AKP Neydiler Ne oldular? 7

04.10.2003 Vatan

TÜRK SOLUNUN ÖNDE GELEN AYDINLARINDAN MURAT BELGE

"AKP karpuz gibi, dışı yeşil, içi kırmızı"


Murat Belge’nin birçok görüş ve yaklaşımı, Türk solunun değer ve alışkanlıklarına aykırı bulundu. Onun, AKP’yi “gizli ve istemeden solcu” olarak nitelemesi de tartışma yaratacağa benziyor. Belge’ye yalnız solcular değil, AKP’liler de kızabilir. 

AKP’yi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Belge:
AKP kimsenin istediği şey olmadı, zaten tarihte kimsenin istediği olmaz. Herkesin istekleri çatışır ve onların bir sentezi çıkar ortaya. Biz bütün cumhuriyet tarihi boyunca dünyadan kopuk yaşamış bir toplumuz. Türkiye izole haliyle kendi bir şeye uymaktan çok, her şeyi kendine uydurur. Türkiye'de sol adına insanlar mücadele ettiler, halk da bütün bunları çok uzaktan izledi. Fakat siyasette de hiçbir şey yok olmuyor. Toplum bu birikimi kendine adapte etti. AKP de, bütünüyle olmasa da bir tarafıyla, bütün bu sol mücadelenin toplumda bıraktığı iz gibi bir şey bence. Aslında bunda şaşıracak bir şey de yok. Uzun zaman önce İdris Küçükömer ve diğer arkadaşlarla dindarlar hakkında sola aykırı görüşler savunuyorduk. Küçükömer biraz da abartılı bir şekilde, alışılmış şemanın tamamen tersine, Türkiye’de bürokrasiyi temsil eden çizginin sağ çizgi olduğunu, buna karşılık kitlelerin ister istemez sola yatkın olduklarını söylerdi. Kitlelerin ideolojisi de İslam olduğu için ortaya çarpık bir manzara çıkıyordu. Herkesin “dinci, dolayısıyla sağcı” dediklerine biz “bu şekilde de solcu olunabilir” diye kapıyı açık tutmaya çalışıyorduk.

Ama AKP sağcı olmakta ısrarlı görünüyor...
Belge: Üstünü örtmek ve müesses nizama kendilerini daha fazla kabul ettirmek istiyorlar. Dinci bilinirken bir de solculuk fazla kaçar. Eskiden beri karpuz esprisi yapılırdı: kabuğu yeşil ama içi kırmızı diye. Karpuz hali bu partide de var ister istemez. AKP’nin solculuğu, gözle görülür, ideolojik bir olgu değil de, daha alt tabakadan olmalarından, sınıfsal kökenlerinden geliyor. Örneğin Abdullah Gül “Camilerin girişindeki ayakkabılara bakınca ülkede nasıl bir sefalet olduğunu görüyoruz” gibi bir laf etti. Türkiye'de solcu, marksist veya sosyal demokrat hiçbir siyasetçi halkın ayakkabısının farkında değildir, oradan bakmıyordur çünkü. Bu oradan bir bakış. Dinden koparılabilecek, soyutlanabilecek bir şey değil ama sınıf kökeninden ötürü onun içine girmiş kuvvetli bir damar. Solcuların tepeden aşağıya bakmalarına, dolayısıyla bir türlü solcu olamamalarına karşılık burada aşağıdan bir bakış var, ama bu da solcu olmamış bir bakış.

AKP’ye yönelik kaygıları nasıl karşılıyorsunuz?
Belge: Koparılan yaygaralara, söylenen o büyük tehlikelere hiç inanmadım. AKP'yi, Türkiye'de İslamcılığın evcilleşme sürecinin bir aşaması olarak görüyorum. Siyasetin yerçekimi gibi bir şey varsa bu parti de o güç tarafından çekilecektir. Demokrasi kendileri için de bir hayat memat meselesi. Avrupa ile daha yakın ilişki istiyorlar, mümkünse içinde, değilse yakınında. Bu gerçekçi bir görüş ve onun gereğini yapmaya çalışıyorlar. AKP'nin bugün yaptığı en iyi iş diyebilirim. Müesses nizamla bağları olduğu için Avrupa'dan ve demokrasiden korkan diğer partilerden daha serbest hareket edebildiler. Deniz Baykal, herhalde Avrupa'ya girelim derken “acaba 5. Kolordu Komutanı ne der?” diye düşünme gereğini duyardı. Bunlar o kaygıyı aynı şekilde taşımamak gibi bir avantaja sahip.

Demokrasinin araç olarak kullanılma ihtimaline ne diyorsunuz?
Belge: Biraz amaç haline dönüştüğünü sanıyorum ama bu, AKP'deki insanlar, lider kadrosu, orta kademe ve taban demokrasiyi sindirdi anlamına gelmez. Demokrasiyi sindirmek bir yana, ne kadar anladılar, ne kadar kavradılar? Oldu denilemez, ama süreç oraya doğru götürüyor. Bu süreç durdurulmadığı takdirde demokrasiye doğru götürür. Bu da bütün memleket için çok iyi olur. Kaldı ki demokrasi sadece AKP’liler için sorun değil. O yüzden AKP'yi yüceltip hak etmedikleri payeleri vermeyelim ama başkalarına da aynı şekilde davranma koşuluyla.

AKP işleri nasıl götürüyor?
Belge: Durdukları yere hakim değiller. Havanın fırtınalı olduğu doğru da, kaptan da sarhoş gibi. Ne kadarı dalgadan, ne kadarı kaptandan pek anlayamıyorsunuz. Ne yapacaklarını çok iyi görmüş değiller. Başka türlü koşulları beklerken birdenbire buraya geldiler. “Hazır değilim, seneye gelirim” diyecek halleri de yok. Yalpalıyorlar. Tabii belirli kararlar vermiş, o çerçevede bir doğrultu tutturmuşlar. Yani bu artık RP değil, Saadet değil, daha ılımlı, kendinden olmayanı da kabul etmeye açık, daha dünyevi bir parti. Bir de kervanı yolda düzüyorlar. Aldıkları tepkilere gösterdikleri tepkiler de işlerin ne kadar hamhalat gittiğini gösteriyor. Bazen ölçüyü kaçırıyor, esas hazırlıksızlığı bu polemik cümlelerinde görüyorum. Bunda tecrübesizliğin de payı vardır ama yine de mizaç meselesi. Tayyip Erdoğan’ın mizacı kesinlikle yumuşak filan değil.




BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN

"Rejim için titreyenler bize minnettar olmalı"


Mehmet Ali Şahin’in FP kongresi öncesi yenilikçilerle birlikte hareket etmesine şaşıranlar olmuştu. AKP’nin kilit isimlerinden olan Başbakan Yardımcısı Şahin, bugün İslamcılıktan kopuşu en açık ve kararlı bir şekilde savunanların başında geliyor.

Hâlâ sizin takiyye yaptığınızı düşünenler var...
Şahin:
Takiyye ikiyüzlü bir hüviyet, yani hayatını, gerçek hüviyetinin dışında, şartlara göre farklı bir hüviyetle idame etmeye çalışma anlamına gelir. Ben siyasette hiçbir şekilde böyle davranmadım. Aslında halk ikiyüzlüleri hemen teşhis eder, mutlaka biraz açık verirler. Bu tür kişiler siyasette de bir yerlere Bazıları bizimle ilgili “Şu anda din ekseninde siyaset yapmayacaklarını söylüyorlar ama bundan vazgeçtiklerine pek inanamıyoruz. Acaba ikiyüzlü mü davranıyorlar?” diye soruyor. Açıkça söylüyorum: Gerçek anlamda bir demokrasinin mutlaka laiklik karakterine sahip olması gerekir. Mutlaka dinler karşısında tarafsız olmalı, herhangi bir dinin kurallarına göre bir yönetim amaçlamamalıdır. Genel başkanım başta olmak üzere üst düzey yöneticilerimizin tamamı, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti anlayışının, bu ülkede uygulanabilecek yegane ilkeler bütünü olduğuna inanıyoruz. Dini referanslarla bir yönetim sergilemeye çalıştığınızda, o ülkede toplumsal bütünlüğü, birliği de sağlayamazsınız. Mezhep ve din çatışmalarına yol açarsınız. Laiklik ilkesini uygularken, buna bağlı olduğunu söylerken bir samimiyet testinden geçeceğimizi biliyorduk. Şu anda AK Parti’nin tüm yöneticileri ve partinin idari kadrolarında bulunan herkes, Türkiye’nin dini referans alarak yönetilmesine kesinlikle karşıdır. Bu noktaya mutmain olarak vardık. Yani doğru olanın da bu olduğuna yürekten inanıyoruz. Şunları da tartıştık: Acaba bu yaptıklarımız dini açıdan, manevi olarak bizi sorumlu kılar mı? Böyle düşünmek, böyle bir tatbikat içerisinde yer almak ve bunu savunmak bizi dinen sorumlu kılar mı? Bizi bir vebal altına sokar mı? Çünkü bizler inanan insanlarız. Ömrümüzü tamamlayınca başka bir aleme gideceğiz. Acaba orada bizim için bu bir sıkıntı oluşturur mu? Tüm değerlendirmelerimiz, edindiğimiz bilgiler bizi İslam dininin muhatabının devlet değil birey olduğu sonucuna götürdü. İslam dininin muhatabı tüzel kişiler değildir, hakiki şahıslar, yani bireydir.

Bütün bunları topluma tam olarak anlatabildiniz mi?
Şahin: Hâlâ takiyye yaptığımızı düşünenler var ve onları anlayışla karşılıyorum. Ama ben son derece rahatım. Hiçbir endişeye gerek yoktur, bizim icraatımız, yapacağımız anayasa değişiklikleri, AB ile ilgili yaptığımız yasal düzenlemeler, Türkiye’deki mevcut rejimi ve sistemi daha da güçlendirecektir. Nitekim güçlendirmektedir. Halkın demokratik rejime ve Cumhuriyete bağlılığı bu sayede artmaktadır. Belki AK Parti son yıllarda bu tavrıyla ve bu değerlendirmeleriyle rejime en büyük hizmeti vermiştir. Çıkışımız ve ortaya koymuş olduğumuz görüşler bazı kişilerin kafalarında ve gönüllerinde olan soru işaretlerini önemli ölçüde etkilemiş ve değiştirmiştir. AK Parti’nin çıkışı Türkiye’deki radikalizmin azalmasına neden olmuştur. AK Parti bu rejim için ciddi bir teminattır. Tayyip Erdoğan ve onunla birlikte hareket edenler ciddi bir sempati alanına sahiptir, halkın önemli bir bölümü son seçimlerde onları desteklemiştir. Onların davranışları, sözleri, demokratik rejimle ilgili beyanları bu insanları etkiler, nitekim etkilemiştir. Türkiye’de farkında değiliz ama ciddi bir değişim ve dönüşüm olmaktadır. Bunda da en önemli, etkili ve sürükleyici rol de AK Parti’ye düşmüştür. O nedenle rejimle ilgili kaygıları olan insanların bize teşekkür borcu vardır, “iyi ki bunlar çıktılar, birtakım radikal düşünceleri törpülediler de Türkiye’deki sistemi sağlıklı bir zeminle Anayasal bir çizgiye oturttular” demeleri gerek. Marjinallerin ne hale geldiğini herkes görüyor bugün.

Nilüfer Göle, AKP dönüşürken dönüştürüyor, diyor...
Şahin: Evet doğru. Biz kendimiz dönüştüğümüz gibi bir kitleyi de dönüştürüyoruz. Onların geleneksel düşüncelerini modernize ediyoruz. AK Parti’nin varlığını rejim için bir tehdit olarak görmeye çalışanlara doğrusu şaşırıyorum. Eğer gerçekten rejim için tir tir titriyorlarsa bizim varlığımız onları son derece rahatlatmalıdır.

AKP’nin en büyük eksiği nedir?
Şahin: Halk en çok işsizlikten şikayetçi. Dokuz ayı geride bıraktık ve onlar “size oy verdik ama hâlâ işsiziz” diyorlar. Bu konuda halka kendimizi daha iyi anlatma bakımından eksikliğimiz olduğunu söyleyebiliriz. Gerçi biz seçimlerden önce “elimizde bir sihirli değnek var, gelir gelmez herşeyi düzelteceğiz” de demedik. Sayın Başbakanımız bu konuda çok açık ve net oldu. “Bir yıl bizden bir şey beklemeyin, üçüncü yıldan sonra cebinizde bir şeylerin kıpırdadığını göreceksiniz” dedi. Çok sıkıştığımız zaman “kardeşim biz böyle söylemiştik” diyoruz. Ancak tabii halkımız sabırsızdır. O içinde bulunduğu sıkıntıları yaşayan kişidir ve çileyi çeken bilir, ateş düştüğü yeri yakar. 




KORKUT ÖZAL
"Menderes-Özal çizgisini izliyorlar

Türk muhafazakârlığının simge isimlerinden Korkut Özal, iki yıl önce aktif siyasetten emekli olduğunu söylüyor ve AKP’yi perde arkasından yönettiği iddialarını “asparagas” olarak niteliyor. Özal’la e-posta aracılığıyla bir söyleşi yaptık: 

Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının Milli Görüş’ten kopmakta geç kalmadılar mı?
Özal:
Burada kopuş Erbakan’ın uygulamalarıyla zaten asliyetini yitirmiş olan Milli Görüş’ten çok bizatihi Erbakan’ın siyaset ve hükümet idaresi alanındaki uygulama ve performanslarıyla ilgilidir. Zamanıysa, alınan sonuçlara bakılırsa, en uygun zaman olarak görünüyor.

AKP, DP-AP-ANAP geleneğinin devamı olarak görülebilir mi?
Özal: İzlenen yol daha çok Menderes-Özal çizgisidir. Halka hükmetmeden ve onu kandırmadan, ona en iyi şekilde hizmet etme yoludur. Vatandaşın şu andaki kanaati de aynen böyledir 

AKP’nin, “83 ANAP ruhunu” taşıdığı, ikinci ANAP olduğu söylenebilir mi?

Özal: ANAP’ın olumlu hizmetlerinin hepsi bizzat Özal tarafından planlanıp uygulanmıştır. AK Parti’deyse Özal’ın ANAP’ına göre çok daha fazla deneyim ve birikimi olan bir kadro ve bunları başarıyla sevk ve idare edebilecek bir liderlik ve yönetim oluşmaktadır. AB dinamiği de hesaba katılırsa, AK Parti’liler vahim hatalar yapmazlarsa Türkiye’ye en büyük ve köklü reformları getirebileceklerdir.

Turgut Özal yaşasaydı AKP’li olur muydu?
Özal: Benim şu andaki davranışımdan çok farklı bir davranışı olmayacaktı.

AKP’nin en riskli olduğu alan ya da konular neler?
Özal: Türkiye’nin devlet ve siyaset yapısının acil değişimini geciktirirlerse, kendilerini bundan önce gelip geçen hükümetlerin kahredici başarısızlıklarına mahkum etmiş olurlar.

Şu ana kadar en büyük hataları neler oldu?
Özal: Irak krizinde belli noktalarda kendilerini amaçlarının çok ötesinde angaje eder bir görünüme mani olamamaları.

AKP’nin alternatifi nereden çıkabilir?
Özal: Vahim yanlışlar yapılmaz, olağanüstü olumsuz gelişmeler yer almazsa AK Parti iki dönem gidebilir. Rakipler o zamanın şartlarına göre oluşur.

1 Mart tezkere oylaması ve yeni başlayacak olan tezkere süreci hakkında ne düşünüyorsunuz? 
Özal: 1 Mart tezkeresinin oylanmasında gerekli ekseriyetin sağlanamaması, hükümet için yanlış, ülke için doğru olmuştur.1 Mart günü sayın başbakanın istifası gerekirdi. Mevcut durum ise 1 Mart’tan çok başka ve fevkalade rizikolu bir oluşumdur. Ülkeyi işgal etmiş bir güç görünümüne düşmüş bir ABD’nin başını çektiği böyle bir oluşuma asker göndererek destek vermek prensip olarak yanlıştır. Yapılabilecek hatalar AK Parti’yi de, ülkemizi de çok zor bir duruma sokabilir. 

Bütün bu süreçte başörtüsü, imam-hatipler gibi talepler dile getirilmiyor. Bu daha ne kadar böyle sürebilir
Özal: Meselelerin hepsinin sağlıklı ve kalıcı çözümleri ülkenin, evrensel insan hakları, katılımcılık, çoğulculuk ve hukukun üstünlüğü ilkelerine dayalı gerçek bir demokrasiye kavuşmasıyla gerçekleşecektir. Bunun da çok uzakta olmadığını düşünmekteyim. 




Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

YAZI DİZİSİ
1 AKP Neydiler Ne oldular? 1 28.09.2003
2 AKP Neydiler Ne oldular? 2 29.09.2003
3 AKP Neydiler Ne oldular? 3 30.09.2003
4 AKP Neydiler Ne oldular? 4 01.10.2003
5 AKP Neydiler Ne oldular? 5 02.10.2003
6 AKP Neydiler Ne oldular? 6 03.10.2003
7 AKP Neydiler Ne oldular? 7 04.10.2003
8 AKP Neydiler Ne oldular? 8 05.10.2003
9 AKP Neydiler Ne oldular? 9 06.10.2003
10 AKP Neydiler Ne oldular? 10 07.10.2003
11 AKP Neydiler Ne oldular? 11 08.10.2003
12 AKP Neydiler Ne oldular? 12 09.10.2003
13 AKP Neydiler Ne oldular? 13 10.10.2003
14 AKP Neydiler Ne oldular? 14 11.10.2003
15 AKP Neydiler Ne oldular? 15 12.10.2003
16 AKP Neydiler Ne oldular? 16 13.10.2003
17 AKP Neydiler Ne oldular? 17 14.10.2003

Son makaleler (10)
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
05.11.2024 Hatem Ete ile söyleşi: Bahçeli ile Erdoğan ayrışıyor mu?
03.11.2024 Fethullah Gülen öldüğüyle kaldı
01.11.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (239): Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandı - CHP ne yapacak?
30.10.2024 Transatlantik: ABD seçimlerine son 5 - Türkiye’de çözüm süreci tartışmaları İsrail’in İran’a cevabı
27.10.2024 Ertuğrul Özkök niçin Fethullah Gülen’i çok sevmişti?
24.10.2024 Altan Tan ile söyleşi: Kim çözüm istiyor, kim istemiyor?
24.10.2024 Transatlantik: TUSAŞ saldırısı, Öcalan’ın mesajı ve “çözüm süreci” - ABD seçimlerine son 12 - Fethullah Gülen’in ölümü
23.10.2024 Gazeteci Ahmet Dönmez ile Fethullahçılığın geleceği üzerine söyleşi: "Bu yapıyı dünya-daki hemen her sıklet merkezi yönetmek isteyecektir”
22.10.2024 “Mahrem yapı”yı yakından takip eden eski bir Fethullahçı’nın öngörüsü: "Başa Abdullah Aymaz geçer, ama esas lider Mustafa Yeşil olur”
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı