Türkiye’nin Kürt Sorunu - 3

24.01.2004 Vatan

EMEKLİ KORAMİRAL ATİLLA KIYAT

“AB’ye girmeden bu sorunu çözmeliyiz”


Emekli Koramiral Atilla Kıyat, Kuzey Irak’ta fiilen bir Kürt devleti bulunduğu görüşünde. Kıyat, Türkiye’nin bunu kabullenip Irak Kürtlerine ağabeylik yapması gerektiğini savunuyor.

Şu anda Kürt sorununda Türkiye nasıl bir noktada?
Kıyat:
Türkiye maalesef gelmek istediği yerde değil. Peki Türkiye’nin gelmek istediği yer doğru muydu? Bana göre doğru değildi. Türkiye günübirlik stratejiler üreterek bu duruma geldi. Türkiye “Ortadoğu Türkiye’siz olmaz” diyordu, “Irak yeniden şekillenecekse muhakkak Türkiye söz sahibi olacaktır” diyordu ve “güneyimizde bir Kürt devletinin kurulması mümkün değil” diyordu. Eğer bizim Irak’a Türkiye’nin güvenliği için gitmemiz gerekiyorduysa ve şu anda bizi orada hiç kimse istemiyorsa o zaman milli güvenliğimizin çok ciddi boyutta tehdit altında olması gerekirdi. Altını çizerek şunu söyleyeyim: Irak’a gitmedik diye Türkiye’nin milli güvenliği tehdit altında değil. Türkiye’nin oraya asker göndermesi herhangi bir şekilde masaya oturmak ve bu masada söz sahibi olmak için de değildi. Bana soruyorlar; “Yani masaya oturamaz mıydık?” Masaya otururduk, ama iskemleyi boş zannedip oturduğumuzda bir Amerikalının kucağına oturmuş oluduk. Peki Türkiye bir Kürt devleti oluşmaması için mi oraya asker gönderme kararı çıkardı? Hayır, orada zaten bir devlet var. Resmi olarak telaffuz etmekten çekinsek de her türlü mekanizmasıyla işleyen özerk bir Kürt bölgesi hatta bir Kürt devleti var.

Sizce Kuzey Irak’taki yapı bir cazibe merkezi oluşturuyor mu ?
Kıyat:
Türkiye bugüne kadar maalesef birtakım gereksiz korkularla yaşadı. Sadece, 3-3.5 milyon civarındaki Kürdün Irak’ta bir devlet kurarak orayı Türkiye’de yaşayan Kürtler için bir cazibe merkezi haline getirip Türkiye’yi böleceğini düşündük. Varsayımlarınızı bu korkular üzerine kurarsanız yapmış olduğunuz mücadeleden başarıyla çıkmanız mümkün olmadığı gibi ayrıca muhtemel düşmanlarınızı da yüreklendirmiş olursunuz. Türkiye bir sabah kalksa ve “Bu oyun bitsin artık, paydos. Açıklayın kardeşim resmen Kürt devletini, ilk tanıyan ülke de ben olacağım, sana da bu bölgede ağabeylik edeceğim. Senin en yakın komşun benim, benle çok iyi diyalog için ol ve ben senin denize açılışını da sağlarım, ticaretine de yardımcı olurum. Uzatılmış dost elini sıktığın müddetçe seninle dost kalırım, ama benim bu davranışımı istismar etmeye kalktığın zaman bu el rahatlıkla yumruk olup başına da inebilir. Bu güçteyim, senden korkmuyorum. Devlet mi istiyorsun, al sana devlet” dese bir anda Türkiye üzerinde oyun oynamak isteyen herkesin oyuncağını elinden almış olur. Türkiye için üzücü nokta şudur: orası çok zayıf bir ihtimal de olsa bir cazibe merkezi haline gelebilir. Neden? Çünkü siz kendi ülkenizde orayı cazibe merkezi gibi görebilecek olan insanların yaşadığı bölgeleri bilinçli veya bilinçsiz geri bırakmışsınız. Geri bırakılmış buralar. Eğer ABD’nin desteğiyle eğer Kuzey Irak’ta ekonomik açıdan, medeniyet, altyapı açısından daha zengin bir yer oluşmaktaysa ki oluşuyor, o zaman bununla mücadelenin yolu daha ileri adımlar atıp kendi ülkenizi cazibe merkezi haline getirmektir.

Kürt sorunu-AB üyeliği ilişkisine nasıl bakıyorsunuz?
Kıyat:
Türkiye Cumhuriyeti devletini de, halkını da, ki bu halkın içinde ben Kürt soydaşlarımızı da sayıyorum, mutlu edecek bir çözüme muhakkak AB’ye girmeden önce ulaşmak durumundayız. Birçok yasa çıkardık, paketler birbiri ardına Meclis’ten çıktı fakat kamuoyu oluşturamadık. Ve üstelik kamuoyunu şuna inandıramadık: “Türkiye buna layık, onun için bunu yapıyoruz.” Hayır buna inanmadı kamuoyu, hâlâ inanmıyor, yüzde 90 inanmıyor. Eğer AB müzakere tarihi önce gelir, AB’ye giriş süreci başlarsa ki, o süreç de pek öyle kolay geçilebilecek bir süreç değil, yani “çubuğumu yakarım rahatıma bakarım” denebilecek bir süreç değil, bu tarihi aldıktan sonra gene demoklesin kılıcı muhakkak surette başımızın üstünde olacak. Türkiye mümkünse bütün sorunlarını buraya girmeden önce çözmeli ve AB’ye güçlü bir ülke olarak girmelidir.

“El kuvvetli olan tarafından uzatılmalıdır”

Olayın bir devlet boyutu bir de Kürtler boyutu var. Kürtler üzerinden siyaset yapan PKK, İmralı’da tutuklu Öcalan var... Bütün adımları devlet mi atacak ?
Kıyat:
Eğer iki şahıs birbiriyle kavgalıysa ve bu kavganın artık hiçbir tarafa bir kazanç getirmediğini düşünüyorsa bence el kuvvetli olan tarafından uzatılmalıdır. Tabii kuvvetli taraf olarak kendimizi, yani Türkiye’yi görüyorum. Kendimiz derken Türkiye’de yaşayan Kürt soydaşlarımızı soyutlamıyorum. Ama kuvvetlinin elini uzatması diğer taraf için bir istismar fırsatı olarak değerlendirilmemelidir, dolayısıyla bu el çok dengeli şekilde uzatılabilmeli. Burada strateji ustalığı mı diyeyim, bir ustalık gösterilmeli ve bu ele muhakkak suretle istismar edilmeden alınabilecek cevaplar için zorlanmalıdır insanlar. Muhakkak ki bunların Kürt devleti kurmak ve Türkiye’nin bir bölümünü koparıp bu devletle birleştirmek gibi hedefleri olmuştur. Düşünce safhasında kaldığı müddetçe, eyleme dönüşmedikçe beni hiç rahatsız etmiyor. Silah kullanarak terörizmle herhangi bir hedefe ulaşmak mümkün değildir. Nedeni ne olursa olsun, terörü haklı çıkartacak bence hiçbir olay yoktur. Çok kan akıttılar, hakikaten eli kanlı katiller haline geldiler. Kürtleri de çok üzdüler, bunlara da çok çektirdiler. Türkiye bölge insanını kazanmak yerine, onlara da hiçbir yararı olmayan terör olaylarını bastırmaya kalktığı için oradaki insanları da kendinden dışladı. Halk teröristlerle devlet arasında sıkıştı kaldı. Nur içinde yatsın bir Gaffar Okkan olayı yaşadık, terörist dediğimiz bir ilde yüzbinler o emniyet müdürünün cenazesi arkasından terörizmi lanetleyerek yürüdüler, rahmetli bunu neyle sağlamıştı, ezerek mi, vurarak mı, öldürerek mi? Hayır... Sadece dost elini uzatmıştı bölge halkına, kendini sevdirmişti, onları sevmişti. Ve insanlar o zaman devletine de, emniyet müdürüne de, valisine de, askerine de sahip çıkar.

Objektif olarak var mı böyle bir olasılık?
Kıyat:
Ben objektif olarak şans görüyorum, bu cesareti Türkiye Cumhuriyeti göstermelidir. Devleti ile, hükümeti ile göstermelidir; devletin güçlü unsurları olan silahlı kuvvetler de başta olmak üzere bütün güçleriyle göstermelidir. Ortada bir sorun var, yok saymak sorunu ortadan kaldırmaz, çözüm imkanını ortadan kaldırır. Yıllardır yok sayarak geldiğiniz nokta işte bugünkü noktadır ve bundan hiç kimse memnun değildir. Bu insanlar bazı haklar talep ediyorlar, peki bu hakları, hangi platformda nasıl dile getirecekler? Onlara yardımcı olmanız lazım... Bir siyasi parti olmaları beni hiç endişelendirmiyor. HADEP genel başkan yardımcısıyla bir saat kadar görüşmemde de söyledim, konuşmaları esnasında bir şey dikkatimi çekti; Türkiye’den bahsederken hep üçüncü şahıs gibi bahsediyordu. “Siz bunu bilinçli mi yapıyorsunuz, yoksa farkında mı değilsiniz?” diye sordum. “Ne zaman kendinizi bir CHP, bir AKP, bir YTP, DYP gibi Türkiye’nin bir partisi olarak görmeye başlarsınız o zaman derdinizi anlatabilirsiniz ve bir çözüm bulursunuz” dedim.

DEP ESKİ MİLLETVEKİLİ AHMET TÜRK

“AKP suya sabuna dokunmuyor”

Yasal siyaset sahnesinin önde gelen Kürt kökenli isimlerinden DEP eski Mardin Milletvekili Ahmet Türk, Ankara büromuzdan Dilek Gedik’in sorularını yanıtladı:

Türkiye’de Kürt sorunu bugün hangi aşamada?
Türk:
Sorunun barışçıl, demokratik, Türkiye'nin bütünlüğü çerçevesinde çözülmesi konusunda oluşturulan çalışmalar bugüne kadar çok olumlu, verimli bir noktaya gelmedi. Ancak 1990'lı yıllarla bugün arasında fark var. Bugün insanlar düşüncelerini daha rahat ortaya koyabiliyorlar. Ancak bu sorunun çözümü konusunda ciddi politikaların oluşturulmuş olduğuna inanmıyorum. Devlet sorunu görmemezlikten geliyor. Zamana, sürece yayıyor. Değişen dünyada, AB'ye girmekte olan Türkiye de kendi insanının, yurttaşının sorunlarını, kültürel, kimliksel haklarını ciddi bir şekilde ele almalı, ciddi bir şekilde gözden geçirmeli ve kendi yurttaşıyla kucaklaşabileceği politikayı üretmeli. Tartışmalar var, ama ne hükümetten ne de bugün devletin politikasını belirleyen güçlerden çözüm konusunda ciddi bir çalışmanın olduğunu göremiyoruz. Halbuki sorunların çözümü artık daha kolay. Geçmişte çok radikal olan gruplar dahi bugün silahlı mücadeleyle sonuç alınamayacağı noktasına geldiler. Türkiye’yi sevenler, sivil toplum örgütleri, barıştan yana olan insanlar, sorunun çözümüne yönelik arayış içinde olan siyasiler, bu konuda ciddi bir çaba ve çalışma içinde olursa barışı yakalamak ve tüm halkı kucaklaştırmak zor olmayacaktır. Böyle bir arayış Türkiye'yi daha saygın ve güçlü, gerçekten Ortadoğu'da demokrasinin merkezi bir ülke haline dönüştürecektir. Türkiye sadece Avrupa kapısı değil, Avrupa kültürünü Ortadoğu'ya taşıyacak, Ortadoğu kültürünü çağdaş dünyayla bütünleştirecek bir köprüdür. Çok dar bir mantıktan kurtulunmalıdır. Türkiye misyonunu, rolünü ciddi bir şekilde oynamalıdır. Kürtler yurttaşlık bilincine, devlet de "Kürtler benim yurttaşımdır, benim yurttaşım beni güçlendirir" mantığına gelmelidir. Böyle olduğu zaman kazançlı çıkan Türkiye olacaktır.

Uyum paketlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türk:
Türkiye AB'ye doğru gidiyor. Kültürlerin, kimliklerin artık güvenceye alındığı bir dünyada yaşıyoruz. AB Kopenhag kriterlerini üye olmak isteyen her ülke için vazgeçilmez olarak görüyor. Tabii Türkiye bu konuda bazı adımlar attı. AİHM kararlarının kabullenilmesi, idam cezasının kaldırılması, yasal bazı değişikliklerle dil üzerinde geçmişteki baskıcı anlayışın yavaş yavaş değiştirilmesi, çok geniş olmamasına rağmen kursların açılmasına izin verilmesi gibi. Bugün de engellemeler var ama bunlar önemli adımlardır. Bütün bu adımlar atıldığı zaman, bölge insanının, sivil toplum örgütlerinin düşüncelerini alarak gerçekten barışcıl bir sürecin başlatılması için çok geniş bir çalışma, çok geniş bir diyalog kurulması gerekir. Yoksa küçük adımlarla, Mehter Marşı gibi bir ileri, iki adım geri giderek soruna kalıcı, sevindirici, güven duyulan bir ortamın sağlanmasını çok çabuk yakalayamayız. Ancak süreç gerçekten olumlu.

Uygulamadaki sorunlar nasıl aşılabilir?
Türk:
Aslında sorunlar uygulamadan kaynaklanan sorunlar değil. İnsana güvenmeme söz konusu. "Kürtler potansiyel tehlike" mantığı bizi yalnızlığa ve darlığa götürüyor. Kimlikle, kültürle ilgili demokratik adımlar atıldığı zaman Türkiye'de Kürt sorunu diye bir sorun kalmaz. Türkiye'nin durumu Irak'a benzemiyor. Burada Türklerle Kürtler içiçe geçmiş durumda, birlikte binlerce yıl yaşamış. Doğu ve Güneydoğu'da 7-8 milyon Kürt insanı yaşıyorsa, bu rakamdan daha fazlası batıda da yaşıyor. Bu bakımdan devletin "Bazı adımları atarsam acaba arkasından ne gelir?" gibi bir mantıkla, endişeyle olaya bakmaması lazım. Ben inanıyorum ki demokratik, çağdaş bir ülke kurulduğu zaman hiçbir sorun kalmaz. Türkiye bırakın bölünmeyi, bu tür tartışmaları da yaşamaz.

Kuzey Irak’taki gelişmelerin Türkiye’ye yansımalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türk:
"Federasyon olursa kabul etmeyiz" gibi açıklamalar yerine dostane ilişkiler geliştirerek sağlıklı formül oluşmasına katkıda bulunmak gerekir. Orası sizin komşu ülkeniz, oradaki insanların kardeşleri sizin ülkenizde yaşıyor. Kürtler 20 yıldan beri federasyon taleplerinin olduğunu söylüyor ve Türkiye bunu çok iyi biliyor. Bu durumun tüm Ortadoğu'da değişikliğe yol açacağı söyleniyor. Federasyon bir değişiklik değil ki. Bu Irak'ın bölünmesi anlamına gelmiyor. Sovyetler Birliği dağıldığı zaman Türkiye bu şekilde düşünmüyordu. Türkiye, Azerbeycan'ın Özbekistan'nın Türkmenistan'ın bağımsızlığını en çabuk kabul eden, alkışlayan konumdaydı. Azerbeycan kurulurken tehlikeli olmuyor da neden orada bir federasyon kurulmasından Türkiye bu kadar tedirgin oluyor?

AKP'nin Kürt politikası hakkında ne düşünüyorsunuz?
Türk:
AKP'nin bu konuda bugüne kadar ciddi bir şey söylediğini hatırlamıyorum. Küçümsenmeyecek bir zamandan beri iktidarda ama ne Türkiye kamuoyunda ne de parti içindeki çalışmalarında bu soruna nasıl baktığını, ne düşündüğünü hatta böyle bir sorun var mıdır, yok mudur, bunu tartıştığını görmedim. Biraz suya sabuna dokunmuyor, arı kovanına çomak sokmak istemiyor. Kamuoyunda muhalefetsiz bir hükümet yürütüyor. Kürt sorununu kendine sorun etmiyor. AKP çok önemli bir şansa sahip. Parlamentoda Anayasayı değişitirecek düzeyde. Buna rağmen yapması gereken konularda çok cesur davrandıklarını söyleyemeyiz. Demokrasiyi savunmak için bu konuda öncülük eden insanların bunun için bedel ödemeye hazır olmaları gerekir. AKP hükümetini ve önemli şahsiyetlerini demokrasi için bedel ödemeye hazır bir kadro olarak değerlendirmiyorum.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

YAZI DİZİSİ
1 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 1 22.01.2004
2 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 2 23.01.2004
3 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 3 24.01.2004
4 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 4 25.01.2004
5 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 5 26.01.2004
6 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 6 27.01.2004
7 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 7 28.01.2004
8 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 8 29.01.2004
9 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 9 30.01.2004
10 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 10 31.01.2004
11 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 11 01.02.2004
12 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 12 02.02.2004
13 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 13 03.02.2004
14 Türkiye’nin Kürt sorunu - 14 04.02.2004
15 Türkiye’nin Kürt sorunu - 15 05.02.2004
16 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 16 06.02.2004

Son makaleler (10)
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
05.11.2024 Hatem Ete ile söyleşi: Bahçeli ile Erdoğan ayrışıyor mu?
03.11.2024 Fethullah Gülen öldüğüyle kaldı
01.11.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (239): Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandı - CHP ne yapacak?
30.10.2024 Transatlantik: ABD seçimlerine son 5 - Türkiye’de çözüm süreci tartışmaları İsrail’in İran’a cevabı
27.10.2024 Ertuğrul Özkök niçin Fethullah Gülen’i çok sevmişti?
24.10.2024 Altan Tan ile söyleşi: Kim çözüm istiyor, kim istemiyor?
24.10.2024 Transatlantik: TUSAŞ saldırısı, Öcalan’ın mesajı ve “çözüm süreci” - ABD seçimlerine son 12 - Fethullah Gülen’in ölümü
23.10.2024 Gazeteci Ahmet Dönmez ile Fethullahçılığın geleceği üzerine söyleşi: "Bu yapıyı dünya-daki hemen her sıklet merkezi yönetmek isteyecektir”
22.10.2024 “Mahrem yapı”yı yakından takip eden eski bir Fethullahçı’nın öngörüsü: "Başa Abdullah Aymaz geçer, ama esas lider Mustafa Yeşil olur”
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı