Nereye gitti bu İslamcılar?

03.04.2012 Vatan
Lazuri iqitxi

Dün Boğaziçi Üniversitesi’nde, Murat Akan’ın seminerinde bir grup siyaset bilimi yüksek lisans öğrencisiyle, benim ilk baskısı 1990’da yapılan “Ayet ve Slogan, Türkiye’de İslami Oluşumlar” adlı kitabımdan hareketle İslami hareket üzerine sohbet edip tartıştık. Doğal olarak tartışma, bu süre zarfında nelerin değiştiği üzerinde yoğunlaştı.

Türkiye’de İslami hareketin son 20 yılda yaşadığı evrimin başlıbaşına yeni bir kitabın konusunu oluşturduğu açıktır. Ve bu kitabın üç ana başlığını da AKP, Gülen hareketi ve Hizbullah’ın oluşturacağı da muhakkaktır. Kısacası diğer tüm parti, cemaat, grup ve çevrenin bu üç yapının gölgesinde kaldığını ve bu durumun daha bir müddet böyle süreceğini düşünüyorum.

İslamcılar devletin neresinde?

Öğrencilerden biri, günümüz Türkiyesi’nde radikal İslamcılarla devlet arasındaki ilişkiyi nasıl gördüğümü sorduğunda, tam da bu konuda bir yazı yazmayı planladığımı söyledim ki şu an okuduğunuz yazı odur. Seminerde de belirttiğim gibi Suriye konusu bu soruyu cevaplamada epey yardımcı olabilir. Şöyle ki yakın zamana kadar İslam dünyasını ilgilendiren bir dizi stratejik konuda aynı şeyleri söyleyen, beraber hareket eden Türkiyeli radikal İslamcılar arasında Suriye’ye bakış nedeniyle çok derin ayrılıklar, hatta kavgalar yaşandığını görüyoruz. Sayıca daha az olan bir grup Beşşar Esad rejimini desteklerken, rejimin devrilmesi için dış müdahale gerektiğini savunanların sesi daha fazla çıkıyor. Bunda sayıca fazla olmalarının dışında AKP hükümetiyle paralel düşünmeleriin etkisi de hayli yüksektir.

Müdahale yanlıları hiç kuşkusuz Esad rejiminin zulmünü ön plana çıkarıyorlar ki bu noktada malzeme bulmakta zorlanmadıkları muhakkak. Fakat zalimlikte Esad’ı hiç de aratmayan Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesi için dış müdahaleyi savunmayan, hatta karşı çıkan, örneğin Türkiye’nin Irak’ın işgalinin parçası olmaması için sokaklara dökülen insanların önemli bir bölümünün bugün hem müdahaleyi, hem de Ankara’nın aktif rolünü arzulaması son derece manidar.

Kaybeden sol-kazanan İslamcılık

Kimseyi döneklikle suçlama nyetinde değilim, sadece bu köklü değişimi anlamaya çalışıyorum. Bu açıdan ilk Körfez Krizi sırasındaki sol ile bugünkü İslamcılığı kaşılaştırmak işe yarayabilir. Küresel anlamda yenilmiş olduğu Duvar’ın yıkılmasıyla tescillenmiş olan sol yaşadığı travmanın etkisiyle Körfez Krizi’nde iyice savrulmuştu. Le Monde Diplomatique editörü Alain Gresh’in kendisiyle yaptığım söyleşide “İlk kez dünya çapında bir krizde hangi arkadaşımın nasıl bir tavır alacağını kestiremiyorum” demiş olmasını hiç unutamam.

Galiba benzer bir durum günümüz İslamcılılığı için geçerli; tabii çok büyük bir farkla: Biz solcular yenildiğimiz için savruluyorduk, İslamcılar ise galip geldikleri için. Çok spekülatif olduğunun farkındayım ama yıllar boyunca muhalefete mahkum olmuş, yeraltına çekilmek zorunda kalmış olan İslamcıların birdenbire iktidarla tanışınca bocaladıklarını düşünüyorum. Dolayısıyla Suriye’ye müdahalenin bayraktarlığını yapan İslamcıların, eminim çoğu bu tespitime kızacaktır ama, artık iktidarın diliyle konuştuklarını söyleyebiliriz.

Buradan hareketle Ahmet Davutoğlu’nda gözlediğimiz ve bazılarını çok şaşırtıp öfekelendiren değişimi de daha kolay anlayabiliriz. Uzun bir süre başta ABD olmak üzere Batılı güç odaklarının kendisine kuşkuyla baktığı Davutoğlu bu süreçte daha savunmacı ve ister istemez “muhalif” bir dile sahipti. Ama Obama yönetimiyle birlikte Washington kendisine bir “düşman” değil de “ortak” olarak bakmaya başlayınca gerçek Davutoğlu ile tanıştık.

Özetle Suriye tartışmaları bize İslamcılığın özünde sistem (ulusal ve küresel) karşıtı değil, sadece sistemin dışında kalmak istemeyip merkeze taşınmak isteyen bir hareket olduğunu gösteriyor, iyi de oluyor.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
31.08.2025 Ya CHP 19 Mart’ta teslim olsaydı?
29.08.2025 Siz Beyoğlu’nu ne sanıyorsunuz?
28.08.2025 Hâlâ iyimser miyim?
28.08.2025 Suriye üniter bir devlet olabilecek mi? Sarkis Kassargian ile söyleşi
27.08.2025 Türkiye yeni çözüm sürecini niçin konuşmak istemiyor?
26.08.2025 Kötülüğün şeffaflığı
26.08.2025 Feyza Akınerdem anlattı: CHP’nin program çalışmalarının ayrıntıları
25.08.2025 Bu kavramı çok işiteceğiz: Adem-i merkeziyetçilik
24.08.2025 Devlet Bahçeli benim gibi düşünenleri tekzip etmeye devam ediyor
24.08.2025 Dindarlar ve CHP: Hiç de zor olmayan bir ilişki
31.08.2025 Ya CHP 19 Mart’ta teslim olsaydı?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı