Tarihi ve çok zor bir dönemden geçiyoruz

22.02.2025 medyascope.tv

22 Şubat 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler, iyi hafta sonları. Evet, tarihi ve çok zor bir dönemden geçiyoruz. Sürekli Türkiye'de gözler adliye koridorlarında, birbirinden farklı gözaltılar, birbirinden farklı soruşturmalar herkesin kapısını çalıyor. TÜSİAD’a olanları biliyoruz. En son yapılan ülke çapında Fethullahçılara yönelik bir garip operasyon, ‘‘Maydanoz’’ mu nedir, tam adını da bilmiyorum, bir döner zincirine yapılan operasyondan tutun da Halkların Demokratik Kongresi'ne yönelik operasyona, belediyelere atanan kayyumlara, sanatçıların ifadeye alınmasına, peş peşe gidip geliyor. Geçen hafta biliyorsunuz, daha doğrusu geçtiğimiz günlerde TÜSİAD'la ilgili çok önemli gelişmeler oldu ve ben onu yorumlarken birkaç ayında birden, "TÜSİAD'a bunu yapan, sana bana neler yapmaz?" diye bir laf ettim ve kızanlar oldu. Dediler ki, "Tam da bunu söyletmek istiyorlar, hepimizi susturmak istiyorlar." Evet, bu belli ki yanlış ya da nasıl söyleyeyim, ‘‘Sorumlusu benim’’ diyeyim ama benim orada söylediğim çok netti. ‘‘TÜSİAD'a bunu yapan…’’ derken, Türkiye'de artık kapsama alanının dışında kimsenin kalmadığını söylemeye çalıştım. TÜSİAD gibi güçlü bir yer diyelim, ki her birinin çok güçlü avukatları, maddi imkanları olacak kendilerini savunmak için ama bir diğer yanda da kendini savunmakta TÜSİAD'la kesinlikle yarışamayacak insanlar var. Tüm Türkiye'yi kapsayan garip bir otoriter dönemden geçiyoruz. Anadolu'da kim bilir neler oluyor, bunlar çok fazla yansımıyor. Ama büyük şehirlerde yaşananlar tek başına bize çok acayip şeyler gösteriyor. Mesela HDK operasyonunda insanlara sorulanlar yıllar önceki telefon konuşmaları, yıllar önceki toplantılar. O zamanlar suç olmayan şeyler birdenbire suç ilan ediliyor. Ya da şu anda süren bir Gezi soruşturması var tekrar. Bu Gezi soruşturmaları da bitmek bilmiyor, farkındaysanız. Önümüzdeki günlerde herhalde yeniden birilerinin kapıları çalınacak Gezi'yle ilgili olarak. Daha önce Ayşe Barım olayından hareketle birkaç sanatçıya olmuştu, ama şimdi belli ki — medya kuruluşlarına da yazı yazdı savcılar, biliyorsunuz — belli ki medyadan, başka yerlerden, iş dünyasından, çalışanlardan, tabii ki sol hareketlerden, her türlü Gezi sırasında kendini ifade etmiş, Gezi'de yer almış insanlara yönelik yeni bir operasyon olma ihtimali hayli yüksek. Bir diğer olay, İstanbul'da yapılan Kent Uzlaşısı operasyonları oldu, biliyorsunuz. O da neydi? Belediye seçimleri öncesi DEM Parti ile CHP arasında bazı yerlerde Kent Uzlaşısı adı altında birtakım seçim ittifakları yapıldı, ki bu, o tarihlerde söylendiğinde, dile getirildiğinde kimse herhangi bir yargı organı vesaire bunun olamayacağını söylememişti. Ama olduktan sonra operasyonlar başladı. Bu operasyonların daha da devam etme ihtimali çok yüksek. Bir de tabii hiç aklımıza gelmeyen şeylerden her birimizin kapısı pekâlâ çalınabilir. Son TÜSİAD olayında görüyorsunuz, normal şartlarda savcılığa anında gidebilecek olan kişiler polis nezaretinde götürüldü ve polis nezaretinde götürülmenin ötesinde, kollarına, iki kollarına da birden polisler girerek adliye koridorlarında dolaştırıldı. CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, bunun kasten yapıldığını söylüyor, ki ben de aynı kanıdayım. Bir şekilde bir meydan okuma... Neye meydan okunuyor? Erdoğan, neye meydan okuyor? Erdoğan, aslında şu haliyle bakıldığı zaman kendine oy vermeyen ve vermeyeceğini düşündüğü ve bir sonraki seçimde — ne zaman yapılacağına yine kendisi karar verecek gibi görünüyor — kendisinin yeniden seçilmesini engelleyebilecek herkesi bir şekilde etkisizleştirmeye, korkutmaya çalışıyor. Burası çok açık. Ama burada kullandığı malzemeler çok zayıf. Yani şimdi TÜSİAD'çılara yöneltilen suçlamalar dünyanın hiçbir yerinde, Türkiye dâhil hiçbir yerinde suç değil. ‘‘Bilmedikleri konuda yorum yapmak’’ gibi laflar var. ‘‘Yargıya müdahil olmak, yargı süreçlerine müdahale etmek’’ diye laflar var. Bunların hepsinin zorlama olduğunu bariz bir şekilde biliyoruz. Bir diğer husus da şu; birçok operasyon bugün PKK ile, bölücülükle, terörle ilişkilendirilerek yapılıyor. HDK mesela böyle, Kent Uzlaşısı mesela böyle ya da Esenyurt Belediye Başkanı hakkında açılan dava — nihayet açıldı, biliyorsunuz, iddianame hazırlandı — böyle. Ama bir diğer yandan PKK'nın silah bırakması yolunda devletin bilgisi dâhilinde ve teşviki dâhilinde çok yoğun çalışmalar var ve her an Abdullah Öcalan'dan bu yönde bir çağrı gelebilir ve PKK da bu çağrının gereğini yerine getirebilir. Dolayısıyla bütün bunların hepsini açığa düşürecek bir süreç de yaşanıyor. Böyle iç içe geçmiş iki süreç var: Bir yanıyla terörle mücadele etme iddiasında terörle hiçbir ilişkisi olmayan kişileri yargı eliyle sindirme operasyonları; bir diğer yandan doğrudan terörün öznesi olan kişilerle anlaşma, onların terörsüz Türkiye kapsamında birtakım kararlar alması gibi ilginç bir durumla karşı karşıyayız. Bunlar nasıl bir arada oluyor, gerçekten başlı başına bir tartışma konusu. Bana göre Erdoğan — bunu bir kere daha söylemiştim, tekrar söylemek istiyorum — 2015 Haziran seçiminde yaşadıklarını yaşadı, 31 Mart'ta bunu yaşadı, kaybetti ve şimdi tekrar Kasım 2015 seçimi yaratmak istiyor. Yani o büyük yenilginin ardından tekrar bir ayağa kalkış yaratmak istiyor. O dönemde bu, ülkenin dört bir yanındaki terör eylemleriyle oluyordu. Şimdi çok şükür öyle şeyler yaşamıyoruz. Bunun yerine ülkede gerginlik yargı eliyle alabildiğine ülke geneline yayılmaya çalışılıyor ve buradan hareketle insanların tedirgin olması ve bu tedirginlikle bir istikrar arayışıyla ya iktidara yeniden yönelmeleri ya da muhalefete yönelmekten kaçınmaları, korkmaları hedefleniyor. Ama çok da fazla bir zamanı olduğunu düşünmüyorum. Onun için hızlı bir şekilde ne yapabilirse, ne kadar gözdağı verebilirse bunu yapmaya çalışıyor ve işin bir yerinde bir hedefin — tek hedefin değil, esas hedef olup olmadığı da tartışmalı — Ekrem İmamoğlu olduğunu çok net bir şekilde söyleyebiliriz. Böyle bir durumda ne yapmak gerekir? Vatandaşların, yurttaşların ne yapması gerekir? Açıkçası hukuki olarak insanların alabileceği herhangi bir tedbir yok. Hayatlar yaşandı, edildi, pozisyonlar alındı, her şey büyük ölçüde yasalar çerçevesinde yapıldı. Ama oyun oynanırken kurallar her an değiştiriliyor ve sizin dün normal bir şekilde yaptığınız şeyden bugün başınıza pekâlâ işler gelebilir. Böyle bir durumda her şeyden önce serinkanlı olmak gerekiyor. Bunun sadece belli bir kesime yönelik bir olay olmadığını, çok daha genel bir olay olduğunu görmek gerekiyor ve bu genel olayın içerisinde yer alan insanların bir şekilde yan yana durmalarını sağlamak, bu konuda bir şeyler yapmaya çalışmak gerekiyor. Yani bu kolay değil. Türkiye'de çok böyle dönemler yaşandı, toplumun böyle bir refleksi var bence. İlk başta sessiz kalıyor olabilir ama zamanı geldiğinde – ki bu genellikle sandık zamanları oluyor – sesini çıkartıyor. Burada tabii sandığı önemsizleştirmek iktidar eliyle yaşatılmak isteniyor. Bu önemli, buna bir şekilde karşı durabilmek gerekiyor. Ama bir diğer husus da olayın, bir zamanlar CHP'nin çok yaptığı gibi, "Sandığı bekleyin, sandığı bekleyin" diyerek geçiştirilemeyeceğini de görmek gerekiyor. Burada çok ince, devletin, iktidarın çok dört koldan yürüttüğü bir taarruz var. Buna karşı toplumun da, sivil toplumun da olabildiğince serinkanlı bir şekilde, oyuna gelmeden — bu lafı sevmem ama burada söylemek istiyorum — buna karşı toplumsal meşruiyetin üzerinden demokrasiyi, hukuk devletini savunabilmesi gerekiyor. Evet, çok zor, çok tarihi bir dönemden geçiyoruz. Ama bu çok uzun bir süre sürdürülebilecek bir taarruz değil. Eğer buradan bir şekilde toplumun dinamik kesimleri yıkılmadan çıkarlarsa Türkiye'nin önü açık olacaktır. Hele bir de bu arada PKK'nın silah bırakması gibi tarihsel bir olayı yaşayabilirsek... Umarım onu yaşarız. Onu yaşadığımız andan itibaren zaten birçok argüman, birçok iddia iktidar sahiplerinin elinden alınmış olur. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
09.03.2025 Türkiye’den, Suriye’deki Alevileri hedef göstermenin sakıncaları
05.03.2025 CHP soruşturma yağmurundan nasıl etkileniyor? Hatem Ete ile söyleşi
02.03.2025 Yeni çözüm sürecine yönelik bazı itirazlar ve bunlara cevaplarım
26.02.2025 Kardeşim Ahmet Sever’e veda
25.02.2025 AK Parti diye bir parti kaldı mı?
24.02.2025 AKP’nin transferleri: “Kazan kazan” mı?
23.02.2025 AKP Türkiye’yi dönüştürürken kendisi de dönüştü
23.02.2025 AKP Kongresi: Dağ da yok fare de
22.02.2025 Tarihi ve çok zor bir dönemden geçiyoruz
21.02.2025 Haftaya Bakış (255): TÜSİAD ve Erdoğan çatışması | CHP tartışmaları | İmralı heyeti Irak’ta
09.03.2025 Türkiye’den, Suriye’deki Alevileri hedef göstermenin sakıncaları
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı