REFAH GELECEĞİNİ TARTIŞIYOR/6
RP yolunu arıyor
Yıllar sonra kavuştuğu iktidardan ayrılan Refah Partisi, geleceğini sistem dışında aramıyor. RP'liler, sistem içinde, hatta merkezinde yer alma çabasını sürdürmeye mahkum ve bunun bilincinde. Bilinmeyen, bunun nasıl olacağı. İşin ilginci, RP'liler arasında yeni güzergahı sorgulayan olmaması
Ruşen ÇAKIR-Kemal CAN
TURGUT Özal'ın parlak teknokratlarından RP Adana Milletvekili Ertan Yülek, Meclis kulisindeki sohbetimizde, "Hoca'ya `merkez' lafını kullanmasını ben telkin ettim" diyordu. Benzeri iddiaları olan RP'lilerin sayısı giderek artıyor. Oysa daha bir yıl önce "Bünye bunu kaldırmaz" diyen "şahin"lere rastlıyorduk.
RP'deki bu yeni yönelişin işaretini önce Erbakan vermişti. Özellikle 5. kongrede epey yumuşak bir RP tasviri yaptı; merkezin tüm temel değerlerine en iyi kendilerinin sahip çıktığını anlattı. Zamanla Refahlılar da kendilerini sistem içi, hatta sistem için en hayırlı, yararlı parti olarak göstermeye çalıştı. Ancak bu süreç, Refahyol'u bitiren gelişmelerle birlikte kesintiye uğradı ya da uğratıldı.
"Karakolda biten" Refahyol deneyiminin ardından, RP'nin sistem dışı çarelere yöneldiği iddia ediliyor. RP'yi sistem dışına itmek isteyen çevreler, bu partinin TBMM'deki 8 yıl görüşmelerinde yaptığı engellemeleri ve aynı konuda yapılan sokak eylemlerini bu iddianın kanıtı olarak gösteriyor.
Ancak sokak eylemleri, bir dizi radikal grupçuk tarafından düzenlendi, bunlar bütün çabalarına rağmen RP tabanını, özellikle de onun yan kuruluşu gibi olan Milli Gençlik Vakfı üyelerini bu eylemlere katamadı. Bunun ilk belirgin nedeni, partilerinin Anayasa Mahkemesi'ndeki davası sürerken, kapatılmaya elverişli bir ortam yaratmak istememeleri.
Fakat bunun da ötesinde RP, bazı çevrelerin ileri sürdüğü ve umduğu gibi, geleceğini sistem dışında aramıyor; sistem içinde, hatta onun merkezinde yer alma çabalarını sürdürmeye mahkum ve de bunun bilincinde. Fakat bunun nasıl olacağı ve olsa bile neye yarayacağı konusunda RP'lilerin kafası epey karışık.
Yine de RP'de, bu ana güzergahı ve varılacak noktayı açıktan sorgulayana pek rastlanmıyor. Sadece gidilecek yollar ve bu yolculuğun sürücüleri ile yolcularına ilişkin farklı görüşler var: Sağcılığı koyultmak mı lazım, cepheyi genişletmek mi? İcraatçı mesajlar mı vermeli, inkılapçı mı olmalı? Radikalleşmek mi hayırlı, iyice liberalleşmek mi?
Gençler ve yaşlılar
Ankara, Elazığ, Kayseri gibi il kongrelerinde yaşanan liste kavgaları ve seçilen yönetimlerin feshi gibi olaylar, RP'nin iktidara yaklaştıkça disiplininden de kaybettiğini göstermişti. İlginçtir, partinin en alt birimlerinden en üst birimlerine kadar yaşanmaya başlanan iktidar mücadelelerinde taraflar, İslami söylemlere aslında pek de itibar etmiyor.
RP içindeki iktidar çekişmeleri iyiden iyiye "gençler-yaşlılar", "dinozorlar-yenilikçiler" gibi ikilemler etrafında seyrediyor.
Sağlık durumunun elverişsizliğine rağmen RP Genel Sekreterliği görevini sürdürmek durumunda kalan Oğuzhan Asiltürk'ün şu sözleri parti içi çevrelere de bir mesaj olarak algılanamaz mı:
"Bizim en gencimiz genel başkanımızdır. Partimizde en tepeden en aşağıya bir ahenk var ve bunu bozmak istemiyoruz. Rakip partiler önce genel başkanımızın, ardından benim, daha sonra da başkanlık divanımızın hemen emekliye ayrılmamızı istiyor."
Kapanırsa ne olacak?
"Artık gençlerin önü açılmalı" talebi RP içinde o kadar güçleniyor ki, partinin Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmasının, böylesi bir gençleşmeye fırsat sağlayabileceğini düşünenler bile mevcut. Ancak RP'de ilk günler epey baskın olan "Galiba kapatacaklar" tedirginliği, yerini "Nasılsa iktidardan düşürdüler, artık kapatamazlar" rahatlığına bırakmış. Bununla birlikte partinin kapatılması durumunda yeni partinin her şeyiyle hazır olduğu; bunun yine ağırlıkla yaşlı kadroların denetiminde olacağı söylentileri yaygın.
Erbakan'ın genel başkan olamaması durumunda yaşlılardan birinin bu göreve getirilmesi ve yeni partinin genel merkezinin, damat ve oğullardan oluşacak yeni bir ekiple güvence altına alınması bekleniyor. Tayyip Erdoğan'ın isminin genel başkanlık için kendisinin değil, onu yarışa erken sokup yıpratmak isteyen parti içi ve dışı çevrelerin ortaya attığı yorumu yapılıyor.
"Mecburi demokratlar"
Refahyol danışmanlarından bir akademisyen de, yediği darbelerle hafif sersemlemiş RP'nin muhasebe için bundan daha iyi bir imkan bulamayacağını düşünüyor ve şöyle diyor: "RP, artık akıllı bir parti olmak zorunda."
Akıllı olmanın dışında RP, kendi dışındakilere karşı, istemeden sürüklendiği "mecburi demokratlığında" samimi olduğunu tanıtlama durumunda.
Malum, RP'nin kendi dışındakilerin hak ve özgürlüklerini de savunma konusunda sicili pek parlak değil. Aynı şekilde, "demokrasi cephesi"nde birarada bulundukları Çiller'in DYP'si, BBP ve YDP gibi partilerin de Türkiye'nin demokratikleşmesine ne derece katkıda bulundukları epey şüpheli.
Bu yazı dizisi için görüştüğümüz çok sayıda RP'li veya bu partiye yakın kişi, bir yandan ağızlarından yayınlanmak kaydıyla, "demokrasi, insan hak ve özgürlükleri"nden dem vurup, diğer yandan, isimlerini zikretmemiz kaydıyla, hangi yüksek rütbeli subayın ve sivil kuruluş yöneticisinin Alevi olduğunu, bunların nasıl Suriye tipi bir darbe hazırlığı içinde olduğunu iddia etti.
Tabanın rahatsızlığı
RP'nin geleceğinde, rakiplerinin kendisine karşı geliştireceği sratejiler de önemli rol oynayacak, ancak RP'nin önünün, kapatarak veya karşısına bir başka "İslamcı" parti çıkartarak kesileceğini sanmak pek inandırıcı değil. Aynı şekilde Başbakan Mesut Yılmaz'ın umduğu gibi, RP'nin ciddi bir şekilde bölünmesini beklemek de bu partiyi tanımamış olmak anlamına geliyor.
Görüştüğümüz değişik kademelerden RP'lilerin hemen tümü, "Milletimiz mağdurları sever" deyip, hükümeti kaybetmeleriyle aslında oylarının arttığını ileri sürüyor.
Bununla birlikte, parti tabanına genel bir tatminsizlik egemen. Bu durumu, Ramazan ayında Diyarbakır'da görüştüğümüz bir Refahlı'nın şu sözleri çok iyi özetliyor: "Hükümet beni hayal kırıklığına uğratmadı, ama eskisi gibi göğsümü gere gere 'Refahlı'yım' diyemiyorum."
Parti militanları, "Ben Refahlı'yım, ama Refahçı değilim" demeye giderek daha fazla özen gösteriyor. Bu, RP'lilerin, genel merkezin politikalarını, eskiye kıyasla daha fazla ve daha cüretkar biçimde eleştirmeye başlamış oldukları anlamına geliyor. Görüldüğü gibi, RP yolunu aramaya, Refahyol'dan sonra tam hız devam ediyor.
Arınç: Karga mıyız, keklik mi?
OTUZ yıldır Erbakan'la yol arkadaşlığı yapan Bülent Arınç, Milli Görüş hareketinin en kıdemli hatiplerinden. RP'nin son kongresi öncesinde genel sekreterlik, şimdi de RP'nin kapatılması durumunda kurulacak partide genel başkanlık içi adı geçen Arınç, eski kuşaktan olmasına rağmen 'genç' düşünceleri temsil ediyor. RP'nin geleceğinde önemli rol sahibi olacağı anlaşılan Arınç'la Refah'ın yolunu konuştuk:
"RP, İttihat Terakki'den beri en sivil parti. Sanki bu ülkenin zencilerinin partisi gibi. Buna uygun davranması gerek. Mesela, Susurluk kazasının içinden herkes çıktı, bir tek RP çıkmadı. Bu çok önemli bir fırsat olabilirdi.
Refleksle davranıp, `Herkes bize karşı, bu da aleyhimize' havasına girmemeliydik. Aslında oyun böyle bozulurdu, biz de orada olmalıydık. Demokrasi ve insan hakları meselesi konusunda çok somut şeyler ortaya koyamadık. Hep ekonomiyi önceledik. Şimdi bu yüzden biraz yüzümüz kızarıyor, bize utanç veriyor bazı şeyler.
Kendi içinde susan bir parti olduk. 'Karga mıyız, keklik mi', artık bunun konuşulması gerek, çünkü 'Bizden başka seçenek yok' diye kazanıyorsak, buna başarı demek zor. Veya bu başarının devamlılığı olmaz."
Asiltürk:ABD'nin tavrı, takdire şayan
RP Genel Sekreteri Oğuzhan Asiltürk de, sorularımızı şöyle yanıtladı:
Sizin başından itibaren Refahyol'a karşı olduğunuz söylendi. Doğru mu?
Asiltürk: Ben ta başından beri, ister ANAP, ister DYP ile hükümet kuralım, zorlanacağımızı savundum. Nitekim bunu gördük de, fakat bu yalnızca bana ait bir düşünce değil, genel başkanımızdan en küçük belde temsilcimize kadar herkesin bildiği bir şeydir.
Hükümetin birçok icraatına karşı olduğunuz da söylendi.
Asiltürk: Burada yanlış olan taraf şu: Sanıldı ki, ben ve bir grup bu işi yapıyoruz. Hayır, bütün partimizin görüşü bu; partimiz hükümet ortağı oldu diye görüşünü değiştirmedi ki! Herkes şunu karıştırdı; koalisyon ortaklarının anlaşma sonucu yaptıklarını partiler yüzde yüz kabul etmek durumunda değildir. Genel başkanımız dahil, hiçbirimiz bunu kabul etmeyiz. Ne var ki, koalisyonlar partilerin anlaşmasıyla yürür. Peki bunu kim dile getirecek? Hükümetteki arkadaşlarımızın dile getirmesi söz konusu, işte ben parti genel sekreteri, grup başkanvekili olarak partimizin görüşlerini dile getirdim.
Sizin iktidarınız döneminde İslami kesime yönelik bir dizi operasyon oldu. Bu bir çelişki değil mi?
Asiltürk: Bunlar kesinlikle önceden hazırlanmış bir planın parçaları. Hesapları şuydu: 'Biz RP'yi önce hükümet ortağı yapalım, ardından öyle şeyler yapalım ki, şimdiye kadar savunageldiği her konuda müşkül duruma sokalım ve bu yolla RP'yi bitirelim.' Oyun buydu ve hükümet kurulmadan önce bunu biliyorduk, bunları aramızda konuştuk; ancak şuna inanıyorduk; 'Biz samimi olarak yapmak istediklerimizi ortaya koyarız, halk bunu görür'.
Demokratik sistemlerde hükümetler herşey değildir. Engellenirsek onu da halk görür. Sonuçta dürüst davrandık ve kazandık.
Bu oyunu kimler oynuyor?
Asiltürk: Herşey çok açık ve benim söylemem de yakışık almaz. Türkiye'nin içinde ve dışında elbirliğiyle bir oyun oynanıyor. Tek bir grubu sorumlu tutmak yanlış olur, çok sayıda kesimin beraberliği söz konusu.
Dış güçler derken, sizin hareketiniz öteden beri ABD karşıtı bilinirdi, ama darbe tartışmalarında Washington sizi destekledi...
Asiltürk: Ülkelerin dostlukları değil menfaatleri söz konusu, herkes böyle yapıyor. Biz sadece Amerikan değil, her çeşit emperyalizme karşı çıkıyoruz, bu memleketimizi sevmenin gereği. Ama ne ABD'nin, ne Avrupa'nın, ne Yahudiler'in düşmanıyız. Darbe konusuna gelince.. Türkiye'de bir darbe olsaydı, hemen bunun ABD tarafından yaptırıldığı düşünülecekti. Böyle bir imaja izin vermemek için darbeye karşı çıkmaları kendi politikaları açısından tutarlı. ABD'nin son tavrı, bence insani açıdan takdir edilmesi gereken bir tutum. Bunun Türk demokrasisine, en çok da askerlere yararı olmuştur. Aralarında, çok çok konuşulmakta olan, birtakım darbe heveslileri varsa, bu işten vazgeçmişlerdir ve böylece Silahlı Kuvvetler'in itibarı zedelenmemiştir.