Türkiye’nin Kürt Sorunu - 2

23.01.2004 Vatan

ALTI KANAAT ÖNDERİNDEN KÜRT SORUNUNUN DURUMU:
Paketlerle rahatlama geldi, ama devlet daha kararlı olmalı

Yazı dizimiz için 17 Ocak 2004 günü Güneydoğu’nun altı kanaat önderiyle Diyarbakır’da bir araya geldik. Aralık sonunda yayın hayatına atılan Güneydoğu Ekspres gazetesinde gerçekleştirdiğimiz bu yuvarlak masa toplantısına şu isimler katıldı: Dört yıldır Diyarbakır Sanayi ve Ticaret Odası Başkanlığı görevini yürüten Kutbettin Arzu, Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti Başkanı ve Güneydoğu Ekspres Gazetesi Sahibi Naci Sapan, 1997-2002 arasında Batman Barosu başkanlığı yapan Sabih Ataç, bölgedeki birçok sivil toplum faaliyetinin başlatıcısı, yazar Şeyhmus Diken, geçen yıl Amerikan Time dergisi tarafından “modern çağın kahramanı” seçilen Kadın Merkezi (KAMER) Başkanı Nebahat Akkoç, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkan adaylığı için DEHAP İl Başkanlığı görevinden ayrılan Fırat Anlı.

1) Türkiye, Kürt sorununda, 5-10 yıl öncesine kıyasla nasıl bir durumda? Devletin olaya bakışında değişiklik var mı?
Naci Sapan:
Bölgede görev yapan bir gazeteci olarak, daha iyi bir noktada olduğumuz, çözüme dönük bir perspektif yakalandığı inancındayım. En azından bir rahatlama var. İnsanlar kendilerini daha özgür ifade edebilme şansına sahip. Bunda geçen yıl OHAL yasasının kaldırılmasının da etkisi büyük. Devletin bakışında bir yumuşama olduğu açık. Hep şunu söyledik: Devlet adına bölgede görev yapan insanlar o erki devlete yakışır bir şekilde kullandıkları zaman yara diye bahsettiğimiz bölüm kaşınıp irin akmaz. İyi jandarma, iyi vali, iyi kaymakam, iyi polisin olduğu yerlerde barış içinde dostça bir ortam görmek mümkündü. Son dönemlerde bu tarz yöneticiler var. Batman, Siirt, Mardin, Şırnak, Diyarbakır’da sorunun çözümüne dönük duran ve vatandaşla iyi geçinmek gerektiğine inanan valiler var.

Sabih Ataç:
Toplantı-gösteri yasasında yapılan değişikliklerle artık Kürtçe konferanslar, toplantılar yapılabiliyor. Bunlar olumlu bir hava yaratıyor. Yani on yıl öncesine göre çok rahat bir noktadayız. Uyum paketleriyle birlikte gelen irade açıklamasını olumlu görüyorum. Ciddi bir iyileşme, yani işkencede ciddi bir azalma, DGM kapsamına giren suçlarda dahi avukatın gidip görüşebilmesi, gözaltı süresinin azalması söz konusu. Ama olumsuz bir emniyet müdürü çok farklı bir uygulama içerisine girebiliyor. Çünkü devlet iradesini net açıklamadığı için bir memurun farklı davranabileceği boşlukları yasalarda bırakabiliyor.

Şeyhmus Diken:
Gelinen nokta iyidir, örneğin, üç yıl önce Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ilk kültür ve sanat festivalini yaptı. Kürtçe oyunlar da oynanacaktı ama maalesef izin verilmedi. 2003 yılındaysa Kürtçe dozu yüksek edebiyat ve kültür etkinliklerine hem Diyarbakır, hem bölge tanık oldu. Karar merciindeki kişiler, bölgede temsil kabiliyeti olan insanlarla doğrudan temasa geçme noktasına gelmediler henüz. Ama karşılıklı gardlar alınıyor ve bir adım atma süreci yaşanıyor. Örneğin İnsan Hakları Derneği yöneticileri bu yıl Bismil ve Lice’de kaymakam ve emniyet müdürleri tarafından olumlu karşılandılar. Hem bildirilerini dağıtmalarına ortam hazırlandı, hem de emniyet müdürlüğü ve kaymakamlığa davet edilerek kendilerine çay ikram edildi.

Kutbettin Arzu:
Demokrasi, insan hakları, kültürel etkinlikler anlamında bir rahatlama, hoşgörü ve umut var. Ama işin ekonomik boyutu farklı maalesef. Güneydoğu ekonomik olarak her gün kan kaybediyor, bir toparlama yok. İşsiz sayısında çok büyük artışlar var. Bu yoksulluğun beraberinde getirmiş olduğu sosyal sıkıntılar var. Madde bağımlılığı, sokak çocukları, fuhuş ve işsizlik birbirine paralel gidiyor. İstihdam yaratılması lazım ki işsizlik ve bu sosyal problemler azalsın. Batı’nın unutmuş olduğu tifo, dizanteri, verem gibi hastalıklardan ölüm oranı burada çok yüksek ve son beş, on yıla göre de bu sayılarda artış var. Söylemde herkes bizimle hemfikir. Büyük sermaye kesimi, TOBB bize çok sıcak bakıyor. Ama uygulamada istediğimiz sonucu alamıyoruz.

Nebahat Akkoç:
Tabii ki şiddetsizlik nedeniyle hepimiz rahatladık. Rahat çalışıyor, rahat dolaşıyor, rahat konuşup yazıyoruz. Fakat bu şiddetsiz ortam, yirmi yıldır üst üste konmuş ama hiçbirimizin dokunamadığı bazı sorunları da bütün sıcaklığıyla ortaya çıkardı. Bu nedenle yoksulluk, göçün yarattığı tahribat, kadının insan hakları anlamında manzarayı kötü buluyorum. Nasıl baş edeceğimizi de bilmiyorum. Örneğin son on yıl içinde okuma yazma bilmeyen kadın oranında inanılmaz bir artış var. Devletin bakışına gelince: İlk defa bir başbakan, Abdullah Gül, televizyon ekranından “işkence bir insanlık suçudur” diye bastıra bastıra söyledi. Bu benim için çok önemli bir gündü, işkence mağduru biri olarak çok duygulandım. Bu açıklamadan sonra işkence bitti mi? Hayır, bitmedi. Ama nerden nereye geldiğimizi göstermesi açısından bu çok önemli bir şeydir. Son iyileşmenin devlet politikası olduğuna, kişisel nedenlerle tıkandığına inanıyorum. Eskiden rüyamda bağırıyor gibiydim, sesimi duyuramıyordum; ama şimdi çok çabalarsam bir yerlere bir şey duyurabiliyorum, yani bir dinleyen çıkıyor. Dünyanın dört bir tarafından gelip bizi, KAMER’i buluyorlar çünkü biliyorlar ki kadınların durduğu yer bir ölçüdür. Bize geldikleri zaman kadının nerde durduğunu öğrenerek Kürt sorununu, Türkiye’deki demokratikleşmeyi ölçüyorlar aslında. Bizde devlet de kısmen fark etti ama herkes fark etti diyemem.

Fırat Anlı:
Objektif olarak bir iyileşmeden bahsetmek mümkün. Fakat 2003 yılında, 2000 ve 2001’e göre hem gözaltı, hem tutuklama, hem de kırsaldaki çatışmalarda yaşamını yitiren insan sayısında ciddi bir artış var. Umarım AB, Kıbrıs, Kuzey Irak sorunlarının bu kadar gündemde olduğu bir dönemde, geçmişteki gibi yerel bazı görevliler tekrar hakimiyeti ele geçirmezler. Ne devletin ne de AKP’nin Kürt sorununa bir çözüm paketi olduğuna inanmıyorum. Devlet olaya hâlâ bir güvenlik ve istikrar sorunu olarak bakıyor. Devletin bir politikası olmadığı için, örneğin iki valinin yaklaşımı arasında uçurumlar olabiliyor. Örneğin Gaffar Okkan’ı çok övüyorlar ama ben baro yöneticisiyken iki yıl boyunca Okkan bize randevu vermedi, ama Atilla Çınar döneminde yarım saat içerisinde DEHAP il başkanı olarak görüşebildim. Birçok toplumsal gösteriye mesela Atilla Çınar’ın kendisi geldi. Diyaloğu birlikte sağladık. Ama belediye başkanlarımız bugüne kadar ne 29 Ekim, ne 30 Ağustos resepsiyonlarına çağrıldılar. Hiçbirinde ordu evine sokulmadılar. Hiçbir etkinlikte belediye başkanlarımızın elleri bile sıkılmadı. Lice’de bir sünnet şöleni yaptık, oraya gelen doktorlar hakkında soruşturma üzerine soruşturma başlatıldı.

2) Uyum paketlerinden memnun musunuz? Uygulama konusunda yaşanan sorunlar nasıl aşılabilir?

Fırat Anlı:
Paketler çok önemli, gerçekten 3 Ağustos parlamento kararlarını devrim niteliğinde buluyoruz. Bunun çok daha ilerisi mutlaka olmalıdır. Yeterli bulmadığımız yönleri var ama mevcut olan haliyle çok önemli gelişmeler; Kürt sorununa çözüm noktasında bir arayışın ifadesi, ancak uygulanmıyor. Devlet içerisinde Avrupa Birliği’ne karşıtlığını çok açık ifade eden kesim halen etkili ve uygulamadaki sıkıntılar onlardan kaynaklanıyor, AKP’nin bu noktada tırnak içerisinde daha iyiniyetli olduğuna inanıyorum.

Nebahat Akkoç
: Türkiye’de hep sorunlar üzerinden kendini var edebilen bir kesim olmuştur. Hükümetin zorlandığına inanıyorum ama gene de kendisinden beklenenden hızlı ve tatmin edici bir şekilde paketlerin çıktığına inanıyorum.Biz KAMER olarak çocuk yuvaları açarken bunun prosedürüne uyuyoruz. Kapının santimi ölçüsü bellidir. Şu anda beş yuvamız var, hepsinde kapıların ölçüleri özeldir, ölçtük biçtik; hatta depremden sonra çıkan başka bir yasaya göre bütün kapılar dışarı doğru açılmalı. Yani bu bir engelse hemen bunu giderip yeniden başvuru vaparak gerçek engelin ne olduğunu bulmamız gerekir. Oraya takılıp kalmamalıyız.

Kutbettin Arzu:
Bölgede iki tip paket açıldı biliyorsunuz, demokrasiyle ilgili olanları son derece olumlu buluyoruz. Bir de bu bölgeyle ilgili ekonomik paketler açıldı. Onların sayısını unuttuk, 28 mi oldu 30 mu? Her gelen hükümet iki üç paket açtı, burada bakanlar kurulu topladı falan ama bunlar realize edilmedi.

Şeyhmus Diken:
Bizler kendimizi henüz yeterince bu uyum yasalarına hazırlamış değiliz. Haklarımızın ne olduğunu, bunlar için kamuoyunu nasıl harekete geçireceğimizi, yasal otoriteyi, siyasileri, devleti nerede etkileyebileceğimizi, onlardan haklarımızı nasıl talep edeceğimizi, gerek sivil toplum örgütleri, gerek siyaset yapan insanlar, gerekse kanaat önderleri olarak henüz tam bilmiyoruz

Sabih Ataç:
Korkmamak ve hile yapmamak lazım. Yerel devlet organlarında çok sorun çıkmıyor, çünkü Kürt realitesini tanıyorlar ama merkez hâlâ Kürdü tanımıyor. Kendi yurttaşı olan Kürdü Kürt olarak tanımadığı için ciddi bir boşluk doğuyor. Bu da paketlerin uygulamasında sorunlara yol açıyor. Devlet kendi yurttaşlarının Kürtlüklerinden kaynaklanan sorunlarını tespit edip çözme yolunda bir irade beyan ederse değişimler kolaylıkla yapılabilir.

Naci Sapan:
Paketler süratli geçti ama uygulamada sürat yok. Bu bir süreç meselesi. Uygulamanın çok süratli olması Türkiye gibi bir ülkede biraz zor. Ama burada geriye dönüş olacağını zannetmiyorum. Bu üç beş yılımızı, on yılımızı da alabilir ama beklemek durumundayız. Kürt sorununun bu uygulamalar içerisinde çözülebileceğine inanıyorum.

DİYARBAKIR’IN DEHAP’LI BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI FERİDUN ÇELİK:

“Çözümde sona yaklaştık, birkaç somut adım kaldı”


HADEP-DEHAP’ın TBMM’de temsil edilememesi nedeniyle bu partiden belediye başkanlarının yükü iyice arttı. Bu noktada özellikle Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Feridun Çelik öne çıktı. Başkanlık için yeniden aday olan Çelik’le Haber Merkezi’nden arkadaşımız Mehmet Çolak görüştü:

Geçmişe ve günümüze baktığımızda Türkiye Kürt sorununun neresinde?
Çelik:
Geçmişe göre Kürt sorununa bakış açısı daha da genişledi ama hâlâ Kürt kimliğinin varlığının tam anlamıyla kabul edildiğinden söz edemeyiz. Geçmişte Kürt kültürü üzerinde ciddi engellemeler vardı. Şimdi bu kısmen de olsa ortadan kalktı. Artık kasetler toplatılmıyor, kültürel anlamda yapılan çalışmalara izin veriliyor. Bunlar olumlu gelişmelerdir. Eğer bu adımlar daha önce atlsaydı çatışma atmosferi yaşanmazdı.

Kuzey Irak'taki gelişmelere nasıl bakıyorsunuz?
Çelik:
Kürtler on yıldır kendilerini idare ediyorlar zaten. Türkiye, bu süreçte orada ortaya çıkan yapıya destek verdi, iyi ilişkiler ortaya çıktı. Fakat son dönemde federasyon fikrine karşı tepki söz konusu. Böyle bir tepki gösterilecekse Kuzey Irak'taki insanları da incitmemek gerekir. O insanlar bizim komşumuz. Oluşacak siyasi düzeni Irak halkı belirleyeceği için Türkiye'nin bu tepkisi çok anlamlı değil. Eğer Kuzey Irak'la sıcak ilişkiler kurulursa Türkiye kazanacaktır, dostluk kazanacaktır. Çatışmaların yerine dostluklar oluşacaktır. Kuzey Irak'ta “kırmızı çizgi” yerine “pembe” çizgilerden söz etmeliyiz. Türkiye siyasetinde hoşgörü yok, karşısındakini reddetmek var. Suriye ve İran'ın da Kürt sorununa yaklaşımı demokratik değil. Bu ülkelerde yaşayan Kürtler de baskı altında tutuluyor. Eğer Türkiye, statükocu bakış açısını değiştirir, rolünü iyi oynayabilirse İran ve Suriye'nin demokratikleştirilmesinde de önemli bir etkiye sahip olabilir.

Uyum paketlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çelik:
Bu tarihi bir adımdır. Bugüne kadar yok sayılan dillerin ve kültürlerin varlığını kabul etmek çok önemli bir gelişmedir. Fakat paketlerin uygulanmasında engellemeler söz konusu. Bunu herkes görüyor. Eften püften nedenlerle Kürtçe dil kursları engelleniyor. Eğer AB'ye uyumun tam olarak sağlanması isteniyorsa, bu kurslara önce açılma izni verir, daha sonra eksiklerinin giderilmesi için gerekli denetimleri yaparsınız. Kürtçe televizyon yayını konusunda da yasa çıktı ama RTÜK, kaç aydır bir yönetmelik hazırlayamadı. Televizyonlarda Kürtçe şarkılar söylenmeye başlandı ama ortada yönetmelik olmadığı için kimse tv konusunda adım atamıyor. Zaten gerekli olan yönetmelik çıksa bile eğitim ve kültürel programların yapılmasına izin verilmiyor.

Beş yıldır belediye başkanlığı yapıyorsunuz. Bu süreçte sorunların çözümü konusundaki bakış açınızda bir değişiklik oldu mu?
Çelik:
Gerçekten beş yılda çok yoğun bir tecrübe kazandım. Tabii olarak sorunların çözüm yollarına bakış açım da değişti. Belediye başkanlığımın ilk yıllarında devletten yardım almakta sıkıntı çektiğimiz için proje geliştirme konusunda çekingen davranıyorduk. Geliştirdiğimiz projelerdeyse önümüze ne gibi engeller çıkarılacağını düşünüyorduk. Belediye kadrolarının yapılandırılmasında İçişleri Bakanlığı'ndan ve Diyarbakır Valiliği'nden izin almada zorlanıyorduk. Şimdi bunları aştık. Artık bir sorunumuzu çözebilmek için bakanlarla veya ilgili devlet birimleriyle rahatça görüşebiliyor, konuşma imkanı bulabiliyoruz.

Kürt sorununun çözümü konusundaki bakış açınızda herhangi bir değişiklik oldu mu?
Çelik:
Son dönemlerde uluslararası alanda ve Türkiye'de diplomatik girişimlerimiz oldu. İlk başlarda bu tür düşünceler hoş karşılanmıyordu ama şimdi Kürt sorunu konusundaki fikirlerimizi merkeze ulaştırabiliyoruz. Tabii olarak artık düşüncelerimizi daha rahat ifade edebildiğimiz için sorunların çözümü konusunda da farklı yollardan hareket edebiliyoruz. AB uyum yasaları süreciyle birlikte Kürt sorununun çözümünde sona yaklaşıldı. Birkaç somut adım daha atılırsa bu sorun tamamen ortadan kalkacaktır. Eskiden devlet görevlileri bizimle görüşmekten çekiniyorlardı. Hükümet yetikilerine kolayca ulaşamıyorduk. Son dönemlerde bu ortadan kalktı. Bu, Kürt sorununun çözümü için atılan önemli bir adımdır.

Bu somut adımlar neler?
Çelik:
Siyasal bir genel affın çıkartılması, köye dönüşlerin gerçekleştirilmesi, anadilde eğitimin tam anlamıyla serbestleştirilmesi ve düşünce özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılmasıyla Kürt sorununun çözüme kavuşur. Bu haklardan fazlasını talep edenler demokratik düzen içinde isteklerini dile getireceği için şiddet ortadan kalkacaktır.

AKP'nin Kürt sorununa bakışını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çelik:
AKP'nin gündeminde Kürt sorununun çözümü için herhangi bir program yok. Hükümet, bu soruna MGK eksenli olarak yaklaşıyor. Son dönemde Topluma Kazandırma Yasası çıkarıldı. Biz bu yasanın çıkarılmaması gerektiğini savunduk. Çünkü çözüm getirmeyecekti. Öyle de oldu. Eğer bazı meslek guruplarının önerdiği gibi genel siyasi af çıkarılsaydı, Kürt sorunu tamamen çözülürdü. Dağda silahlı adam kalmaz, illegalite ortadan kalkardı. Ama AKP hükümeti bu konuda irade gösteremedi

Yerel seçimlerde AKP ile DEHAP arasında bir rekabet söz konusu mu?
Çelik:
Son yaptırdığımız anketlerde DEHAP'ın oyları yüzde 70, AKP'nin ise yüzde 11 civarında. Yani Güneydoğu'da birçok bölgede AKP'nin hiçbir şansı yok. Bize oy verenlerin düşüncesi getirilen hizmetin kalitesi değil, Kürt sorununun çözülmesidir. Zaten beş yıl önce belediye başkanlığına seçildiğimde hizmet için hiçbir söz verememiştim. Buna rağmen halkımız, Kürt sorununu bizim çözebileceğimizi düşündüğü için oy verdi. Yine öyle olacak.

KIZILTEPE BELEDİYE BAŞKANI CİHAN SİNCAR
“Zararın neresinden dönersek hepimizin kârına olur”


DEP Mardin Milletvekili Mehmet Sincar, 1993 yılında Batman’da faili meçhul cinayete kurban gitti. Eşi Cihan Sincar’a hem üç oğlunu, hem de siyasi davasını bıraktı. Cihan Sincar 1999 seçimlerinde Güneydoğu’nun en büyük ilçelerinden Kızıltepe’ye HADEP’ten belediye başkanı seçildi. Beş yıl sonra yeniden, bu kez DEHAP’tan aday adayı ve hepsi erkek olan dokuz kişiyle yarışıyor.

Kürt sorunu bugün hangi aşamada?
Sincar:
Rahatlama var ama ciddi adımlar yok. Yerimizde sayıyoruz. Çok kötü şeyler de olmuyor ama hepimizi rahatlatacak bir şey de yok. Bazı kararlar alındı ama hayata geçirilmedi; paketler açıldı, geliyor, gelecek... Hep açılıyor ama sözde kalıyor. Hayata geçirilmediği için hep bir bekleme var. Aslında istenen çok fazla bir şey yok. İstenen herkesin eşitçe, kardeşçe bu ülkede yaşaması, Kürt sorununa siyasi bir çözüm bulunmasıdır. Bölünmeden söz ettiler, çakıl taşlarından bahsettiler, ama gerçekten öyle bir şey yoktu. Benim durumumu biliyorsunuz. Eşim DEP milletvekili Mehmet Sincar faili meçhul sonucu hayatını kaybetti. Gideni geriye getirme şansımız da yok, neyi kaybedersek gidiyor. Bütün bu olanların tek tek insanlara ve ülkeye zararı çoktur.

Ne yapmak gerekiyor çözüm için?
Sincar:
Problemlerin tehlikelerle dolu olduğunu hepimiz biliyoruz. Eğer birbirimizden özür dilememiz gerekiyorsa o kadar çok şeyimiz var ki özür gerektiren. Önümüzdeki olan geçmişimizden daha önemlidir. Geçmişimizde hepimizin ayrı ayrı hataları olmuştur, ama geleceğimiz daha önemli. Benim üç oğlum var. Eşim gitti, onu geriye alamam ama üç oğlum için ve bütün Türkiye’de yaşayan çocuklar için, gençlerimiz için bir an evvel o sıkıntıların ortadan kaldırılmasını istiyorum; bir anne olarak, bir kadın olarak. Türk de olabilirim, Kürt de olabilirim, hiç önemli değil. Bu ülkede yaşıyorum ve kaldığım ülkenin gerçekten barış, kardeşlik içerisinde olmasını isterim. Misafirlerimiz geliyor, heyetler geliyor dışarıdan; dilimiz döndüğü sürece birbirimize yardımcı olmaya çalışıyoruz. Eskiden buradaki mülki amirlerimiz, komutanlarımız hep farklı bakıyordu bana, ama belediye başkanı olduktan sonra emin olun çok şey değişti.

Ne değişti?
Sincar:
İyiyiz, çok şükür iyiyiz. Birçok arkadaşlara göre ilişkilerimiz çok daha iyiy, çok daha düzeyli. Birbirimize saygılıyız. Biz zaten mülki amirlerimize saygı duyuyoruz, onlar da gerçekten bizi tanıdıkça yaklaşımları değişiyor.

Hiç sorun olmadı mı?
Sincar:
İlk dakikada oldu. O zaman sanki çok farklı bir yerden, dağdan gelmişim gibi üzerime geldiler, bayağı baskı da gördüm. Kendi kendime “yakından gördükçe beni kabul edeceksiniz” dedim. Ve gerçekten de öyle oldu. Bugün durum çok iyi.

Protokolde sorun oldu mu?
Sincar:
Yok. Protokollerde benim hiç sıkıntım olmadı. Hiçbir protokolü kaçırmadım, her yere de çağrıldım ve gittim. Hiçbir farklı uygulama da görmedim oralarda.

Yetkililerin davranışı kişiye göre değişiyor mu?
Sincar:
Kişilere göre değiştiğine tanık oldum. Gerçekten herkes bazı şeylerinin çözülmesini istiyor ve bunun Türkiye’den kimseye faydasını olmadığını tespit ediyor. Sahiden paylaşmadığımız ne? Bazen çok küçük şeylerden sorunlar yaşıyoruz. Mesela burada birkaç sefer Kürtçe konuştuğum için hakkımda davalar açıldı, yargılandım. Sırf kadın olduğum için makamıma bir sürü kadın geliyor, sıkıntılarını anlatıyorlar. Kendilerinin dilini konuştuğumu bildikleri için belki de ilk kez belediye binasına giriyorlar. Türkçe bilmedikleri için Kürtçe konuşuyoruz. Bir tercüman tutsan da suç. Sorunlarını dinlemeden onlara nasıl yardımcı olabilirim ki? Fakat şu an durum fena değil, eskiye göre çok daha iyi.

“Türkiye ülkemiz, hepimiz bir aileyiz”

Kuzey Irak’ta yaşananları takip ediyor musunuz?
Sincar:
Tabii ki. Zaten komşuyuz, günde yüzlerce insan geliyor. Barış her zaman güzelliktir, paylaşmaktır, zenginliktir, kardeşliktir. Komşularımızda barış olduğu sürece bu bize de yansır. Savaş olsa ondan da nasibimizi alırız. Eğer onlar birbirlerini kabul etmişlerse ve o şekilde yaşamak istiyorlarsa bize yardımcı olmak düşüyor. Saddam’ın yaptıklarından yıllardır insan olarak hepimiz rahatsız olduk. Örneğin Halepçe katliamını kimse unutmadı. Irak’ta bir rahatlık, federasyon, bir güzelliğin gelmesine komşu bir ülke olarak ne kadar yardımcı olsak kendi iyiliğimize diye düşünüyoruz, buradaki halk da böyle düşünüyor.

Dünyanın dört bir tarafından heyetler sizi ziyaret ediyor. Bundan rahatsız oluyor musunuz
Sincar:
Yok. Heyetler geliyor, herkes ayrı bir şekilde, ayrı bir konuyla ilgili olarak geliyor. Kadın bir belediye başkanı olmam çoğunun ilgisini çekiyor. Kimisi de, “Kürttür, eşini kaybetmiş, şimdi burada belediye başkanıdır oradaki problemleri daha iyi bilir” düşüncesiyle geliyor. Biz de elimizden geldiği kadar hem ülkemize hem de kendimize yardımcı olmaya çalışıyoruz. İsterdim ki, kendi ülkemizden de böyle heyetler gelip bize bazı şeyleri sorsunlar. Bence eksiklik biraz da buradan kaynaklanıyor. Niye taa Amerika’dan, İtalya’dan, Almanya’dan heyetler geliyor da, benim her şeyimi paylaştığım, bana can veren, kan veren, birlikte yaşadığım ülkemden niye gelmiyorlar? Neden bazı şeyleri birbirimizle paylaşmıyoruz? Niye aramızdaki o setleri kaldırmıyoruz.

İletişimsizlikten mi şikayetçisiniz?
Sincar:
Evet. Bu yüzden hep bir şeyler eksik kalıyor. Birbirimizle paylaşmadığımız nedir? Belki çok özür dileyeceğim şeyler var. Birbirimizi tanımadan, birbirimize o diyalog yollarını açmadan nasıl olacak bu iş? Birbirimizden saklayacak hiçbir şeyimiz olmamalı, çünkü biz bir aileyiz; hepimiz bu ülkede yaşıyoruz ve ben anneyim. Bir ailede bütün çocukların ayrı ayrı şefkate ihtiyacı vardır ama biz ülke olarak onu yapmadık, hep birlikte kesip atmaya çalıştık. O da bizi bugünlere getirdi. Birçok insanımızın kanına, canına mal oldu. Yani kaybettik hep, birçok şeyimizi kaybettik. Ama zararın neresinden dönersek hep birlikte hepimizin kârına olur. Buralarda görev yapan güvenlik güçlerine de acıyorum, dışarıdaki militanlara da. Gördüğüm zaman içim gidiyor. Benim çocuğum da olabilir, sizin de, başkalarının da. Onun için bu çocuklar hepimizindir. Aslında oturup konuşsak çok iyi şeyler olur.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

YAZI DİZİSİ
1 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 1 22.01.2004
2 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 2 23.01.2004
3 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 3 24.01.2004
4 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 4 25.01.2004
5 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 5 26.01.2004
6 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 6 27.01.2004
7 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 7 28.01.2004
8 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 8 29.01.2004
9 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 9 30.01.2004
10 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 10 31.01.2004
11 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 11 01.02.2004
12 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 12 02.02.2004
13 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 13 03.02.2004
14 Türkiye’nin Kürt sorunu - 14 04.02.2004
15 Türkiye’nin Kürt sorunu - 15 05.02.2004
16 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 16 06.02.2004

Son makaleler (10)
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
05.11.2024 Hatem Ete ile söyleşi: Bahçeli ile Erdoğan ayrışıyor mu?
03.11.2024 Fethullah Gülen öldüğüyle kaldı
01.11.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (239): Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandı - CHP ne yapacak?
30.10.2024 Transatlantik: ABD seçimlerine son 5 - Türkiye’de çözüm süreci tartışmaları İsrail’in İran’a cevabı
27.10.2024 Ertuğrul Özkök niçin Fethullah Gülen’i çok sevmişti?
24.10.2024 Altan Tan ile söyleşi: Kim çözüm istiyor, kim istemiyor?
24.10.2024 Transatlantik: TUSAŞ saldırısı, Öcalan’ın mesajı ve “çözüm süreci” - ABD seçimlerine son 12 - Fethullah Gülen’in ölümü
23.10.2024 Gazeteci Ahmet Dönmez ile Fethullahçılığın geleceği üzerine söyleşi: "Bu yapıyı dünya-daki hemen her sıklet merkezi yönetmek isteyecektir”
22.10.2024 “Mahrem yapı”yı yakından takip eden eski bir Fethullahçı’nın öngörüsü: "Başa Abdullah Aymaz geçer, ama esas lider Mustafa Yeşil olur”
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı