı:
AKP ilk kurulduğunda FP’nin devamı olmasını bekliyordum açıkçası. FP’de yönetime gelememiş bir grup, görüşlerinde hiçbir değişiklik yapmadan yeni bir parti kurması gibiydi. Yani birtakım genç isimlerin sadece kadroları değiştirme hareketi olarak gördüm. Bu nedenle de AKP’ye eleştirel yaklaştım. Ama Tayyip Erdoğan’ın söylemleri, seçim öncesi yapılan transferler bir farklılık olabileceğinin ilk sinyalleri oldu. Seçim sonrasındaki tavırlarından da çok etkilendim. Herhangi bir parti bu seçim sonucunu elde etseydi çok daha fazla zafer sarhoşluğu yaşayacaktı. İlk günlerde, siyasette acemi olmalrına rağmen son derece olgun davrandılar. Bu arada Abdullah Gül faktörünü unutmamak lazım. Gül’ün yumuşak kişiliği parti tabanına da yansıdı. Daha sonra başbakanlığı devralacak Erdoğan’a da örnek oldu. Erdoğan kendi köşeli, sert üslubunun bir kısmını, Gül’ün üslubunun toplumda kabul görmesi nedeniyle törpüledi.

Okurlarınız size kızıyor mu?
Altaylı: Bana “kendini AKP’ye sattın” diye kızanlar oluyor. Tam aksine, Türkiye’de düşünce anlamında çok ciddi bir ortam oluşmaya başladı. Her ne kadar daha uygulamaya yansımasa da demokratikleşme paketlerinin Türkiye’ye getireceği ciddi rahatlamaya hiçbir iktidar cesaret edememişti. Bunu kırıp dökmeden, toplumsal uzlaşmayla yaptılar.

Halbuki bazı devlet kurumlarıyla çok ciddi sorunların çıkması bekleniyordu...
Altaylı: Hâlâ bunu zorlayanlar, gerek siviller, gerekse askerler arasında bunu arzulayanlar var. Çünkü kırıp dökme başladığı zaman kamplaşma daha kolay hale geliyor, saflar tutuluyor. Oysa şimdi saf tutma, kamplaşma yok. Kırıp dökmediğiniz zaman da daha fazla taraftarınız oluyor. Benim gibi normalde AKP’ye karşı olması gereken yazarları da buna zorlayanlar var. Medyaya da bazı kesimlerden bu yönde bir baskı var. 28 Şubat tarzı olmamakla birlikte en azından psikolojik baskı var. Türkiye’nin temel meselesi olarak, siyasal olduğu varsayılan İslamın iktidar olmasını göstermenin artık pek inandırıcılığı yok.

Yaşam tarzı farklılıkları etkisini korumuyor mu?
Altaylı: Tayyip Erdoğan bir davette su bardağı kaldırdığında bunu haber yaptık. İkincisinde bardak boştu, yine yaptık, ama artık yapmıyoruz. Diğerleri şarap içerken onun su içmesine alıştık. Sorun kılık kıyafette düğümleniyor, kafada türban olmasını henüz kabullenemiyoruz. Yukarda Allah var, onların giyim tarzları da pek hoş değil. Yasal durum da pek müsait değil ama bir süre sonra herhalde buna da bir yöntem bulunacaktır. 
Tayyip Erdoğan’daki değişimi nasıl değerlendiriyorsunuz?Hepimiz değiştik. Erdoğan her gün “Çocuklar bir yer bulun, gidelim, bir şeyler öğrenelim” diyormuş. İnsanın kendini geliştirmesinde, öğrenmesinde, hatalarından dönmesinde bir beis yok. Erdoğan eskiden nasılsa öyle kalsa daha mı mutlu olacağız? O zaman yanlışsa bugün doğru. Bugün yanlışsa o zamanki doğru olamlı. Peki o zaman niye kendisine itiraz ettik? Eskiden içkiyi yasaklardı, şimdi en yakın danışmanlarıyla ben şarap içtim. 

Kilit cümle takiyye...
Altaylı: Zannetmiyorum. Takiyyeye niye ihtiyaç duysun ki! Şişenin dibindeyken, şişeyi devirmek isteyebilirdi, ama artık şişenin ağzında, tepesinde. 



ANKARA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI MELİH GÖKÇEK:

"Milliyetçilik biraz larj hale geldi


Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, iki yıl gecikmeli katıldığı AKP’yi şöyle övüyor:

AKP “ikinci ANAP” mı?
Gökçek: Tayyip Bey, icraatı ile rahmetli Özal’ın yani yolundan gidiyor. Fikirlerinin, yaptıklarının pek çoğu gerçekten atılımcı, Özal’ı hatırlatıyor. Dolayısıyla Tayyip Bey’in rahmetli Özal’dan farklı olduğunu sanmıyorum. Zaten Tayyip Bey ilk baştan beri bu siyaseti güttüğü için bu başarıyı elde etti.

AKP’de hâlâ Milli Görüşçüler var mı?
Gökçek: Farklı yaklaşımlar ANAP’ta da vardı, başka yerde de vardır, her partide olur, bunu doğal karşılamak lazım. Genel Başkanın söylemleri dışında arkadaşlar olması çok doğal bir şey.

AKP kalıcı bir parti olacak mı?

Gökçek:
Tayyip Bey toplumu kucaklayan bir yaklaşım sergiliyor. Muhafazakâr demokrat diye güzel bir tarif yaptı. Gerçekten muhafazakâr bir yapıya sahip ama her türlü projede yenilikçi ve dünyaya açık bir politika izliyorlar. Bu politikaların neticelerini müşahade ediyorum. 

AB için atılan bazı adımlar tabanda milliyetçi tepkiler doğurmuyor mu?
Gökçek: Artık milliyetçilik maçlardaki zaferden sonra bayrağa sarılmak, öpmek, sokaklara dökülmek şeklinde tezahür ediliyor. Ama geçmişte çok daha katı çizgilerle ifade edilirdi. Dünya globalleştikçe, insanlar içiçe girdikçe, komşu ülkenin insanı sanki sıradan bir arkadaşınmış gibi davrandıkça o milliyetçilik duyguları törpüleniyor. Elbette ülke menfaatlerini önde tutman gerekiyor. Bunu tutuyorsun ama insan hakları açısından diğerleriyle birtakım şeyleri paylaşmaya başlıyorsun. Milliyetçilik duyguları biraz daha larj hale geldi. Bir de millilik kavramı var. Millilik çerçevesinde şu anda asker ne düşünüyorsa AK Parti de aynısını düşünüyor. Bunu pek çok hadisede defaaten gördük. AK Parti millilik noktasında ülkesini seven herkes aşağı yukarı aynı noktada. 

AKP partileşmesini tamamladı mı?
Gökçek: AK Parti beklenenin çok üzerinde ani bir büyüme yaşadı. Şimdi bu büyümeyi hazmederek kurumlaşmasını tamamlıyor. Kurulduğunda birtakım aksaklıklar vardı, fakat Tayyip Bey’in yasağının kalkmasıyla taşlar kendiliğinden yerine oturmaya başladı. Aşağı yukarı oturdu diyebiliriz. Ufak tefek rötuşlarla partinin sorunları tamamen ortadan kalkmış olacak.

Yerel seçimlerde ne olacak?
Gökçek: Allah’ın izniyle çok büyük bir zafer bekliyorum. Öyle sıradan değil, cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir zafer. Ankaramızda çok büyük bir netice bekliyoruz. Allah nasip ederse, tabii parti de beni aday gösterirse, göstermezse bilemem ama, Ankara’da yüzde 50’leri aşacağımızı düşünüyorum inşallah.


TÜRKİYE TARTIŞIYOR
Meslek liseleri takiyyesi
Başbakan Tayyip Erdoğan meslek liseleriyle ilgili olarak (imam hatipler) “başka ülkelerde yüzde 65 civarındadır, bizde yüzde 25; oralardan yetişen ara elemanlar hemen iş bulup çalışabiliyorlar, düz liselerden yetişenler yalnızca diploma alıyorlar” diyor. Başbakan kendi ifadesinde tenakuza düşüyor, takiyye yapıyor. İş bulabilecek meslek lisesi mezunlarını kendi branşları dışında diğer üniversitelere almakla düz liseden mezun olup sadece diploma alan gençlerimizi tamamen işsiz bırakmaktadır.
Ergün Saral-Samsun

Balans ayarına gerek yok
Ülkemizin ilerleme ve çağdaşlaşma aşamalarına baktığımızda hep tek partili, koalisyonsuz dönemler ön plana çıkıyor. AKP de buna en güzel örneği teşkil etmeye çalışıyor. 3 Kasım sonrası ekonomi canlandı, tezkerenin reddiyle uluslararası arenada prestijimiz arttı. Karizmatik, uzlaşmacı ve çalışkan Erdoğan, inanıyorum ki arkadaşlarıyla birlikte ülkemizi en müreffeh seviyeye ulaştıracaktır. Yeter ki birileri anlamadıkları balans ayarını yapmaya çalışmasınlar.
Abdurrahman Güngör-Ankara 

Dürüst, çalışkan ve ahlaklılar
Sayın Arınç’ı ve AK Parti’yi sonuna kadar destekliyorum. Maalesef Atatürk’ün devrimleri ve fikirleri değil, soyut bir çerçeveye oturtulan Kemalizm tartışılıyor. Devrim ve fikirlerin ruhunu anlamayan, anlama çabası içinde bile olmayan bir grup insan, hâlâ sırtlarında darağacıyla dolaşıyorlar. AK Parti’nin genelde dürüst, çalışkan ve ahlaklı insanlardan oluştuğunu düşünüyorum. Bunların, Türk insanının ihtiyacı olan üç temel ilke olduğuna kuşku yoktur.
İsmail Büyükbaki-Trabzon

2010 yılına kadar AKP
Başbakan diyor ki, “yarın seçim olsa yüzde 45 oy alırız.” Ben itiraz ediyorum, çünkü halktaki infiali görünce AK Parti’nin yüzde 50-60 alacağını düşünüyorum. “Tayyip’e yapılanları görünce, yemin olsun oyum AK Parti’ye” diyor vatandaş. Hele Kemal Gürüz ve Kemal Alemdaroğlu konuştukça sempati duymayanlar bile AK Partili olup coşmakta. Herkes kendisini 2010 yılına hazırlasın.
Ekrem Hortu-Konya



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

YAZI DİZİSİ
1 AKP Neydiler Ne oldular? 1 28.09.2003
2 AKP Neydiler Ne oldular? 2 29.09.2003
3 AKP Neydiler Ne oldular? 3 30.09.2003
4 AKP Neydiler Ne oldular? 4 01.10.2003
5 AKP Neydiler Ne oldular? 5 02.10.2003
6 AKP Neydiler Ne oldular? 6 03.10.2003
7 AKP Neydiler Ne oldular? 7 04.10.2003
8 AKP Neydiler Ne oldular? 8 05.10.2003
9 AKP Neydiler Ne oldular? 9 06.10.2003
10 AKP Neydiler Ne oldular? 10 07.10.2003
11 AKP Neydiler Ne oldular? 11 08.10.2003
12 AKP Neydiler Ne oldular? 12 09.10.2003
13 AKP Neydiler Ne oldular? 13 10.10.2003
14 AKP Neydiler Ne oldular? 14 11.10.2003
15 AKP Neydiler Ne oldular? 15 12.10.2003
16 AKP Neydiler Ne oldular? 16 13.10.2003
17 AKP Neydiler Ne oldular? 17 14.10.2003

Son makaleler (10)
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
05.11.2024 Hatem Ete ile söyleşi: Bahçeli ile Erdoğan ayrışıyor mu?
03.11.2024 Fethullah Gülen öldüğüyle kaldı
01.11.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (239): Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandı - CHP ne yapacak?
30.10.2024 Transatlantik: ABD seçimlerine son 5 - Türkiye’de çözüm süreci tartışmaları İsrail’in İran’a cevabı
27.10.2024 Ertuğrul Özkök niçin Fethullah Gülen’i çok sevmişti?
24.10.2024 Altan Tan ile söyleşi: Kim çözüm istiyor, kim istemiyor?
24.10.2024 Transatlantik: TUSAŞ saldırısı, Öcalan’ın mesajı ve “çözüm süreci” - ABD seçimlerine son 12 - Fethullah Gülen’in ölümü
23.10.2024 Gazeteci Ahmet Dönmez ile Fethullahçılığın geleceği üzerine söyleşi: "Bu yapıyı dünya-daki hemen her sıklet merkezi yönetmek isteyecektir”
22.10.2024 “Mahrem yapı”yı yakından takip eden eski bir Fethullahçı’nın öngörüsü: "Başa Abdullah Aymaz geçer, ama esas lider Mustafa Yeşil olur”
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı