Susulacak zaman değil

27.10.2014 Habertürk

Malum Türkiye’de basının en önemli dertlerinden biri sansürden çok otosansür, yani yazılması/söylenmesi gerekenin hiç yazılmaması/söylenmemesi ya da gazetecinin yazarken/söylerken kendisine bazı filtreler koyması. Gazetecinin bu tür durumlardaki sığınağı "kamu yararı"dır. Lakin bir gazeteci, ne kadar birikimli, sağduyulu vs. olursa olsun, neyin nasıl ele alınmasının kamu yararına olup olduğunu belirleme gücüne asla sahip olamaz. Sonuçta otosansürü meşrulaştırmaya yönelik argümanlar birer mazeret olmaktan öteye geçemezler.
Örneğin, gün ortasında, Hakkari Yüksekova’nın göbeğinde sivil kıyafetli üç askerin maskeli kişilerce katledilmesinin ardından herhangi bir şey yazıp söylememek en kolay yoldur. Çünkü bu cüretkâr saldırı, bölgenin dengelerinin iyice altüst olduğu bir ortamda Türkiye’nin sigortası durumundaki çözüm sürecinin ne kadar kırılgan  olduğunu gözler önüne seriyor. Dolayısıyla çözümden, barıştan yana bir gazeteci, söyleyeceklerinin bu kırılganlığı artıracağını düşünerek sessiz kalmayı tercih edebilir.
Fakat böyle yaparsa çok büyük bir yanlış yapar. Zira çözüm/barış karşıtlarının birer akbaba edasıyla, saldırı haberini, kaldırımda cansız yatan askerlerin görüntülerini büyük bir şevkle ve "bu mu sizin çözüm süreciniz!" haykırışlarıyla paylaştıkları görüldüğünde sessiz kalmak hem bir gazeteci, hem bir yurttaş olarak sorumluluktan kaçmak anlamına gelir.

KAĞIZMAN YÜKSEKOVA’YI MEŞRULAŞTIRMAZ

Peki ne söylemek lazım? Düşündüklerimi birkaç notla aktarmak istiyorum:
·  Daha önce yine Yüksekova’da güvenlik güçlerine yönelik benzer saldırılara tanık olmuştuk. Ancak onların hiçbiri çözüm sürecinde "müzakere" aşamasına geçildiğinin müjdelendiği bir dönemde yaşanmamıştı.
·  Saldırının, ulusal ve uluslararası kamuoyunun Kobani ile yoğunlaştığı ve PYD/YPG, dolayısıyla PKK hakkında olumlu düşüncelerin arttığı bir dönemde olması da ayrıca dikkat çekici.
·  PKK’nın, Kars Kağızman’daki çatışmada üç militanının öldürülmesine "misilleme" yapmış olması kuvvetle muhtemel.
·  Kağızman’da yaşananların Yüksekova’daki saldırıyı meşrulaştırması, mazur göstermesi hiçbir şekilde söz konusu olamaz.
·  Eğer çözüm sürecini başarıyla sona erdirmek istiyorsak, zamanlamadaki garipliklere rağmen "provokasyon", "derin PKK",  "daha üst bir akıl var" gibi açıklamalarla kafaları daha da karıştırmak yerine gerçeklerle yüzleşmek şart.

PKK VE HDP’SİZ SÜREÇ MÜMKÜN MÜ?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha Yüksekova saldırısından önce gazetecilere "PKK Türkiye'de barışı istemiyor. PKK'nın uzantısı olan siyasi parti de barışı istemiyor. İki kere iki dört. Bunlar sadece, meydanlara çıktıkları zaman, barış, özgürlük derler ama yapılanları görüyorsunuz" demişti.
O zaman sorunu kimle çizeceksiniz? Erdoğan’ın "İmralı rahatsız" sözlerinden, cevabının Öcalan olduğu anlaşılıyor. "İmralı iyi, Kandil kötü" yaklaşımının yanlışlığı üzerine defalarca yazmış olduğum için itirazlarımı tekrarlamak istemiyorum. Zaten yakınlarda Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan da 6-7 Ekim olaylarında Kandil’i "sorun çıkarıcı", İmralı’yı da "sorun çözücü" göstermenin doğru olmadığını detaylarıyla anlattı.
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun "Biz sorunu örgütle değil halkla çözeriz" önermesinin de sil baştan anlamına geldiği düşünülürse acilen yapılması gerekeni şöyle özetleyebiliriz: Çözüm sürecinin olabildiğince samimi, gerçekçi, şeffaf, toplumun diğer kesimlerinin katılım ve katkılarına açık bir şekilde yürütmek.
Özetle: Söz asla bitmez, konuşmaya, tartışmaya devam.




Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
19.11.2024 Nihayet birilerinin beklediği ve umduğu gibi Devlet Bahçeli geri adım mı attı?
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
10.11.2024 Hasan Cemal ile söyleşi: Zamâne Diktatörleri
07.11.2024 Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi: Bahçeli DEM Parti açılımından ne umuyor, ne bulabilir?
06.11.2024 Transatlantik: Trump nasıl kazandı? Türk-Amerikan ilişkileri nereye?
05.11.2024 Hatem Ete ile söyleşi: Bahçeli ile Erdoğan ayrışıyor mu?
03.11.2024 Fethullah Gülen öldüğüyle kaldı
01.11.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (239): Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandı - CHP ne yapacak?
30.10.2024 Transatlantik: ABD seçimlerine son 5 - Türkiye’de çözüm süreci tartışmaları İsrail’in İran’a cevabı
27.10.2024 Ertuğrul Özkök niçin Fethullah Gülen’i çok sevmişti?
19.11.2024 Nihayet birilerinin beklediği ve umduğu gibi Devlet Bahçeli geri adım mı attı?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı