REFAH GELECEĞİNİ TARTIŞIYOR/4
İslami cemaatlar arada kaldı!
Kimisi DYP'yi kimisi RP'yi destekleyen islami cemaatlar, 28 Şubat süreciyle birlikte ne yapacaklarını şaşırdılar. "Derin devlet"le çatışmak istemeyenler kendi faaliyetlerinin yasaklanmasını önleme gayretine düştüler
Ruşen Çakır-Kemal Can
BAŞBAKAN Necmettin Erbakan'ın resmi konutundaki iftar yemeğine, davetli olmasına rağmen katılmayan bir İslami cemaat lideri, olayın hemen ardından bunun nedenini sorduğumuzda epey sert bir yanıt vermişti: "Ülkede birazcık İslam var, o da Erbakan yüzünden yok olacak."
Bu sözler, İslami camia içinde geleneksel olarak epey yaygın olan Erbakan alerjisini ve köklü cemaatlerin "derin devlet"i ürkütecek işlere girişmeme ihtiyatını gözler önüne seriyor.
Nitekim DYP-SHP hükümetinin Başbakanı Tansu Çiller, bir kısım "İslamcı eğilimli danışmanın" tavsiyelerine uyarak, Erbakan alerjisini ve devletle takışmama tavırlarını kaşıyarak birçok cemaatle ilişki geliştirdi. Çiller'in bizzat veya eşi Özer Çiller'in kurduğu temaslar, haklı bir şekilde "RP'ye karşı İslami bir cephe açma" girişimi olarak yorumlanmıştı. Bu kavgada taraf olmak istemeyen cemaatlerse BBP'ci bir görünümü benimsedi, ANAP ise cemaatsız kaldı.
Bu cepheleşmenin en sıcak döneminde DYP ile RP koalisyona gitti; BBP de başından itibaren bunun gayrı resmi ortağı oldu. Yine de bu partileri ayrı ayrı destekleyen cemaatler arasındaki buzlar erimedi, aksine aralarındaki rekabet arttı.
Bir zamanlar "İslam'ı tebliğ usulü" farklılıkları nedeniyle birbirleriyle rekabet eden bu cemaatler, 1990'larla birlikte hızla holdingleşme sürecine girdiler. Artık cemaatler daha ziyade sağlık, eğitim, medya, turizm, faizsiz bankacılık, sigortacılık gibi sektörlerde kıyasıya bir rekabet sürdürüyorlar.
Ekonominin iyiden iyiye belirleyici duruma gelmesi "İslami cemaatler piyasasını" allak bullak etmiş durumda. Örneğin hep siyasetle içiçe olmuş Süleymancıların ana gövdesi tarihinden ilk kez Erbakan'la hareket etti ve iki üst düzey temsilcisini RP listelerinden TBMM'ye yolladı.
Kuşkusuz bu camianın hâlâ en dikkat çekici aktörü medya, eğitim ve nihayet finans sektöründe hep "bir numara" olmaya oynayan Fethullah Gülen cemaati. Başta Çiller olmak üzere birçok üst düzey politikacıyla sıcak ilişkiler kuran Gülen'in DSP lideri Bülent Ecevit'le yakınlığı parmak ısırtıyor.
28 Şubat süreciyle birlikte, "kötümser tahminler" doğrulanmaya başlandı. Çoğu cemaatler tarafından denetlenen Kuran kurslarının ve öğrenci pansiyonlarının geleceği belirsizleşti; cemaatlerin üzerinde yükseldiği meşru zemin olan vakfların tepesinde Demokles'in kılıcı sallandırıldı, en önemlisi "Yeşil sermaye"nin ticari faaliyetleri ve finans kaynakları sıkı denetim altına alındı, boykot edildi...
Cemaatlerin önünde iki seçenek belirdi. Ya 8 yıllık kesintisiz eğitim başta olmak üzere, İslami hareketi geriletecek uygulamalara karşı direnmek ya da yeniden şekillenen iktidar ilişkileri içinde kendilerine yeni alanlar açmak.
5+3 yanlısı gösterilerin sönüklüğü direniş çizgisinin tasvip görmediğini gösteriyor. Nitekim en sıkı Refahyolcu olan bir camaatın yayın organları Başbakan Mesut Yılmaz'ı manşetlerine taşıyor. Fethullah Gülen ise daha krizin ortasında MGK kararlarına onay vermişti. Ardından "yobazlığa karşı ılımlı İslam" yorumlarını tefrika eden bazı gazeteler tirajlarını epey artırdı. RP'liler ise el altından, Gülen'in bir askeri darbeden zarar görmemek için ABD'ye gittiği dedikodusunu yaydılar.
Bu arada Türkiye'de din-devlet ilişkilerinin gerçeğini anlayabilmek için hâlâ koskocaman bir soru, yanıtlanmış, hatta sorulmuş değil: Yaklaşık 30 yıldır yasalar çerçevesinde politika yapan, birkaç kez başbakan yardımcısı ve sonunda başbakan olarak Erbakan niye sistem dışı, hatta sistem karşıtı olarak kabul ediliyor da, kamuoyu önüne son üç yılda çıkan Gülen, aynı sistemin içinde, hatta onun teminatı olarak görülüyor.
Kutlular: Erbakan Demirel'e dua etsin
NURCULUK hareketinin ana okulu olan Yeni Asya cemaatinin önde gelen ismi, Yeni Asya gazetesinin sahibi Mehmet Kutlular, Refahyol hükümetine, RP'ye ve Cumhurbaşkanı Demirel bakışlarını anlattı:
"Biz Çiller'in yanındayız, DYP'deyiz. Süleyman Bey'le Çiller arasında bir terslik olduğunu sanmıyorum. Demirel tecrübesiyle, bilgileriyle davranıyor; o Meclis'in kapatılmasını istemez, o yüzden yaptıklarını saygıyla karşılıyorum.
Biz DYP - SHP'ye hayır dememiştik. Anayol'u destekledik, yürümedi; RP ile koalisyonu destekledik.
Biz öteden beri hürriyetçi parlamenter sistemin İslama karşı, aykırı olmadığını savunuyoruz; Üstad Said Nursi Cumhuriyet'ten evvel bunu ispat etmiş. Halbuki RP'deki arkadaşların demokrasiye bakışları pek sıcak değil, bunu İslam'la telif etmekte zorlanıyorlar.
Bize göre din bir partinin tekelinde olamaz, siyasete de alet edilemez. İslam umumun mukaddesidir, her parti ona sahip çıkma durumundadır. Biz RP'lilerin "Biz hakkız, diğerleri batıldır" yaklaşımını hep tenkit etmişizdir. Şu anki sıkıntılar esas olarak bu yanlışlıktan kaynaklanmaktadır.
Yine de RP'nin demokrasiyi tam olarak sindirdiğini sanmıyorum, ama bunu iyi bir başlangıç sayıyorum. RP'lilerin kendilerine biraz daha çekidüzen verip demokrasiye sahip çıkmaları lazım.
Bugün hangi şartlar Erbakan'a demokrasiyi savundurtturuyorsa, Demirel'i de bu türlü konuşturan aynı anormal şartlardır. Ben kendisini 30 yıldır yakından tanırım. Mesela Demirel, Çiller'e görev vermiş olsaydı ülkedeki tansiyon düşmemiş olacaktı.
RP'liler hep Demirel'e karşı çıktılar, onu dine karşı gördüler. Halbuki içinde bulundukları hürriyet ortamını Demirel'e borçludurlar. Bugünkü tavırlarına aldanmayın, ne sol, ne asker Demirel'e güvenmez; çünkü onlar Türkiye'deki İslami şuurlanmadan öteden beri Menderes ve Demirel'i sorumlu tutmuşlardır.
Erbakan ve partisi Demirel'e teşekkür etmeli, hatta ona dua etmelidir. Gelinen noktada Erbakan'ın katkısı hiç yoktur. Ama siyaset bu; kavgadan yumruk sayılmaz."