İran ve Şiilik düşmanlarının nafile gayretleri

21.04.2013 Vatan

Bir gazetecinin başına gelebilecek en büyük talihsizliklerden biri, yaptığı bir haber veya söyleşinin, kaleme aldığı bir analizin, iyi niyetli olmayan kişiler tarafından ve genellikle çarpıtılarak kullanılmasıdır. Ancak “bu yazdıklarımı kimler nasıl suistimal eder?” diye düşündüğünüz zaman haber/söyleşi yapamaz, yorum yazamaz hale gelirsiniz.
Birçok meslektaşımı gibi ben de bu türden talihsizlikler yaşadım, ama çoğunlukla “kader” deyip sineye çektim. Ama bu sefer öyle yapmak niyetinde değilim. Türkiye’deki İslamcıların İran algısının değişimi üzerine kaleme aldığım iki yazının, özellikle Cuma günü çıkan ikinci yazımın İran ve Şiilik düşmanı bazı çevreler tarafından tahrif edilerek internette dolaşıma sokulmasına yönelik itirazımı kayıtlara geçirmek istiyorum.

İran düşmanlığının kökenleri

Türkiye’de muhafazakâr kesimlerin İran'a ve Şiiliğe karşı mesafeli duruşlarının tarihsel nedenleri vardır ve bu nedenle de olağandır. Kaldı ki bu mesafede aşırılığa pek gidilmemiş, İran'a ve Şiiliğe karşı düşmanlık cumhuriyet döneminde ülkemizde pek görülmemiştir. Hatta devrim tarafından büyülenen bazı dindar gençlerin etkisiyle mesafenin yer yer kapandığını da gözledik. Öte yandan İran'ın “devrim ihracı” politikalarından kaygı duyan laik çevreler de asla İran ve Şii karşıtlığı yapmamış, esas olarak rejimi eleştirmişlerdir.
Türkiye’de bunlar olurken Suudi Arabistan'ın başını çektiği bir blok, teolojik argümanları da öne çıkarmakla birlikte esas olarak stratejik nedenlerle İran ve Şii karşıtlığını pompaladı, ancak çok da başarılı olamadı. Ne var ki işin içine El Kaide'nin girmesiyle birlikte, İran ve Şii düşmanlığı Sünni Müslümanlar arasında hızla yaygınlaşıp toplumsallaştı. İlginçtir, El Kaide de Şiiliği teolojik nedenlerle eleştiriyor görünmekle birlikte, esas olarak İran devletiyle stratejik konularda derin anlaşmazlıklara düştüğü için olayı düşmanlığa kadar taşıdı. Bu düşmanlığın tohumları ilk olarak Afganistan’da atıldı, Irak’ta yeşerdi, şimdi Suriye’de aldı başını gidiyor.

Bir yandan Suudi Arabistan, diğer yandan El Kaide

Gariptir, bizde son dönemde sistemli bir şekilde İran ve Şii karşıtlığı propagandası yapan çevrelerin ne Suudi Arabistan'ın başını çektiği blokla, ne de El Kaide ile sistemli bir ilişkileri bulunmuyor; hatta Suudilere olmasa da El Kaide’ye mutlak bir şekilde karşı olduklarını da görüyoruz.
Peki neden İran'ı ve Şiiliği kötülemek için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar? Bu sorunun açık ve net bir cevabı olduğunu sanmıyorum, varsa da ben bilmiyorum. Ancak şu husus son derece anlamlı ve düşündürücü: Bugün İran ve Şii aleyhtarlığının bayraktarlığını yapanları, dün, örneğin Nedim Şener-Ahmet Şık olayı sırasındaki yalanlarıyla da tanıyoruz. Bu arada şunu da not düşmüş olalım: Günümüzün İran ve Şii düşmanları, yakın zamana kadar Kürt sorununun barışçı çözümünü isteyen (benim de dahil olduğum) kişilere karşı dezenformasyon faaliyetleri yürütenlerle büyük ölçüde benzeşiyor.

“Düşmanımın düşmanı...”

Anlaşılan o klasik “düşmanımın düşmanı...” mantığıyla hareket ediyorlar ama çok kötü yanılıyorlar. Çünkü ne İran'ın, ne de Şiiliğin düşmanıyım. Hatta tam tersine bir İran hayranı olduğumu da söyleyebilirim. Tabii ki İran'ı ve İranlıları seviyor olmak İran devletini eleştirmeye engel oluşturmaz. Kaldı ki son iki yazımda İran devletinden çok, şu ya da bu nedenle onun cazibesine kapılmış olup sonradan tutum değiştiren bazı İslamcıların tutarsızlıklarını eleştirdim.
Tahran rejiminin bölgede bir Şii nüfuz alanı oluşturma çabalarının, bu bağlamda nükleer çalışmalar yürütmesinin, Kürt sorununda çözümden çok çözümsüzlüğü öne çıkartmasının ve daha bir dizi politikasının tartışılacak, eleştirilecek pek çok yönü var. Ancak bölgenin iki büyük gücü olan Türkiye ile İran arasındaki tarihsel rekabeti bir çatışma, hatta savaşa dönüştürebilecek tutum ve davranışlardan muhakkak uzak durmak gerekiyor.
Türkiye’de İran ve Şiilik düşmanlığı yaratmak isteyenlerin başarısızlığa uğrayacağına eminim.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
19.01.2025 Bir türlü başlayamayan Erdoğan-İmamoğlu savaşı
19.01.2025 Eski PKK yöneticisi Nizamettin Taş: “Kürtler açısından önemli olan PKK’nin silah bırakması değil Suriye’deki kazanımların korunması”
12.01.2025 Kürtler Türkleri “satışa” mı getiriyor?
10.01.2025 Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi: Erdoğan ve AKP'ye Suriye dopingi
10.01.2025 Haftaya Bakış (249): Özel'in kırmızı kartı | Akdeniz Belediyesi'ne kayyum | Ülkücülerin Öcalan kavgası
09.01.2025 Hatem Ete ile söyleşi: Türkiye seçimlere en erken ne zaman gider?
08.01.2025 Transatlantik: Yeni çözüm süreci tartışmalarının neresindeyiz? | Suriye'de HTŞ yönetiminde bir ay
07.01.2025 Arap dünyası yeni Suriye'ye nasıl bakıyor? Yusuf el Şerif ile söyleşi
05.01.2025 Esrarengiz bir süreç üzerine notlar
03.01.2025 Haftaya Bakış (248): Yeni çözüm sürecinde neler olacak? | DEM Parti'nin temasları | Kürşad Zorlu'nun istifası
19.01.2025 Bir türlü başlayamayan Erdoğan-İmamoğlu savaşı
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı