Yeni çözüm sürecinin cevabı en çok merak edilen sorusu: Kim kimi kandırıyor?

19.02.2025 medyascope.tv

19 Şubat 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. Dün sabah erken saatlerde İstanbul merkezli büyük bir operasyon yapıldı. 50’yi aşkın kişi, Halkların Demokratik Kongresi operasyonu bağlamında gözaltına alındı. Daha fazla kişinin gözaltına alınabileceği söyleniyor. Bu kişilerin içerisinde gazeteciler, siyasetçiler, sanatçılar var. Bazılarını şahsen tanıyorum, bazılarını ismen biliyorum. Türkiye'de belli bir çizgide aktivist olan kişiler, siyaset yapan kişiler, HDK (Halkların Demokratik Kongresi) 2011'de kurulmuş bir yapı. Savcıların aklına bunun bir terör örgütlenmesi olduğu 14 yıl sonra gelmiş. Nasıl olmuşsa olmuş. Bu ilk operasyon değil; Ekim ayında Devlet Bahçeli'nin DEM Parti'ye yönelik açılımı, daha sonra İmralı'ya yönelik açılımıyla beraber Türkiye'de bir yandan barış konuşulurken, diğer yandan çok ciddi operasyonlar oluyor, özellikle de Kürt siyasi hareketine yönelik operasyonlar. Doğrudan onlara, belediyelerine, parti yöneticilerine, aktivistlerine, bir de onların yakınındakilere yönelik operasyonlar oluyor. Mesela İmralı heyetinde yer alan Ahmet Türk, Bahçeli'nin övgülerine mazhar olduktan hemen sonra Mardin Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı İçişleri Bakanlığı kararıyla kaybetti, yerine kayyum atandı. Bunun örnekleri çok. En son Van'a atandı kayyum, biliyorsunuz. İlk seçimin ardından Van’a atanmak istenmişti ama olmamıştı. Bu dünkü operasyonların ardından DEM Parti’den yapılan açıklama çok netti. Dediler ki, "Birileri barışı sabote etmek istiyor." Tuncer Bakırhan, yine dün partisinin grup toplantısında Bahçeli'ye hitaben dedi ki, "Sayın Bahçeli, sizin başlattığınız bu sürecin Erdoğan neresinde?" Yani diyor ki, "Bahçeli bir şey yapıyor, Erdoğan bozuyor" böyle bir yaklaşım var ve barışın her şeye rağmen kazanacağını söylediler. Fakat bunun üzerine birçok kişi, kendilerini iktidara muhalif olarak gören birçok kişi, içlerinde Kürtler de var tabii ama onun dışındaki muhalefetten insanlar, çok net bir şekilde DEM Partililere, "Hâlâ siz bu işe inanıyor musunuz?" demeye başladılar. Dalga geçenler var, açıkça dalga geçenler var. DEM Partililerin kandırıldığını düşünenler var. Çok net bir şekilde oyuna geldiğini söylüyorlar DEM Parti’nin. Erdoğan'ın tek amacının yeniden seçilmek olduğunu, yoksa bir barış gibi bir derdi olmadığını, hele Kürt sorununun çözümü gibi bir derdinin hiç olmadığını düşünüyorlar, savunuyorlar. Fakat zorlandıkları husus şu: Devlet Bahçeli niye böyle bir adım attı? Burada, ilk günden itibaren yapılan ‘‘devlet aklı’’ temelli yorumları çok ciddiye almıyorlar, geri plana itiyorlar. Hatta bazıları da bunu daha da ileri getirip, Devlet Bahçeli'nin aslında Erdoğan'ın bilgisi dâhilinde bir şaşırtmaca yaptığını söylüyorlar. Yani bir eğilim, muhalefetin içerisinde baskın olan bir eğilim şu: Kürt hareketi kandırılıyor, iktidar tarafından kandırılıyor. Ama ilginç bir şekilde bunu söyleyenlerin bir kısmı yine başka bir şey daha söylüyorlar, diyorlar ki, "Kürtler bizi kandırıyor, kandırabilir ya da devletten alacakları birtakım tavizlerle Türkiye'deki otoriter rejimin bekasına katkıda bulunabilir, Erdoğan'ın yeniden seçilmesine katkıda bulunabilir ve bizi bir kenara, Türkiye'nin demokratikleşmesini, hukuk devleti savunusunu bir kenara itebilirler." Hatta ‘‘itebilirler’’ de değil, ‘‘itiyorlar’’ diyenler de var. Yani iki versiyon var, kandırma versiyonu: bir, ‘‘İktidar Kürtleri kandırıyor’’, iki, ‘‘İktidarla iş birliği yapan Kürtler diğer muhalefeti kandırıyor.’’ Olay bu kadar basit mi? Böyle olduğunu düşünmüyorum. Başından itibaren düşünmüyorum. Buradaki düşünmememin nedeni iktidara çok güvendiğim için değil, ne Erdoğan'ın ne Devlet Bahçeli'nin Türkiye'de Kürt sorununu çözecek, Türkiye'nin demokratikleşmesine katkıda bulunacak, onun önünü açacak siyasetçiler olduğunu düşünmüyorum. Yaşadığımız, özellikle darbe girişimi sonrası yaşadıklarımız bunun çok açık örnekleriyle dolu ve bu örnekler akın akın, dalga dalga devam ediyor. Fakat olayın bir başka ayağı var. Burada Kürt hareketi, Kürt hareketinin üzerinde yükseldiği bir toplumsal taban var ve bu hareket, bu taban Türkiye'de çok ciddi bir şekilde politize olmuş, politikayı birçok kişiden daha iyi okuyan, yaşadıkları bütün mağduriyetlere rağmen yıkılmayan bir hareket söz konusu. Bunu artık herkesin kabul etmesi lazım. Yani aslında şu andaki süreç bunun kanıtı. Artık zorla tasfiye edemeyeceklerini kabul ediyorlar, en önemli husus bu. Bunun sonucunda bir pazarlık var. Bir şeyler dayatmak istiyor olabilirler, ama karşılarındaki gücün öyle kolay kolay kandırılabilecek bir güç olmadığını biliyorlar. Zaten esas sorun da burada; devletin çok iyi bildiği bu şeyi, muhalefetin bir kesimi ya bilmiyor ya da bilmek istemiyor, görmek istemiyor ve bir kandırılma olayını sürekli gündeme getiriyor.
Şu anda Türkiye'de 40 yıllık, 50 yıllık bir süreç var, bir yoktan çıkmış bir hareket var. Daha önce Türkiye'deki Kürt hareketi, Kürt sorununu temel sorun olarak gündeme taşıyanlar genellikle Türkiye'de solun içerisinde, özellikle sosyalist solun içerisinde yer alırlardı. Sonra bir kopuş yaşadılar ve kendi örgütlenmelerini, kendi hareketlerini oluşturdular. Onlar yükseldikçe Türkiye'de sol iyice geriledi. Çok ilginç bir olay oldu. Ben bunu bir zamanlar, ‘‘yoktan var olan’’ ve ‘‘vardan yok olan’’ karşılaştırmasıyla yapmıştım. Şimdi bir bakıyoruz, çok fazla etkisi olmayan, hatta neredeyse hiç etkisi olmayan birtakım sol kişilikler, sol kurumlar, Kürt hareketine akıl öğretmeye çalışıyorlar. Diyorlar ki, "Devlet sizi kandırıyor. Barış diyorsunuz, ortada bir barış falan yok. Size bir şey dayatılıyor." Barışı, tırnak içine alıyorlar, "Size bir ‘barış’ dayatıyorlar" diyorlar. Yani onların gördüğünü, diğer taraftakiler görmüyor. Böyle bir olay sanki yaşanıyor. Bunlar gerçek değil. Çok zor bir sürecin içerisinden geçtiğimiz muhakkak. Birilerinin birilerini kandırmak olmasa bile, az şey verip ondan çok şey almak istediği de muhakkak. Bu her iki taraf için de geçerli aslında. Burada önemli olan, olabildiğince serinkanlı bir şekilde, bu sürecin çok inişli çıkışlı ve sert geçeceğini görerek, tedbiri elden bırakmadan ama serinkanlı bir şekilde çözüm odaklı düşünmeye çalışmak. Tabii ki her yapılan operasyon, her atanan kayyum, "Bu iş olmuyor galiba" duygusunu çok ciddi bir şekilde yükseltiyor. Belki de zaten bunu yapanlar bunu istiyorlardır. Yani, insanların bir şekilde zaten çok fazla inanmadıkları bu olaydan iyice ilgilerini kopartmalarını istiyorlardır. Yapılan operasyonlar, belki ortamın iyice şiddetlenmesini tahrik etmek içindir. Burada önemli olan, sakin bir şekilde bakabilmek. Şimdi düşünün, Türkiye'de operasyonlar olurken, Irak'ın kuzeyinde DEM Parti, Demokratik Bölgeler Partisi birlikte bir heyet olarak önce Barzanileri, sonra Talibanileri ziyaret ettiler. Aynı zamanda da biliyoruz ki, Avrupa'ya, Suriye'nin kuzeydoğusuna ve Kandil'e Öcalan'ın mektupları gitti. Kimler iletti bu mektubu, bilmiyorum ama ya doğrudan devlet iletti ya da devletin bilgisi dahilinde herhalde DEM Partililer ya da onların tanıdığı birileri iletti. Sonuçta bir tarafta her türlü operasyonu yapan ve daha da yapacağı belli olan bir iktidar yapılanması var, ama diğer tarafta da bu süreci sürdürmeye çalışan bir iktidar yapılanması var. Dolayısıyla bu olaya bir kandırma perspektifinden bakmak yerine, yılların meselesinin çözülme ihtimali ve bütün bunları da bunun sancıları olarak görmenin daha inandırıcı olduğu kanısındayım. Kimsenin kimseyi kandırdığını düşünmüyorum. Kandırmak isteyenler olabilir ama kimsenin bir başkası tarafından kandırılabileceğini düşünmüyorum. Olaya kandırılmak perspektifinden bakıp, baştan bu olayı imkansız olarak tanımlayanlar aslında bizleri belki de kandırmak istiyorlar. Biraz serinkanlı olalım. Bu tür şeyler daha çok yaşanacağa benziyor. Umarım daha fazla operasyon olmaz, umarım gözaltına alınanlar bir an önce özgürlüklerine kavuşur. Ama anladığım kadarıyla, daha fazla şeylere, daha sert dalgalara, bir zamanların Ergenekonunu andıran daha sert dalgalara tanık olacağız. Ama sükuneti demesem bile, sükunet değil tabii ama biraz umudu, biraz serinkanlılığı kaybetmemek elzem; eğer sahiden Türkiye'nin bu en önemli sorunu çözülsün ya da çözümü için o en kritik adım atılsın istiyorsak. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
09.03.2025 Türkiye’den, Suriye’deki Alevileri hedef göstermenin sakıncaları
05.03.2025 CHP soruşturma yağmurundan nasıl etkileniyor? Hatem Ete ile söyleşi
02.03.2025 Yeni çözüm sürecine yönelik bazı itirazlar ve bunlara cevaplarım
26.02.2025 Kardeşim Ahmet Sever’e veda
25.02.2025 AK Parti diye bir parti kaldı mı?
24.02.2025 AKP’nin transferleri: “Kazan kazan” mı?
23.02.2025 AKP Türkiye’yi dönüştürürken kendisi de dönüştü
23.02.2025 AKP Kongresi: Dağ da yok fare de
22.02.2025 Tarihi ve çok zor bir dönemden geçiyoruz
21.02.2025 Haftaya Bakış (255): TÜSİAD ve Erdoğan çatışması | CHP tartışmaları | İmralı heyeti Irak’ta
09.03.2025 Türkiye’den, Suriye’deki Alevileri hedef göstermenin sakıncaları
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı