Türkiye’nin Kürt sorunu - 15

05.02.2004 Vatan

DOÇ. MİTHAT SANCAR “Tanınan kültürel haklar Lozan’ın gerisinde” Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Doç. Mithat Sancar, uyum yasalarıyla ilgili sorularımızı şöyle cevaplandırdı: Türkiye’de Kürt sorunu ne durumda? Sancar: Türkiye’de Kürt sorunu “kilit” konumunu koruyor. Ülkenin geleceğini belirleme potansiyeli en yüksek seçenek olan AB’ye tam üyelik sürecinde bunu açıkça görmek mümkün. Bu süreç, birbirine bağlı olarak hem ülke içinde toplumsal barış ve demokratikleşme, hem de uluslararası alanda Türkiye’nin yeri açılarından hayati önem taşıyor. Öte yandan Türkiye’nin özel olarak Irak genel olarak Ortadoğu politikaları da hep Kürtlere ve Kürt sorununa endeksli olduğu bugün bütün çıplaklığıyla ortadadır. Şimdi bu “kilit”, Türkiye’nin önünü açmak için kullanılabileceği gibi, kapıları kapatmak için de kullanılabilir. Paketleri yeterli buluyor musunuz? Sancar: AB’ye uyum paketlerinde Kürt sorunuyla doğrudan ilişkili iki ana alanda düzenleme yapıldı. Bunlardan biri “farklı dil ve lehçelerin öğretilmesini” amaçlayan özel kurslar, diğeri de yayın konusu. Her iki konuda da çeşitli bocalamalar yaşandı; ilk düzenlemelerden sonra tepkiler üzerine düzeltmeler yapıldı, ama amaç, samimi bir tanıma değil, şeklen tanıyıp kullanımı mümkün ölçüde zorlaştırmak olunca, bu tür durumların yaşanması da kaçınılmaz oluyor. Örneğin dil kursları konusunda çıkarılan ilk yönetmelik tanınmış bir hakkın anlamsızlaştırılması için ne gerekiyorsa içeriyordu; AB organları da dahil, çok tepki aldı. Bunun üzerine yeni bir yönetmelik çıkarıldı; bunda da yine belli sıkıntılar var ama diğerinden daha iyi. Yayın konusunda da benzer şeyler yaşandı. Örneğin ilk uyum paketinde böyle bir şart olmamasına rağmen çıkarılan yönetmelikte yayın hakkı sadece TRT’ye verildi; TRT başvurunca Danıştay yürütmeyi durdurdu. Yeni uyum yasasında özel radyo ve tv’lerin de yayın yapmasına imkan tanındı. Bu düzenlemelerin, Avrupa standartlarına göre tanınması gereken hakların en alt düzeyi bakımından yapıldığını unutmamak gerekiyor. Belki daha da önemlisi, bu uyum yasalarıyla tanınan imkanların, esasen Lozan Anlaşması’nda mevcut olmasıdır. Lozan’ın 39/4. maddesine göre, “herhangi bir Türk uyruğunun, gerek özel gerekse ticaret ilişkilerinde, din, basın ya da her çeşit yayın konularıyla açık toplantılarında, dilediği bir dili kullanmasına karşı hiçbir kısıtlama konulmayacaktır.” Burada gayrı müslim azınlıklardan değil, bütün Türk vatandaşlarından söz ediliyor. Kısacası AB’ye uyum sürecinde kültürel haklar alanında yapılan düzenlemeler, Lozan’ın içerdiği düzeyin bile altında. Ayrıca unutmamak gerekir ki, başka alanlarda, örneğin Siyasi Partiler Kanunu’nda bu yasaklar katı bir şekilde sürüyor. Bunlara bir de uygulamadaki engellemeleri eklersek, tabloyu daha da netleştirmiş oluruz. Bütün bunlara rağmen, bu adımlar önemsiz ya da değersiz sayılamaz. Türkiye’de durumun 2-3 yıl öncesine göre bile daha iyi olduğunu söyleyebiliriz; ancak bu görecelidir. Çünkü bu tür sorunlarda çözüm yönünde ilk adımlar atıldığında, artık geçmişteki kötü zamanlar değil, muhtemel çözüm seçeneklerinin içerdiği imkanlar ve vaatler ölçüt haline gelir. Örneğin bu düzenlemelerin gerçek sebebi olan AB’nin referans aldığı standartlara göre değerlendirme yapılmaya başlanır, ki mantıklı olan da budur. Türkiye AB hedefinden vazgeçmeyecekse, oyalama taktiklerinden medet ummanın bir anlamı ve yararı yok. Ayrıca -umarım Türkiye’ye müzakere tarihi verilir- müzakereler başladığında, bu standartlara uygun düzenleme ve uygulama olmadan tam üyeliğin gerçekleşmeyeceği daha açık görülecektir. Paketler neden hayata geçirilemiyor? Sancar: Belli hakların tanınması sadece meselenin bir boyutunu oluşturur. Kalıcı çözümden söz edebilmek için, her dönemde bu çerçevede ortaya çıkabilecek çok çeşitli sorunların barışçıl ve yapıcı bir biçimde çözülmesini sağlayacak oyun kurallarının ve kurumların, araçların ve mekanizmaların yaratılması gerekiyor. Bu ise, kültürel hakları da içeren toplumsal ve siyasal demokrasi demektir. Türkiye’de AB ile bağlantılı olsun olmasın, Kürt sorununun çözümü yönünde adım sayılabilecek hakların tanınmasına ve hatta Kürtlerin tanınmasına direnç gösteren önemli iktidar odakları olduğu biliniyor. Bunların yasama sürecini ve uygulamayı etkileyebilecek uzantıları, bu süreçte boş durmayacaktır. Meclis ve hükümet düzeyinde kararlı ve tutarlı bir siyasal irade ile geniş bir toplumsal destek oluşursa, gerilimlerin üstesinden en az hasarla gelinmesi mümkün olur. Aksi takdirde, çatışma ortamının yeniden canlanması da dahil olmak üzere ciddi sıkıntılar yaşanır. Gerilimi tırmandırmaktan ve gerilim yanlılarının kullanabilecekleri vesileler yaratmaktan kaçınmak, demokrasi ve toplumsal barış isteyen her kesimin asli görevidir. TİP ESKİ GENEL SEKRETERİ DR. TARIK ZİYA EKİNCİ “Irak Kürtlerinin tek çaresi bağımsızlık” 1963'te girdiği Türkiye İşçi Partisi’nde genel sekreterlik ve 1965-1969 arasında Diyarbakır Milletvekilliği yapan Dr. Tarık Ziya Ekinci, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra bir müddet hapis yattı, ardından Fransa’da sürgün yaşamı sürdü. Dr. Ekinci sorularımızı şöyle cevaplandırdı: Daha sorunun adının konmasında bir tartışma var... Ekinci: Türkiye’nin yaptığı demokrasi dışı, çağdaş toplumlardaki insan hakları çerçevesinde mütalaa edilen çok kültürlülük anlayışına aykırı bir davranıştır. Uzun yıllar biz de “Doğu sorunu”, “Güneydoğu sorunu” falan dedik ama gizlenecek bir şey değil, bunun adı “Kürt sorunu”dur. Ve bu Kürtlerden çok Türkiye’nin sorunudur, çünkü ülkedeki baskı rejiminin ya da bu marjinal demokrasinin nedeni Kürtlerdir. Çünkü Kürtlerin talepleri yerine gelirse, Türkiye’de fikir özgürlüğüne karşı herhangi bir kısıtlama da kalmaz. Özgürlükten, insan haklarından yana tüm aydınların kendilerine “Bu Kürt sorunu devam ettiği sürece ben özgür müyüm?” diye sorması ve “Hayır” cevabı vermesi gerekiyor. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, o günün Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu’nu aldı ve Kosova’nın Türklerin bulunduğu küçük bir kasabasında çıktı konuştu ve şöyle dedi: “Sakın Türklüğünüzü unutmayın, her şeyden evvel dilinizi ve kültürünüzü koruyun. Kendi dilinizde yayınlar yapın. Kendi dergilerinizi çıkarın, gazetelerinizi basın... Çağımız böyle bir anlayışı gerektiriyor...” Şimdi sen orada çağın gereğinin böyle olduğunu iddia eder de kendi ülkendeki Kürtlerin varlığını inkâr edersen bu çifte standarttır. 13 yılık yasal siyasi süreçte yer almadınız, ama yakından takip ettiniz. Nasıl bir bilanço çıkarıyorsunuz? Ekinci: Bu sorun Türklerle Kürtlerin ortaklaşa bir siyasi hareketinin öncülüğünde çözülebilir. Bu 13 yıl içerisinde ne yapıldı? Bir tek Kürtlerin varlığının kanıtlanmasında başarılı oldular. Bundan 40-50 sene evvel Kürt kelimesini kimse bilmezdi, ağzına almaya cesaret edemezdi. Ama Türkiye partisi olmayı başaramadılar. Hem onlar, hem Türk aydınları başaramıyor. Irak üzerinden ABD ile komşu olmamız, Kürtlerin ABD tarafından desteklenmesi bir tehlike yaratır mı? Ekinci: Tehlikeli olan şu: Kürtler orada soyutlanacak. Çünkü ABD ilelebet orada kalmayacak ve yönetimi elinde tutmayacak, seçim yapacak. Seçimden sonra da Şii Araplar ön plana geçecek. Biliyoruz ki bütün Arap devletleri Kürtlere belli bazı haklar tanınmasına şiddetle karşılar; bir Kürt düşmanlığı var Araplarda. Bu Irak’ta da var. Özellikle ABD ile işbirliği yapmış oldukları için Irak’ta uyanan bu ulusal Amerikan karşıtı bilinçle birlikte Kürt düşmanlığı yaygınlaşacak ve derinleşecektir. Yani çok tehlikeli bir süreç başlıyor. İleride bağımsız bir Irak’ta Kürtler tamamen soyutlanacak ve hatta çok ağır bir bedel ödeyecekler, bugün izledikleri politikalar nedeniyle. Kürtler için tek kurtuluş yolu vardır; bugün orada bağımsız bir Kürt devletinin kurulması. Bu yapılmadığı takdirde Kürtlerin istikbali yoktur, ben inanmıyorum... Kimse buna razı değil ki! Ekinci: Razıdır veya değildir. ABD ile bugün bu kadar işbirliği içindeyse ve bu kadar destek alıyorsa, bu desteği buna dönüştürmesi gerekiyor Kürt politikacıların. Bağımsızlık olunca kurtulur, biter. ABD’nin, Fransa’nın, İngiltere’nin, uluslararası topluluğun tanıdığı bir Kürdistan’a kolay kolay etraftan bir saldırı olmaz. “Yoksa Kürtler yutulur” mu diyorsunuz? Ekinci: Tabii yutulur, şüphesi mi var! Yutulmaktan öteye büyük katliamlar bile olabilir. O zaman çok çetin bir dönem geliyor... Ekinci: Evet, hem de çok. Bundan 15-20 sene sonra neler olabileceğini şimdiden kestirmek zor ama, bağımsız bir Arap-Irak devletinde Kürtlerin esamesi okunmayacak. Kürtler ancak teslim olmak ve özümsemeyi kabul etmek suretiyle bir ölçüde kurtulabilirler. Ama Kürtlük davalarını sürdürdükleri, federasyonda ısrar ettikleri takdirde varlıklarını sürdüremezler. Bazı Kürt aydınlar oraya yerleşmeyi düşünüyor. Çok mu iyimserler? Ekinci: Gitsin yerleşsinler, engel değilim. İyimserlikten öteye, bana kalırsa toplumsal sorunları nesnel koşulları içinde değerlendiremiyorlar. DEP ESKİ MİLLETVEKİLİ SEDAT YURTDAŞ “Emperyalizm nitelik değiştirdi” Kapatılan DEP’ten Diyarbakır Milletvekili olan Sedat Yurtdaş artık avukatlık ve yazarlık yapıyor. Hem Türkçe, hem Kürtçe romanları yayınlanan Yurtdaş, Kürt sorunundaki şiddet boyutunu şöyle değerlendirdi: “Bir dönemin kapandığını görmek lazım. 1970’lerde Kürt hareketinin doğduğu sırada dünya iki kutupluydu. Totaliter örgütlenmeler bu işin merkezindeydi. Dünya sosyalist hareketi, işçi sınıfının ulusal kurtuluş hareketlerini desteklemesi perspektifinde bir ideolojik yapılanma ve buna göre örgütlenme vardı. Mao’dan itibaren silahlı mücadelenin cazibesi söz konusuydu. Bütün bunlar bu topraklarda da serpildi. Ama şimdi dünya değişti, Sovyetler Birliği yıkıldı. Zamanında herkesin kolaylıkla mahkum ettiği emperyalizm de nitelik değiştirdi. Vahşi kapitalist özellikleri yer yer sürmekle birlikte, örneğin insan hakları, demokrasi ve ekonomik olanaklar birer iç mesele olmaktan çıkıp uluslararası sözleşmelerle güvence altına alındı. Emperyalist diye şablonlarla nitelenen ülkeler sosyalist ülkelerden ithal ettikleri bazı hedefleri gerçekleştirir oldular. Dolayısıyla bugün şiddetin koşulları yok. Münferit şeylerden söz etmiyorum; eminim yarın Kürtler ya da başka gruplardan insanlar yeniden benzer bir çatışmaya yönelebilirler, ama 1984-1999 sürecindeki, örneğin 1991’deki gibi büyük bir heyecan yaramaları imkansız. Çünkü talepler değişti, gerçekçi bir hale geldi. İnsanları ‘bağımsız, birleşik, demokratik Kürdistan’ gibi hayali bir şey için silahlandırıp örgütlemeniz mümkün ancak demokratik bir toplum istiyorsanız; dil, kültür ve kendini ifade etme özgürlüğü istiyorsanız böyle bir zorlama olmaz, böyle bir talebe insanlar sıcak da bakmaz. Bu süreçte toplum çok büyük yaralar aldı, ama bu işin silahla olmayacağı kanaati de bütünüyle yerleşti. Bugün demokrasi, insan hakları, iç hukuk olmazsa olmaz şeyler haline geldi. Gelinen noktada özgür seçimler yoluyla kendini kabul ettirmenin imkanları da ortaya çıktı. Eşitsizlikler yok mu? Tabii ki var. 1991’de sivil darbeyle parlamento dışına itilmemizden bu yana benzer şekilde kimlik talebine sahip kimse parlamentoya alınmadı. Önümüzdeki seçimlerde alınır mı alınmaz mı, bunu bilmiyorum ve şimdiden kestirmek zor. Ancak önümüzdeki yerel seçimler ve sonrasında siyasetçilerin bunu hedeflemesi gerekiyor. Artık parlamentoda temsil edilmeyi hedefleyen bir noktada çaba harcamaları gerekiyor. Bunun çözüm sürecine her açıdan katkısı olacaktır.” TÜRKİYE TARTIŞIYOR Daha ılımlı, daha insancıl Yıllardır kabul edilmeyen Kürt gerçekliği Türkiye için çok büyük faturalar olarak karşımıza çıkmaktadır. Ama daha ılımlı, daha insancıl yaklaşımlar Türkiye için, Türk ve Kürt kardeşliği için daha güzel neticeler ortaya çıkaracaktır. M. Sabri Öztekin-Diyarbakır Milliyetçilik literatürden kalktı Eğer kardeşsek Kürt halkının temel hak ve özgürlüklerinin serbest olması lazım. Milliyetçilik artık dünya literatüründen kalkmış durumdadır. Irkçılık İslam dünyasında kabul görmeyen bir söylemdir. Ama ülkemizde ırkçılık da, milliyetçilik de vardır ve yapanlar bellidir: Savaş ortamından rant kazanan, oylarını yükselten ve iktidara gelebilen, savaşsız ortamda oyları düşenler. Bir Kürt olarak ülkemi çok seviyorum. Şeref Mengi-Muş Türkiye Kürtlerin oksijeni olmalı Türkiye artık Kürtlerin nerede ve ne kadar nefes aldıklarını izlemeyi bırakmalıdır. Bu anlamsız, gereksiz, çağa uymayan bir politikadır. Tam tersine Türkiye Kürtlerin oksijen ihtiyaçlarını karşılayan öncelikli ülke olmalıdır. Türkiye’deki Kürtler böylesi politikaları ve buna yönelik çabaları büyük bir memnuniyetle destekleyeceklerdir. Alaattin Epözdemir-Karşıyaka Kürtler de kendileri olabilmeli Türkiye Cumhuriyeti elbette bölünmez bir bütündür, sınırları bellidir. Ama Türklerin Türk olduğu kadar Kürtlerin ve diğerlerinin de kendileri olabildiği; özgür, alabildiğine demokratik ve barış içinde bir ülke olmalıdır. Türkiye, kendi geçekliğini insanlık hukukunun evrensel değer ve normları içinde kabul etmelidir. Muammer Değer-Ankara Et ile tırnak olmuşuz ABD dünyanın her ülkesinden insanları vatandaşlığa kabul ediyor, hepsine “ben Amerikalıyım” dedirtebiliyor, Türkiye Cumhuriyeti neden bunu başaramasın? Üstelik bu coğrafyada yaşayan bu iki halk bin yıldır birlikteler. Akraba olmuş, birbirleriyle et tırnak olmuşlar. Yanlış politikalarla insanların huzurunu, mutluluğunu bozmaya kimin ne hakkı vardır? Kime ne fayda sağlar? Mehmet Seyfi Gülalioğlu-Ankara Dışta Kürt, içte Türk sempatizanı Kuzey Irak Kürtler için cazibe merkezi değildir diyen bir Kürt aydını olmaz, bir Kürt olamaz. Barzani ve Talabani’ye aşiret reisi diyen kişi zaten Kürt olamaz. O sadece aslını inkar etmiş, dışta Kürt, içte Türk sempatizanı olabilir. Daha fazla yazmak içimden geliyor, ama üzgünüm burası Türkiye; düşünceler özgür değil. Hüseyin Zana Sağnıç-Mersin AKP iktidarı kabukları kırmalı Türkiye’nin yıllarca çektiği sıkıntıların bir nedeni de, sorunları çıkaranlarla onları çözmeye çalışanların aynı siyasi gruplar olmasıdır. Bu nedenle tek başına iktidar olan AKP’nin önünde sayısız büyük fırsatlar vardır. Bazı klişeleşmiş kabukların kırılması ve cesurca demokratik kararların alınması zamanı çoktan gelmiş, hatta geçmektedir. Cumhur Kapkın-Beşiktaş İnanç ve özlemimi diri tutuyorum Son yıllarda Kürt sorununun çözümü için tarihi fırsatlar yakalandı. Halen barış treni kaçmış değil. Ancak kalıcı bir çözüm için kimse dışlanmamalı. Karşılıklı samimiyet ve cesur adımlar gerekli. Aksi takdirde eski günlerin yaşanma tehlilesi var. Kuzey Irak’ta yaşananlara da bölünme paranoyasıyla yaklaşmamalı. Herşeye rağmen demokratik Türkiye inacımı ve özlemimi diri tutuyorum. Barış Kimsesiz-Bergama M Tipi Cezaevi Bu sorunu SHP çözer Biz bu coğrafyada birlikte yaşamaktan çok hoşnutuz. Her yer hepimizindir. Türkler, Kürtler ve herkes, demokratik bir toplumda, demokratik bir yönetim altında yaşamak istiyor. SHP olarak, devleti yeniden yapılandırarak, herkes için Helsinki Bildirgesi’nde açılımı yapılan hak ve özgürlükleri sağlayarak, bu sorunu asla yeniden doğmayacak şekilde çözeceğiz. Uğur Cilasun-Ankara Neden şikayetçiler? Eksikleri ne? Türkiye Cumhuriyeti devletinin milli hudutları içinde Türk kimlik belgesine sahip bu vatandaşlar hangi sorunlardan şikayetçiler? Osmanlı dönemi dahil Kürt kökenli vatandaşlarımız asker, hatta paşa olabiliyorlar; milletvekili, bakan, hatta başbakan oluyorlar. Devlette görev alıyor, sanayici, bankavı oluyor, hatta yeraltı dünyasının ünlü kişileri de bunların arasından çıkıyor. Peki eksikleri ne? Kemal Mühürdaroğlu-Rize Avrupa’dan güneş gözlüğüyle bakanlar KADEK kendini lağvetti, yeni bir oluşumla tüm Kürtleri kucaklayacak yeni bir strateji geliştirdi. Avrupa’da oturup, güneş gözlükleriyle bakarak “PKK’nın strateji değişiklikleri PKK dışındaki Kürt kamuoyuna da inandırıcı gelmiyor” diyenler objektif değildir. Yine “Türkiye Kürtlerinin önemli bir bölümü umutlarını Kuzey Irak’a bağlamış görünüyor” sözleri de Türkiye’de yaşayan Kürtlerin duruşunu ifade etmiyor. Resul Erkaplan-Erzurum H-Tipi Cezaevi Ortadoğulu olmaktan çıkalım Türkiye mantık ve düşünce olarak Ortadoğulu olmaktan çıkıp Batılı olabilseydi bugün Kürt sorunu olmazdı. Ortadoğu mantığında kan,zulüm ve vahşet vardır. Irak (Saddam) buna iyi örnektir. Sistem, inasana, doğa, hayvan ve insan sevgisi verebilseydi tümümüz huzur ve barış içinde, kardeşçe yaşayacaktık. Böylece ırkçılık, kafatasçılık ve milliyetçilik de olmayacaktı. Ahmet Tutay-İstanbul


Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

YAZI DİZİSİ
1 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 1 22.01.2004
2 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 2 23.01.2004
3 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 3 24.01.2004
4 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 4 25.01.2004
5 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 5 26.01.2004
6 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 6 27.01.2004
7 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 7 28.01.2004
8 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 8 29.01.2004
9 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 9 30.01.2004
10 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 10 31.01.2004
11 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 11 01.02.2004
12 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 12 02.02.2004
13 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 13 03.02.2004
14 Türkiye’nin Kürt sorunu - 14 04.02.2004
15 Türkiye’nin Kürt sorunu - 15 05.02.2004
16 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 16 06.02.2004

Son makaleler (10)
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
05.11.2024 Hatem Ete ile söyleşi: Bahçeli ile Erdoğan ayrışıyor mu?
03.11.2024 Fethullah Gülen öldüğüyle kaldı
01.11.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (239): Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandı - CHP ne yapacak?
30.10.2024 Transatlantik: ABD seçimlerine son 5 - Türkiye’de çözüm süreci tartışmaları İsrail’in İran’a cevabı
27.10.2024 Ertuğrul Özkök niçin Fethullah Gülen’i çok sevmişti?
24.10.2024 Altan Tan ile söyleşi: Kim çözüm istiyor, kim istemiyor?
24.10.2024 Transatlantik: TUSAŞ saldırısı, Öcalan’ın mesajı ve “çözüm süreci” - ABD seçimlerine son 12 - Fethullah Gülen’in ölümü
23.10.2024 Gazeteci Ahmet Dönmez ile Fethullahçılığın geleceği üzerine söyleşi: "Bu yapıyı dünya-daki hemen her sıklet merkezi yönetmek isteyecektir”
22.10.2024 “Mahrem yapı”yı yakından takip eden eski bir Fethullahçı’nın öngörüsü: "Başa Abdullah Aymaz geçer, ama esas lider Mustafa Yeşil olur”
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı