MHP GERÇEĞİ (8) İkinci Adamlık Çekişmesi

10.10.1995 Milliyet

Ruşen Çakır – Kemal Can

İkinci Adamlık Çekişmesi

Büyüyen siyasi hareketlerin ortak kaderi, parti içi iktidar mücadelelerinin yoğunlaşmasıdır. Fakat yükselmekte olan hareketler içinde merkez yönetime doğrudan cephe almak ya da açık bir muhalefet yürütmek son derece zordur. MHP’de de bu tür sorunlar yaşanıyor.
MHP yıllardır aynı örgüt hiyerarşisi geçerli: "lider-teşkilat-doktrin". Lider Türkeş, bugün MHP'nin en sağlam ve dolayısıyla en belirleyici yönünü oluşturuyor. Kendisi, birçok partilinin birleştiği gibi, "karizmasının doruğunda". MHP Ankara Milletvekili Halil Şıvgın bu dönemi “MHP’nin Türkeş’e en çok ihtiyacı olduğu dönem" olarak tanımlıyor.
Teşkilat ve doktrin konusunda ise aynı ölçüde bir rahatlık olduğu söylenemez. M. Ali Bulut, Ortadoğu Gazetesi’ndeki köşesinde "Bizim canipte de maalesef bir homojenlik yok. Gençliğin dağarcığı da henüz yeterince oluşmamış. MHP’nin siyasi bir parti olarak gözettiği birtakım siyasi dengeler, bu kesim için kıstas oluyor” diyerek rahatsızlığın bir yönünü gösteriyor.
 
EKİPLER, İSİMLER
Yaygın kanaatin aksine, MHP mükemmel bir disiplin içinde homojen bir yapı değil; her konuda aynı düşünen, hisseden ve davranan insanlardan oluşmuyor. MHP’de ekipler, bu ismi ısrarla reddetseler de "hizipler" hep oldu. Hareket büyüdükçe bu çeşitlilik daha belirginleşiyor ve yıllardır bulunan ekiplere yenileri ekleniyor.
80 sonrası ülkücü harekette 92 yılında BBP’nin ayrılmasına dek üç ana ekip bulunuyordu: İlki açık bir muhalefet yürüten ve daha İslami bir yörüngeyi benimseyen, Muhsin Yazıcıoğlu önderliğindeki "ocaklıların” ağırlıkta olduğu ve bugün BBP’de bulunan “Türk-İslam Ülkücüleri”. İkincisi, 1994’de yapılan son MHP kongresine kadar Türkeş’e yakın durarak parti yönetimini elinde bulunduran ama şimdi muhalefette olan, devletçi-muhafazakâr bir çizginin en hararetli savunucularının yer aldığı Devlet Bahçeli ekibi. Son olarak, Ülkü Ocakları'nın 70’lerdeki ilk Genel Başkanı Muharrem Şemsek’in başını çektiği, daha Türkçü bir eğilimi ve 70’lerin başlarındaki stratejiye yakın çizgiyi savunan grup.
 
HİZİP ENFLASYONU
BBP’nin kopması, MHP’nin hızlı bir yükselişe girmesiyle, “geri dönenler" ve yeni katılanlarla birlikte yeni gruplar oluştu: Bunların başında, bir ekip görüntüsü vermekten çok “güçlü ikinci adam” görüntüsüyle önemli bir etkinlik kuran ve "yeni açılımların” mimarı olarak bilinen Rıza Müftüoğlu’nun adını anmak gerekiyor. Ayrılmasından önce Yazıcıoğlu ile birlikte davranan ama MHP’de kalan Mustafa Mit ve Şevkat Çetin ekibi de bir başka grup olarak değerlendirilebilir. Ortadoğu Gazetesi çevresinde toplanan Zeki Saraçoğlu, Tuğrul Türkeş, Akkan Suver gibi isimlerin oluşturduğu ve pragmatist bir eğilimi temsil eden bir başka çevreden de bahsedilebilir. Bir dönem Ortadoğu’da yazan Necdet Sevinç’in yönetime geldiği Yeni Sayfa Gazetesi ise henüz bir ekip havasına kavuşamamış bir arayış olarak tanımlanabilir.
MHP geleneği içinde açıktan hizipçilik yerine, örtülü mesajlar veya imzasız bildiriler dolaşıma sokuluyor.
Örneğin Yavuz Selim Demirağ, Ortadoğu Gazetesi’ndeki “Dedikodu Virüsü" başlıklı yazısına “yine imzasız mektuplar gelmeye başladı” diyerek başlıyor.
Üst düzey bir MHP yöneticisi de, "Bizim harekette dedikodu yaygın bir haberleşme biçimidir. Bir zamanlar kendisi bomba koyup ‘komünistler saldırdı’ yaygarası kopartanlar, bugün aynı şeyi politikada yapmaya kalkıyor" şeklinde konuşuyor.
MHP içinde iktidar mücadelesi yapan ekiplerin en etkili silahlarından biri de kontrolleri altında tuttukları yayınlar. İlk bakışta birbirinin benzeri gibi görünen bu yayınların satır aralarında tabana ve tavana “anlayana saz" kabilinden bol miktarda mesaj gizli.
Son zamanlarda DYP’yle ittifak yerine, ANAP ile yakınlaşma sinyalleri vermeye başlayan Ortadoğu ve çizgisi henüz netleşmemiş Yeni Sayfa ülkücü kesimin günlük gazeteleri. Ayrıca, bir dönem partinin yarı resmi yayın organı durumunda olan haftalık Yeni Düşünce Gazetesi’nin sahibi Rıza Müftüoğlu, 70’lerde ülkücülerin en büyük yayın organı olan Hergün gazetesini yeniden yayınlamanın hazırlığı içinde.
Geniş bir ittifak tarafından bir platform olarak kullanılan haftalık Milliyetçi Çizgi Gazetesi ise parti yönetimine en muhalif yazıların yer aldığı yayın organı. Geçmişte birbirine rakip olan Devlet Bahçeli, Muharrem Şemsek ve Mustafa Mit - Şevkat Çetin grupları “yönetime muhalefet” zemininde işbirliği yapıyor.
Bugün MHP yönetim kademelerinde bütün ekiplerin liderleri yer alıyor. MHP’nin Merkez Yürütme Kumlu her zaman olduğu gibi ince dengelerle kurulmuş durumda. Hemen her grup lideri Genel Başkan Yardımcısı.
Böylelikle etkili ülkücü kadrolar sakinleştirilmiş oldu, ancak üst yönetimde, genel kamuoyunda sempati sağlayacağı düşünülen “ünlü” isimler de ihmal edilmedi.
Unvan bolluğunda bütün partileri geride bırakan MHP’nin yönetim kademelerinde yer almak "iktidar" anlamına gelmiyor. Parti politikalarına, genellikle Türkeş ve onun yakın çevresindeki dar bir ekip yön veriyor.
Uygulanan politikalar ve yeni vitrin düzenlemesinin kayıtsız şartsız bir destek aldığını söylemek güç. Kısa bir süre önce Milliyetçi Çizgi’de Suat Başaran imzası ile yayınlanan ve MHP’nin sistemle bütünleşmesi konusunda eleştirilerin yer aldığı yazıda şu satırlar dikkati çekiyor:
"Bir neslin kanı, canı, gözyaşı ile yoğrulan bir dava bazı soysuzlarca kullanılacak, bunların bu köpekliğini eleştirenler fitnevi sayılacak öyle mi? Öyleyse 'yaşasın fitne’.”
Aynı gazetede Cemal Erkiner eleştiri oklarını esas olarak yeni vitrine yöneltiyor: “İktidar olmak için kitle partisi olma pratiğinin tezahürü olarak devşirmelere yönetimlerde de görev vermişlerdir.(...) Davaya zarar gelmesin diye bugüne kadar sustuk. Ama artık susmayacağız."
 
*
 
 
TARİHTEN GÜNÜMÜZE – Tanıl Bora (8)
Devlete Soğuma ve İslamileşme

 
Kendi deyimleriyle “devletin öpmek istediği elinden yedikleri tokat”, ülkücü hareketi yeni ideolojik arayışlara yöneltti. Özellikle en ağır baskıya maruz kalan Ülkü Ocaklı genç kadrolar, parti yönetiminin 12 Eylül çizgisiyle özdeşleşen tavrına tepki duydular. Bu özdeşleşme içinde ülkülerinin “komünizmle mücadelede devlete yardım"a indirgenmesini kabullenemediler. Yaşanan huzursuzluk, Ülkü Ocakları tabanında 12 Eylül öncesinde de kaynayan radikalizmin mecrasında genişlemeye yol açtı. Radikalleşmenin özü, devlete ve rejime muhalif bir tavra yönelinmesi, ideolojik olarak da İslamcılığa kayılmasıydı.
Devlete mesafelenme, ilkin, işkencelere ve hapishanedeki baskılara karşı alışılmadık ölçüde sert tepkide kendini gösterdi. “Devlet zulmü”nü teşhir eden bir “Yusufiye" edebiyatı gelişti. (Ülkücüler hapishaneleri “Yusufiye medresesi" diye tanımlıyordu.) Ülkücülerin devlete yardımcı bir güç olduğu fikrinden uzaklaşıldı. “Dava"nın anti-komünizmle sınırlı olmayıp devleti ve toplumsal düzeni baştan aşağı yeniden kurmak olduğunun altı çizilmeye başlandı. Sadece devlet aygıtına değil “kapitalist düzen"e de karşıtlık vurgulanıyordu. Giderek. 12 Eylül’ün asıl hedefinin sol değil ülkücüler olduğu ileri sürüldü: Sistem, “Türkiye’nin Afganistan olmasını engelleyen" ülkücülerin daha da güçlenip davalarını gerçekleştirmelerini önlemek için darbeyi tezgâhlamıştı!
Devlete karşı mesafeli tutum, “PKK’ya karşı ülkücülerden yararlanma" fikrinin ilk dillendirildiği vakit de sürdürülecek; bu işin polisten, askerden, jandarmadan başka kimseye düşmediği savunulacaktı. Yoksa ülkücülerin yine “kullanılıp" sonra yine bir kenara atılacağı uyarısı yapılıyordu. Halen BBP’den Kızılcahamam Belediye Başkanı olan Yaşar Yıldırım’ın, PKK veya sol gruplarla devlet arasındaki çatışmaları sokağa inmeden “balkondan seyretmek" gerektiğine dair sözleri ünlüdür.
Bu (öz)eleştiriler, Ülkü Ocaklı tabanı İslamcılığa yönlendirdi. Zaten hapishane koşullarına tahammül ve manevi güç bulma ihtiyacıyla dini hassasiyet artmıştı. Devlete ve rejime dönük eleştiriler için en sağlam ideolojik dayanak da İslamcılıktaydı. Yükselen İslamcılığın “laik Kemalist düzen" karşıtı söylemi devralındı. Bu yönelişte İslam milliyetçiliğin unsurlarından birisi olmaktan çıktı, milliyetçilik İslamın emrine girdi. Artık “İslamın çizdiği sınıra kadar milliyetçiyiz" deniyordu. Eski sloganlar ve simgelerin İslami vurgusu güçlendirildi, İslama “uymayanlar” terk edildi. “Nizamı Alem" (dünyaya nizam verme) şiarı, “ilay-ı kelimetullah" (Allah’ın sözünü hakim kılma) ilavesi vurgulanarak öne çıkartıldı. Buna karşılık Türkeş’in Dokuz Işık’ı ve “lider-teşkilat-doktrin" ilkesi gayrı İslami ve Kemalist esinli bulunarak dışlandı. MHP’nin kökenindeki Türkçü akım itibarsızlaştı; bozkurt simgesine bile pek o kadar sempatiyle bakılmıyordu. Bu eğilimi geliştirenler, "ülkücü" yerine de “Türk-İslam Ülkücüsü" kimliğini tercih ettiler.
Bu ideolojik yönelim, ülkücü tabanın çoğunluğunun toparlanma, kendini sorgulama ve düşünsel arayış ihtiyacına karşılık verdi. O nedenle de 80’lerin sonuna dek ülkücü harekette baskın çizgiyi oluşturdu. “Türk-İslam Ülkücülüğü" oluşumu aynı zamanda, yeni Ülkü Ocaklı kuşağının, “pragmatist" ve yozlaşmış saydığı parti elitine karşı rüşdünü ispat etme uğraşına da denk düşüyordu.
Yükselen bu dalganın simgesi ve temsilcisi, 12 Eylül öncesinin Ülkü Ocakları genel başkanlarından Muhsin Yazıcıoğlu oldu. Hapishanedeki tutumuyla da mitleştirilen Yazıcıoğlu’na, hapisten çıktığı 1987’den itibaren “alternatif lider adayı" gözüyle bakılmaya başlanmıştı.
 
*
RIZA MÜFTÜOĞLU
“Bizi Uyutmuşlar”

 
MHP’deki eski ve tecrübeli ülkücü kadroların önde gelen isimlerinden Genel Başkan Yardımcısı Rıza Müftüoğlu, 70’li yıllarda Ülkücü Maliyeciler Derneği Başkanıydı. MC döneminde bürokraside görev yaptı. Türkeş’in yakınından hiç ayrılmadı. Halen Yeni Düşünce Gazetesi’ni de çıkaran Müftüoğlu, MHP’nin yükselişi, değişen imaj ve parti içi rahatsızlıklar konusunda sorularımızı cevaplandırdı:

Son yıllarda milliyetçiliğin yükselen değer haline gelişini ve MHP’nin yükselişini nasıl değerlendiriyorsunuz ?
Müftüoğlu
: Türkiye’de milliyetçilik duygusu ve siyasi manada milliyetçilik hiçbir dönemde olmayan şekilde Türk toplumunu baskısı altına aldı. Şimdi bütün siyasi partiler milliyetçi mesajlar veriyor. Milliyetçilik elbette ki MHP’nin tekelinde değil ama halkımız açısından milliyetçilik denilince ilk akla MHP geliyor, Türkeş geliyor. Dolayısıyla bu noktadaki uyanışın en büyük hissesini de MHP alıyor.

Son zamanlarda medyada MHP’nin değiştiğine ilişkin yazılar çıkıyor. Sizce MHP değişti mi?
Müftüoğlu
: Bu toplum değişiyorsa elbette biz de değişiyoruz. Zaten bizim Dokuz Işık’ın bir umdesi de gelişmeciliktir. Mesela Sayın Türkeş’in etrafındaki kadro artık eski kadro değildir. Dünden bir tane adam yoktur. Bugün MHP, 18-20 yaşında ülkücü olmuş insanlar, kendilerini gençlikten beri yetiştirmiş insanın şimdi çalışma arkadaşları. Bu büyük bir değişim ve büyük bir olaydır.

Geçmişte marjinal, ideolojik bir parti olarak bilinen MHP’de artık “kitle partisi" olma yönünde bir gelişme olduğuna katılıyor musunuz?
Müftüoğlu: Fikir partisi filan diye bizi yıllarca uyutmuşlar. "Biz kitle partisiyiz" demiş kitlelere ulaşmışlar, bizi bir yerlere hapsetmişler. Ben diyorum ki, ben fikir partisiyim ama kitlelere fikirlerini aktarmak zorunda olan bir partiyim. Kitlelere ulaşma konusunda da önemli aşamalar yaptık. Şimdi büyük bir potansiyel mevcut ama daha alınması gereken epey mesafe var. Tabii tavanda meydana gelen bazı gelişmeler var. Fakat tavanda oluşanların henüz tam olarak tabana yansıdığını söylemek mümkün değil.

Büyümekte olan her yapıda olduğu gibi MHP’de de bu yeni gelişmelere karşı bir direnç gözleniyor. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Müftüoğlu: Aslında büyümeden, gelişmeden rahatsız olacak bir MHP’li düşünmek mümkün değil. Her siyasi parti büyümek, iktidar olmak ister. Siz hem büyümek isteyeceksiniz, hem de size gelen insanlardan rahatsız olacaksınız, bu mümkün değil. Çok ince detaylara girerseniz üç kişiyi yan yana bulamazsınız.
Ancak şu oluyor; mesela ben bir yerde milletvekiliyim veya aday olmayı düşünüyorum, bakıyorum ki benim ilimden biri MHP’ye geliyor, üstelik adamın eli yüzü düzgün, başka partide siyaset yapmış, bir çevresi var falan. Böyle olunca bende şuuraltı bir rekabet hissi oluşuyor. Bunu açıktan söyleyemeyince, başlıyorum “şöyledir böyledir”. Bunlar normaldir. Fakat birtakım gelişme tabana farklı yansıtılıyor. Tabanın öyle bir endişesi yok ama başka aksettirilince bazı rahatsızlıklar oluşuyor.

Son günlerde MHP’ye yakın yayın organlarında "parti içi demokrasi”den çokça bahsedilmeye başlandı. Bu konuda neler yapılması düşünülüyor?
Müftüoğlu: Biz iki yıl önce illere bir talimat verdik. Her il nüfusunun yüzde biri kadar üye kaydedecek. Bunun sebebi daha demokratik bir yapıya geçilmesiydi. Çünkü üye sayısını artırmadan seçimli, demokratik bir işleyiş kurdum diyemezsiniz. İl başkanı 80 tane üyeyi yapıp kayıtları kapatıyor, o üyeleri de çekmecesine kitliyor, seçim zamanı da onları çıkartıp “demokratik seçimle ben geldim” diyor. Bu meselede bir mesafe katettik. Ayrıca milletvekili adaylığı ön seçimle yapılacak. Genel Başkanımız üç kere bunu söyledi.

Bunun dışında ne oluyor: Seçim kaybedip yönetim dışında kalanların sızlanmaları hep olur. Bu tür tiplerin her dönem söylediği şeylerdir bunlar.

Yazının orjinal hali




Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

YAZI DİZİSİ
1 MHP GERÇEĞİ (1) “Kadrolaşma” tamam, “kitleleşme” başladı, sıra “devletleşme”de 03.10.1995
2 MHP GERÇEĞİ (2) Türkeş: “Ben Değişmedim” 04.10.1995
3 MHP GERÇEĞİ (3) MHP'ye İstanbul Vitrini 05.10.1995
4 MHP GERÇEĞİ (4) “Yalılarda MHP Konuşuluyor” 06.10.1995
5 MHP GERÇEĞİ (5) MHP Sıcak Denizlere İndi 07.10.1995
6 MHP GERÇEĞİ (6) RP ile Rekabet Kızışıyor 08.10.1995
7 MHP GERÇEĞİ (7) Artık Ocaklar “Tütüyor” 09.10.1995
8 MHP GERÇEĞİ (8) İkinci Adamlık Çekişmesi 10.10.1995
9 MHP GERÇEĞİ (9) Bozkurtlar Yuvaya Dönecek mi? 11.10.1995
10 MHP GERÇEĞİ (10) “Muhsin Başkan” Cephesi 12.10.1995
11 MHP GERÇEĞİ (11) İmaja Kurşun Sıkmayın 13.10.1995
12 MHP GERÇEĞİ (12) MHP Yeniden 14.10.1995

Son makaleler (10)
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
05.11.2024 Hatem Ete ile söyleşi: Bahçeli ile Erdoğan ayrışıyor mu?
03.11.2024 Fethullah Gülen öldüğüyle kaldı
01.11.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (239): Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandı - CHP ne yapacak?
30.10.2024 Transatlantik: ABD seçimlerine son 5 - Türkiye’de çözüm süreci tartışmaları İsrail’in İran’a cevabı
27.10.2024 Ertuğrul Özkök niçin Fethullah Gülen’i çok sevmişti?
24.10.2024 Altan Tan ile söyleşi: Kim çözüm istiyor, kim istemiyor?
24.10.2024 Transatlantik: TUSAŞ saldırısı, Öcalan’ın mesajı ve “çözüm süreci” - ABD seçimlerine son 12 - Fethullah Gülen’in ölümü
23.10.2024 Gazeteci Ahmet Dönmez ile Fethullahçılığın geleceği üzerine söyleşi: "Bu yapıyı dünya-daki hemen her sıklet merkezi yönetmek isteyecektir”
22.10.2024 “Mahrem yapı”yı yakından takip eden eski bir Fethullahçı’nın öngörüsü: "Başa Abdullah Aymaz geçer, ama esas lider Mustafa Yeşil olur”
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı