AKP Neydiler Ne oldular? 11

08.10.2003 Vatan

ALİ BULAÇ

‘AK Parti İslami geçmişini reddedemez’

Zaman Gazetesi yazarı Ali Bulaç, AKP’nin bugünkü bulunduğu noktaya gelmesinde İslamcı aydınların tartışma ve arayışlarının katkısının büyük olduğunu vurguluyor. Türkiye’de İslamcı düşüncenin demokrasiyle barışmasında ciddi emeği olan Bulaç’a göre, AKP’yi bekleyen en büyük tehlike, İslami geçmişini yok sayıp sağcılığı seçmesi olur. 

AKP’yi bugüne kadar yaşananlar ışığında nasıl tanımlıyorsunuz?
Bulaç:
AK Parti’nin en dikkate değer icraatı, seçimlerden hemen sonra Aralık-2002’de Türkiye için çok önemli bir zirve olan Kopanhag’ta gösterdiği yüksek performans oldu. Siyasi özgürlükler ve bunları mümkün kılan hukuki düzenlemeler yanında, halkın birinci derdi olan ekonomi alanında da önemli adımlar atıldı. Ekonomide makro dengelerin yerine oturduğu, faiz hadleri ve enflasyonun düşüşe geçtiği, ihracatta artış sağlandığı görülüyor. Ancak henüz bu yoksul kesimlere yansımış değil. İşsizlik ve istihdam sorunu hâlâ devam ediyor. AK Parti IMF programını takip ediyor. IMF programının “sosyal boyutu”nun zayıf olması AK Parti’yi ondan çok yüksek beklentileri olan geniş toplumsal kesimler nezdinde zor duruma sokabilir. Yazık ki her siyasi iktidarın kamu kaynakları üzerinden geçinen bir “mafya takımı” var. Umarım AK Parti onu iktidara taşıyan merkezkaç güçlerin temsilcisi olur ve kendisi yeni bir mafya üretmez.

AKP’nin ezici bir çoğunluğunu geçmişin İslamcıları oluşturuyor. Bunlar hakkiaten İslamcılıktan tam olarak koptular mı?
Bulaç: AK Parti kuşkusuz Milli Görüş çizgisinden gelme yeni bir siyasi harekettir ve kuşkusuz farklı bir din ve siyaset algısına da sahiptir. Kendine yeni bir kimlik tanımlaması yapmaya çalışıyor; bu da “muhafazakâr demokrasi”dir. Unutmayalım, AK Parti’yi bir düşünce ve yeni bir siyasi okuma olarak mümkün gören faktör, bizzat İslami çevrelerin uzun yıllardır yaptığı eleştiri ve sağladıkları birikimdir. İslam içinde geniş katılımlı ve çoğulcu bir demokrasinin yaratılmasının mümkün ve gerekli olduğunu savunan İslamcı entelektüeller, öteden beri Aydınlanma ile gelen ilerlemeci tarih görüşüne, 18. yüzyıl rasyonalizminin Fransız tipi yorumuna ve 19. yüzyılın katı pozitivizmine karşı tezler geliştirmişlerdir. Batıdaki muhafazakâr partiler de geçmişten gelen her şeyin hemen bir anda atılmasına karşı çıkmışlardır. Yeni olana açık, ama aynı zamanda sırtını geçmişin yararlı değerlerine yaslamayı savunmuşlardır. Bu açıdan muhafazakâr demokrasi tanımı, aslında İslamcı entelektüellerin ifade ettiklerinin başka biçimdeki versiyonudur. Ama geçmişten ve Milli Görüş çizgisinden radikal bir kopuşu ifade etmek üzere kullanılıyorsa burada bazı sorunlar var: İlki, kesin kopuş muhafazakâr siyasetin doğasına ve onu mümkün kılan temel varsayımlarına aykırıdır, bu açıdan AK Parti geçmişteki Milli Görüş partileri gibi “İslamcı bir parti” olmayabilir, ama İslami geçmişini de inkar edemez. Bu, ne doğrudur ne de inandırıcıdır. İkincisi muhafazakâr siyaset bir yönüyle statükonun muhafazasını öngörür. AK Parti ise son tahlilde merkezdeki çekirdeğin siyaset dışı tasarruflarına karşı ortaya çıkmış bir çevre hareketidir. Dolayısıyla idari, ekonomik ve sosyal açılardan “devrimci” değilse bile en azından reformcu olmak, değişimi desteklemek ve değişime göre yeni politikaların kabülünü esas almak zorundadır. AK Parti’nin seçmen tabanı, sosyal devlet isteyen yoksul kesimlerden, liberal politikalar isteyen esnaf ve orta sınıflardan ve nihayet manevi ve kültürel değerlerin korunmasını isteyen dindar halktan oluşmaktadır. Bu aynı anda AK Parti’yi duruma göre liberal, duruma göre solcu ve sosyalist, duruma göre de muhafazakâr kılar. Aslında çok iyi formüle edilmemiş olsa bile, İslamcı siyasi talepler bütün bunları içermektedir, ama yazık ki geçmişte Milli Görüş partileri bu ortak paydanın kapsayıcı ve birleştirici önemini yeterince kavramadıkları ve öne çıkarmadıkları için başarısızlığa uğradılar. AK Parti’yi bekleyen en büyük tehlike, İslami geçmişinden ve kökeninden kaçayım derken, “merkez sağ” bir politik zemine oturması, bildik sağcı bir parti olmasıdır. Muhafazakârlık böyle bir tehlikeyi beraberinde getirebilir.

SOLİ ÖZEL

‘Önemli sorular sorup güzel cevaplar vermiyorlar’


Bilgi Üniversitesi öğretim görevlisi Soli Özel ile AKP’nin dış politikasını, özellikle de ABD ile ilişkilerini tartıştık:

Tezkerenin reddi sanıldığı kadar büyük felaketlere yol açmadı...
Özel:
AKP’yi bir bakıma şanslı görüyorum, çünkü tezkerenin geçmemesinin başlıca sorumluluğu Amerikalılar tarafından orduya ihale edildi. AKP’ye yüklenmemeyi tercih ettiler, ama özel konuşmalarda özellikle Başbakan Gül’ün pek de savaşa gönlünün olmadığını söyleyip duruyorlardı. Ağızlarında ekşi bir tat olduğuna şüphe yoktu. Fakat bu faturayı AKP’ye çıkarmamayı tercih ettiler. Neden? Çünkü Batı ile ilişkileri makul düzeyde olan, İsrail’le yakın ilişki kurmaktan çekinmeyen, AB adaylığı bir vakâ olan, modernleşme, sekülerleşme yolunda çok yol katetmiş bir Türkiye’nin dünya Müslümanlarına örnek gösterilmesi söz konusu. ABD, başından beri AKP’ye biraz da bu bakımdan ilgi gösterdi. AKP de buna cevap verecek şekilde davranmak istedi. Yani Türkiye’de Batılı projeyi daha ileriye götürecek ama İslami kökleri olan bir partinin başarısı ABD’nin de işine gelecektir. Peki AKP ne yaptığını tam biliyor mu? Sanmıyorum. AKP’nin bundan sonrası için ne tür bir vizyona sahip olduğunu, bu vizyonun tutarlı olup olmadığını, neyi nasıl değerlendirerek nasıl kararlar vereceğini bilmiyor, görmüyorum. Dışişleri Bakanının açıklamalarından bir şeyler anlamaya çalışıyorum, zaten bu konularda Başbakan pek bir şey söylemiyor. Sonuç olarak boşluktayım.

Batı’ya bakışta AKP yönetimiyle taban arasında bir uyum var mı?
Özel: AKP liderliği tabanından çok daha Batıcı demiyeyim ama daha laik, daha liberal, daha modern dünyanın ve siyasetin gereklerine uygun davranıyor. Tabanının bu ölçüde değişmiş olabileceğini sanmıyorum, bu bir. İkincisi İslamcı ideoloji bütün dünyada büyük ölçüde bir Batı, özellikle ABD karşıtlığı içeriyor. Dolayısıyla AKP’nin, henüz liderliğinin yansıttığı ölçüde liberalleşmiş, sekülerleşmiş bir parti olduğunu sanmıyorum, ama o yolda ilerliyorlar. Abdullah Gül’ün İslam Konferansı Örgütü’nde yapmış olduğu konuşma Batı’ya yönelik çok önemli bir mesajdı belki ama bunun ötesi gelmiyor. Hükümetin, Türkiye’nin nasıl bir ülke olacağına dair önemli soruları sorup buna güzel cevaplar veren bir tutarlılığa, bir yaratıcılığa sahip olduğu izlenimini edinemiyorum. Bu çok ciddi bir tehlikedir. AB süreci otomatik vites gibiydi. Yapılacak şeyler belliydi. Burada Türkiye’nin çıkarları ile AKP’nin çıkarları uyumluydu. Bütün bunları yaptılar, ortalık temizlendi. Şimdi ortalık temizlendiğinde, saha bomboş olduğunda bu sefer o sahaya ne inşa edecekleri konusunda çok daha kapsamlı fikirlerle ortaya çıkmaları lazım, bunu henüz görmüyorum...


AKP GRUP BAŞKANVEKİLİ EYÜP FATSA

İçimizden kimse Saadet’e geçmez


AKP Grup Başkanvekili Eyüp Fatsa, önce Avrupa’da, ardından Türkiye’de, yıllarca Milli Görüş hareketi içinde siyaset yapmış, İmam Hatip kökenli bir isim. Kendisiyle dindar tabanın talepleri üzerine söyleştik:

Partiniz başörtüsünü öncelikli sorun olarak görmüyor...
Fatsa:
Evet, bu ülkede bir başörtüsü sorunu var. Bundan dolayı mağdur olmuş, sıkıntısı olmuş insanlar var. Ancak elma ile armudu birbirinden ayırmak, bunları hiçbir şekilde siyaset malzemesi yapmamak lazım. Birileri bu hassasiyetleri ön planda tutmak suretiyle siyaset yapmaya kalkarsa toplumda gerginlik meydana getirir ve kimseye de faydası olmaz. Ama hepimiz biliyoruz ki, bugün konuşulmuyor olsa bile bu ülkede bunlardan dolayı sıkıntıya düşmüş toplumun bir önemli kesimi var. Başka kesimi de başka bir sebepten dolayı sıkıntı içerisinde olabilir... Mesela ben bir kanun teklifi verdim 78’liler Vakfı ile ilgili. O da bir başka mağduriyet. Siyasilerin görevi toplumu rahatlatmak, sorunlara hukuk zemini içerisinde çare ve çözüm bularak toplumsal mutabakatı ve barışı sağlayabilmek. Evet, İmam Hatipler meselesi vardır, başörtüsü meselesi vardır şu vardır, bu vardır ama bu ülkede 11 milyon işsiz insan var. Fakirlik başka, açlık başka şeydir. Fakir geçinebilen insandır, bizim insanlarımız fakir değil, aç. İnsan akşam aç yatıyor, sabah aç kalkıyor. Çoluk çocuğunun en tabii ihtiyaçlarını bile karşılayamadığı bir ortamda ona demokrasinin faziletlerini anlattığında adama ninni gibi geliyor. Yani öncelik sırası bu değil. 

Milli Görüşçüler size ne diyor, çok kızıyorlar mı?
Fatsa: İnsan olarak bütün dostluklarımız, sohbetimiz, konuşmalarımız oluyor ama çok fazla bir şey demiyorlar. Tabii herkesin içerisinde, uzun süreli birliktelikten sonra ayrılmış olmanın verdiği bir burukluk var. Biz toplumun tamamını kucaklamayan ve toplumda sıkıntı meydana getirebilecek taleplerle siyaset yapılamayacağını gördük. Zannediyorum Türkiye de, dünya da bunu gördü. Siyaset etme anlayışımızdan kaynaklanan bir farklılık var. Bunları kendileriyle de görüşüyoruz, geçmişte nerelerde hata yapıldı, niye çıkamadık, niye yüzde 22 oy almış bir parti bugün yüzde 2’lere 3’lere kadar düştü. Onlar da kendi içlerinde bunların muhasebesini mutlaka yapıyorlarlar. İşte tıkanıyor önün. Açmak da siyasilerin görevidir. Açamayanların yaşadıkları sonuçları hep birlikte görüyoruz. Aramızda bir husumet yoktur. 

AKP’de Milli Görüşçüler var mı?
Fatsa: Erbakan Hoca'nın SP’nin başına geçmesiyle beraber AKP içerisine geçmişte onunla siyaset yapmış olanlar oraya geçer mi veya söküp alma gibi bir gayret var mı diye çok şeyler yazıldı, çizildi ama samimiyetle söylüyorum böyle bir düşüncede olan hiçbir arkadaşa rastlamadım. Evet, Erbakan’la geçmişte hepimiz siyaset yaptık, belki duygusal bağlarımız var ama siyaset etme noktasında farklı anlayışlarımız olduğu için bugün ayrı yerlerdeyiz. 

Tezkerenin geçmemesi de Milli Görüşçülere bağlandı...
Fatsa: O gün hepimizin, herkesin farklı farklı tereddütleri vardı. Bir de şöyle bir şey oldu. “Nasılsa bu tezkere geçecek, bari vicdanım rahat olsun” diye oy kullandı bazı arkadaşlar. Samimiyetle söylüyorum bu sonucu kimse tahmin etmiyordu. Başka bir partinin, başka bir liderin, başka bir oluşumun yönlendirmesi veya geçmişteki birtakım duygusal bağlarla alakası yoktu.


TÜRKİYE TARTIŞIYOR

Kürt politikası yanlış
AKP’nin genel olarak Kürt politikasını yanlış buluyorum. Bu şekilde yürütülecek politikalar Kürtleri ve Türkleri birbirinden daha da uzaklaştıracaktır. Daha demokratik düşüncelerle hareket etmeleri AKP için daha yararlı sonuçlar ortaya koyacaktır gelecek için...
Ahmet Akan-Kızıltepe

28 Şubat’ın faydası
28 şubat sürecinin belki de tek faydası ülkedeki bazı siyasal İslamcıları değiştirerek, hem çağın gereklerine uymalarını, hem de “derin devlet”le ilişkilerini yeniden gözden geçirmelerini sağlamak oldu. AKP artık siyasal İslamı bırakıp muhafazakâr demokrasiyi, Hıristiyan kulübü dediği AB'yi şimdi kabul ediyor. Çatışmadan, gerilimden uzak bir siyaset izlemeyi tercih ediyor. 28 Şubat’tan ciddi olarak ders aldığı gözlenen AKP'yi yaptığı çalışmalarda samimi buluyorum.
Sedat Palut-İstanbul

Yoğurda kaşığı daldırmasalar
Türkiye’de artık insanlar yoğurdu üfleyerek yemeyi öğreniyor. 28 Şubat kararlarından tutun ekonomik krize kadar bir sürü olay şu anki yönetimi ihtiyatlı olmaya sürüklüyor. Ülkemdeki asker-devlet-millet üçgeni içerisindeki güç dengelerinin korunmasından yanayım, bu unsurlardan her ne kadar millet denetleyiciliğini pek gösteremese de oluşturduğu kamoyuyla hem itici hem de denetleyici bir rol oynamaktadır. Tedirginliğim şundandır; acaba ülkenin içinde bulunduğu yükselen refah ortamının mukavemeti gene içinde bulunduğumuz bazı tehlikelere karşı yeterli mi? Şu yoğurt mayalanana kadar kaşığı daldırmasalar iyi bir şeyler olacağa benziyor, bekleyelim ve görelim.
Yunus Emre Tırnovalı-İstanbul

Takdir ediyorum ama endişeliyim
Sol görüşlü bir aydın olarak AKP’nin AB konusundaki demokratikleşme çabalarını takdir ediyorum. Yıllarca değişim ve demokratikleşmenin savunuculuğunu yapan CHP’nin samimiyetini de bu vesileyle anlamış bulunmaktayız. CHP’yi statükocu buluyorum ama AKP’nin de samimiyetinden kuşkuluyum. Acaba özlemlerini gerçekleştiremeyeceklerini gördükleri için mi AB normlarına sarıldılar? Bu yolla, özgürlükleri daha kolay kullanıp bir geriden kuşatma mı planlıyorlar? Endişem bu.
Mercan Balcı-B.Çekmece



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

YAZI DİZİSİ
1 AKP Neydiler Ne oldular? 1 28.09.2003
2 AKP Neydiler Ne oldular? 2 29.09.2003
3 AKP Neydiler Ne oldular? 3 30.09.2003
4 AKP Neydiler Ne oldular? 4 01.10.2003
5 AKP Neydiler Ne oldular? 5 02.10.2003
6 AKP Neydiler Ne oldular? 6 03.10.2003
7 AKP Neydiler Ne oldular? 7 04.10.2003
8 AKP Neydiler Ne oldular? 8 05.10.2003
9 AKP Neydiler Ne oldular? 9 06.10.2003
10 AKP Neydiler Ne oldular? 10 07.10.2003
11 AKP Neydiler Ne oldular? 11 08.10.2003
12 AKP Neydiler Ne oldular? 12 09.10.2003
13 AKP Neydiler Ne oldular? 13 10.10.2003
14 AKP Neydiler Ne oldular? 14 11.10.2003
15 AKP Neydiler Ne oldular? 15 12.10.2003
16 AKP Neydiler Ne oldular? 16 13.10.2003
17 AKP Neydiler Ne oldular? 17 14.10.2003

Son makaleler (10)
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
05.11.2024 Hatem Ete ile söyleşi: Bahçeli ile Erdoğan ayrışıyor mu?
03.11.2024 Fethullah Gülen öldüğüyle kaldı
01.11.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (239): Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandı - CHP ne yapacak?
30.10.2024 Transatlantik: ABD seçimlerine son 5 - Türkiye’de çözüm süreci tartışmaları İsrail’in İran’a cevabı
27.10.2024 Ertuğrul Özkök niçin Fethullah Gülen’i çok sevmişti?
24.10.2024 Altan Tan ile söyleşi: Kim çözüm istiyor, kim istemiyor?
24.10.2024 Transatlantik: TUSAŞ saldırısı, Öcalan’ın mesajı ve “çözüm süreci” - ABD seçimlerine son 12 - Fethullah Gülen’in ölümü
23.10.2024 Gazeteci Ahmet Dönmez ile Fethullahçılığın geleceği üzerine söyleşi: "Bu yapıyı dünya-daki hemen her sıklet merkezi yönetmek isteyecektir”
22.10.2024 “Mahrem yapı”yı yakından takip eden eski bir Fethullahçı’nın öngörüsü: "Başa Abdullah Aymaz geçer, ama esas lider Mustafa Yeşil olur”
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı