MHP GERÇEĞİ (1) “Kadrolaşma” tamam, “kitleleşme” başladı, sıra “devletleşme”de

03.10.1995 Milliyet

Ruşen Çakır – Kemal Can
 
“Kadrolaşma” tamam, “kitleleşme” başladı, sıra “devletleşme”de
50 Yıllık Strateji
 

Kitap olarak yayınlanmayacak olan bu yazı dizisinde MHP ve ülkücü hareketin son dönemde yaşadığı gelişim ve değişimi incelemeyi hedefledik. Bunu yaparken, başta MHP lideri Alparslan Türkeş olmak üzere hareketin önderleri, çeşitli düzeydeki yöneticileri ile görüştük. MHP'ye yakın bir zamanda dahil olanlar ve uzun bir süre içinde yer aldıkları bu hareketle aralarına belli mesafe koyanların görüşlerini aldık. Türkiye'nin çeşitli yerlerindeki Ülkü Ocakları 'nı, MHP teşkilatlarını dolaştık, hareketin tabanıyla temaslarda bulunduk.
Dizi boyunca MHP'nin yeni imajı; ulusal ve uluslararası sistemle ilişkileri; Ege ve Akdeniz’de nasıl güçlendiği; geleneksel olarak güçlü olduğu Orta ve Doğu Anadolu'daki durumu; RP ve İslamcılarla rekabeti; Ülkü Ocakları'nın faaliyetleri; parti içi gruplaşmalar; ayrılanların geri dönüp dönmeyeceği; ülkücü hareketin içerdiği şiddet potansiyelinin geleceği, yükselen "pop milliyetçilik" ve MHP'nin yakın konjonktürdeki rolü gibi temalar ele alınacak.
Milliyetçilik ve ülkücü hareket konusunda çalışmalar yapan araştırmacı Tanıl Bora’nın dizi boyunca sürecek olan “Tarihten Günümüze" adlı çalışmasının, özellikle bu konuda tüm Türkiye için çok gerekli olan "kolektif hafıza”yı canlandırmada ciddi katkıları olacağını düşünüyoruz.


 
 
Ülkücülük yeni bir hareket, MHP de çiçeği burnunda bir parti değil. Türkiye'nin siyasi serüveninde tam otuz yıldır varlar. Hareketin lideri Türkeş ise elli yıldır. Fakat son iki yıldır ülkücü hareket ve MHP kendi tarihinin başarı zirvelerini iyice zorluyor. Kimilerine göre “yükseliyor", kimilerine göre "patlama yapıyor”, kimilerine göre “şişiyor”, bazlarına göre de “uyanıyor".
Tanımı ne olursa olsun, yaşanan sürecin en önemli eşiği kuşkusuz 27 Mart 1994 yerel seçimleri. Bu seçimlerde MHP, tarihinin en yüksek oy yüzdelerini yakaladı. Özellikle Orta ve Doğu Anadolu’yu çevreleyen kıyı bölgelerinde büyük bir patlama yaptı.
En çarpıcı sıçrama Adana - Mersin - Antalya hattında yaşandı. Bu illerde yüzde 13 ila 18 civarında oy aldı ve birçok ilçe belediyesi kazandı. Ege bölgesinde geçmişte “solun kalesi” olarak bilinen bazı ilçe belediyelerini (Turgutlu, Salihli, Ayvalık) de kazanarak oylarını, örneğin Manisa’da yüzde 1.5’dan 8.5’a çıkardı. Marmara Bölgesi, İstanbul ve Ankara’da da oylarını iki katına çıkarmayı başardı.
RP’nin "gürültülü" başarısının gölgesinde "gizli galip" olarak yerel seçimlerini geçen MHP, bu sonuçlarla hem bir “özgüven" birikimi sağladı, hem “küçük-marjinal" parti imajından önemli ölçüde sıyrıldı.
MHP’nin "yükseliş"i 1987’den bu yana seçim sonuçlarındaki ülke ortalamasına bakıldığında daha net ortaya çıkıyor; 1987’de yüzde 2.91, 1989’da 4.1, 1994’te ise 7.9.
 
HER TAŞIN ALTINDA
Seçim sonuçları rakamsal sıçrayışı işaret ederken, pop milliyetçilikle de buluşan sokak görüntüleri ülkücü hareketin yükselişini daha elle tutulur biçimde ortaya koyuyor: Üç hilalin neredeyse "milli sembol" haline gelmesi, maçlarda, asker uğurlama törenlerinde bozkurt işareti yapanların tam bir "7’den 77’ye" yelpazesi oluşturması, Ülkü Ocakları’nın köylere kadar yaygınlaşması, özellikle orta öğretim düzeyinde ve taşra üniversitelerinde ülkücülerin açık bir etkinlik kazanmaları, "has ülkücü” örgütlerin yaygınlaşmasının yanı sıra birçok kuruluşta (dernekler, odalar, vakıflar, sendikalar, hatta spor kulüpleri) ülkücülerin ağırlık koyması...
MHP ve ülkücü hareketin yükseliş ivmesi sadece oy sandıkları ve sokak hakimiyetiyle de sınırlı kalmadı. Başta Alparslan Türkeş olmak üzere ülkücüler, medyanın gözdeleri arasına girdi. “Değişen imaj", küpeli, uzun saçlı, heavy metal dinleyen "yeni ülkücüler" çeşitli tv programlarına konu oldu.
MHP’nin istifa eden koalisyon hükümeti ve bürokrasideki etkinliği "yükseliş”te önemli rol oynadı. İşe girmek isteyenden köyüne yol isteyene, sınav torpili arayandan yurtdışına gitmek isteyene kadar çok sayıda vatandaş MHP’nin kapısını çalıyordu ve genellikle işlerini hallediyordu.
MHP’liler "hükümetin gizli ortağı” suçlamasına hep karşı çıktı. Fakat bazı genel müdürlükler için kontenjan pazarlığı yapmaktan da geri durmadılar. Nitekim CHP’nin koalisyonu bozmasında, devlet katındaki “ülkücü kadrolaşma”nın geldiği aşama belirleyici bir rol oynadı.
Kadrolaşmanın köklerini “MC döneminde bürokrasi ihtilali” yapıldığını söyleyerek gerilere taşıyan MHP Genel Başkan Yardımcısı Rıza Müftüoğlu: “Sistemin ürettiği bir insan tipi var. Türkeş o sistemden on beş sene çaldı. Bu süre içinde o sistemin ürettiğinin dışında milliyetçi bir nesil üretti. Bunlar devletin her kademesinde var” diyor.
Ülkücü hareketin iktidar stratejisini özetleyen en önemli sloganlarından biri bugün daha bir anlam kazanmış durumda: “kadrolaşma - kitleleşme - devletleşme”. MHP’liler ve Türkeş bu üç ayaklı stratejinin ilk iki aşamasını geçtiklerini, sıranın üçüncüde olduğunu söylüyorlar. Eskiden beri popüler olan “Ya ülkücüler devlet olacak, ya devlet ülkücüleşecek” sloganındaki seçeneklerin her ikisinin birden gerçekleşmekte olduğunu iddia ediyorlar.
Ülkücü hareketin devlete talip oluşu iki önemli ayak üzerine oturuyor. İlk olarak, rüzgârlar dönmedikçe oy patlamasının hayal olmaması; ikincisi devlet, hakim güçler ve uluslararası sistem nezdinde MHP’nin artık “olur” aldığı görüşü. Koalisyonun dağılmasıyla oluşan tabloda bir üçüncü ihtimal daha ortaya çıkıyor: Seçime kadar kurulacak hükümette MHP’nin de yer alması veya etkinliğini daha da artırması.
Türkeş, kendisiyle yaptığımız söyleşide iki genç doçente özel olarak yaptırdığı araştırmanın sonuçlarını açıklıyor: “İstanbul’da MHP yüzde 9.8 olarak çıkmış. Bu bizim için çok memnuniyet verici. Biz İstanbul’da hep yüzde 2-2.5 gibi oy alabildik. Özellikle Antalya ve İçel’de birinci parti görünüyoruz. Erzurum ve Trabzon’da bizi RP ile başa baş gösteriyorlar."
İlk seçimlerde yaklaşık 7 milyon yeni seçmenin geliyor olması ve gençlik oylarında birinci parti görünmeleri de MHP kurmaylarının yüzünü güldürüyor. Rıza Müftüoğlu umut veren tespitlere sosyo-psikolojik bir tahlille katılıyor: “Fikre dayalı siyasi hareketler belli bir oranı yakaladıktan sonra çığ gibi büyürler. Yüzde 10’u bulana kadar çok uğraşırsınız, ama bir geçtiniz mi hızla yükselirsiniz”.
 
DEVLETLE KARŞILIKLI AŞK
Otuz yıl önce Türkeş ile yolculuğa başlamış eskilerden bir ülkücü, devletin çeşitli kademelerinde yaptığı önemli görevlerin getirdiği tecrübeyle şunları söylüyor: “Ülkücülerin devlete tek taraflı olarak duydukları aşk, artık karşılıklı hale geldi.”
Bu “karşılıklı aşk hikâyesini” daha gerilere taşıyanlar da yok değil. Türkeş’e yakınlığı ile tanınan ve Türk Devlet ve Toplulukları Kardeşlik Dayanışma İşbirliği Vakfı Başkanı Prof. Abdülhaluk Çay, milliyetçiliği devlet politikası haline getiren ilk milletin Türkler olduğunu söyledikten sonra, "Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu ideolojisi Türkçülüktür ve aslında bu politikadan ayrılmamıştır” diyor. 1944 Turancılık Davası sonrasında bürokraside geçici bir olumsuz tepki geliştiğini söyleyen Çay, artık bu etkinin de silindiği inancında.
MHP de üzerine düşeni yapıyor; İzmir Foça’da Özel Tim görevlilerini gezdiren deniz motorlarında asılı bulunan üç hilalli bayrak, Polis Bayramı nedeniyle MHP teşkilatlarının ayrı ayrı verdikleri gazete ilanları, 30 Ağustos törenlerindeki protokolde tam kadro yer alışlar ve koalisyonun dağılmasına da neden olan “Menzir krizi” sırasında verdikleri destek buna basit birer örnek.
Ulusal ve uluslararası sistemin hakim unsurları nezdinde itibar kazanma girişimleri "devlet” ile sınırlı değil. Son yıllarda Türkeş’in yerli-yabancı iş çevreleri ile yakınlaşması; İsrail’den Ermenistan’a, ABD’den Türk Cumhuriyetlerine kadar birçok ülkeyle kurduğu yakın ilişkiler “sistemle bütünleşme”nin diğer ayaklarını oluşturuyor.
 
ANAHTAR PARTİ
Hiçbir MHP yöneticisi yapılacak seçimlerde yüzde 20’lerin üzerinde bir oy beklemiyor, hatta kamuoyu araştırmalarını değerlendiren Türkeş bile ihtiyatı elden bırakmıyor. Fakat MHP kurmayları önümüzdeki dönemde iktidar olacakları mesajını vermekten geri durmuyorlar. Hatta daha fazlasını söylüyorlar: “Siyasetin merkezine yerleşeceğiz”. Peki bu nasıl olacak?
MHP kurmaylarına göre yalnızca MHP, RP ve DSP yükseliyor ve kendilerinin önü daha açık. Kadro zaafı ve şahıs partisi görüntüsünün DSP’nin; yerel iktidar yıpranmışlığı ile hırçın muhalefet tarzının ise RP’nin önünü kestiği görüşündeler.
Rıza Müftüoğlu, gerçek potansiyellerinin yüzde 40 civarında olduğunu söyleyip, “Zaman bizim en önemli silahımız, bu nedenle erken seçim bizim için yararlı olmaz. Eksiklerimizi kapatacak çalışmalar için ne kadar vakit olursa o kadar iyi" diye konuşuyor.
MHP’nin tavrı, Türkeş’in, hükümetin istifasının ilk günü yaptığı, “96 ilkbaharının sonlarına doğru yapmak doğrudur” açıklamasında olduğu gibi, seçimi mümkün olduğu kadar geciktirmek. Çünkü gerek 18 yaş, gerekse yurtdışı oyları MHP için çok önemli. Ayrıca yükselişin sandığa yansıtılabilmesi için hazırlıklar, bunun için de zaman gerekiyor.
 
*
 
TARİHTEN GÜNÜMÜZE – Tanıl Bora (1)
Resmi Türk Milliyetçiliği

 
Türk milliyetçiliği, gecikmiş bir milliyetçiliktir. Osmanlı İmparatorluğu’nun Müslüman unsurları arasında milliyetçiliğe yönelim, ancak Yunan ve Slav milliyetçiliklerinin doğuşundan ve milli devletlerini kurmasından sonra, bu toprak kayıplarının yol açtığı alarm havasıyla ortaya çıktı. Üstelik, Osmanlı'nın hakim unsuru olan Müslümanlara hitap edecek bir milliyetçiliğin inşası da zahmetliydi: 19. yüzyıl sonlarında Osmanlı aydınlarının büyük kısmı, milliyetçiliği Müslüman ağırlıklı bir “Osmanlı milletine veya bir “İslam milleti”ne dayandırmaya çalıştı.
Yüzyıl dönümünde, bu çerçevesi belirsiz “Osmanlı vatanseverliği" veya Müslüman milliyetçiliği arayışını Türk milliyetçiliği yönüne çevirmeye dönük çabalar belirdi. Bu çabanın en güçlü dayanağı, modem çağa Osmanlı’dan çok daha çabuk intikal etmiş bulunan, Rusyalı (esasen Kazanlı) Türk ve Tatar aydınlardı. İstanbul’u gittikçe daha çok etkileyen bu aydınlar, ırk ve etni kimliğine dayalı bir milliyetçiliği geliştirdiler.
Osmanlı’nın parçalanma süreci ve Milli Mücadele, bir yandan, Müslüman Türk milliyetçiliğinin alarm ve panik duygusunu körükledi. Diğer yandan, daha sabit ve net bir kimliğe dayanma ihtiyacını yoğunlaştırdı. Bu ortamda. ırki veya etnik temeldeki Türk milliyetçiliğinin nüfuzu arttı. Osmanlı milliyetçiliğinden gelen etkiler de tamamen silinmedi. Ziya Gökalp, bir bakıma, Osmanlı milliyetçiliği ile Türk milliyetçiliği arasında bir “ara yolu” temsil eder. Onun millet kavramı, İslam unsuruna da önemli yer veren bir kültürel kimlik tanımına dayanır, ama bu kültürel kimliği, ırki kimlikmişçesine katı bir çerçevede tasvir eder.
Türkçü milliyetçiliğin 1923 sonrasına intikal eden en önemli siyasi temsilcisi Yusuf Akçura ise, daha saf bir etnik kimliği vurgulamasına mukabil, daha sınırlı bir devlet ve daha liberal bir toplum düzeni öngörür.
Gökalp ile Akçura’nın öğretileri, cumhuriyetin resmi milliyetçiliğinin oluşumunun ana damarlarıydı. Resmi milliyetçiliğin (“Atatürk milliyetçiliği") bu kaynaklar arasında kurduğu bireşim, iki hedefe dönüktü. Birincisi: Modernleşmenin ve evrensel uygarlığa erişmenin zorunlu basamağı sayılan “millet olma"yı başarmak. Bu misyon, milleti soyuna-sopuna bakmadan “vatandaşlar topluluğu" olarak görmeyi gerektiriyordu...
İkincisi: Kırımlara, sürgünlere rağmen çokdinli, çoketnili, çokkültürlü yapısını koruyan Anadolu nüfusunun kimlik algısını homojenleştirmek, “Türk" kimliğine sığdırmak... “Millet yaratma" işinde bu iki misyon arasındaki çelişkiyi göreli bir dengeye kavuşturmak zordu.
Yeni Türk devletinin milliyetçiliği, zorluk karşısında, iyice katı bir tutuma yöneldi. En önemlisi, “Türk” tanımının “T.C. vatandaşlığı" anlamı daima geride kaldı, etnik kimlik anlamı öne çıktı: Türkiye, etnik anlamda Türk olmayanların ancak boyun eğerek bulunabilecekleri bir ülke gibi düşünüldü. 1928 Şeyh Sait İsyanı ardından belirginleşen bu milliyetçilik yorumu, sadece Kürt topluluklarına karşı bir önlem değildi. Kürtlerin yanı sıra halkın geniş kesiminin kendini tarif etmek için kullandığı "Müslüman" kimliğini rakip olmaktan çıkartmaya da dönüktü. Nitekim milliyetçiliğin diğer ideali olan “uygar bir vatandaş toplumu yaratma" programı da, gerçekten bir sivil toplum oluşumuna yönelmekten ziyade. Müslümanlığın temel kimlik unsuru olmasını önlemeyi amaçlayan bir “milli kültür" politikasına hizmet etti.
İslamın gündelik hayattaki baskınlığını kırmak için, milliyetçilik neredeyse bir alternatif din gibi kurgulandı. Cumhuriyetin kuruluş döneminin milliyetçi törenleri, simgeleri, resmi söylemi vs. dindarca bir itaat ve sadakati teşvik ediyordu. Sonuçta resmi Türk milliyetçiliği, Gökalp ve Akçura’nın otoriter-baskıcı uygulamalara cevaz veren yönlerini derleyerek, son derece baskıcı ve otoriter bir milliyetçiliğe elverişli zemin hazırladı.

Yazının orjinal hali




Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

YAZI DİZİSİ
1 MHP GERÇEĞİ (1) “Kadrolaşma” tamam, “kitleleşme” başladı, sıra “devletleşme”de 03.10.1995
2 MHP GERÇEĞİ (2) Türkeş: “Ben Değişmedim” 04.10.1995
3 MHP GERÇEĞİ (3) MHP'ye İstanbul Vitrini 05.10.1995
4 MHP GERÇEĞİ (4) “Yalılarda MHP Konuşuluyor” 06.10.1995
5 MHP GERÇEĞİ (5) MHP Sıcak Denizlere İndi 07.10.1995
6 MHP GERÇEĞİ (6) RP ile Rekabet Kızışıyor 08.10.1995
7 MHP GERÇEĞİ (7) Artık Ocaklar “Tütüyor” 09.10.1995
8 MHP GERÇEĞİ (8) İkinci Adamlık Çekişmesi 10.10.1995
9 MHP GERÇEĞİ (9) Bozkurtlar Yuvaya Dönecek mi? 11.10.1995
10 MHP GERÇEĞİ (10) “Muhsin Başkan” Cephesi 12.10.1995
11 MHP GERÇEĞİ (11) İmaja Kurşun Sıkmayın 13.10.1995
12 MHP GERÇEĞİ (12) MHP Yeniden 14.10.1995

Son makaleler (10)
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
05.11.2024 Hatem Ete ile söyleşi: Bahçeli ile Erdoğan ayrışıyor mu?
03.11.2024 Fethullah Gülen öldüğüyle kaldı
01.11.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (239): Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandı - CHP ne yapacak?
30.10.2024 Transatlantik: ABD seçimlerine son 5 - Türkiye’de çözüm süreci tartışmaları İsrail’in İran’a cevabı
27.10.2024 Ertuğrul Özkök niçin Fethullah Gülen’i çok sevmişti?
24.10.2024 Altan Tan ile söyleşi: Kim çözüm istiyor, kim istemiyor?
24.10.2024 Transatlantik: TUSAŞ saldırısı, Öcalan’ın mesajı ve “çözüm süreci” - ABD seçimlerine son 12 - Fethullah Gülen’in ölümü
23.10.2024 Gazeteci Ahmet Dönmez ile Fethullahçılığın geleceği üzerine söyleşi: "Bu yapıyı dünya-daki hemen her sıklet merkezi yönetmek isteyecektir”
22.10.2024 “Mahrem yapı”yı yakından takip eden eski bir Fethullahçı’nın öngörüsü: "Başa Abdullah Aymaz geçer, ama esas lider Mustafa Yeşil olur”
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı