Kardeşim Ahmet Sever’e veda

26.02.2025 medyascope.tv

26 Şubat 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. Bu kısa yayın benim için çok önemli ve aynı zamanda aslında üzüntü verici. Çünkü çok yakın bir dostumu anlatacağım. Kendisini pazartesi akşamı kaybettik, Ahmet Sever. Benden sadece 2 yaş büyüktü, 65 yaşındaydı. Çok iyi gazeteciydi, aynı zamanda uzun bir süre Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Başbakanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve en son Cumhurbaşkanlığı döneminde onun basın danışmanı, sözcüsü olarak çalışmıştı. O defter kapandıktan sonra yine bir şekilde serbest gazeteciliğe devam etti. Ve Ahmet'i bir kalp krizi sonucu kaybettik. Ahmet, benim için çok değerli bir dosttu, arkadaş ve kardeşti. Kendisiyle birbirimizi yıllardır biliyorduk. O Brüksel'de yaşıyordu. Milliyet Gazetesi'nin Brüksel temsilcisiydi ve aynı zamanda bir zamanların efsane programı Mehmet Ali Birand'ın ‘’32. Gün’’ünün bir parçasıydı, Brüksel'den bir parçasıydı. Türkiye'de evrensel anlamda gazeteciliği bilen, yapan ve bunu benimseyen, içselleştiren maalesef az sayıdaki kişilerden birisiydi. Ahmet'le bizim tanışmamız, onun yıllar sonra Türkiye'ye dönme kararı alması ve Milliyet'te yönetici olarak çalışmasıyla başladı. Ama o kısa sürdü, Milliyet'te kısa bir süre beraber olduk. Daha sonra CNN Türk kuruluş sürecinde, Ahmet de ben de ilk CNN Türk'ün kadroları arasında yer aldık; Ahmet yönetici olarak, ben muhabir olarak. O zamandan itibaren özellikle çok yakın bir ilişkimiz oldu. Ben CNN Türk'ten erken koptum. Aslında CNN Türk’ün şöyle bir öyküsü var; bir yılı aşkın süren bir hazırlık süreci yaşadık, çok yıpratıcı bir süreçti, o süreci birlikte yaşadık. Biz alttakilerdik, Ahmet de üstteki yöneticilerdendi. Ama her zaman için hep bizimle beraber, bizim haklarımızı savunan birisi oldu. Ben CNN Türk'ten erken ayrıldım, Ahmet CNN Türk’te yola devam etti. Daha sonra Ankara temsilcisi oldu. Ve sonra tekrar biz Ahmet'le çok ilginç bir macera yaşadık. 2002 seçimleri öncesi, Demokratik Sol Parti'den İsmail Cem koptu, Kemal Derviş'le beraber yeni bir parti kuracağı ve erken seçime o partiyle gireceği söylendi. Ahmet, Brüksel döneminden İsmail Cem'i çok yakından tanıyordu, çok karşılıklı güvene dayalı bir ilişkileri vardı. Ben Ahmet'i kandırdım, aklına girdim ve biz onunla birlikte İsmail Cem'in partisine katılıp seçimlerde aday olmaya karar verdik. Çok gülüyorum, ama hakikaten gülünecek bir olaydır bu. Şöyle oldu; Meclis’te bir basın toplantısıyla İsmail Cem bizi tanıtacak, biz de Ankara'da Meclis’e gideceğiz ama bu arada benim kravatım yok. Bir yerden kravat almaya uğradık, bir dükkana. O sırada Ahmet'in telefonu çaldı. Telefon, Ahmet'in ve benim — ama Ahmet'e daha yakındır — arkadaşımız Can Dündar'dan geldi. Can Dündar, Ahmet’e sordu: ‘‘Neredesiniz?’’ ‘‘Şu sokaktayız.’’ ‘‘Hemen oradan şöyle sapın, Cumhuriyet Halk Partisi'ne gidin’’ demiş. ‘‘Neden?’’ ‘‘Çünkü Kemal Derviş Cumhuriyet Halk Partisi'ne katılacağını açıkladı biraz önce. Siz artık o partiye, İsmail Cem’in partisine gitmeyin’’ dedi. Biz kalakaldık. Ve sonra ben dedim ki, ‘‘Ya, biz Kemal Derviş için girmiyoruz ki, İsmail Cem için giriyoruz’’ dedim. Ve gittik, girdik ve çok kötü bir serüven oldu bizim için. Gerçekten beklentilerimizin çok gerisinde, ama onları çok fazla anlatmak istemiyorum. Sonuçta İsmail Cem bizi ilginç bir şekilde İstanbul'un iki bölgesinden, yani ben Anadolu yakasında yaşıyordum, 1. bölge, beni 3. bölgeden, Bakırköy’den Silivri'ye kadar giden bölgeden; Ahmet de daha çok 2. bölgede yaşıyordu, onu da benim yaşadığım 1. bölgeden aday gösterdiler ve bizim yerlerimiz 7.-8. sıra falan gibi yerlerdi. Yani böyle bir neye uğradığımızı şaşırdık. Zaten partinin kazanma ihtimali, barajı geçme ihtimali yoktu ama oralara girdik ve Ahmet bunu protesto etti, seçim kampanyası yapmadı. Ben salak gibi, hakikaten deliler gibi kampanya yaptım. Hatta Ahmet'le arada sırada konuşuyorduk, o benle dalga geçiyordu ama sonuçta hep beraber... Ha, bu arada bizi partinin Parti Meclisi'ne de almışlardı. Seçim biter bitmez biz istifa ettik, ben gazeteciliğe döndüm, Vatan Gazetesi'nde çalışmaya başladım. Ahmet de, çok ilginç, Ankara'da yaşarken Abdullah Gül'le komşuydu. Daha önce de Abdullah Gül'ü Brüksel'den tanıyordu çünkü o, Refah Partisi'nin dil bilen milletvekillerinden olduğu için, Avrupa ile ilgili parlamenter heyetlerin içerisinde yer aldığı için tanışıyorlardı. Hatta biz aday olunca Abdullah Gül demiş ki, "Siyasete gireceğini bilseydim bizim partiden teklif ederdim" demiş. Ve kısa bir süre sonra Abdullah Gül Başbakan oldu, biliyorsunuz, Recep Tayyip Erdoğan yasaklı olduğu için. Bir süre sonra Ahmet'e basın danışmanlığını teklif etti ve Ahmet, Abdullah Gül'le çalışmaya başladı. Daha sonra Erdoğan Başbakan olunca Abdullah Gül Dışişleri Bakanı oldu, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı. Daha sonra da Cumhurbaşkanı oldu. Bütün bu süreçlerde Ahmet onun hep en yakınındaki isimlerden birisi oldu. Çok zor dönemlerdi, çok çatışmalı dönemlerdi. Bir de tabii Ahmet birçok açıdan AK Parti normlarına uyan birisi değildi, yaşam tarzı anlamında olsun, siyasi görüş anlamında da ama Abdullah Gül'le çok yakın, güvene dayalı bir ilişkisi vardı. Ve bu ilişkiyle o işi çok iyi yaptı, gerçekten çok iyi yaptı. Ben zaten yakın arkadaş olduğum için biliyordum ama mesela ölümünün ardından yazılanlara baktığımızda, özellikle benden daha genç olan muhabirlerin aktarımlarına baktım, hepsi gerçekten çok birleşiyor. Her zaman için gazetecilerden yana, çok profesyonel ama hiçbir zaman gazetecilere kötü davranmayan, onların haber arayışlarına engel olmayan ama bütün bu süreç içerisinde kendi olabilen birisi olduğunu söylediler, ki ben de buna şahidim. Benim şahitliğimi kabul etmeyebilir bazıları, çünkü çok yakın olduğum için; ama çok da yakın olmayan Cumhurbaşkanı muhabirlerinin her birinin ayrı ayrı Ahmet'le ilgili çok güzel sözlerini gördüm. Bu beni çok mutlu etti. Eminim o da bunları duyuyordur ve o da aynı şekilde mutlu oluyordur. Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanlığı döneminde özellikle, Ahmet'le çok anımız var. Ama bunların en çarpıcısı, — kendisi anılarında da ilk yazdığı kitapta da yazmıştı ve o zaman bayağı olay olmuştu; ondan sonra da ben kendisini doğruladım zaten — benim Fethullahçıların elinden kurtarılmam olayıdır. Bunu bir kere daha anlatayım. Çok güvendiğim bir tanıdığım bana Fethullahçıların beni içeri alacağını söyledi. Ben de bunun üzerine Ahmet'e dedim, "Ahmet, böyle böyle." O Ergenekon-Balyoz dönemlerinin ilk başları, daha Ahmet ve Nedim içeri alınmamış, öyle bir dönem. "Olur mu ya?" falan dedi. Ben dedim ki, "Ya bak, çok kesin konuşuyorlar" falan. Ondan sonra Abdullah Gül'le konuştum, ona anlattım. O da önce inanmadı. Sonra ben söyleyeceğimi söyledim. Ondan sonra Ahmet'ten bana haber geldi: "Haklıymış, aman kendine dikkat etsin, birtakım insanlarla görüşmesin" gibi özetlenebilecek bir şeyle benim içeri girmemi engellemiş. Şimdi bu olay çıktıktan sonra, Fethullahçılar biliyorsunuz, sahtekarın önde gideni oldukları için, hepsi olmasa bile yönetici kadrosundakiler, benim torpille içeriye girmediğim nedeniyle beni karalamaya çalıştılar. Yani bu anlamda ben Ahmet’e ve Abdullah Gül’e tabii ki minnettarım. Yani içeri girseydim de yatmayı da bilirdim ama nedensiz yere, sırf Fethullahçıların istediği gibi gazetecilik yapmadığım için içeri girmemi, Ahmet çok sağ olsun engelledi. Ahmet olmasaydı nasıl yapardım, bilmiyorum. Bunun dışında mesela bir başka örnek daha vereyim, Fethullahçılıkla ilgili yine gidelim bari, oradan başladık. Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı olarak son ABD gezisinde ben de gazeteci olarak uçaktaydım. Önce New York'ta Birleşmiş Milletler'de konuşma yaptı vesaire, sonra Washington'a geçti. Orada programda, Rumi Foundation yani Mevlana Celaleddin Rumi’den hareketle Rumi Vakfı'nda bir ziyaret yapacağı söylendi. Ben bunların Fethullahçıların yeri olduğunu biliyorum, daha önce gazetecilik yaptığım için Washington’da. Dedim ki Ahmet'e, "Gel, beraber bir gidelim, bakalım oraya." Gittik, baktık, Fethullahçılar sevindirik bir şekilde hazırlık yapmışlar, işte orada yiyecek içecek hazırlanmış falan, Abdullah Gül'ü bekliyorlar. Ben dedim ki, "Ahmet, Abdullah Bey'i buraya sokma, hiç gerek yok, yani durduk yere şey olmasın" dedim, Ahmet'in de aklına yattı ve bir şekilde Abdullah Gül'ü ikna etti. Son anda o program, bunu da ilk defa burada söylemiş olayım, iptal oldu. Şimdi oraya gitmiş olsaydı Abdullah Gül, herhalde orada çektirmiş olduğu ya da Fethullahçıların çektiği o fotoğraflar hala karşısına çıkacaktı. Çok profesyoneldi Ahmet, neyin ne zaman yapılması ve yapılmaması gerektiğini çok iyi bilirdi. Ve tabii ki bizim onunla ilgili ve Abdullah Gül'ü de kapsayan en önemli olayımız, Abdullah Gül'ün Erdoğan'a rağmen Cumhurbaşkanlığı iddiasını dile getirdiği olaydı, ikinci kez Cumhurbaşkanı olabilme ihtimali üzerine. Çok ciddi bir şekilde bu engellenmeye çalışılıyordu ve Abdullah Gül de bundan rahatsızdı. Bu rahatsızlığını dile getirmek istiyordu. Sonuçta Ahmet'le ben Vatan Gazetesi için bir röportaj yaptık. Orada açık açık Ahmet Sever Cumhurbaşkanı Sözcüsü olarak, Abdullah Gül'ün bu AK Parti tarafından hazırlanan kendisinin önünü kesmeye yönelik girişimler hakkındaki itirazlarını aktardı. O zaman Vatan Gazetesi, Doğan Grubu'ndan Demirören Grubu'na geçmişti ve Demirören Grubu da biliyorsunuz, iktidara, Erdoğan'a çok bağlıydı. Açıkçası ben bu röportajı yapacaktım ama röportajın başına ne gelecekti, ona da çok emin değildik. Şöyle bir şey yaptık; pazartesi yayınlanacak şekilde hazırladık röportajı, bir cuma günü yapmıştık yanılmıyorsam. Çünkü pazar günü gazeteciler için çok ölgün bir gündür, genellikle insanlar çok dikkat etmez ve pazar gazeteleri, futbol maçları dışında zayıf çıkar genellikle. Pazartesi sabahına hazırladık ve şöyle de bir şey yaptık, o zaman İsmail Yuvacan’dı Genel Yayın Yönetmeni, onu da ikna ettim, sisteme hiçbir şekilde girmedik haberi, son anda ya da pazar gecesi akşamı haber girdi ve manşet oldu. Tabii kıyamet koptu. Hala hatırlıyorum, rahmetli Erdoğan Demirören, baba Demirören beni çağırdı ve bir taraftan da gazete acayip iş yaptı tabii, yani ilgi gördü. Ama belli ki fırça yemiş ya da yiyeceğinden korkuyor. Bana da tam da bir şey söyleyemiyor, böyle mırın kırın etti ve hatta şunu dedi: "Ya, bu onların kendi aralarındaki bir mesele, yani Abdullah Gül'le Erdoğan arasındaki mesele. Biz niye dahil oluyoruz ki?" falan dedi. Ama neyse, o manşet de öyle girdi. Çok riskli bir hamleydi. Tabii ki esas risk Abdullah Gül ve Ahmet Sever içindi. Ve nitekim Ahmet'le uğraştılar. AK Parti çevresinden birileri Ahmet'le bayağı bir uğraştı, bu daha sonra da sürdü. Anılarını yazdıktan sonra, kitaplar çıktıktan sonra, ikinci bir kitap daha yaptı, oradan sonra mahkemeye verdiler, şu oldu, bu oldu ama Ahmet bunların hepsinden aklandı. Orada gerçekten Abdullah Gül'ün yanında durdu. Bunu profesyonelce yaptı, risk aldı. Böyle birisiydi. Siyasi olarak birçok konuda çok farklı birisiydi onlardan, Abdullah Gül'den, AK Partililerden vesaire. Ama işini çok iyi yaptı. Sonra her şey bittikten sonra tekrar yazmaya başladı. Medyascope'u kurmuştuk. Ben çok istedim bizde program yapsın diye. Avrupa Birliği'ni onun kadar iyi bilen kimse gazeteciler arasında yoktur, yani gerçekten yoktu, ama o çok istemedi. Bir kere kendisiyle daha Medyascope'un ilk kuruluş aşamalarında, ben o sırada Habertürk'te çalışırken kitabı çıkmıştı, şu anda görüyorsunuz onun görüntülerini de zaten, orada bir röportaj yaptık, arkadaş olarak kitap üzerinde konuşmuştuk. Daha sonra Medyascope'un Avrupa ile ilgili birkaç yayına da katıldı, T24'te arada yazılar yazdı; ama büyük ölçüde, nasıl söyleyeyim, bir emekli hayatını tercih etti. Çok da fazla dönmedi, çünkü döneceği bir yer yoktu aslında. Yani o, Türkiye'de gazeteciliğin en önde olduğu dönemlerde çok önemli yerlerde görevler yapmış birisi olarak, daha sonra da Türkiye'nin en tepesinde, Türkiye'deki siyasetin en çok dönüştüğü yere birinci elden tanık olmuş birisi olarak emeklilikten sonraki dönem ona çok cazip gelmedi açıkçası. Böyle bir yarı bir şekilde çalışmaya devam etti ama dürüstlüğünden, temizliğinden hiçbir zaman vazgeçmedi. Son ana kadar her zaman öyleydi. Ahmet çok sıkı bir Fenerbahçe taraftarıydı. Ben de biliyorsunuzdur, Galatasaraylıyım ve derbilerden sonra, taraflardan hangisi yenerse o diğerini arayıp dalga geçerdi. Pazartesi günü derbi vardı. Ben statta izledim, berabere bitti zaten, kimsenin kimseyi aramasına gerek yoktu. Ama bir arkadaşım, yolda giderken gece vakti, ‘‘Galiba Ahmet ölmüş’’ diye bana bir mesaj yolladı. Ve o derbi sırasında, yanılmıyorsam, öyle bir zamanda Ahmet'in evinde tek başına koltuğunda hayatını kaybettiğini öğrendik. Nur içinde yatsın. Çok özleyeceğim. Ben tek değilim; çocukları özleyecek, eşi özleyecek, yakınları özleyecek, arkadaşları, meslektaşları özleyecek. Geride çok iz bıraktı. Allah rahmet eylesin. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
09.03.2025 Türkiye’den, Suriye’deki Alevileri hedef göstermenin sakıncaları
05.03.2025 CHP soruşturma yağmurundan nasıl etkileniyor? Hatem Ete ile söyleşi
02.03.2025 Yeni çözüm sürecine yönelik bazı itirazlar ve bunlara cevaplarım
26.02.2025 Kardeşim Ahmet Sever’e veda
25.02.2025 AK Parti diye bir parti kaldı mı?
24.02.2025 AKP’nin transferleri: “Kazan kazan” mı?
23.02.2025 AKP Türkiye’yi dönüştürürken kendisi de dönüştü
23.02.2025 AKP Kongresi: Dağ da yok fare de
22.02.2025 Tarihi ve çok zor bir dönemden geçiyoruz
21.02.2025 Haftaya Bakış (255): TÜSİAD ve Erdoğan çatışması | CHP tartışmaları | İmralı heyeti Irak’ta
09.03.2025 Türkiye’den, Suriye’deki Alevileri hedef göstermenin sakıncaları
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı