Türkiye’nin Kürt Sorunu - 13

03.02.2004 Vatan

ESKİ DEP MİLLETVEKİLİ SIRRI SAKIK “DEHAP Türkiye demokrasisine ciddi katkı sağlayamıyor” Yasal Kürt siyasetinin önde gelen isimlerinden biri de Sırrı Sakık. DEP eski milletvekili olan ve 3 Kasım 2002 seçimlerinde Muş’tan bağımsız adaylığını koyan Sakık sorularımızı şöyle yanıtladı: 13 yıllık yasal siyaset deneyiminin nasıl bir özeleştirisini yapıyorsunuz ? Sakık: Yasal anlamda siyaset yapmamızın faturasını çok ağır ödedik, bugün tesadüfen hayattayız, çünkü yanıbaşımızda birçok arkadaşımızı yitirdik. Bizi o zaman vatan hainliğiyle suçlayanlar o günkü tespitlerimizi on yıl sonra hayata geçirdiler. Türkiye’de siyasetçilerin Kürt sorununa bakışı yabani atın yükü sırtından atmasına benziyor. Ama hayat öyle bir noktaya getirdi ki kaçışı olmadı. Bülent Ecevit, Mesut Yılmaz ve Devlet Bahçeli bu konuda önemli adımlar attılar. Oysa parlamentoya gittiğimiz gün Mesut Bey, “Bu kürsüyü kirlettiniz” diye bize hakaretlerde bulunmuştu. Fatura ağır oldu ama kazanımlar var, şimdi bunu ete kemiğe büründürecek ciddi bir yeniden yapılanma gerekli. Birçok yönetici halen bu noktada değil. Ne yazık ki Kürtler adına siyaset yapan kesimlerin de ciddi projeleri yok. Sürekli eski söylemlerini yenileyen, “insan hakları ve Kürt sorunu” deyip duran bir siyasal hareketin Türkiye’nin genel sorunlarını çözebileceğine çok fazla inanmıyorum. Yeni projelere ihtiyaç var. Halen dağlarda 5-7 bin militanın olduğu söyleniyor; bu bir realite. Bunları dağdan indirmek, hayata katmak lazım. Bunları katmadan Kürt sorununu çözmek mümkün değil. Türkiye’nin toplumsal dokularıyla yeniden oynamak isteyen birimler var, Türkiye’yi yeniden bir savaşa itmek isteyen güçler var. Çatışma yeniden başlayabilir mi? Sakık: Evet PKK’yı tekrar bir çatışma ortamına sokmak istiyorlar. Hatta son dönemlerde PKK da süre filan verdi. İşin içinde hem dış güçler, hem de Türkiye’nin demokratikleşmesini, AB’ye girmesini istemeyen güçler var. Bu güçlerin elini güçlendirecek olaylardan kaçınmamız gerekiyor. Onun için Türkü ve Kürdüyle demokrasi güçleri ortak bir cephe oluşturmalı. DEHAP daha çok Öcalan’ın tutukluluk koşullarına yoğunlaşmış durumda sanki... Sakık: Bunlar neden, bu ülkede bir tek gün bir gündem oluşturamıyorlar? Bütün dünyanın gözü Ortadoğu’da. Orada, Irak’ta ciddi bir kavga var; Kürt sorunu tartışılıyor konuşuluyor, ne var ki Kürtler adına hareket ettiklerini iddia edenler ciddi hiçbir proje ortaya koyamıyorlar. Ve Türkiye demokrasisine ciddi bir katkı sağlayamıyorlar. Kuzey Irak’ı yakından takip ediyor musunuz? Sakık: “Orada olup bitenler bizi ilgilendirmiyor, heyecanlandırmıyor” dersek çok doğru olmaz. Realist olamayız. Orada olup biten her şey bizi ilgilendiriyor, bu konuda biz de üzerimize düşebilecek görevleri yerine getirmek zorundayız. Irak Kürtleriyle kan bağımız var, ama ben Türkiye’deki Türk insanıyla daha çok ortak paydalarımız olduğuna inanıyorum. Evet her toplum, her halk kendi kaderini belirleme hakkına sahip olmalıdır, ama Irak’taki Kürtler hayallerinin peşinde koşmamalı. Bugün hayalleri kovalama günü değil. Realiteye uygun davranmalılar. Her Kürdün bir hayali olabilir ama realite çok daha farklıdır. Türkiye Güney’deki (Kuzey Irak) gelişmelerden ürkerek politikasını şekillendirmemeli. Güney’deki Kürtlerle daha çok sıcak ilişki kurmalıdır. Türkiye’yi yönetenler onları düşman görerek veyahut oradaki bir oluşumu engellemek gibi bir durumdan vazife çıkarmamalıdır. Öcalan oradaki oluşumu “yeni bir İsrail” diye tanımladı... Sakık: Doğrudur. Ama son dönemlerde PKK’nın ABD’yle ilişkilerini göz ardı etmemeliyiz. Yani PKK’nın yaptığı açıklamaların Öcalan’la nasıl çeliştiğini de görüyoruz. İlk etapta böyle bir açıklaması vardı ama daha sonra ABD ile PKK arasında ilişki ve görüşmelerin olduğunu öğrendik. PKK da şunu görmek zorunda: Evet ulusal irade var ama bir de uluslararası irade var. Siz uluslararası iradeyi dışlayarak, bu dengeleri saptamadan ayakta duramazsınız. PKK da reel politikaya göre hareket ediyor. Oradaki güçlerle çatışmak gibi bir şanslarının olduğuna da inanmıyorum. PKK ve Öcalan’ın egemenliği kırılıyor mu? Sakık: Parlemontaya gittiniz, kendinizi ifade edemediniz. Hayatın hiçbir alanında ifade olmayınca umutlar dağlara yöneldi ve yeraltı pirim yaptı. Söyledikleriniz de hep silahlı örgütle eş değerlendirildi. Halen arkadaşlarımız cezaevinde, söylediklerine bakın, bugün hepsi suç olmaktan çıktı. Bundan dolayı çok ağır cezalar aldılar. Hayat herkese yeniden sorgulama hakkı veriyor. Geçiş süreci bittiğinde, taşların yerli yerine oturduğu bir dönemde daha çok sağduyunun sesinin egemen olacağına inanıyorum. Ama halen bölgede bu konuda çok ciddi problemler var. Kerkük’ün katılmasıyla Kuzey Irak’ın bir cazibe merkezi olma ihtimali var mı? Sakık: Ülkemizde demokrasi tam oturursa, yani Türkiye Avrupa’ya dahil olursa çekim merkezimiz burasıdır. Irak’la ilgili bazı senaryolar var ama ben Ortadoğu’da şu anda ne olabileceğini kimsenin kestirebildiğine inanmıyorum. Birçok Kürdün kafasında çok şey var ama bunun için çok erken. Hatta Güneyli Kürtler, Türkiye’deki Kürtlerden daha gerçekçidirler. Gidin Sayın Talabani’ye sorun kafasında şu anda bağımsız bir Kürdistan olmadığını kendisi de söyler size. DİYARBAKIR BAROSU BAŞKANI SEZGİN TANRIKULU: “Bürokrasi şanlı direnişini sürdürüyor” Diyarbakır Barosu Başkanı Sezgin Tanrıkulu ile Topluma Kazandırma Yasası ve uyum paketlerinin uygulanmasındaki zorlukları konuştuk. Kürt sorunu bugün hangi aşamada? Tanrıkulu: Öncelikle çatışma yok. Çatışma olmayınca sorunun gerçek boyutunu görebiliyoruz. Eskiden sadece silahı tartışırken şimdi daha rahatız. Fakat bu durum geçici. Kalıcı çözüm için silahlı hareketin silahsızlanması şart. Bu olmadan Kürt siyasal hareketin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun gerçekten tüm boyutlarıyla tartışılabilmesi bana göre mümkün değil. PKK silah bırakmayı gerçekten istiyor mu? Tanrıkulu: 1999’da yaptıkları açıklamadan sonra silahsızlanmaları, yeni kadroları almaktan vazgeçmeleri lazımdı. Fakat gençler son günlere kadar bu silahlı güçlere katılmaya devam etti. Bu da kendi kongre kararlarına aykırı bir durum. Çözümün zemini oluşsa olaylar farklı gelişebilirdi ama devlet Topluma Kazandırma Yasası ile böyle bir arayışta olmadığını gösterdi. Yıllardır dağda silahlı dolaşmış insanlara “Gelin, pişman olduğunuzu söyleyin, hapise girin” tarzında yaklaşırsanız kimse silahını bırakıp gelmez. Peki nedir bunun yolu? Tanrıkulu: Biz Diyarbakır’da bir taslak hazırladık. İçişleri ve Adalet bakanlıklarına her türlü yardıma hazır olduğumuzu bildirdik, ama bir yanıt alamadık. Taslağımızın temelinde geçmişin sorgulanmaması vardı. Herhangi bir örgüt üyesi silahını bırakırsa, geldiği noktadan itibaren topluma katkıda bulunabilir. Tabii 3-5 yıllık bir deneme süresi de konulabilir. Bu süre içerisinde benzer bir suç işlemezse her türlü haktan yararlanabilmeli. Buna siyaset yapma da dahil. Paketlere ne diyorsunuz? Tanrıkulu: Paketlerin getirdiği değişimi kabul etmek lazım. Bunlar olumlu ama yeterli değil. Çünkü hükümet Kürt sorununun kökten çözümüne yönelik bir anlayışa sahip değil. Günlük ihtiyaca göre düzenlemeler yapınca kalıcı bir şey ortaya çıkmıyor. 2002 Ağustosunda Kürtçenin eğitimi ve bu dilde yayınla ilgili düzenleme yapıldı ama hâlâ uygulama noktasında bir şey yok. Bu arada örneğin Siyasi Partiler Yasası’ndaki yasaklar devam ediyor. En önemlisi hükümet kendi yasalarının uygulanması noktasında ürkek ve çekingen davranıyor. Bürokrasinin iradesi hükümetin ve hatta parlamentonun iradesinden daha etkili. Bu engeller aşılamaz mı? Tanrıkulu: Buna “bürokrasinin şanlı direnişi” diyorum. Askeri ve sivil bürokrasi, yargı bürokrasisi çok yaygın ve sistematik bir şekilde bu sürece karşı direniyor. Yargıya bu yasalarda takdir hakkı bıraktığınız sürece bu devam eder. Sorun yargıçlarda değil, bu tür uyuşmazlıkları onların önüne getiren emniyet ve jandarmada. Bunların denetimi de tamamen iktidarın elinde. Kürtçe billboard olayını Van Emniyet Müdürlüğü ve Valiliği önüne getirmeseydi yargıç böyle bir karar veremezdi. Paketlerin uygulamasında siviller görevlerini yapıyor mu? Tanrıkulu: Bölgede şu anda çok güçlü bir sivil irade var. Bu sürecin doğru şekilde işlemesi için sivil toplum örgütleri ve tek tek aydınlar ellerinden geleni yapıyor, fakat bürokrasinin sivil toplumla çok yakın bir ilişkisi yok. Halen ürkek davranıyor. İşbirliğinden önce çok büyük bir diyalog eksikliği var. Çünkü güvenmiyorlar. DYP ŞIRNAK MİLLETVEKİLİ MEHMET TATAR STRASBOURG YOLUNDA: Korucular da haklarını AİHM’de arıyor Mehmet Tatar 1985’de korucu, on yıl sonra da Şırnak’tan DYP milletvekili oldu. 3 Kasım 2002 seçimlerinde bağımsız olarak yeniden seçilen, ardından DYP’ye dönen Tatar, korucuların sözcülüğünü üstlenmiş durumda. Güneydoğu’da durum nasıl şu anda? Tatar: Asayiş bakımından bir sıkıntımız yok ama ekonomi olarak çökmüştür. Uzatmaya gerek var mı, beteriz biz. Siyaseten? Tatar: Siyaseten de DEHAP’ın dışında kimse varsa da çok azdır. 47 bin oy alan parti eğer barajı aşsaydı hiçbirimiz gelmezdik; ne AKP, ne bağımsız... Ne zaman başladı koruculuk? Tatar: 1985’te başladı. Şemdinli baskısından sonra silahlarımızla devletimizin yerinde yer aldık. Şimdiye kadar ama en çok yıprananlar korucular oldu. Neden? Tatar: Devlet yanlısı olan kişiler çökmüştür. DEHAP’lı olanlar orada duruyorlar. Amaçları belli, korucuların da amaçları belli, ama 17-18 senelik mücadeleye rağmen hiçbir hakları yok. Her gelen hükümet atlatmıştır. Son olarak sayın Başbakanıma, sayın bakanlarıma, sayın Jandarma Genel Komutanıma birer dilekçe verdim. Hiçbir şey olmadı. Ne talep ediyorsunuz? Tatar: Kişisel haklarımı, mesela emeklilik hakkı talep ediyorum. 18 sene mücadele veren bir insan ölüp gidiyor, çocuklarına hiçbir bir şey kalmıyor, miras kalmıyor, emekli hakkı tanınmıyor. Bunlar sanki dünyada değil, Türk vatandaşı değil. 60 binin üzerinde korucu var ve bunların hiçbirisinin sosyal güvencesi yok. Bu yüzden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gideceğim. Bu kadar senedir insanları çalıştırıyorlar, maaş veriyorlar, elbise veriyorlar, silah veriyorlar ama sigortasız çalıştırıyorlar. Bölgede çatışma yok. Ne yapıyor korucular şimdi? Tatar: Daima nöbetteler, görevli olarak dağlarda geziyorlar. Eskiye göre tek fark, epeydir çatışma olmaması. Gerek kalmadığını söyleyenler var... Tatar: Kalmadıysa koruculuğu kaldırsın o zaman. Ama bu çocuklara bir hak tanınsın. Yoksa hiç kimse Türkiye’ye güvenemez. Yarın Allah korusun bir şey olursa kim güvenir ki Türkiye Cumhuriyeti’ne. Mümkün mü koruculuğun kaldırılması? Tatar: Mümkün. OHAL’i nasıl kaldırdılar, bunu da öyle kaldırsın, kuruluşlara dağıtılsın. Nereye ? Tatar: Mesela Köy Hizmetleri’ne, mesela tarıma. Kuzey Irak’ ne diyorsunuz? Tatar: Ona hiç karşı değilim. Çünkü o ayrı bir ülke, biz ayrı bir ülkede yaşıyoruz. Hep o tarafa gidip geliyorum, bizim sorunumuzla onların sorunu bir değil. Onlar bir devlet peşindeler. Bunu devlet yapmamak hiç kimsenin gücü de değil, çünkü devlet orada zaten var. TÜRKİYE TARTIŞIYOR Milliyetçilik literatürden kalktı Eğer kardeşsek Kürt halkının temel hak ve özgürlüklerinin serbest olması lazım. Milliyetçilik artık dünya literatüründen kalkmış durumdadır. Irkçılık İslam dünyasında kabul görmeyen bir söylemdir. Ama ülkemizde ırkçılık da, milliyetçilik de vardır ve yapanlar bellidir: Savaş ortamından rant kazanan, oylarını yükselten ve iktidara gelebilen, savaşsız ortamda oyları düşenler. Bir Kürt olarak ülkemi çok seviyorum. Şeref Mengi-Muş Bilinmelidir ki Kerkük Kürtlerindir Irak'ın Kürt bölgesinde çok az sayıda olan Türkmenler söz konusu olduğunda Kürtleri asmak- kesmek naraları atan “değerli şahsiyetler”, Türkiye'deki 20 milyon, dünyadaki 50 milyona yakın Kürdün en tabii haklarını dile dahi getirmiyorlar. Bilinmelidir ki Kerkük Kürtlerindir. Kürtler bütün halklarla kardeşçe yaşayabilecek kadar barışcıldırlar. Hakan Zanim-Konak Iraklı Kürtleri aşağılamak yanlış Hamaset nutukları bu ülkeye çok zarar verdi. İçeride ve dışarıda yanlış anlaşılıyoruz. PKK ve uzantılarına karşı ciddi mücadeleler vermiş, bunlara karşı mesafeli olan milyonlarca Kürt kökenli insanımız vardır. Şimdi onların gözlerinin içine bakarak, medyamızda Irak’la ilgili Kürtleri aşağılayan, hakaret eden yazı ve haberler kime ve neye hizmet ediyor? Türk, Türkmen ve Kürt gibi ayrımları asla yapmamalıyız. Her kesim farklılıklarını rahat ifade edebilmelidir. Bu istismar konusu olmaktan çıkartılmalıdır. Maksut Konyar-İstanbul Değişimi ancak AKP sağlar Sistem biz Kürtleri sevmiyor. Milyonlarca Kürt gibi, biz de faili meçhuller yüzünden İstanbul’a geldik. Çoğu Kürt, sevmediği halde devlet tarafından PKK’ya doğru itildi. Bir Kürt olarak, gerçek dindarlar tarafından hor ve hakir görülmedim. Bu yüzden milyonlarca Kürt AKP’ye oy verdi. Fakat AKP seçimden sonra süreci iyi değerlendiremedi. Umudumuz yine AKP’dedir. Değişimi onlar sağlayacak. Muhammed Arslan-İstanbul Ya mutlu olacağız ya acı çekeceğiz Kardeşlik esir-köle ilişkisinde mümkün değildir. Türkler Kürtlerle kardeş olmak istiyorsa bunun yolu eşitlikten geçer. Ya hem Kürtler, hem Türkler olarak mutlu olacağız ya da hep birlikte acı çekeceğiz. Biz Kürtler vazgeçmeyeceğiz... Serhat Erdem-Malazgirt Lazım, Lazistan hayalim yok Ben bir Lazım. Bugüne kadar hiç Lazlara toprak verilsin diye dağlara çıkıp kimseyi öldürmeye kalkmadım. Harita üzerinde Lazistan kurma gibi hayaller peşine düşüp ülkemin bütünlüğünü tehlikeye düşürmedim. Kürt kardeşlerimiz Batı’dakilerle aynı imkanlara sahip olsa ve aynı eğitimi alsaydı hiçbirinin vatanla ya da düzenle kavgası olamzdı. Devlet vatandaşlarının hayat standartlarını yükseltip vatanlarını sevmelerini sağlayamıyorsa suçludur. Hatice Akgün-İstanbul


Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

YAZI DİZİSİ
1 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 1 22.01.2004
2 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 2 23.01.2004
3 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 3 24.01.2004
4 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 4 25.01.2004
5 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 5 26.01.2004
6 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 6 27.01.2004
7 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 7 28.01.2004
8 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 8 29.01.2004
9 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 9 30.01.2004
10 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 10 31.01.2004
11 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 11 01.02.2004
12 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 12 02.02.2004
13 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 13 03.02.2004
14 Türkiye’nin Kürt sorunu - 14 04.02.2004
15 Türkiye’nin Kürt sorunu - 15 05.02.2004
16 Türkiye’nin Kürt Sorunu - 16 06.02.2004

Son makaleler (10)
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
05.11.2024 Hatem Ete ile söyleşi: Bahçeli ile Erdoğan ayrışıyor mu?
03.11.2024 Fethullah Gülen öldüğüyle kaldı
01.11.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (239): Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandı - CHP ne yapacak?
30.10.2024 Transatlantik: ABD seçimlerine son 5 - Türkiye’de çözüm süreci tartışmaları İsrail’in İran’a cevabı
27.10.2024 Ertuğrul Özkök niçin Fethullah Gülen’i çok sevmişti?
24.10.2024 Altan Tan ile söyleşi: Kim çözüm istiyor, kim istemiyor?
24.10.2024 Transatlantik: TUSAŞ saldırısı, Öcalan’ın mesajı ve “çözüm süreci” - ABD seçimlerine son 12 - Fethullah Gülen’in ölümü
23.10.2024 Gazeteci Ahmet Dönmez ile Fethullahçılığın geleceği üzerine söyleşi: "Bu yapıyı dünya-daki hemen her sıklet merkezi yönetmek isteyecektir”
22.10.2024 “Mahrem yapı”yı yakından takip eden eski bir Fethullahçı’nın öngörüsü: "Başa Abdullah Aymaz geçer, ama esas lider Mustafa Yeşil olur”
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı