52 GÜNLÜK İTTİFAK-3 MÇP ayrıldı, RP selamete erdi

26.11.1991 Cumhuriyet

Haftalık Yeni Düşünce gazetesinin 15 Kasım 1991 tarihli sayısının sürmanşeti “İttifak Genişletilecek”ti. Aynı gazete, ‘İttifakın tabanını genişletme formülü’nü de şöyle sunmuştu: “Yeni bir siyasi parti kurulacak; MÇP, RP, IDP ve diğer partilerden istifa edecek milletvekilleri ve ittifaka katılacak bütün gruplar bu partiye iltihak edecekler; yeni bir modelle teşkilatlanacak olan bu partinin genel başkanlığına, herkesin üzerinde mutabık kalacağı bir isim getirilecek; yeni bir programla bir sonraki seçimlerde seçmen huzuruna çıkacak olan bu genişletilmiş tabanlı ittifak partisi, iktidara talip olacak.”
Kaderin garip bir cilvesi. Yeni Düşünce’nin piyasaya çıktığı 15 Kasım günü, içlerinde gazetenin sahibi Erzurum Milletvekili Rıza Müftüoğlu’nun da bulunduğu 19 MÇP kökenli RP milletvekili “partilerinden” istifa ettiklerine dair dilekçelerini TBMM Geçici Başkanı Ali Rıza Septioğlu’na sundular. Yozgat milletvekili Alpaslan Türkeş öncülüğündeki milletvekilleri “sağdaki bütün kesimleri şemsiyesi altına alabilecek yeni bir siyasi oluşumun zeminini oluşturabilmek için” RP’den ayrılıp “bağımsız” kalmayı seçtiklerini açıkladılar.

Fethullah Hoca’nın öngörüsü 
İttifakın dağılmasından sonra içinde ve dışında yer alan pek çok kişi zaten böyle bir gelişmeyi beklediklerini söylediler. Ancak olayın topu topu 52 gün sürmüş olması yine de şaşırtıcı oldu.
Bu noktada hiç şaşırmayanlara bir örnek olarak M. Fethullah Gülen verilebilir. Türkiye’nin önde gelen İslami cemaat önderlerinden biri olan Gülen, seçimden iki gün önce Zaman gazetesinde yayımlanan röportajda Şemseddin Nuri’ye şöyle demişti: “Eğer bu bir araya geliş, itilaf (geçici birliktelik) değil de hakiki ve kendi manasında ittifak olsaydı; taban belli bir yere varıldıktan sonra ayrılığa şartlandırılmasaydı, daha önce birbirleriyle kanlı bıçaklı olan kitleler bir araya gelecek, aralarında aşılmaz gibi görünen engel ve engebelerin ne kadar basit teferruatlar olduğu idrak edilecek ve bilhassa genç nesil birbiriyle sarmaş dolaş olup bütünleşecekti. Ancak ben bu itilaftan bu neticenin doğmasını, üzülerek ifade edeyim ki bekleyemiyorum.”
Fethullah Gülen’in aynı röportajda, “Gaye barajı aşmak ve parlamentoya girmektir. Daha sonra herkes kendi grubunu kuracak ve kendi partisinin temsilcisi olacak” şeklinde çok açık ve emin konuşmasının kuşkusuz birinci nedeni; RP ve MÇP’nin kendi misyonlarını, kadrolarım, örgütlenmelerini değil değiştirmek, revize etmekten bile ürktüklerini bilmesiydi.

İhtilaf, kampanyayla başladı 
İttifakı destekleyen yayın organlarının ve resmi demeçlerin çizmeye çalıştığı pembe tablonun aksine gelenek ve misyon farklılıklarının yol açtığı sorunlar seçim kampanyası süresince ciddi bir biçimde yaşandı. Başta RP’nin “tulum” çıkarttığı Kayseri olmak üzere birkaç seçim bölgesi dışında ittifakı oluşturan partiler genellikle ayrı ayrı kampanya yürüttüler.
MÇP’liler, ittifakın Türkiye genelindeki seçim kampanyasının tartışmasız bir biçimde RP’nin hegemonyasında olmasından derin rahatsızlık duydular. Bu üstünlüğü delebilmek amacıyla kendi adaylarını “O, inançlarımızı Meclise taşıyacak”, “Oylar Refah’a ülkücüler Meclise” sloganlarıyla seçmene sundular. Bazı seçim bölgelerinde MÇP kökenli adayların resimlerinin yanında Türkeş’in resmi de taşındı.
MÇP’nin inisiyatifi ele geçirme yolundaki çabaları da RP’lileri tedirgin etti. Bu karşılıklı rahatsızlıklar “tercih” uygulamasının varlığı nedeniyle kolaylıkla karşılıklı güvensizliklere dönüştü, özellikle ittifakın şansının yüksek olduğu İç Anadolu’da çok sayıda aday, resmi olarak “ayıp” addedilen tercihe, “ötekilerin başvurduğundan emin oldukları için” başvurdular.

Bir tercih rekortmeni 
Bu konuda en çarpıcı örnek Ankara 3. bölgede ikinci sıra adayı Yaşar Yıldırım oldu. MÇP’nin “Türk-İslam ülkücüleri” kanadının önde gelen isimlerinden olan Yıldırım, 30 bin civarındaki tercih oyuyla bu konuda Türkiye beşincisi oldu. 79.200 oy alan RP, 800 oy daha alabilseydi Yıldırım milletvekili olacaktı. Böylece RP’nin seçim işlerinden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Rıza Ulucak’ın TBMM’ye girmesini engelleyecekti.
RP camiasında infial yaratan olay üzerine Yıldırım kendini şöyle savunuyor: “RP’nin 7 ve 8. sıradaki adayları tercihe çalıştı. Biz son iki gün yaptık. Ayrıca Rıza Ulucak tek bir seçim gezisi bile yapmadı. Seçmen, yüzünü bile görmediği bir adayı niye seçsin ki! Bir de şu var: Oy sayımında büyük haksızlıklar oldu. Ama RP yönetimi ne itirazda bulundu, ne de bizim itirazlarımıza yardımcı oldu.”
Kampanyanın hiç de sanıldığı gibi “birlik ve beraberlik ruhu” içinde geçmediğine bir başka örnek; Konya 2. bölgeden aday olup seçilemeyen eski MÇP Genel Başkan Yardımcısı Şevket Bülent Yahnici’nin şu sözleri: “RP çok büyük maddi imkânlara sahip. Ben bu imkânların iyi kullanıldığına inanmıyorum. RP’nin kampanyaya harcadığı paranın üçte birini bana verin ben tek başıma yüzde 10’u geçerim.”

Oyları kim patlattı? 
Yahnici’nin kampanyayla ilgili bir başka değerlendirmesi, hem partiler arasındaki doku uyuşmazlığının altım çiziyor, hem de MÇP kökenlilerin RP’den hemen kopmada nereden cesaret aldıklarının ipuçlarını veriyor “Bütün Türkiye’de kalkın tercih ve teveccühlerinde bizim arkadaşlarımızın kurduğu diyalogların çok büyük önemi olmuştur. Bizim arkadaşlarımız çok güzel şeyler anlattılar. Ayağı yere basan bir propaganda çalışması yürüttüler. Medya ayrı, ama seçim bölgeleri itibarıyla bu işi tahlil edecek olursak, bizim lehimize yönelişin çok ağırlıklı olduğu ortaya çıkar.”
İttifakın aldığı yüzde 16.88 oy, bir patlamayı mı simgeliyor? Bu sorunun cevabım siyaset bilimciler vermeye çalışıyor. Ancak bu oranda kimin ne kadar hissesi olduğunu ortaya çıkarabilecek kimse yok. öte yandan her tarafın kendisini daha belirleyici göstermeye çalışacağı da kesin. Hele RP üst düzeyinin daha ittifak öncesi “Yüzde 15’imiz kesin” dedikleri düşünülürse.

Ayrılmada koalisyon faktörü 
MÇP kökenli bir milletvekili, “Neden ayrıldınız ve neden bu kadar acele ettiniz” şeklindeki sorumuzu şöyle yanıtladı: “Biz kalmak isteseydik bile bizi ihraç ederlerdi, çünkü Erbakan bizi istemiyor.” Aynı milletvekili, RP grubu adına yapılan açıklamalardan önce kendilerine hiçbir şekilde danışılmadığından da yakındı: “Mesela Oğuzhan Asiltürk’ün televizyondaki açıkoturumda ve TBMM’de olağanüstü hal ile ilgili söylediklerinden birçoğuna çok ciddi itirazlarımız var.”
İttifakın mimarlarından olan RP Ankara Milletvekili Melih Gökçek ise bu tür itirazları anlamlı bulmuyor: “Bir çocuğun olması için dokuz ay on gün gerekir. Daha 6 kasımda yemin edildi, 15’inde ayrıldılar. Bir tek grup toplantısı yapıldı. İkinciyi bile beklemediler. Eleştirileri varsa grupta dile getirirlerdi. Tartışılır, haklı haksız ortaya çıkardı.”
Bu tür tanışmalar bir tarafa bırakılacak olursa ittifakın dağılmasındaki ana nedenin koalisyon ortağı olamamak olduğu ortaya çıkıyor. DYP lideri Süleyman Demirel’in Necmettin Erbakan ile koalisyon için görüşmeye bile gerek duymaması; SHP ile görüşmelerin hemen sonuçlandırılması “kutsal”dan ziyade “dünyevi” nedenlerle bir araya gelmiş olan RP ve MÇP arasındaki ipleri kolaylıkla kopardı.
RP Genel Sekreteri Oğuzhan Asiltürk’ün başkanlığında var olan “birleşme komisyonu” somut hiçbir adım atmamıştı. Bundan böyle yürütülecek muhalefet için “sadece kendi adamlarından oluşan” 40 kişilik grup Erbakan için yeterliydi. Başta Kürt sorunu, dış politika olmak üzere bir dizi konudaki köklü ayrılıkların tezahürleri RP yönetimini özellikle kendi tabanının nezdinde zor durumda bırakabilirdi.
Türkiye Gazetesi Başyazarı Yalçın Özer, ayrılmadan önce MÇP kökenli milletvekillerinin, eski kökenlerini bırakıp tamamen kendilerine dahil olmaları yönünde RP’lilerden baskı gördüklerinden şikâyet ettiklerini belirtiyor, özer, dağılmanın her iki tarafın uzlaşmaz tutumlarından kaynaklandığı görüşünde: “Biri karşısındakine doğru bir adım attı, sonra bekledi, o da kendisine doğru gelsin diye. Yani birileri bir yerde sabit kaldı, öteki de gitti”
İttifakı desteklediğini açıkça söylemiş olan, hâlâ ANAP üyeliğini sürdüren eski bakanlardan Cemil Çiçek, “Geniş tabanlı yeni bir siyasi oluşuma imkân vermek için ayrıldık” diyerek inisiyatifi ilk kez ellerine aldıklarını düşünen MÇP kökenli milletvekillerinin yaptıklarını “siyasi acemilik” olarak niteliyor ve şöyle devam ediyor: “İttifakın devam etmesini engelleyecek nasıl bir ihtilaf çıktı? Böyle bir şey vana bile kamuoyuna açıklamadılar. Kendi seçmenleri bile bilmiyor ve büyük bir infial olduğu kanaatindeyim.”

Giden memnun kalan memnun 
Her ne kadar Necmettin Erbakan, 19 milletvekilinin ayrılmasından ilk aşamada memnun kalmadıysa da fazla da şikâyetçi olmadı. Kendisinin yafan çevresinden RP’nin Diyarbakır milletvekili adayı Ömer Vehbi Hatipoğlu’nun şu yorumu, Erbakan’ın bu tavrını biraz aydınlatabilir: “Eğer MÇP kökenli milletvekilleri RP içinde bir süre daha kalmayı gerçekleştirebilselerdi çok doğru bir politika uygulamış olurlardı. Refah’ı köşeye sıkıştırmış olurlardı. Yanlış yaptılar. Bu takdirde ne olurdu? ‘Erbakan’la geçinmek mümkün değildir, oyunbozanlık yapıyor’ diyebileceklerdi. Aslında yapılmak istenen şimdi de budur. Refah’ın bu sıkıntısını, sağ olsunlar, MÇP’liler ayrılmak suretiyle ortadan kaldırdılar. Yaptıktan siyasi bir harakiridir.”
Ancak MÇP kökenlilerin gerçekten acelesi vardı. I aralıkta MÇP Büyük Kurultayı toplanacaktı ve eğer 19’u 20’ye tamamlayıp, ardından “hülle” yoluyla yuvaya dönülecekse vakit kaybedilmemeliydi. ittifakla birlikte MÇP üçe bölünmüştü: 19 “bağımsız” milletvekili, partilerinden istifa edip TBMM’ye giremeyenler ve MÇP’de kalanlar. Bunları yeniden birleştirmek gerekiyordu.

* * *




Aykut Edibali: Yarım bıraktığımız işi tamamlayalım

Islahatçı Demokrasi Partisi’nin eski Genel Başkanı, RP Kayseri Milletvekili Aykut Edibali, RP-MÇP-IDP ittifakının öyküsünü şöyle anlatıyor:
İttifak çalışmalarının tarihi bir hayli eskidir. I960’lı yıllardan beri birlik ve bütünleşme çalışmaları var. Ancak 1991 yılı ittifakının öncüsü sayılabilecek 1987 “Milli Partiler İttifakı” özlemi ve çalışmaları bir hayli eskidir. Benim katılmadığım, 1960 sonrası arayış ve oluşumları bir tarafa bırakacak olursak, 1970’ten sonra başlayan bütün arayışlarda katkımın bulunduğunu söyleyebilirim. Sayın Bölükbaşı, Sayın Bozbeyli, Yılanhoğlu, Türkeş ve Erbakan’ın katıldığı çalışmaları “70 öncesi çalışmalar’’ diye isimlendirebiliriz.
1987 Fazilet Misakı ve Milli Partiler İttifakı çalışmaları, IDP’nin kuruluşunun hemen ardından başlamıştır. Şöyle ki, partimizin genel kongresinden sonra değerli dostum, MÇP eski Genel Başkam Yılanlıoğlu ile yaptığımız bütünleşme müzakereleri. Sayın Yılanlıoğlu’nun çok ani bir şekilde parti genel başkanlığından bir emrivaki sonucu ayrılmasıyla, sonuçlanmadan bitmişti.
Sayın Koç’un MÇP Genel Başkam ve Sayın Tekdal’ın RP Genel Başkanı olarak bulunduğu 1985 yılında, iki eski genel başkana, ittifak önerimizi götürdüm. Koordinatif işbirliği diye isimlendirdiğim öneriler paketini Sayın Koç ve arkadaşları ile müzakere ettik. Sayın Tekdal ve arkadaşları ise müzakere için müsait görünmediler. Ve ittifak önerimize bir cevap alamadık. Bu ikinci teşebbüsümüzde müspet sonuç alamayışımız, teknik hatalarımız yanında, muhataplarımızın olaya bir ittifak olarak değil, ama bir iltihak olarak anılmaya müsait ruh hali etki etmiştir sam yorum.
1985 ve 86 yıllarında yaptığımız bu ittifak teşebbüsünden sonra, 87 yılını ve MÇP’nin başına Sayın Doğru’nun gelmesini beklemek gerekmiştir. Sayın Doğru’nun, genel başkanlıktan sonra amacının sağı bütünleştirmek olduğu ifade edilince, kendisine yukarıda anılan, tarafımızdan hazırlanmış “Fazilet Sözleşmesi”ni sunduk. Böylece sağda ciddi, tutarlı bir entegrasyonun temelini belirleyelim, çatısını kuralım istedik.
Önerilerimiz kabul edilince, kısa sürede. Fazilet Misakı (Milli Partileri İttifakı) Sözleşmesi imzalandı, neşir ve ilan edildi. Bütün milli partilere açık bir sözleşme niteliğindeki bu kolektif sözleşme. Sayın Doğru ve bendeniz tarafından imza edilmesine rağmen o zaman RP’nin başında bulunan Sayın Tekdal tarafından imzalanmadı. Ve bu ittifak eleştirildi. Sayın Tekdal’ın o zaman ifade ettiği görüşleri şu safhada belirtmekte yarar görmüyorum. Ancak böylesi bir tepkinin muhafazakâr camiada hiç de hoş karşılanmadığım hatırlıyorum. Üç lider tarafından kurulması beklenen ittifak iki liderin sorumluluğu altında bir süre yürüdü, ancak o yaz başlayan referandum sözleşmesini sunduk. Böylece sağda ciddi, tutarlı bir entegrasyonun temellerini belirleyelim, çatısını kuralım istedik. Çalışmaları ile sayın liderlerin partilerinin başlarına dönmesi ve Sayın Doğru’nun çok ani olarak MÇP Genel Başkanlığından alınması, kurulan 87 ittifakının yürütülmesini imkânsız kıldı.
Mahalli seçimlerde de ittifakı yaşatmak mümkün olamadı. Bu bir umudun yeşermesi idi. 87’den zamanımıza kadar gönüllerde büyüdü, tomurcuklandı. Geçirdiğimiz genel seçimler ve mahalli seçimler, Türk demokrasisinin çarpıklığını, sağlıksızlığını gösterdi. İttifakı, aklın zarureti, vicdanın emri haline getirdi. Nihayet 1991 ara seçimlerinde yeniden uyandı.
Üç lider arasında başlayan görüşmeler, varılan sonuçlar halkın umudunu, bekleyişini ve heyecanını arttırdı.
Siyasi Partiler Kanunu ve ilgili mevzuat, haksız ve gereksiz bazı yasaklar getirmiş, bu yasaklara göre seçim ittifakı yapamazsınız, bir partiyi seçimde destekleyemezsiniz. Bu yasakların elbette anlamı yok, ama hâlâ yaşıyor. Bir an önce kaldırılmaları gerekli.
Parçalanan oyların bir yerde toplanması gerekliydi. Ben ve Sayın Türkeş partilerimizden istifa ederek, RP’den aday olduk... Büyük muhafazakâr halk kitlelerinin siyasa] umudunun gerçekleşmesi ve halkın siyasete ağırlık koyması mümkün olabildi. Üç liderin birlikte halkın karşısına çıkması, halkın umut ve heyecanının odağı oldu. Her il ve ilçe bu manzarayı görmek istedi. Sembolik olarak bir birlik ve ittifak gerçekleşti. Kurucusu millet oldu. Halk oldu. Millet ittifakı, hiçbir ayrım gözetmeksizin Meclis’e gönderdi. Bir uzlaşma, sözleşme olarak, özlediği birliğin gerçekleştirimi saydı. Parçalanmaya karşı olduğunu gösterdi. Tabam birleştirdi. Demokratik, haklı, meşru bir sözleşmeye, milyonlarca insan imza koydu oylarıyla. Üç partiyi ve toplamını aşan bir büyük topluluk, irade ve amaç onaya çıktı.
Artık eski kalıplarla, eski anlayışlarla, bu büyük ittifakı temsil etmek mümkün olmaz. Yepyeni bir oluşum karşısındayız. Bu bütünleşmeye uygun çözümler getirmeliyiz. Bu bütünleşme, kaynaşma iradesinin önünde kimsenin duramayacağına, milletin uzlaşmayı en geçerli formüller altında bulacağına inanıyorum. Yeni siyasal çözümler ve formüller gerekli.
Milli ittifakın arkasındaki milyonların isteği nedir? İradesi nedir? Bu isteğe uygun çözümler, bizce şöyle özetlenebilir: Milli güçlerin özelliklerini koruyan, gelişme isteklerini karşılayan, hürriyetçi, yerli, bilime açık, halkın özlemlerine cevap verici bir siyasal yapı, milli ittifakın bütün renk ve tonlarını barındıran bir siyasal yapı. Bu yapıyı oluşturmak için, hüsnüniyet bulunduktan sonra, bugünden daha müsait gün yok. Yarım bıraktığımız işi tamamlayalım. Yeni bir protokolle, ittifakın kurumlaşması ve gelişmesi dönemini açmamız gerekiyor. Sayın Türkeş’le üç gün önce imza ettiğimiz yeni protokolün. Sayın Erbakan tarafından imzalanması ile ittifakın güçlenme dönemi açılabilir inancındayım.

Yazının orjinal hali




Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

YAZI DİZİSİ
1 52 GÜNLÜK İTTİFAK-1 Başbuğ Erbakan, Mücahit Türkeş 24.11.1991
2 52 GÜNLÜK İTTİFAK-2 Bozkurtların Ergenekon’dan Çıkışı 25.11.1991
3 52 GÜNLÜK İTTİFAK-3 MÇP ayrıldı, RP selamete erdi 26.11.1991
4 52 GÜNLÜK İTTİFAK-4 Ülkü aynı, ülkücüler değişti 27.11.1991
5 52 GÜNLÜK İTTİFAK–5 Türk-Kürt çatışması tehlikesi 28.11.1991
6 52 GÜNLÜK İTTİFAK–6 Refah'a sızan "demokrasi virüsü" 29.11.1991
7 52 GÜNLÜK İTTİFAK–7 Sağ aramaya devam ediyor 30.11.1991

Son makaleler (10)
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
05.11.2024 Hatem Ete ile söyleşi: Bahçeli ile Erdoğan ayrışıyor mu?
03.11.2024 Fethullah Gülen öldüğüyle kaldı
01.11.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (239): Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandı - CHP ne yapacak?
30.10.2024 Transatlantik: ABD seçimlerine son 5 - Türkiye’de çözüm süreci tartışmaları İsrail’in İran’a cevabı
27.10.2024 Ertuğrul Özkök niçin Fethullah Gülen’i çok sevmişti?
24.10.2024 Altan Tan ile söyleşi: Kim çözüm istiyor, kim istemiyor?
24.10.2024 Transatlantik: TUSAŞ saldırısı, Öcalan’ın mesajı ve “çözüm süreci” - ABD seçimlerine son 12 - Fethullah Gülen’in ölümü
23.10.2024 Gazeteci Ahmet Dönmez ile Fethullahçılığın geleceği üzerine söyleşi: "Bu yapıyı dünya-daki hemen her sıklet merkezi yönetmek isteyecektir”
22.10.2024 “Mahrem yapı”yı yakından takip eden eski bir Fethullahçı’nın öngörüsü: "Başa Abdullah Aymaz geçer, ama esas lider Mustafa Yeşil olur”
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı