AKP’nin transferleri: “Kazan kazan” mı?

24.02.2025 medyascope.tv

24 Şubat 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler, iyi haftalar ve iyi sabahlar. Adalet ve Kalkınma Partisi dün 8. olağan kongresini yaptı ve kongreye damgasını başka partilerden transfer edilen isimlerin Merkez Karar ve Yönetim Kurulu'nda yer alması vurdu. Öyle deniyor herhalde, MKYK'da yer alması en çok dikkati çeken olay oldu. Bu arada İYİ Parti'den daha önce ayrılmış olan İstanbul Milletvekili, aslen Diyarbakırlı Salim Ensarioğlu da AK Parti'ye katıldı. Fakat o, MKYK'da yer bulmadı. Buna karşılık yer bulanlara baktığımız zaman diğer İYİ Parti kökenli isimler Dursun Ataş, İdris Nebi Hatipoğlu, Kürşat Zorlu, Seyithan İzsiz ve Ünal Karaman. Gelecek Partisi'nden de iki isim girdi, eski Gelecek Partili Nedim Yamalı ve Serap Yazıcı Özbudun. Şimdi bu isimler niye girdiler? Hadi girdiler diyelim, niye parti yönetimine yerleştirildiler? Burada kim ne kazandı, kim ne kaybediyor? Baktığımız zaman aslında burada özellikle muhalefet cephesinde bu kişiler AK Parti'ye geçtiği zaman çok laf edildi. Özellikle mesela Gelecek Partisi'nden geçenler, Cumhuriyet Halk Partisi listelerinden seçildiler ve geçtiler. Seçildiler, daha sonra da geçtiler. Yani Nedim Yamalı ve Serap Yazıcı Özbudun böyle. İYİ Parti de aslında Millet İttifakı bünyesinde bir hareketler ama İYİ Parti'nin kendi imkânlarıyla kazandılar. Muhaliftiler, son ana kadar ayrılana kadar muhalif olarak durdular ama sonra AK Parti'ye geçtiler. Açıkçası bunların içerisinde beni biraz şaşırtan Nedim Yamalı oldu. Nedim Yamalı, çünkü Ahmet Davutoğlu'nun çok yakın bir kurmayıydı, AK Parti kökenli tabii, ama gitti. Nasıl gitti, niye gitti, detayları çok fazla bilmiyorum ama çok kritik bir karar olmuştur kendisi için. Gitti, AK Parti'ye katıldı. Ama tabii ki dünkü katılımda en çok şaşırtan isim, Profesör Serap Yazıcı Özbudun oldu. Kendisini biraz tanırım, rahmetli eşi Ergun Özbudun'u daha fazla tanıyordum. İkisi de anayasa profesörü ve açıkçası Serap Hanım'ın eşi üzerinden tanımlanması bence çok yanlış. Çünkü ben onu tanıdığım zaman, bildiğim zaman evli değillerdi zaten ve Serap Yazıcı olarak anayasa konusunda bildiğimiz, itibar ettiğimiz bir isimdi kendisi. Hâlâ öyle, anayasacılığına hiçbir şey yok. İlginç bir şekilde kendisi de bir yerde söylemiş, Serbestiyet’e galiba, "Benim çizgimde bir değişiklik yok ama Cumhurbaşkanı’yla konuştuk, beni çok etkiledi" demiş. Nasıl etkiler bu kadar? Onun savunduğu hukuk devleti, demokrasi meselesiyle bu son dönemde yaşananlar, ki kendisi de bu eleştirileri dile getiriyordu, nasıl yapar, açıkçası bilemiyorum. Nasıl oldu, onu bilemiyorum, açıkçası şaşırdım. Ama sonra bir yerden sonra şaşırmıyorsunuz; çünkü birincisi, Gelecek Partisi’nin artık pek bir etkisi yok. Gelecek Partisi'nde kalanların bir kısmı da pekâlâ AK Parti'ye geçebilir. Şimdi Serap Yazıcı geçtikten sonra bu çok daha mümkün olabilir. Gelecek Partisi'nin böyle bir özelliği var. Ama mesela Serap Yazıcı'nın Gelecek Partisi'nden ayrılıp CHP'ye katılmasına çok şaşırmazdım. Bir temenni olarak söylemiyorum, umurumda değil CHP, ama CHP'ye, CHP'nin söylediklerine daha yakın bir duruştaydı, AK Parti'ye katıldı. Burada ilginç olan, AK Parti'nin Serap Yazıcı'yı bilmesine rağmen partiye davet etmesi, bizzat Erdoğan'ın kendisini ikna etmesi. Bu da önemli bir husus olarak not edilmesi gereken bir şey. Erdoğan niye bunu yapıyor? Çünkü muhtemel bir anayasa değişikliği için milletvekillerine, yani aritmetik olarak ihtiyacı var. Birincisi bu. İkincisi, kendisinin yıkılmadığını, ayakta kaldığını ve hâlâ bir cazibe merkezi olduğunu göstermesi gerekiyor. Bunun en kestirme yolu da muhalefetten birilerini yanına çekebilmek. Şimdi siz baktığınızda diyorsunuz ki, mesela ben de dedim; Gelecek Partisi'nin bir geleceği yok, İYİ Parti'nin de yok öyle gözüküyor. İYİ Parti ilk kurulduğundan bugüne çok büyük bir irtifa kaybında. Dolayısıyla insanlar gidebilir. Ama burada Erdoğan yine de bu kişilere el uzatarak — hepsine değil — kendisinin her yerden insan çekebildiğini gösteriyor. Bu önemli. Ve bu partiler aynı zamanda potansiyel olarak AKP tabanından oy alma ihtimali olan partiler. Gelecek Partisi böyle, İYİ Parti de kısmen böyle. Ama esas önemli olay Yeniden Refah Partisi. Yeniden Refah Partisi'nin milletvekillerinden birini zaten aldı ve şimdi de galiba o da Disiplin Kurulu mu, öyle bir yerde kendine yer bulmuş. Ama daha ötesinde, Yeniden Refah Partisi'nin çok sayıda belediye başkanını, üçte birini devşirdi Adalet ve Kalkınma Partisi. Bunlardan birisi il belediyesi, çoğu ilçe ve belde belediyeleri. Bu arada tek büyükşehir belediyesi olan Şanlıurfa bağımsız oldu. Onun da her an AK Parti'ye geçebileceği söyleniyor. Hatta bu kongrede geçer diye de beklemedik değil, geçmedi. Ama en çok çekindiği parti bence Yeniden Refah Partisi ve Yeniden Refah Partisi'ni böylece içeriden fethediyor, içeriden zayıflatıyor ve Yeniden Refah Partisi kadrolarına da ve tabanına da şunu sordurtuyor: "Ya, bunları biz niye seçtik? AK Parti’den girip kazansalardı. Niye biz böyle insanları seçtik?" diye parti içerisinde bir huzursuzluğu da yaratıyor. Nitekim ne oldu? Gerek Yeniden Refah Partisi gerek Gelecek Partisi bu atılan çengeller nedeniyle AK Parti kongresine katılmayacaklarını açıkladılar ama yapabilecekleri çok da fazla bir şey yok. Erdoğan bunu yaparak gücünü gösteriyor, muhalefeti iyice eritiyor ve sürekli olarak oradan birilerine kapıyı aralık tutuyor. Eminim kendisi bir kampanya yapsa ve hızla alabildiği kadar kişiyi, belediye başkanını ve milletvekilini transfer etmek için bütün imkânlarını kullansa, çok daha fazla kişiyi alabilecek durumda. Çünkü muhalefet olarak bildiğimiz partilerin önemli bir kısmı çok ciddi bir kriz yaşıyorlar ve önlerini göremiyorlar. Mesela, oradaki milletvekillerinin bir daha milletvekili seçilme imkânı büyük bir kısmının yok; ama AKP'ye katılırlarsa ikinci bir dönem milletvekili olma imkânları var. Bir diğer husus da, iktidar partisinin içerisinde yer aldığınız zaman değeriniz artıyor, çok açık, değeriniz artıyor. Bir İYİ Parti milletvekili olup ya da Gelecek Partisi milletvekili olup yapabileceğiniz çok fazla bir şey yok. Belki gündem dışı söz alıp bir şeyler söylüyorsunuz, belki komisyonlarda bir iki laf ediyorsunuz, o kadar. Bir şey yaptıramıyorsunuz. Ama iktidar partisi milletvekili olarak eskiden çok daha güçlüydüler, şimdi güçleri azaldı çünkü bakanlar dışarıdan atandığı için; ama yine de iktidarın bir parçası olmanın verdiği bir özgüven var. Yani, iktidarın nimetlerinden istifade ediyorlar. Ve bakıyorsunuz, gelir gelmez partinin MKYK'sına giriyorsunuz. Bu, yıllarca ülkeyi tek başına yöneten bir partinin MKYK'sına katıldığınız gün girebilmeniz gerçekten büyük bir ödül. Karşılıklı olarak herkes bundan açıkçası memnun. Kim kaybediyor? Tabii ki muhalefet, bu kişilerin partileri ve onlara oy vermiş olan insanlar… Çok ciddi bir moral bozukluğu, can sıkıntısına yol açıyor. Tabii ki laf ediyorlar, hakaret ediyorlar, şu diyorlar, bu diyorlar; ama bunların bir yerden sonra çok bir anlamı kalmıyor. Aritmetik olarak AKP'nin milletvekili sayısı artıyor, belediye başkan sayısı artıyor. Bu neyine yarıyor? Belki anayasa değişikliğinde yarayacak, belki yaramayacak ama öteki tarafı zayıflatıyor. Bu tabii ki Türkiye'de ilk defa olan bir şey değil, böyle de bitecek bir şey değil. Fakat Erdoğan'ın o söylediği, CHP'ye yönelik özellikle söylediği, "Bizde şaibe yok" diyor ama bu transferlerin her birinde kim bilir neler konuşuldu, nelerin pazarlığı yapıldı, bunları bilmemiz hiçbir zaman mümkün olmayacak. Ve tabii burada seçilen kişiler, mesela Kürşat Zorlu, üniversitede hoca iken, kendi halinde bir hoca iken, Meral Akşener tarafından alındı, partinin en üst makamlarına getirildi, seçilebilecek yerden milletvekili yapıldı, bu arada sözcüyken iktidara demediğini bırakmadı; sonra birden bir baktık ki geçti, gitti. Nereye gitti? AK Parti'ye. Niye gitti? Şu ana kadar tatmin edici bir açıklama görmedik. Bu arada, mesela bakıyorsunuz, MKYK listesinde Hulki Cevizoğlu var. Hulki Cevizoğlu daha önce AK Parti'den milletvekili olmuştu ama bir zamanlar ulusalcı çevrelerin medyadaki en önde gelen isimlerinden birisiydi ve Erdoğan'ı en sert eleştiren isimlerden birisi olarak bilinirdi. Sonra ne oldu, neden oldu? Bu konuları çok fazla bilmiyoruz. İllaki açıklıyordur bir yerlerde; ama sonuç olarak Erdoğan onları alarak çok fazla bir şey kaybetmiyor, çok fazla bir şey vermiş olmuyor. Onlara alan açıyor, diyelim ki 80 küsur kişilik MKYK'da yer ayırıyor. Belki bir sonraki seçimde tekrar kazanma garantisi veriyor, belki bazılarını MYK'ya alacak, belki bazılarını bakan yapacak ama tek belirleyici kişi Erdoğan olduğu için bu, Erdoğan'ı çok fazla yoran, çok fazla ona zararı dokunan bir şey değil. Her halükarda Erdoğan kazanıyor, onlar da kazanıyor, onlar da memnun, Erdoğan da memnun. Ama kim memnun değil? Tabii ki burada muhalefetin dışında AK Parti içinde — dünkü yayında da biraz söylemeye çalıştım — bir şeyler bekleyen, yükselmeyi uman isimler bir bakıyorlar ki yerlerine İYİ Parti'den, Gelecek Partisi'nden transfer edilmiş isimler MKYK'ya girmiş, belki MYK'ya da girecek. Tıpkı zamanında CHP'den seçilecek yerde milletvekili olmayı, aday gösterilmeyi beklerken, önünde bir yerde Gelecek Partili, Saadet Partili, Demokrat Partili ya da DEVA Partili'yi gören CHP kadroları gibiler. CHP'de bu işler daha ciddi sorun çıkartabiliyor; ama AK Parti'de hiç kimse kalkıp da Erdoğan'a "Ben burayı hak etmiştim, niye bu sonradan gelmeleri MKYK'ya aldınız?" demeyecek, böyle bir durum var. Sonuçta, evet, tekrar söyleyelim, iki taraf da kazandı; kimin kaybettiği ortada. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
09.03.2025 Türkiye’den, Suriye’deki Alevileri hedef göstermenin sakıncaları
05.03.2025 CHP soruşturma yağmurundan nasıl etkileniyor? Hatem Ete ile söyleşi
02.03.2025 Yeni çözüm sürecine yönelik bazı itirazlar ve bunlara cevaplarım
26.02.2025 Kardeşim Ahmet Sever’e veda
25.02.2025 AK Parti diye bir parti kaldı mı?
24.02.2025 AKP’nin transferleri: “Kazan kazan” mı?
23.02.2025 AKP Türkiye’yi dönüştürürken kendisi de dönüştü
23.02.2025 AKP Kongresi: Dağ da yok fare de
22.02.2025 Tarihi ve çok zor bir dönemden geçiyoruz
21.02.2025 Haftaya Bakış (255): TÜSİAD ve Erdoğan çatışması | CHP tartışmaları | İmralı heyeti Irak’ta
09.03.2025 Türkiye’den, Suriye’deki Alevileri hedef göstermenin sakıncaları
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı