Necati Özkan ile söyleşi: “Millet ile devletin karşı karşıya geldiği her durumda kazanan millet olur”

04.05.2025 medyascope.tv

19 Mart operasyonuyla tutuklanan isimlerden biri de siyasal iletişimci Necati Özkan. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile hiçbir organik ilişkisi bulunmayan Özkan’ı yıllardır tanırım, arkadaşımdır. Anladığım kadarıyla Ekrem İmamoğlu’na uzun yıllardır danışmanlık yapmış ve onun siyasette yükselişine ciddi anlamda katkıda bulunmuş olmasının bedelini kendisine ödetmek istiyorlar. Halen Kocaeli 2 Nolu F Tipi Cezaevi’nde tutuklu olan Özkan sorularımı şöyle yanıtladı:

1)  Tam olarak neyle suçlanıyorsun?
19 Mart 2025 sabahı gözaltına alındığımda bana ilişkin suçlama “Kamu kurum ve kuruluşlarının ihalesine fesat karıştırmak, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, rüşvet almak, 3628 sayılı Kanuna muhalefet, suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak, edimin ifasına fesat karıştırmak” şeklinde sıralanıyordu.
Gözaltına alınmadan 13 gün önce, yani 6 Mart 2025 tarihinde aynı gerekçelerle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı zaten harekete geçmiş ve mal varlıklarıma tedbiren el koyma kararı vermişti.
Bu kapsamda atalarımdan miras kalan ve en az 300 yıldır tüm sülale efradımla birlikte ortak hisselere sahip olduğumuz köydeki tarlalara, hayatını bir memur olarak tamamlamış babamdan miras kalan ve 4 kardeşimle ortak hisselere sahip olduğumuz Ankara’daki iki küçük arsaya ve benim Ekrem İmamoğlu ile tanışmadan 9 yıl önce TOBB’dan satın almış olduğum Akmerkez’deki ofisime el konuldu. Aynı kapsamda banka hesaplarım dondurulmuştu.
Tedbir kararını haber alır almaz avukatım aracılığı ile İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına tam 3 kez başvurdum ve ifade vermek istediğimi beyan ettim. Ama yaklaşık 2 hafta boyunca tek bir cevap verilmedi. Anlıyorum ki 101 kişiyle birlikte bir şafak operasyonu ile alınıp, ülkeyi sarsacak bir algı harekatına dahil edilmem planlanmış.
Gayet tabii yukarıdaki suçlamalar çok ciddi. Hele ki bu suçlamaları Türk Milleti adına hareket eden Cumhuriyet Başsavcılığı yapıyorsa. Hayatının 10 yılını askeri okullarda ve kıtada subay olarak, 42 yılını da bu ülkenin kurumlarına ve markalarına hizmet ederek ve devlete vergi vererek geçirmiş bir kişi olarak bu suçlamaları çok ama çok ciddiye aldım. 40 yıldır park cezası bile almamış, kanunlara, kurallara bağlı yaşamış bir vatandaş olarak devletimden ve devletim adına yetki kullananlardan bir suçlama yaparken ciddiyetle ve özenle davranmalarını beklerdim.
Fakat Vatan Emniyet’te ve Çağlayan Adalet Sarayı’nda, Cumhuriyet Savcılığında bana sorulan soruları ve iddiaları gördüğümde çok ama çok üzüldüm. Devletim adına üzüldüm. Çünkü iddiaların ciddiyet problemi vardı.
Emniyette tam 37 sayfalık bir ifade tutanağı vardı. Ama sorun şurada. Bu 37 sayfanın yaklaşık 33 sayfası kopyala yapıştır yöntemiyle üretilmiş sorular, HTS raporları, şüpheli fotoğraflarından vs. oluşuyordu. Bana yönelik 2 temel iddia vardı savcılığın hazırlığında:
a)  Hayatımda bir kez bile görmediğim, tanımadığım ancak ifadesinden bir şoför olduğu anlaşılan bir tanık, benim 5 kişiyle Beylikdüzü’nde bir kafede ve bir şirkette haftada en az 4 kere buluşup çeşitli ihalelere ilişkin planlama vs. yaptığımı iddia ediyor. Savcılık bu iddiaya 15 sayfalık HTS kayıtlarını eklemiş. 2019’dan bu yana sadece bir kez

23 Haziran 2019 gecesi saat 23:00 sularında Beylikdüzü’nde HTS kaydım gözüküyor. Onun nedeni de tekrarlanan İBB seçimlerini kazandıktan sonra on binlerce vatandaşla birlikte kutlama yapmak için orada bulunmuş olmam. Böylece tanığın beyanının gerçeğe aykırı olduğu, yalan ifade vermiş olduğu daha ilk aşamada kanıtlanmış oluyor.

b)  Bir diğer iddia ise Akmerkez’deki ofisimde Ekrem İmamoğlu’nun iki danışmanı ve bir açık hava reklamcılık şirketinin yöneticileriyle “gizli” toplantı yaptığıma ilişkin.
Oysaki profesyonel işim gereği, anılan İBB danışmanlarıyla ben son 6 yılda yüzlerce kez toplantı yapmış durumdayım. Yine anılan açık hava reklamcılık şirketi yöneticileriyle ben ve şirketlerim 31 yıldır çalışırız, karşılıklı işbirliği yaparız. Kaldı ki, gizli toplantı yapacak bir ekip neden Akmerkez’de yapsın? En az 3 güvenlik kamerasından geçilen ve her yanı kameralarla kontrol edilen Akmerkez ve ofiste neden böyle bir gizli toplantı planlansın? Her gelen kişinin kimlik bilgilerinin kaydedildiği bir yer Akmerkez. Üstelik toplantıya katıldığı iddia edilen kişiler de kamuoyu tarafından tanınan kişiler.
Konu şu: Ekrem İmamoğlu 10 şehri kapsayan bir önseçim kampanyasına başlayacak ve biz de bu şehirlerde billboardları kiralayan bu şirketin yöneticileriyle planlama yapmak için toplanmışız. Neden İBB’de değil? Çünkü kampanya bir CHP içi önseçim kampanyası. Ben de o kampanyanın direktörüyüm! Nerede yapacağız benim ofisimde yapmayıp?
Bu iki iddia dışında bir de güya MASAK raporu var ki, o raporda hayatın doğal akışına ters olan tek bir işlem bile yok: kendi şirketlerimle benim aramdaki nakit trafiği, aldığım maaşlar ile şoförümün benim adıma bankaya yatırdığı küçük meblağların dökümü.
Bu sorulara emniyette ve savcılıkta yanıt verdikten sonra Sulh Ceza Hakimliğine çıktığımızda yukarıdaki suçlamaların değiştirildiğine şahit oldum. Çünkü polise ve savcıya verdiğim ifadede, kanıt olarak gösterilen HTS kayıtları ve MASAK raporu zaten iddiaları çürütmüştü.
Öte yandan, İBB çalışanı değildim. O nedenle ihalelerle ilgili herhangi bir yetkim ve sorumluluğum yoktu. Dahası İBB veya İBB iştirakleri ihalelerine girmemiştim. Teklif dahi vermemiştim. Dolayısıyla tüm iddialar çökmüştü.
Sanırım bu nedenlerle suçlamalar değiştirildi. Bu kez “Suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak” ve “rüşvet vermek” suçlamasıyla karşı karşıyaydım. Ortada bir örgüt olmadığı bir yana, ihalelere bile girmeyen birisi neden, kime rüşvet versin? Tuhaflık devam ediyordu.
İşin ilginç yanı, Savcılığın tutuklamaya sevk yazısında benim işim gereği belediye yetkilileriyle yaptığım iletişim örgüt üyeliğinin delili olarak gösterilmiş, rüşvet verme suçu yönünden de tek bir delil gösterilmemiş. Belki bana bu yeni iddialarla sulh ceza hakimliğinde yeni bir delil gösterilerek soru sorulur ve cevap veririm dedim ama bu konuda ne bir soru soruldu, ne de tutuklama kararında rüşvet verme suçuna ilişkin delil gösterildi.
Ama maksat ortadaydı. Ne yapıp edip beni de tutuklamak! Siyasi irade, Ekrem İmamoğlu ve yakınındakileri hedef almıştı; bu yapılacaktı.
Nitekim 23 Mart 2025 Pazar günü tutuklandık ve Silivri’ye sevk edildik. Ardından da, ben ve 2 kişi Kocaeli Kandıra 2 Nolu F Tipi Cezaevi’ne nakledildik.
Bu kadar! Özetle bu bir torba dava. Kopyala yapıştırla çoğaltılmış, içi boş bir dosya. Şüphesiz ki tamamen siyasi amaçlarla kotarılmış ama hukukla uzaktan yakından ilgisi olmayan bir algı operasyonuydu benim tanık olduğum.

2)  Hakkındaki suçlamaların tutuklamayı getirdiğini düşünüyor musun?
Bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti bildiğimiz hukuk devleti olsaydı, bu suçlamalara ilişkin her Cumhuriyet Savcısı “Soruşturmaya gerek yok” kararı verirdi. Değil şafak vakti operasyonuyla gözaltı kararı veya tutuklama, ifade almaya bile gerek görmezdi.
Ama maalesef başlangıçta bir kurgu yapılmış ve o kurguya göre de kişilere ve şirketlere ilişkin kararlar verilmiş.
Bu davada yalancı tanık, belki de korkmuş veya manipüle edilmiş gizli tanıklar dışında bir şey yok. Daha ötesi bu torba davada suçların şahsiliği ilkesi yok. Tanımlanan suçlarla veya iddialarla tutuklanan kişiler arasında illiyet bağı yok. “BÜYÜK BİR OPERASYON YAPALIM” diye yola çıkılmış.

3)  Birçok kişi gibi ben de Ekrem İmamoğlu’nun siyasi iletişim danışmanı olduğun ve bu yüzden siyasi gerekçelerle tutuklandığını düşünüyorum. Aynı görüşte misin?
Ekrem İmamoğlu, profesyonelliğe inanan ve belli alanları belli uzmanların yönetimine bırakmayı prensip edinmiş bir siyasetçi. Örneğin insan kaynaklarını bir uzmana, strateji ve kampanya yönetimini bir başka uzmana, kurumsal iletişimi bir diğerine bırakmıştır. Teslim ettiği alanları uzmanlar işlerini doğru ve zamanında yaptığı sürece çok müdahale etmez. Bu kapsamda ben Ekrem İmamoğlu ile 2014’ten bu yana seçim kampanyalarının stratejisini geliştiriyor ve kampanyaları hayata geçiriyorum. Bu nedenle İBB’nin kurumsal iletişimiye veya inhouse olarak yapılan İBB dijital iletişimiyle ilgilenmedim. O bölümler İBB’nin kadrosundaki ekiplerin sorumlu olduğu ve uyguladığı alanlardı. İBB’de bütçe gerektiren hiçbir sorumluluğum olmadı. Bu nedenle de bu soruşturmada bana yöneltilen suçlamalar anlamsız.
Benim bu operasyona dahil edilmemin tek bir nedeni var: Ekrem İmamoğlu’nun 4 seçim kampanyasını yönetmiş olmam. Ve her kampanyanın da zaferle sonuçlanmış olması. Başka hiçbir neden göremiyorum.
Oysa ki, bir siyasetçinin kampanyasını yürütmek ne suç, ne günah! Tam tersine ülkeye ve millete demokrasi yolunda alternatif lidere hizmet etmek dünyanın her ülkesinde şerefli bir iştir. Ben Ekrem İmamoğlu ile çalışmadan önce de Türkiye ve civar ülkelerde seçim kampanyaları yönettim. Çok büyük bölümünde de demokrasi yolunda sonuç aldım.
‘’Necati Özkan’ı ve diğer yakın çalışma arkadaşlarını içeri atalım ki, Ekrem İmamoğlu’nun kolunu kanadını kıralım. Atalım içeri, sesini keselim.’’ Düşünce bu!
Bu düşüncenin hakla, hukukla, adaletle ilgisi yok. Bırakın adaleti, bu işler hukuk devletinde olabilecek işler değil.

 
4) 19 Mart’tan beri ülkede yaşananları nasıl değerlendiriyorsun? Bu kadarını bekliyor muydun?
Bizler elbette ki falcı değiliz, toplumun ne zaman nasıl tepki vereceğini söyleyemeyiz. Ama kadim bilgiler bize ne tür gelişmelerin olabileceği konusunda yol gösterir.
Ekrem İmamoğlu’nun ön seçim kampanyası, iktidarın yürütmekte olduğu kuşatma harekatını yarmak üzere öngörülmüştü. O kuşatma harekatı CHP’ye kayyum atamayı ve Ekrem İmamoğlu’nu saf dışı etmeyi, itibarını yerle bir etmeyi hedefliyordu.
Ama iktidar çok stratejik hatalar yaptı üst üste. Diplomaya el koymak, İmamoğlu’nun yakın çevresinin malına mülküne tedbir koymak, ‘’560 milyar çalındı’’ gibi akılalmaz iftiraları üst üste piyasaya sürmek…
Beş yüz yıl önceden ‘’Prens’’ kitabını yazan Niccolo Machiavelli der ki ‘’Halkın nefretini umursamayan bir liderin aklına şaşarım. Hele ki, açgözlü olanların; uyruklarının mallarına, mülklerine, namuslarına göz koyanların!‘’ Ardından da bu hataları yaparak koltuğunu kaybeden onlarca lider örneği verir.
Diplomadan mülklere el koymaya kadar üst üste yapılan agresif operasyonlar milletin üstündeki korku bulutlarını dağıttı.
Ben ancak Silivri’ye götürüldüğümüzde TV ve gazetelerden meydanların gücünü algıladım. Ve bu millete bir kez daha hayran oldum; saygı duydum.
Yapılan büyük bir siyasi hatadır. Daha ileri gidilirse bu kriz ülkemizin sırtına çok daha ağır yükler bindirebilir. O yüzden devleti yöneten her kademeden yetkiliye sükunet, sağduyu ve devlet adamlığı ciddiyeti tavsiye ediyorum.

5) Uzmanlığına binaen, 19 Mart sürecinde iktidar ve muhalefetin kamuoyuna seslenmesinde ne tür farklılıklar görüyorsun?
İktidara göre bu bir yolsuzluk operasyonu ve davası. İktidar sözcüleri habire bunu işliyor. Dosya boş olduğu için millet buna inanmıyor. AK Partili ve MHP’li vatandaşın yüzde ellisi bile inanmıyor araştırmalara göre. Dolayısıyla iktidar çevreleri için İmamoğlu’nun yolsuzluk yaptığına ilişkin bu operasyon baştan kaybedilmiş bir çabadır. Nafile bir çabadır.
Muhalefet tarafında ise CHP yönetimi ve genel başkan Özgür Özel etkili bir kriz yönetimi liderliği sergiliyor. Bu nedenle CHP birleşik bir muhalefet merkezine dönüştü. Bu ivme yaklaşan seçimlerde sadece ahlaki üstünlük değil, seçim kazanacak bir momentum üstünlüğü de sağlıyor CHP’ye.

6) Sence bu süreç nasıl ve ne zaman sonuçlanacak?
Buna iktidar karar verecek. Anlaşılan o ki, iktidar Ekrem İmamoğlu’nu hukuksuz biçimde içeride tutarak yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimlerine sokmamak istiyor. Zaten tüm operasyon sadece ve sadece bu maksatla yapıldı.
Ancak ben bunun mümkün olabileceğini pek sanmıyorum. Ayağa kalkmış bu millet bu ihtimale izin verecek gibi görünmüyor.
Kimse elindeki devlet gücüne güvenmesin. Millet ile devletin karşı karşıya geldiği her durumda kazanan millet olur. Bu nedenle siyasilerimize sorumlu davranmalarını tavsiye ediyorum.
Zira bugün için mesele Türkiye’nin bundan sonra KİMİN tarafından yönetileceği değil, NASIL yönetileceği meselesidir. Son referandum, 2,5 milyon oyun YSK tarafından sandıklar kapanırken mühürsüz oldukları halde geçerli ilan edilmesiyle kabul edilmişti. O yüzden pek çok kesim tarafından şaibeli görüldü. İşte bu şaibeli referandumla bir gecekondu rejim kurulmuş oldu. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi denen bu rejim, ülke sorunlarına çare olamadı. Hayatın her alanında, bu rejim sonrası ülke olarak geriledik.
Hiçbir sorumluluğu olmayan tek bir kişinin yönettiği ülke vizyonu, bugünün dünyası karşısında yetersiz ve çağdışı kaldı. Medeniyet yarışında ülkeyi ileri taşıyacak, vatandaşın refahını ve yaşam kalitesini artırabilecek bir vizyon bu sistem dahilinde imkansız. Bu rejim ile ülke ve devlet tepetaklak uçuruma yuvarlanıyor. Ne yapıp edip bu durumdan çıkmalıyız.
Özetle, mesele rejim meselesi. Özgürlük ve demokrasi olmadan, hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı sağlanmadan medeniyet yarışı içinde bir iddiamız olamaz.
AK Parti’nin kurucu isimleri ve sessiz çoğunluğu da bu operasyonun yanlışlığını görüyor, rahatsızlıklarını yavaş yavaş ifade ediyor.
Bu operasyonda gözden kaçan “tamamen duygusal” bir nokta daha var. TMSF yönetimine devredilen şirketler… El konan şirketlerin çoğu, ülkede Açıkhava reklamcılık sektörünün %90’ından fazlasını yönetiyordu. Şimdi bunlar devletin eline geçmiş oldu. Peki bunun anlamı ne?
‘’Açıkhava reklamında gözü olmayanın, siyasette izi olmaz’’ diyorum yıllardır. Her seçim kampanyasında seçmen zihninde güçlü bir yer edinmenin yolu açık hava reklamlarından geçer. Özetle, bu operasyonla onlarca yılda emekleriyle bu sektörü inşa etmiş onlarca işadamının malına el kondu ki, yaklaşan seçimde muhalefete ve adaylarına billboard alanları açılmasın! Hayırlısı diyelim.
Tüm dostlara Kocaeli 2 Nolu F Tipi Cezaevi’nden selam olsun.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
04.05.2025 Kürtler bu iktidara niçin ve nasıl güvensin?
04.05.2025 Necati Özkan ile söyleşi: “Millet ile devletin karşı karşıya geldiği her durumda kazanan millet olur”
04.05.2025 Erdoğan 19 Mart gibi vahim bir hatayı neden yaptı?
03.05.2025 "Heybede duran büyük turplar" ne zaman dökülecek?
01.05.2025 Prof. Evren Balta ile söyleşi: Dünyada ve Türkiye'de otoriter rejimlerin geleceği
30.04.2025 Dalga dalga fiyasko
29.04.2025 Sahiden hepimiz aynı gemide miyiz?
29.04.2025 Zafer Partisi ve Ümit Özdağ realitesi
27.04.2025 Türkiye Venezuela olur mu?
23.04.2025 Transatlantik: İran'la nükleer müzakere | Harvard Trump'a direniyor
04.05.2025 Kürtler bu iktidara niçin ve nasıl güvensin?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı