AKP Kongresi: Dağ da yok fare de

23.02.2025 medyascope.tv

23 Şubat 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler. Bugün Adalet ve Kalkınma Partisi'nin 8. Olağan Kongresi yapıldı, günler öncesinden çok duyuruldu bu kongre. Erdoğan buna çok büyük önem atfetti ve bu kongre öncesindeki yapılan il kongrelerinin neredeyse yarısına, yarısından azı ama neredeyse yarısına bizzat katıldı ve bu il kongrelerinde ve ilçe kongrelerinde var olan yönetimler büyük ölçüde değişti. %70'e yakın ilçe ve il başkanları değişimi oldu ve bu kongrede de aynı şekilde büyük değişim olacağı söylendi. Hem gençlerin hem kadınların, milletvekillerinin sayısı artacağı söylendi ve büyük bir tekrar silkinme kongresi olacağı söylendi. Oldu mu? Bence olmadı. Burada ilk akla gelen ‘‘Dağ fare doğurdu’’ lafı ama benim başlığa çıkardığım gibi aslında ortada bir dağ olmadığını gördük. Adalet ve Kalkınma Partisi var ama yok, orada Erdoğan var. Ben birçok kongresini yerinde izledim AKP'nin kuruluşundan bu yana, kuruluşunu da izlemiştim. Bu sefer de gitmeye niyetimiz vardı ancak hava koşulları nedeniyle gidemedik ne olur ne olmaz diye. Belli ki Türkiye çapında da katılım o anlamda biraz etkilenmiş. Size salondaki atmosferi anlatabilecek durumda değilim, çünkü uzaktan izlendiği zaman bunları kestirmek çok mümkün değil. Ama tribünlerin bayağı hazırlıklı olduğunu, bazı illerde özellikle genç gruplarının sloganlar attıklarını gördük. Ama onun dışında benim İstanbul'da gördüğüm olayın bir tür devamıydı. İstanbul zaten AKP'nin en önemli yeri; burada bir taban var, parti tabanı var, bir de parti tavanı var. Sovyetler Birliği'nde adlandırılan bir sınıf vardır; nomenklatura. Bu sınıf, parti devletiyle organik bağı olan, onunla var olan bir sınıftır. AKP de bir süredir böyle gidiyor ama bu da ona yetmiyor. Kendi içerisinde yeniden üretimi, dinamik kadrolar çıkartmayı beceremiyor demeyeceğim, becermek de istemiyor. Çünkü böyle kadrolar ortaya çıktığı zaman bunların önünde bir alan açılır ve o alan içerisinde kendilerini gösterirler. Mesela bir ilin il başkanı, bir başka yerde partinin bir genel başkan yardımcısı ya da grup başkan vekili vesaire ama AKP'de bu olamıyor. Çünkü her şeyi Erdoğan belirliyor ve insanlara belli alanlar açıyor. Onun ötesinde o dar alanın içerisinde nasıl Türkiye siyasetini, muhalefeti de dar bir alana sıkıştırdıysa, Adalet ve Kalkınma Partisi'nde de böyle oluyor. Birileri çıkıyorlar, belki çıkış yapıyorlar, önleri de açılıyor, Erdoğan tarafından sahipleniliyorlar, bir yere getiriliyorlar; ama bir yerden sonra daha fazla yola devam etmeleri mümkün olmuyor. Çünkü bütün ayarlar Erdoğan tarafından yapılıyor. Bu kongre öncesinde bayağı bir spekülasyonlar yapıldı, kulis haberler yazıldı. Aslında eskiden çok daha fazla yazılırdı, şimdi çok daha az yazılıyor çünkü biliniyor ki her şeyi Erdoğan tek başına belirliyor. Bununla birlikte yine birtakım yapılan haberlerde, mesela ilk aklıma gelen Hayati Yazıcı gibi isimlerin ayıklanacağı söylendi, ki olmadı. Birçok eski isim duruyor, hepsi olmasa bile. Grup başkanvekillerinden MKYK'ya isimler geçeceği ve bunlardan birisinin, mesela Abdullah Güler'in genel başkan vekili olacağı söylendi, Efkan Âlâ ile birlikte, o da olmadı. Ben listede kendisini göremedim. Sonuçta ne oldu? Baktım, çok sayıda kişi değişmiş, bir daha gösterilmemiş; ama inanın, bu isimlerin ezici bir çoğunluğunu ben hiç duymadım. Geçen sefer de duymamıştım. Geçen kongrede MKYK'ya girmişler, belki içlerinden bazıları MYK'ya da girmiştir. Ama hiçbir şekilde bu kişileri dışarıdan bakan, izleyen insanlar olarak duymadık, etmedik. Varlıklarıyla yoklukları birdi. Onlar gitti, yerlerine yeni isimler geldi. Gelen isimlerin bir kısmını aynı şekilde hiç duymadık, bu parti içerisinden gelen birileri belli ki. Ama en çok ilgiyi ne çekti? Transferler. Transferler derken, öncelikle bir Mesut Özil var. Mesut Özil'in Erdoğan'a çok yakın bir isim, bir futbolcu olduğunu, star olduğunu biliyorduk ama uzun bir süredir Mesut Özil kendisinden konuşulan birisi değil. Onun AKP'ye girdiğini gördük, yani şaşırmadık. Yönetime girdiğini gördük, ne yapacağını açıkçası bilmiyorum. Hele bir de yanında bir başka futbolcu daha girdi, Ünal Karaman. Ünal Karaman, İYİ Parti'den seçilmişti, Konya'dan, istifa etmişti, AKP'ye katılacağı kesindi ve onu kongre günü partiye kattılar ve hemen MKYK'ya aldılar. Sadece Ünal Karaman girmedi bugün AKP'ye milletvekili olarak, Ensarioğlu da girdi. Salim Ensarioğlu aslen Diyarbakırlı ama İYİ Parti'den İstanbul'dan seçilmişti, istifa etmişti bir süre önce. AK Parti'ye geçmesi söz konusuydu ama orada bir başka Ensarioğlu, Galip Ensarioğlu milletvekili olarak var, akrabalar ama aralarında sorun olduğu söyleniyordu. Bir şekilde o sorun halledilmiş herhalde ki girdi. Ama kendisi herhangi bir şekilde parti yönetimine sokulmadı. Buna karşılık Gelecek Parti’den Anayasa Profesörü Serap Yazıcı Özbudun girdi. Girer girmez de partinin yönetimine girdi. Ama sadece bundan ibaret değil. İYİ Parti'den daha önce istifa edip AKP'ye katılmış dört isim de, ki isimleri bakarak söylemem lazım çünkü birçoğunun adını çok da fazla bilmiyoruz. Kürşat Zorlu’yu tabii ki biliyoruz, Ünal Karaman'ı biliyoruz. Dursun Ataş, İdris Nebi Hatipoğlu, Seyithan İzsiz, bunlar da AKP'ye katılmışlardı daha önce, onlar da MKYK'da yer buldular. Şimdi bunlardan hangisi İYİ Parti'de zaten yönetimdeydi? Kürşat Zorlu'yu biliyorum ama diğerleri konusunda emin değilim ve birdenbire AK Parti'de iyi yerlere geldiler. Bu apayrı bir konu, bu başlı başına üzerinde konuşulması gereken ve konuşmayı düşündüğüm bir konu. Ama şunu gördük ki, AK Parti'de insanlar parti içerisinde çalışarak, kendini göstererek yükselmenin karşısına parti dışından transferle gelmenin konduğunu görüyorlar. Yani eminim burada adını söylediğim, her sefer yeniden bakarak söylediğim kişiler, mesela Dursun Ataş, İdris Nebi Hatipoğlu, Seyithan İzsiz, hatta Kürşat Zorlu gibi, onlardan çok daha belki başarılı olan, AK Parti içerisinde bir süredir, uzun bir süredir çalışan, sorumluluk üstlenen, risk alan, milletvekilliği yapan başka isimler vardır ama böyle bir olayda bir şekilde bakıyorsunuz ki dışarıdan gelen birisi oraya çok hızlı bir şekilde konuluyor. Ve bunların bir kısmının da tabii CHP kontenjanından, CHP'den hak eden isimlerin yerine seçilen isimler olduğunu da not düşmek lazım. Bunlardan birisi de Gelecek Partisi'nden Nedim Yamalı. Nedim Yamalı da AK Parti'ye katılmıştı, Davutoğlu'nun kurmaylarındandı biliyorsunuz, Gelecek Partisi kurulduğundan beri. Onun da MKYK'ya girdiğini gördük. Baktığımızda çok sayıda kişi gitmiş, yerine çok sayıda kişi gelmiş, tamam, ama ‘‘Gidenler şundan gitti, gelenler şundan geldi’’ diye birtakım kriterleri görmek mümkün değil. Belli ki Erdoğan, birtakım güvendiği kurmaylarla bu isimler üzerinde bir çalışma yapmış ve kararı vermiş. Ama şunu görüyoruz ki, transfer olan milletvekillerinin neredeyse tamamı bir şekilde partinin tepesine yerleştirilmiş. Sonuçta, partinin bir şekilde kendini aşağıdan yukarıya yenilemesi olayı büyük ölçüde en azından yarım kalmış, öyle diyelim, o beklenti büyük ölçüde gerçekleşmemiş. Herhalde partinin isimleri, özellikle de listede yer almayı umanlar bu konuda çok daha fazla şeyler biliyorlardır. Ancak onların bunları dillendirmesini beklemek hiç de gerçekçi değil. Erdoğan'ın tek isim olduğu bu partide, herkes bunu sineye çekecektir. Belki ayrılan olur, kendi başına yola başka türlü devam etmek isteyen olur ama büyük bir kısmı bağrına taş basacaktır. Onun dışında baktığımız zaman, AK Parti'nin bu kongre için dile getirdiği sloganlardan akıllarda kalacak çok fazla bir şey yok. Erdoğan'ın konuşması… Şimdi bu yayından önce baktım, bazı televizyon kanallarında birtakım açık oturumlar, tartışma programlarının duyuruları var. Mesela diyorlar ki, ‘‘Erdoğan'ın konuşmasının şifreleri…’’ Ortada şifre falan yok. Erdoğan, İstanbul'da ne konuştuysa genel kurulda da yani kongrede de üç aşağı beş yukarı aynı şeyi söyledi. Bir tek TÜSİAD burada vardı, TÜSİAD'ın da adını vermedi, daha önce grup konuşmasında vermişti, o çünkü sonra olan bir olay. Onun dışında Erdoğan'ın gerek icraat konusunda gerek partinin kendisi konusunda, dünyaya bakışı konusunda söylediklerinin üç aşağı beş yukarı aynı olduğunu, kongreye özel olarak söylediği çok da fazla bir şey olmadığını düşünüyorum. Yani buradan hareketle, ‘‘Erdoğan şunun startını verdi’’ diyebileceğimiz bir şey yok. Bir iki yerde ‘‘demokrasi’’ dedi. Tabii Erdoğan'ın ağzından demokrasi lafını duymak çok yaygın bir şey değil artık son dönemlerde. Bunun ne derece olacağına çok emin değilim. Hele şu son dönemde yaşananlara bakarsak; yargı üzerinden baskının iyice artırıldığı, toplumun farklı farklı kesimlerinin yargı eliyle özellikle İstanbul'da, İstanbul merkezde operasyonlarla önlerinin kesildiği, her türlü eleştirinin engellenmeye çalışıldığı, olmayan suçlar yaratıldığı bir ortamdayız. Ve bu ortamda Erdoğan, ne bu ortamı meşrulaştıracak bir şey söyledi, ‘‘Yapıyoruz, çünkü Türkiye çok büyük bir tehdit altında’’ diye bir fotoğraf çizemedi çünkü böyle bir fotoğraf yok ne de bunun geçici olduğuna dair bir şey söyledi. Ekonomi konusunda sorunların varlığını kabul edip biraz daha diş sıkmayı telkin etti. Ki bir zamanlar Mehmet Şimşek olmadığı dönemlerde Erdoğan, biliyorsunuz, takvim verirdi; ‘‘Ekim ayında olacak, şu ayda olacak’’ diye, hiçbirisinde olmamıştı. Bu sefer ondan vazgeçmiş durumda. Ama bu da kongreye özel bir durum kesinlikle değil. Bunu bir süredir yapıyor çünkü ekonomiyi toparlayabilmek öyle kolay kolay mümkün değil. Sonuçta baktığımız zaman, Adalet ve Kalkınma Partisi 2001 yılında kuruldu, kaç yıl oluyor, 24 yıl, 25 yıl olacak neredeyse ve bunun 22 yılı boyunca da ülkeyi yönetiyor, tek başına yönetiyordu, bir süreden beri MHP ile birlikte yönetiyor ve AK Parti'den geriye şatafattan başka pek bir şey kalmışa benzemiyor. Biz, AK Partilileri birkaç kişi dışında bilmiyoruz, tanımıyoruz, tanımamız istenmiyor. Her ne kadar Erdoğan AK Parti'nin dünyanın en büyük beş partisi arasında olduğunu söylese de milyonlarca üyesi olsa da AK Parti aslında bir dağ ama olmayan bir dağ, yok. Çünkü bakıyorsunuz, mesela haberleri görüyorsunuz, ‘‘Erdoğan yeniden seçildi.’’ E tabii ki seçilecek, çünkü hiçbir zaman karşısına hiç kimse çıkmadı. Erdoğan, ‘‘Bizdeki kongreler şaibeli olmaz’’ diyor. Tabii ki olmayacak, çünkü tek bir kişi her şeye hakim; listeleri de o yapıyor, ilçe başkanlarından il başkanlarına kadar o saptıyor ve sonuçta insanlar formalite icabı oy atıyorlar. Burada tabii ki şu notu düşmek lazım: MHP, Cumhur İttifakı. Erdoğan, Cumhur İttifakı’na, MHP'ye ve Devlet Bahçeli'ye özellikle son aylarda çok yüksek bir vurgu yapıyor, çok içten şekilde sahipleniyor, onların adını anıyor, öne çıkartıyor, saygıyla bahsediyor, şükranla bahsediyor. Zaten kongrede de en zarif çiçekleri Devlet Bahçeli yollamış, onu görmüşsünüzdür, her türlü anlamı olan değişik değişik çiçekler. Peki bu ne anlama geliyor? Bazılarının ilk başta sandığı gibi ya da umduğu gibi AKP'nin MHP üzerinde bir tür baskı uygulayıp onu ittifaka mecbur bıraktığı... Yani MHP, AK Parti'nin cebinde bir parti değil. Devlet Bahçeli'nin sağlık sorunları nedeniyle şu anda durumlar biraz farklı gözüküyor; ama sonuç olarak, aslında AK Parti'nin özellikle son yıllarına damga basan olay, MHP ile iş birliğinin getirdiği söylem değişikliği, tavır değişikliği. Sonuçta biri birini değiştirdiyse, değiştiriyorsa, dönüştürüyorsa o da MHP'dir. Ben öyle görüyorum. MHP'de çünkü AK Parti çizgisine doğru bir yöneliş yok, çok olacağa da benzemiyor. MHP’den o kadar ayrılan olmasına rağmen, ayrı ayrı partiler çıkmış olmasına rağmen MHP örgütleri ve Ülkü Ocakları ayakta. Onların, o örgütlerin ve ocakların dinamizminin AK Parti'de olduğunu ben açıkçası sanmıyorum. Bu, MHP'nin ve Ülkü Ocaklarının çok dinamik olduğu anlamında değil; ama AK Parti'nin iyice atıl, hantal bir yapıya dönüşmüş olması. Evet, özetle bakıyoruz; büyük iddialar, yenilenme iddiası… Çünkü böyle bir mecburiyet var. Çünkü artık AK Parti, örgüt olarak, parti olarak insanları harekete geçiremiyor, oyları sürekli azalıyor. Erdoğan hep AK Parti'den daha fazla oy alıyor ve AK Parti'nin toparlanabilmesi lazım. Ama AK Parti’nin toparlanabilmesi için, Erdoğan’ın AK Parti kadrolarına belli anlamlarda güç vermesi lazım, onların önünü açması lazım. Ama tek adam yönetiminin bekası için de ayağı sürekli frende ve böyle bir kısır döngü içerisinde AK Parti, bir dağ iddiasıyla varlığını sürdürüyor. Tamam, çok büyük bir parti ama bu parti kendi içerisinde birtakım demokratik mekanizmalar inşa edemezse – ki Erdoğan buna izin vermeyecek, kesin öyle gözüküyor – çok da fazla dinamizm kazanması ve toplumu harekete geçirebilmesi mümkün değil. Hele iktidar imkanları, iktidar nimetlerinden uzak kalınırsa, o zaman çok daha büyük bir tehlike AK Parti'yi bekliyor. O zaman göreceğiz; AK Parti'nin üye sayısı aynı mı kalacak, AK Parti'nin kadroları orada mı duracak, AK Parti'ye birtakım partilerden insanlar yönelmeye çalışacak mı? Şu haliyle bakıldığı zaman bir vitrin var ortada; ama içinde çok da Erdoğan'ı coşkulandıracak bir parti yapılanması çıktığı kanısında değilim. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
09.03.2025 Türkiye’den, Suriye’deki Alevileri hedef göstermenin sakıncaları
05.03.2025 CHP soruşturma yağmurundan nasıl etkileniyor? Hatem Ete ile söyleşi
02.03.2025 Yeni çözüm sürecine yönelik bazı itirazlar ve bunlara cevaplarım
26.02.2025 Kardeşim Ahmet Sever’e veda
25.02.2025 AK Parti diye bir parti kaldı mı?
24.02.2025 AKP’nin transferleri: “Kazan kazan” mı?
23.02.2025 AKP Türkiye’yi dönüştürürken kendisi de dönüştü
23.02.2025 AKP Kongresi: Dağ da yok fare de
22.02.2025 Tarihi ve çok zor bir dönemden geçiyoruz
21.02.2025 Haftaya Bakış (255): TÜSİAD ve Erdoğan çatışması | CHP tartışmaları | İmralı heyeti Irak’ta
09.03.2025 Türkiye’den, Suriye’deki Alevileri hedef göstermenin sakıncaları
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı