Türkiye’de bir şeyler çözülür diye yurtdışında ödleri kopanlar var

12.10.2025 medyascope.tv

12 Ekim 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler, iyi pazarlar. Dün İzmir’de Kürt Araştırmaları Enstitüsü ve BAYETAV’ın ortak düzenlediği Türkiye’deki yeni çözüm sürecinin birinci yılı toplantısını izledim. Çok verimli bir toplantıydı. Farklı siyasi partilerden, bu konuyu çalışan kesimlerden, medyadan isimler bir gün boyunca olayı bütün yönleriyle tartıştılar. Oradaki bulunan kişilerin hepsi diyebilirim olayın iyi bir şekilde sonuçlanmasını isteyen, kendi alanlarında bu konuya katkıda bulunmak isteyen kişilerdi. Ama şunu biliyoruz ki Türkiye’de başından itibaren bu olaya inanmayan çok kişi var, çözüm olsun istemeyen de çok kişi var çünkü bir şekilde çözümsüzlükten beslenen insanlar var. Ama bu olayın, yani sadece bu olayın değil, Türkiye’deki tüm sorunların, herhangi bir sorunun çözülmesini istemeyen, sermayelerini burada yapan kişilerin, hatırı sayılır bir kısmı da daha sesleri çıkan bir kısmı da yurt dışında yaşıyor, bunu biliyoruz.
Bu süreç boyunca şuna tanık oldum: Özellikle yurt dışında, o tabirle diasporada yaşayan bazı Kürtler, hatta milliyetçilik çizgisindeki Kürtler, başından itibaren bunun bir tür Kürtleri satma projesi olduğunu söylediler ve karşı çıktılar. Neye karşı çıktılar? Mesela PKK’nın silah bırakmasına karşı çıktılar. Ama biliyoruz ki bunların önemli bir bölümü de uzun bir süre boyunca PKK’yı silah kullandığı için Kürt sorununu çözümsüzlüğe itmekle suçluyorlardı. Ama birdenbire PKK’nın silah bırakma ihtimali ortaya çıktığı andan itibaren de “Ne aldınız ki bırakıyorsunuz?” şeklinde birtakım itirazlar yükselmeye başladı.
Şimdi biliyorum, bu konuyu çok konuştuğum için bana kızanlar da var. Aslında bu yayını yapmamın nedeni Kürt sorunu değil, PKK sorunu değil. Yani bugün aslında dünkü toplantıdan birtakım şeyler aktarmayı düşünüyordum fakat pazar sabahı bir FETÖ tutuklusunun ya da mahkûmunun diyelim — ben FETÖ lafını kullanmıyorum, Fethullahçılar diyorum ama resmî söylem FETÖ, davalarda FETÖ — onlardan birisinin bir yakınının bir mesajını gördüm, esas beni bu yayını yapmaya iten neden odur. Bu kişi ağırlaştırılmış müebbete mahkûm edilen Alaattin Kaya’nın bir yakını. Alaattin Kaya Zaman gazetesinin sahibiydi. Bir geçiş dönemi oldu. Zaman gazetesi ilk başta Türkiye’de birtakım İslami entelektüellerin çıkarttığı bir yayın organı gibiydi ama bir yerden finansman bulup çıkarttıkları bir yerdi, sonra yürütemediler ve Alaattin Kaya satın aldı bunu. Kendisi matbaa işlerinde olan birisiymiş, sonradan tanışma imkânım da oldu ve oradan da onun üzerinden de Fethullahçıların denetimine girdi ve Fethullahçıların Türkiye’deki o devasa medya yapılanmasının bir tür amiral gemisi oldu.
Ekrem Dumanlı başta olmak üzere birçok Fethullahçı bir şekilde kapağı yurt dışına attılar ama yaşı başı ilerlemiş Alaattin Kaya Türkiye’de kaldı ve tutuklandı ve mahkûm edildi, ağırlaştırılmış müebbet. Ve şu anda da bildiğim kadarıyla çok ciddi sağlık sorunlarıyla uğraşan birisi. Yani Türkiye’de kendisinin Fethullahçılıkla nasıl bir ilişkisi olduğunu bilmiyorum, bu olabilir ama darbenin, 15 Temmuz’un vesairesinin düzenleyicilerinden birisi olması çok aklıma yatmıyor. Hadi diyelim ki o da olabilir ama şu hâliyle baktığımız zaman onun gibi çok insan var, bir şekilde bu olaya bulaşmış insan var ve bu insanlar yıllardır içerideler ve daha da yatacağa benzeyen insanlar var ve Türkiye’deki şu son süreçle birlikte onlarda da ve ailelerinde de yakınlarında da bir umut oldu. PKK’ya yönelik birtakım düzenlemeler olursa bundan kendi yakınları da ya da kendileri de istifade edebilirler mi? KHK’lılar mesela heyecanlandılar, ki haklılar çünkü anayasanın eşitlik ilkesi var malum biliyorsunuz ve bir uygulamayı sadece bir gruba hasrettiğiniz zaman bu anayasaya aykırı olur. İşte bu tartışmalar sürüyor. Bunlar nereye varır bilemiyorum. Umarım ki Türkiye’de genel olarak, nasıl diyeyim, bir af söz konusu olur ve birçok kişinin bu sayede bu yeni çözüm süreci bağlamında bir şekilde mağduriyetleri sona erer.
Fakat şimdi gelelim beni bu yayını tetikleyen olaya. O Alaattin Bey’in bir akrabası bana yurt dışında yapılmış Fethullahçıların bir videosunu göndermiş. Bir eski emniyet müdürüyle bir Fethullahçı tabii ki, yurt dışında yaşıyor, bir de Fethullahçı gazeteci birlikte yayın yapıyorlar ve yayının konusu, hitap ettiği kişi, suçladığı eski emniyet müdürü İbrahim Kalın, şimdiki MİT Başkanı ve tabii ki şu anda sürecin en kilit ismi. İbrahim Kalın için “Gezi sürecinde şunu yapmamızı istedi, bunu yapmamızı istedi.” diye birtakım şeyler söylemesi. Hatta şöyle bir cümle gördüm: “İşte bizden şu sanatçıyı Gezi’de suçlamamızı istedi ama ortada kanıt yoktu.” Bir Fethullahçı polis şefinin “Kanıt yoktu, onun için bir şey yapmadık.” demesi beni güldürür kesinlikle, çünkü Türkiye’de kanıtla en gayriahlaki ilişkiyi kuran, kanıt üretme konusunda bu kadar uzman olan bir hareketin, bir elemanı, belli ki emniyet içerisindeki yapılanmasından bir isim, bunu söylüyor. Neyse...
Ama burada şöyle bir şey çıkıyor ortaya: Yurt dışında yaşayan birtakım Fethullahçılar sallamaya devam ediyorlar. Neye sallıyorlar? Devlete sallıyorlar, Erdoğan’a sallıyorlar, eyvallah. Şu andaki işte birtakım kritik pozisyonlardaki insanlara sallıyorlar. Bunun üzerinden kendi varlıklarını meşrulaştırıyorlar. Ama onlar saldırdıkça buradaki insanların yürekleri hoplayıp duruyor. Yani diyorlar ki “Ya kardeşim ne işiniz var? Bırakın, durun bakalım, belki iyi bir şeyler olacak.” Ama olmayacak. Yani ‘‘olmayacak’’ dediğim şöyle: Bu mağduriyetlere ihtiyaçları var; tıpkı yurt dışındaki diasporadaki birtakım Kürtler gibi. “Aman bir şeyler çözülmesin, aman baskılar devam etsin, şu devam etsin, bu devam etsin...’’ Ülke rekabetçi otoriterlikten totaliterliğe gitsin ki onların dışarıdaki zeminine halel gelmesin. Yani düşünsenize, şimdi diyelim ki KHK’lılara yönelik bir düzenleme yapıldı, hatta FETÖ davasıyla ilgili düzenleme yapıldı ya da Kürt sorunu, PKK’lılar topluma kazandırılıyor, şu oluyor, bu oluyor. Bütün bunların yaşandığı bir ortamda o kişilerin sermayesi kalmayacak, zeminleri kalmayacak, yani bir panik hâli var. Bu panik hâli çok ciddi. Mesela sürecin ilk zamanlarında Sırrı Süreyya Önder’e, ki İmralı Heyeti’ndeydi biliyorsunuz, tam sürecin ortasında maalesef hayatını kaybetti, ona laf eden birtakım kişiler vardı, daha önce Türkiye’deydiler, şu oldu, bu oldu. Yurt dışına kaçtılar, tamam olabilir. Sürgün hayat yaşıyorlar, evet. Umarım hepsi tekrar Türkiye’ye gelir. Ama mesela Sırrı Süreyya’ya sırf Kürt olmadığı için, Kürt olmamasına rağmen süreçte kritik bir rol oynadığı için demedikleri şeyi bırakmadılar, nasıl söyleyeyim, adice şeyler söylediler.
Çünkü ortada bir şey var: Bir sorun çözülürse orada ellerindeki ekmeklerinden olacaklar. Şimdi bakıyorum, ödleri kopanlar var. Ben Mart başında, “PKK silah bırakacak diye ödleri kopanlar var.” diye bir yayın yapmışım. Ne oldu? ‘‘Öcalan böyle bir talimat vermez’’ dediler, verdi. ‘‘Verse bile PKK yerine getirmez’’ dediler, getirdi. Şimdi en son nereye geldik? Suriye. ‘‘Bütün bunlar olsa bile Suriye’de anlaşma olmaz, Suriye’de anlaşma olmadığı için Türkiye’deki süreç de çöker’’ diyorlar ve o da dün, önceki gün, Mazlum Abdi’nin peş peşe yaptığı açıklamalarla büyük ölçüde suya düşüyor. Suriye’de bir çözümün eli kulağında ve birileri ekmeklerinden olacak diye sürekli gaza basıp sürekli birtakım spekülasyonlar yapıp dezenformasyonlar üretiyorlar. Mesela geçen bir iktidar yanlısı gazete, Türkiye gazetesi, manşetten “YPG’yi birlikte yok ederiz.” diye Ankara’nın mesajını yayınladı. Bir başkası daha sonra, ‘‘SDG, yani Suriye Demokratik Güçleri, APO’ya hayır dedi.” diye dezenformasyon yaptı ama bunlara rağmen bu iş gitti. Şimdi de Türkiye’de bir tür barış ortamı olur, değişik alanlarda, mesela 15 Temmuz meselesinde orada darbeyi tezgâhlayanlarla bu olaydan habersiz taban arasında ayrım yapmak gibi ya da Türkiye’de PKK’nın feshinin zeminini hazırlamak gibi gelişmelerinden ödleri kopanlar var. Umarım korktuklarıyla kalırlar, amaçlarına ulaşamazlar ve bir anlamda Türkiye de birçok konuda barışır, birtakım şeyler karşılıklı olarak çözülür, herkes birbirine yaklaşır diyelim ve şimdilik noktayı koyayım.
Ve tabii ki bugünün, maalesef diyeceğim, ithafı Diane Keaton’a, Amerikan sinemasının en önde gelen kadın oyuncularından birisi. Onu bizim tanımamız Woody Allen filmleriyle başladı. Daha gençlik yıllarına gelelim, evet, bu ‘‘Annie Hall’’dan olması lazım. Woody Allen’ın birçok filminde oynadı ama ‘‘Annie Hall’’da olağanüstüydü ve Oscar aldı oradan, biliyoruz ama sonra da sürekli sinemada ve tiyatroda da hep etkili bir oyuncu olarak kendini gösterdi. Sadece oyuncu değil, aynı zamanda yönetmenlik de yapmış, belgesel gibi filmler de çekmiş, konulu filmler de çekmiş, nasıl söyleyeyim, komple bir sanatçı, birçok alanda var olan bir sanatçı. Ve tabii ki ‘‘Baba’’ filmi, hiçbir şeyi bilmiyorsa da insanlar ‘‘Baba’’ filmini bilir. Şimdi adının nasıl çevrildiğini unuttum, Jack Nicholson’la oynadığı o daha böyle yaşını başını almış, yanılmıyorsam senaryo yazarı ya da öyle bir kadın rolünde oynadığı filmden de bilinir. Gerçekten Amerikan sinemasının, Hollywood demeyeceğim çünkü onların şeyinde, nasıl söyleyeyim, Woody Allen’lar falan daha çok New York’ta çekilen filmlerle Hollywood’un sanki biraz dışında gibi bir sinema yapmışlardı ama tabii ki Amerikan sinemasının en önde gelen isimlerinden birisiydi. Dün hayatını kaybetti. Kendisini sevgiyle ve tabii ki hayranlıkla anıyorum. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
19.10.2025 DEM Parti’nin sürece hazırlıksız yakalandığı anlaşılıyor
16.10.2025 İktidarın hedefinde LGBTİ+ var
15.10.2025 Bahçeli’den bu sefer de Alevi açılımı
14.10.2025 Öcalan’dan Demirtaş’a değil, Demirtaş’tan Öcalan’a mektup gitti
13.10.2025 Öcalan medyanın dilinden rahatsız olmakta haklı mı?
13.10.2025 Roj Girasun ile söyleşi: Demirtaş niçin tahliye olmadı? Çözüm sürecinin Irak, Suriye ve İran ile ilişkisi
12.10.2025 Öcalan çağırdı, sürgündeki Kürt siyasetçiler bavullarını hazırlamaya başladı
12.10.2025 Türkiye’de bir şeyler çözülür diye yurtdışında ödleri kopanlar var
11.10.2025 Demirtaş Öcalan yüzünden mi tahliye olamıyor?
10.10.2025 TSK Şam’la birlikte YPG’yi vuracak mı? SDG Öcalan’a ”Hayır” mı dedi?
19.10.2025 DEM Parti’nin sürece hazırlıksız yakalandığı anlaşılıyor
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı