52 GÜNLÜK İTTİFAK–6 Refah'a sızan "demokrasi virüsü"

29.11.1991 Cumhuriyet

Refah Partisi üst yönetimi, şimdiye kadar “kardeşlik, inanç birliği” gibi yüzeysel sözlerle geçiştirdiği Kürt sorunu hakkında somut programlar geliştirmeye girişiyor. Böylece ittifak nedeniyle küstürdüğü Kürt tabanını yeniden kazanmaya çalışıyor. Fakat, “küskün Kürtler”, ilişkilerin normalleştirilmesi için yalnızca program değil, “kelle” de talep ediyorlar .İttifakın gerçekleşmesi için tüm ağırlıklarını koyan Recai Kutan, Oğuzhan Asiltürk, Hasan Hüseyin Ceylan, Zekeriya Kahraman, Melih Gökçek, Ahmet Ertok gibi isimler, bu çevrelerin baş hedefi.
Nihayet RP’nin, 20 yıllık bir geleneğinin ürünü olan kemikleşmiş yapılanması artık sorgulanır oldu. Daha bir yıl önce, 7 Ekim 1990’daki RP 3. Olağan Büyük Kongresi’nde, genel başkanlık için tek aday olan Prof. Necmettin Erbakan 552 oyun 551’ini almıştı. Merkez Karar ve Yönetim Kurulu seçimlerine ise tek liste katılmıştı. Her ne kadar Erbakan’ın liderliği henüz tehdit altında değilse de bundan böyle partinin diğer yöneticilerinin dokunulmazlığı kalkmış durumda. Artık tek liste uygulamaları “sıhhat belirtisi” olarak görülmüyor. Partinin içinde farklı eğilimler, çizgiler, kanatlar iyiden iyiye boy veriyor. Kısacası, RP’de parti içi ilişkilere “demokrasi virüsü” sızmış durumda.

Perestroykasız glasnost
Aslında 52 günlük ittifak süreci, yeniden yapılanma çağrılarının nedeni değil vesilesi oldu; bu taleplere erken doğum yaptırdı. Toplumda yaşanan kır/kent, gelenek/modernlik çelişkilerini diğer partilere kıyasla daha yoğun bir biçimde hisseden RP, 80’li yılların ortalarından itibaren tercihini belirgin bir biçimde kentten, modernlikten yana yapar oldu. Bir “fikir partisi” olmanın kaçınılmaz olarak yol açtığı tıkanıklığı aşmak için dil yumuşatıldı, gidilmeyen yerlere gidilmeye, değinilmeyen sorunlardan söz edilmeye başlandı.
Bu “açıklık” politikasının hedefini, bunun mimarlarından RP Genel Başkan Yardımcısı Bahri Zengin, “Hem fikir hem kitle partisi olmak” şeklinde tanımlıyor. Kimi zaman katıldığı, kimi zaman RP çatısı altında bizzat düzenlediği panellerle, insan hak ve özgürlüklerinin, RP’nin ve dolayısıyla da İslami kesimin en temel taleplerinden birisi olmasına epey katkıda bulunmuş olan Zengin, MÇP ve IDP ile ittifaka gidilmesine en sert karşı çıkanlardan biriydi.
Aynı “açıldık” politikasını büyük bir ustalıkla pratiğe geçiren RP İstanbul il örgütü ise nedense ittifakın hararetle destekçilerinden biri oldu. Kimi çevrelerce RP’nin “gelecekteki genel başkam” olarak gösterilen eski İstanbul İl Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, RP’nin geleneksel oy tabanı dışındaki kesimlere ulaşması stratejisinin öncüsü olarak kabul ediliyor. Her seçim bölgesi için oranın özelliklerini göz önüne alarak ayrı bir propaganda yöntemi geliştirmeye, seçmenlerle bire bir, yüz yüze görüşmeye dayalı bir strateji daha büyük şehirlerin gecekondu mahallelerinde meyvesini verdi.
Particiliğe 1980 sonrasında atılan İslamcıların geliştirdikleri yeni yaklaşım ve söylemleri özümsedikçe kabuğunu kıran RP’nin, hiçbir şey değişmemişçesine eski kadrolarla yönetilmesi, sorunların kaynağını oluşturuyor. “Glasnost” “perestroyka”yı da zorunlu kılıyor.

İmaj ve gerçek
20 Ekim seçimleri ile birlikte RP tam bir dışa açılma çıkarması yaptı. İlk olarak, “hilal-başak”lı bayraklarıyla Türkiye sokaklarını hakimiyetlerine alan RP’liler Anajans’ın hazırladığı reklam kampanyasıyla herkesi şoke ettiler. Reklam metinleri son derece düzgün ve “öz” bir Türkçe ile yazılmıştı; tiplemeler büyük ölçüde RP’nin geleneksel tabanının dışındaki insanlar örnek alınarak seçilmişti; temalar “ahlak ve maneviyat”ın çok ötelerine taşmıştı.
“Babamı işten attılar”, “Beni faiz batırdı”, “Başkalarının hayatının kadınıyım, ya benim hayatım?”, “Refah iktidarında okul yalnızca öğrencilerin olacak” gibi çarpıcı sloganlarla yürütülen, “Bu sefer Refah” sloganıyla noktalanan kampanya RP’nin yıllardan beri taşıyageldiği “gerici” imajını kırmayı hedefliyordu ve bunda büyük ölçüde başarılı da oldu.
Fakat seçmene medya üzerinden sunulan imaj ile gerçeğin uyuşmadığı çok anlar da oldu. RP listesinden seçime katılan bir MÇP’li anlatıyor: “Oldukça modern bir ilçede mitingimiz vardı. Meydanda bir grup çarşaflı kadın, sakallı adam. Vatandaşlar olup biteni uzaktan izliyordu. Haklılar, ben de ürktüm. Yani medyaya başı açık kadın çıkarmak iyi fikir de, onları meydanlara taşıyamayınca olmuyor.”
RP’nin reklam kampanyası, yalnızca RP’ye antipatiyle yaklaşan kesimleri değil, kendi tabanının bir kısmını da şaşırttı. Reklamlardaki başı açık kadınlar, kravatlı “modern” görünümlü erkekler gelenekçi seçmenlerin bazılarının tepkisini topladı. Yine bazı seçmenlerin, oy pusulalarında sakallı adaylara tercih damgası vurdukları düşünülürse bu çok normaldi.
RP içindeki tartışmalar “fikir partisi” olarak kalmakla, “kitle partisi”ne dönüşmek eğilimleri arasında cereyan ediyor. Tanışmaların çözümsüzleştiği noktalarda “temel fikirlerine bağlı daha kitlesel bir parti” önermesi öne çıkıyor.
Bu üç eğilimin politika üretmede nasıl farklılaştıkları genellikle faiz konusundan hareketle örneklendiriliyor. RP’nin tavizsiz bir İslamcı çizgide seyretmesini isteyenler faize haram olduğu için karşı olduklarının altını çizip kamuoyuna da böyle söylenmesi gerektiğinde ısrar ediyorlar. Kitle partisi arayışındakiler ise, faize “insanları batırdığını” kanıtlayarak karşı çıkmayı savunuyorlar. Üçüncü çizgi ise “Zaten haram olan faiz, insanları batırır” şeklinde bir propaganda yöntemini öne çıkartıyor.

Tekçilik-çoğulculuk 
1980 öncesinde “Önce Ahlak ve Maneviyat” sloganına “ağır sanayi hamlesi” talebini ekleyerek kendini dar bir seçmen kitlesine hapseden Erbakan ve çalışma arkadaşları, yeni dönemde daha geniş ölçekli, ayrıntılı ve ikna edici programların arayışına girdiler.
Bu aşamada İzmir Akevler Yapı ve Kredi Kooperatifi bünyesinde “Alternatif bir İslami sistem” çalışması yürüten bir grup akademisyen ve aydınla kurulan temas RP için dönüm noktası oldu. Bu grubun kurucusu olan Süleyman Akdemir, geçmişte MSP içinde çalışmış olduğu için diyalog kolaylıkla gerçekleşti. İlk olarak 1984 yılında, o dönem siyasi yasaklı olan Necmettin Erbakan’ı Akevler’den 11 kişilik bir grup Edremit Altınoluk’ta ziyaret etti. Grup, çeşitli araştırma merkezlerinde yürüttükleri çalışmaları ve geliştirdikleri projeleri RP’ye ve onun liderine ilettiler.
Sonuçta “Adil Ekonomik Düzen” adıyla çerçevesi çizilen program 1987 seçimleri kampanyası sırasında gündeme geldi. 20 Ekim 1991 seçimlerinde ise “Adil Düzen” adıyla bütün kampanyaya damgasını vurdu. 
RP dışındaki seçmen tarafından pek fazla önemsenmeyen, RP tabanı tarafından alışılagelinen İslami söylemin modernize edilmiş bir uzantısı olarak algılanan “Adil Düzen” aslında fazlasıyla teferruatlı, o ölçüde de karmaşık, ama Türkiye’de İslamcılık adına bugüne kadar dile getirilen programlarla kıyaslandığında gerçekten içi dolu bir alternatif önerisiydi.
“Adil Düzen” gerçek manada RP içinde bütünlüklü bir kopuşu, belki de bir devrimi simgeliyordu. Mimarlarından Yrd. Doç. Süleyman Akdemir’in belirttiği gibi “tekçi ve baskıcı İslamiyet” anlayışından uzak, “uzlaşmacı bir İslamiyet” anlayışıyla geliştirilen modele baştan sona “çoğulcu” bir perspektif hâkimdi. 

İslam ve demokrasi 
Her ne kadar kavram olarak dile getirilmeseler de birçok noktada demokrasi ve laiklik yanlısı perspektifler sunan “Adil Düzen” programı RP içinde tam olarak anlaşılamadı. Anlayanların önemli bir kısmından da ciddi tepkiler geldi.
“Parti demokratikleşip laikleşiyor” şeklinde özetlenebilecek bu tepkiler, RP’den daha radikal İslami çizgide yeni parti oluşumlarını hesaplayanlar ve öteden beri İslami hareketin partiyle olamayacağını savunanlar tarafından cesaretlendirildi. Bütün bu itirazların üzerine Necmettin Erbakan’ın 10 Kasım törenlerinde Anıtkabir’i ziyaret etmesi eklenince işler iyice karıştı.
Bahri Zengin, insan hakları sorununu RP gündemine taşıdıkları zaman, partinin bazı kesimlerinden “Solculaşıyor muyuz?” diye tepki gördüklerini, ama bunun zamanla aşıldığını söylüyor. RP içinde yeni yeni yeşermeye başlayan “Demokratikleşiyor muyuz? Laikleşiyor muyuz?” tepkilerinin hangi noktalara varabileceği, yatışıp yatışmayacağı hâlâ belli değil. Bu sorulara Kürt kökenli RP’lilerin “Milliyetçileşiyor muyuz?”, bir kısım İslamcı aydının “RP yeniden sağcılaşıyor mu?” soruları eklenebilir.
RP’nin “laikleştiğinden” endişe duyanlardan Milli Gazete yazarı Sadık Albayrak, partinin önündeki bir başka soruna dikkat çekiyor; “RP tasavvufa, tarikatlara karşı tutumunu gözden geçirmelidir. Bu konuda rahatsızlık var.”
Prof. Mahmut Esat Coşan, M. Fethullah Gülen gibi İslami cemaat önderlerinin RP’ye ve özellikle de lideri Necmettin Erbakan’a yönelik eleştirileri ve tavırları biliniyor. Ayrıca MÇP’nin birtakım İslami cemaat önderleriyle sıcak ilişki kurduğu, en azından kurmak istediği de söyleniyor. Kimilerince “herkesi memnun etmek sanatı” olan politikada RP’yi zor günler bekliyor.

* * *

Yrd. Doç. Süleyman Akdemir:
Baskıcı İslam’a karşı uzlaşmacı İslam


RP’nin son seçim kampanyasında dile getirdiği “Adil Düzen” programı, İzmir’de Akevler Yapı ve Kredi Kooperatifi bünyesinde “alternatif bir İslami yaşam” projesini kuramsallaştırmaya ve olanakları ölçüsünde hayata geçirmeye çalışan bir aydın grubu tarafından geliştirildi. 63 yaşındaki mühendis Süleyman Karagülle’nin başını çektiği, kendilerini “laik müslümanlar” ya da “toplumcu müslümanlar” olarak tanımlamaktan çekinmeyen bu çevrenin görüşleri RP tabanının gelenekçi kesimleri ve bazı kadroları tarafından benimsenebilmiş değil. Son seçimlerde İstanbul I. Bölge’den RP’nin birinci sıra adayı olan Dokuz Eylül Üniversitesi öğretim üyelerinden Yrd. Doç. Süleyman Akdemir, “Adil Düzen”i ve bu programın RP tabanında ne gibi tepkiler aldığını şöyle anlatıyor:
Esasen “Adil Düzen”, “Hakkı Üstün Tutan Dünya Görüşü” çerçevesinde oluşturulmaya çalışılan sistemin adıdır ve tarihi kökleri Mezopotamya’ya kadar dayanır. Bu sistemin esası, yüzde 100 içinde, yüzde 99’a karşı yüzde 1 azınlık haklarının bile korunmasına dayanır. Bu esası sağlayacak uzlaşma biçim ve metinlerinin oluşturulması gerekir. Bu sistem, çoğunluğun azınlığı ezdiği sistemin gerçek alternatifidir. Bu sistem ne Akevler’le ne de RP ile sınırlıdır. Siz, sistemin içinde uzlaşmayı esas alıyor ve en küçük azınlığı bile koruyacak tedbirleri koyuyorsanız, bu sistemin içine girmişsiniz demektir.
Akevler, mevcut yasal çerçeve içinde bu sistemi gerçekleştirmeye ve uygulamaya çalışan bir kuruluştur. Yasal çerçeve diyorum, bugünkü mevcut yasalar içinde emredici hükümler dışındaki düzenlemeleri serbestçe uygulamak mümkündür. Böyle yapılmakla hem günümüz yürürlükteki hukukuna uyulmakta, hem de hakkı üstün tutan dünya görüşü geliştirilmeye çalışılmaktadır. Böyle bir uygulama, elbette modelin bütününü geliştirmeye bazı engeller teşkil eder, işte bu değişiklikleri ancak siyaset yoluyla gerçekleştirmek mümkündür. Siyasetin önemi buradadır.
RP, “Hakkı Üstün Tutan Dünya Görüşü”nü kavrayan ve bu konuda değişiklikleri yine siyasi mücadele ile getirmeyi hedef alan parti olma hedefini, özellikle makro planda tutmayı hedef almış ve “Adi Düzen” adıyla gerçekleştirmeyi siyasi program olarak benimsemiştir. “Adil Düzen” bu içeriği ile Türk kamuoyunun gündemine girmiştir. Akevler’in geliştirmiş olduğu enflasyona ilişkin sistemler ve faizsiz bir ekonomi kurma teşebbüsleri aradaki ilişkiyi hızlandırmıştır.
Burada karşılaşılan en önemli zorluk uzlaşmacı İslamiyet anlayışı ile yanlış bilinen tekçi ve baskıcı İslamiyet anlayışı arasındadır. RP’li kadrolar arasında eski ile yeni arasındaki değişmeyi kavrama konusunda görüş ayrılıkları vardır. Ancak bu ayrılık, getirilmek istenen sistemin özünde olmayıp zaman bakımından uygulamasındadır.
Refahçı kadroların bütünü “Adil Düzen”i isteme konusunda hemfikirdirler. Ancak bu düzenin anlayış biçiminde ise sorunlar bitmiş değildir. Burada en ağır yük, lider ve kadrosuna düşmektedir. Belirtmeliyim ki liderin “Adil Düzen”i anlama ve geliştirme konusundaki gayreti, kadroda aynı düzeyde değildir. O nedenle, RP’nin “Adil Düzen” adına somutlaştırdığı program halka bir anda indirilememiş ve hatta her seçim bölgesinde farklı algılanmış ve değişik anlatılmıştır. Bu programın kadrolara bir program halinde aktan İması ise “başlan seçim” nedeniyle eksik kalmıştır.
“Hakkı Üstün Tutan Dünya Görüşü” hiç kimse veya hiçbir partinin tekelinde değildir. Herkes veya her grup bu düzeni prensiplerine uymak şanıyla geliştirebilir ve uygulayabilir. Bu düzenin değişik versiyonlarının olması da sistemin özünde vardır. Hatta bu sistemi uygulayanların mutlaka Müslüman olmaları da gerekmez. Bu nedenle, görüş farklılıkları olması, tersine, sistemin bir gereğidir. Ancak RP üst yöneticileri arasındaki bu anlayış değişikliği tabana yeterince inmiş değildir. Bununla beraber, bu anlayış değişikliğine uyum kısa bir süre içinde sağlanabilir.
Esasen RP’yi fikir partisi misyonunu terk etmeden kitle partisi biçimine sokabilmek ancak bu şekilde mümkündür. Şayet bu değişikliği gerçekleştirirse oy oranını arttırabilir ve konularda işbirliği ve ittifakı giderek yaygınlaştırabilir ve geliştirebilir. Bunun uzunca bir zaman gerektirip gerektirmeyeceği tartışılabilir.




Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

YAZI DİZİSİ
1 52 GÜNLÜK İTTİFAK-1 Başbuğ Erbakan, Mücahit Türkeş 24.11.1991
2 52 GÜNLÜK İTTİFAK-2 Bozkurtların Ergenekon’dan Çıkışı 25.11.1991
3 52 GÜNLÜK İTTİFAK-3 MÇP ayrıldı, RP selamete erdi 26.11.1991
4 52 GÜNLÜK İTTİFAK-4 Ülkü aynı, ülkücüler değişti 27.11.1991
5 52 GÜNLÜK İTTİFAK–5 Türk-Kürt çatışması tehlikesi 28.11.1991
6 52 GÜNLÜK İTTİFAK–6 Refah'a sızan "demokrasi virüsü" 29.11.1991
7 52 GÜNLÜK İTTİFAK–7 Sağ aramaya devam ediyor 30.11.1991

Son makaleler (10)
15.12.2024 11 soruda, YPG ya kendini fesheder mi ya da feshedilir mi?
15.12.2024 Murat Yetkin ile söyleşi: Meraklısı İçin Ortadoğu Kitabı
08.12.2024 Hamas, Hizbullah ve Esad: İran’ın “Direniş Ekseni” tarihe karışırken
06.12.2024 Behlül Özkan ile söyleşi: 1982’deki Müslüman Kardeşler’in Hama ayaklanmasından bugüne
04.12.2024 Murat Özçelik ile söyleşi: Türkiye Suriye’de ne yapabilir? Ne yapmalı?
04.12.2024 Transatlantik: Suriye’de neler oluyor? Neler olabilir?
02.12.2024 Eski PKK yöneticisi Nizamettin Taş: "PKK’nin Öcalan’a bağlılığı özde değil, ağırlıklı olarak sözdedir”
01.12.2024 RTÜK İslam dinini kurtarabilir mi?
27.11.2024 Transatlantik: Lübnan’da ateşkes - Ukrayna savaşında son durum - Trump gün sayıyor
24.11.2024 Kürt realitesi, Kürt sorunu realitesi, Kürt siyasi hareketi realitesi
15.12.2024 11 soruda, YPG ya kendini fesheder mi ya da feshedilir mi?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı