52 GÜNLÜK İTTİFAK-2 Bozkurtların Ergenekon’dan Çıkışı

25.11.1991 Cumhuriyet

24 Eylül 1991 günü sabaha karşı, son anda ve alelacele gerçekleştirilen ittifaka karşı ilk ve en önemli tepki RP’nin Güneydoğu örgütlerinden geldi. Milletvekilliği adaylığı için adları geçen Fuat Fırat, Yakup Hatiboğlu, Haşim Haşimi başta olmak üzere çok sayıda RP’li partilerinden istifa etti. Bunların içinden HEP kökenli SHP’li adayları destekleyenler oldu, sırf RP adaylarına karşı kampanya yürütenler çıktı. En azından etkili oldukları seçmenleri oy atmamaya teşvik ettiler. Aynı şekilde çok sayıda yerel parti yöneticisi ve üyesinin de istifa etmemekle birlikte benzer tavırlar içine girdiklerine tanık olundu. Güneydoğu’da RP’den istifa edenler Diyarbakır’da “İslam Şûrası” topladılar. Bazı çevrelerin “İslami HEP” olarak tanımlanan yeni bir partinin tartışıldığı yolundaki iddiaları daha sonra yalanlandı..
RP’nin verdiği ikinci fire, Kürt tabanının tepkileri kadar kamuoyuna yansımamakla birlikte İslamcı aydınlar nezdinde oldu. Şair-düşünür İsmet Özel, RP’nin yayın organı Milli Gazete’de, ittifakın açıklanmasından sonra son “Cuma Mektubu”nu kaleme aldı. Yazısında imalı bir biçimde RP yöneticilerini “köşeyi dönmek isleyenler kervanına katılmak”la itham eden Özel’in, “ittifakın ülke barajını geçmemesi için dua ettiği” İstanbul’daki İslami çevrelerde yayıldı. Gazeteci-düşünür Ali Bulaç da ittifakla birlikte, zaten iyice soğuk baktığı iç politik tanışma ve faaliyetlerden tam anlamıyla koptu. Hüseyin Hatemi, İhsan Süreyya Sırma, Hüsnü Aktaş gibi İslami kesim içinde değişik etki ve öneme sahip kişiler de İslamcı-Türkçü koalisyonuna karşı tepkilerini dile getirdiler.

YENİ KUVAYI MİLLİYE
RP üst düzey yönetimi, başta Necmettin Erbakan olmak üzere Güneydoğu’daki kopmaları ısrarla “listelerin belirlenmesinden doğan sorunlar” olarak göstermeye çalıştı. Bu noktada, ayrılanlarla benzer eleştirilere sahip olan Fehim Adak, Ömer Vehbi Hatipoğlu gibi isimlerin RP listesinden adaylıklarını çekmemeleri ve seçim kampanyalarını aktif bir biçimde yürütmeleri işlerini kolaylaştırdı.
Aydınların itirazları zaten güçlü bir şekilde kamuoyuna yansımamıştı. Ayrıca Abdurrahman Dilipak, Sadık Albayrak, Doç. Süleyman Akdemir, Doç. Arif Ersoy gibi isimler –seçilmelerinin imkânsıza yakın olduğu yer ve sıralarda olsalar bile– listelerde yer alıyordu.
Ancak varoluşlarının en temel ilkeleri olarak “ahlak ve fazilet”i benimseyen, sağ kitle partilerini pragmatizmleri nedeniyle kıyasıya eleştirenlerin ittifakı yalnızca aritmetik birtakım hesapların gereği olarak sunmaları kolay olmayacaktı. Bu aşamada “İnananlar Refah’ta birleşti” sloganı öne çıkartıldı, “Kuvayı Milliye ruhunun canlanması” teması ortaya atıldı.

İNİSİYATİF HOCA’DA
RP kurmayları, ittifakı bir sandık koalisyonunun da ötesinde anlamlandırırken birçok açıdan inisiyatifin kendi ellerinde olmasından güç alıyorlardı. Birleşmenin kendi çatılarında gerçekleşmiş olmasından hareketle, yaşananın bir ittifaktan ziyade bir iltihak olduğu görünümünü yaratmaya gayret ettiler.
Gerçekten de tüm Türkiye’yi Refah Partisi’nin adı ve amblemi yazılı bayraklar donattı. Televizyona hep Erbakan çıktı. RP’nin tek başına seçime girmesi ihtimaline göre Genel Başkan Yardımcısı Bahri Zengin’in denetiminde Anajans tarafından hazırlanan reklam kampanyasında ittifaktan sonra hiçbir düzenleme ve değişikliğe gidilmedi, ittifak partilerinin ülke sorunlarına karşı geliştirdikleri tüm çözüm önerileri RP’nin “Adil Düzen” programının potasında eridi.
Yıllık izinlerini seçim kampanyasına denk getiren Avrupa’daki göçmen işçilerin yoğun katılımıyla iyice güçlenen RP örgütlenmesi, diğer ittifak partilerine kıyasla beklendiği gibi çarpıcı bir performans gösterdi. Son olarak Necmettin Erbakan, Alpaslan Türkeş ve Aykut Edibali ile birlikte kamuoyunun karşısına çıkmamak için elinden geleni yaptı. Örneğin İstanbul Dedeman Oteli’nde basına verilen akşam yemeği sırasında bazı RP yetkilileri gazetecilerin kulağına, Türkeş ve Edibali’nin de yemeğe katılmalarının öngörüldüğünü ama “Hoca”nın bunu son anda iptal ettiğini fısıldadılar.

YİNE TÜRK-İSLAM SENTEZİ
Fakat ittifakın gerçekleşmesi için dışarıdan baskı yapan milliyetçi-muhafazakâr aydınlar bu noktada da devreye girdiler. Önce Erbakan ve Türkeş Kırıkkale mitinginde bir araya geldi, ardından üç lider peş peşe birçok önemli mitinge birlikte katıldı.
RP’de önemli bir kesim, ittifakın seçimle birlikte dağılacağında ısrar ederken bir başka grup İslamcılık temelinde bir “ittihad”ın gerçekleşmesini savunuyordu. Örneğin RP MKYK üyesi Haşan Hüseyin Ceylan, ülkücü Bizim Dergâh dergisinin sorularını şöyle yanıtlamıştı: “Her üç partinin temel özelliği İslamcılık. İslam’a hizmet, İlay-ı Ketimetullah adına, yani Allah (cc)’ın şanını ve Allah (cc)’a kelamını yüceltme adına gayret sarfetmek idi.. Önemli olan Allah (cc)’ın davasını, Hakk’ı üstün tutma davasını, kişilerin bayraklaştırmış olmasıdır, asıl hedef de budur zaten. Bu hedefin gün geçtikçe tabanda yayıldığını, bu hedef doğrultusunda kardeşliklerin arttığını görerek mutlu oluyorum.”
Üç partinin muhtemel bir birleşmesinin yalnızca İslamcılık temelinde olmasına ittifakı destekleyen odaklar izin vermeye niyetli değildi. Özellikle devletçi-milliyetçi çizgiye sahip olan Ahmet Kabaklı, Ayhan Songar gibi köşe yazarları ittifak içinde Türkeş ve MÇP’yi ön plana çıkartmaya çalıştılar.
Sorularımızı yanıtlayan Aydınlar Ocağı Genel Başkanı Prof. Nevzat Yalçıntaş, ittifakın başarısını “Anadolu’da asırlardan beri kendiliğinden oluşmuş olan Türkistan bütünleşmesinin bir tezahürü” olarak değerlendiriyor. “Türk kültürü” ile “İslam inancının birbirlerinden ayrı şeyler olmadığını, bu konuda “büyük şehirlerdeki üniversitelerde kendilerine bir doktrin ve ideoloji arayan aktif grupların münakaşaları”nın kafaları karıştırdığını belirtiyor. Prof. Yalçıntaş, Sovyetler Birliği’ndeki Türki cumhuriyetlerle kurulacak iletişimin en temel unsuru olarak da yine “Türk-İslam terkibi”ni görüyor.

Güneydoğu’da Refah’tan istifa edenlerin bir nevi sözcüsü durumuna gelen Altan Tan, sorularımızı yanıtlarken ittifakın gerçekleştirilmesinde şu hedefin de gözetildiğini iddia ediyor: “Türkleri, İslam enternasyonalizminden, Batı ile uyuşuk ABD’nin Ortadoğu’daki jandarması, Orta Asya’da taşeronu milliyetçi bir noktaya çekmek. Türk cumhuriyetlerinin İslami değil, laik-Batıcı bir noktaya gelmelerini sağlamak. Ortak Pazar’a alınmayan Türkiye’ye Orta Asya’da, Kafkaslar’da hızlı ticari ve siyasi inisiyatifler sağlamak.” Tan, böyle bir senaryonun gerçekleşebilmesi için RP’nin sağa kaydırılmasına gerek duyulduğunu ve ittifakın bu çerçevede gerçekleştirildiğini iddia ediyor.
Gerek ittifakta yer alan partiler gerek onları dışarıdan destekleyen odaklar Dış Türklere yakın ilgi gösterdiklerini saklamıyorlar. Örneğin MÇP kökenli RP milletvekili adaylarının hemen hepsi kendilerine yakın olan yayın organlarına verdikleri ilanlarda “Türk asrında lider Türkiye” sloganını başlığa çıkarttılar. Necmettin Erbakan seçim kampanyasında sık sık yanında Balkan Türklerinin temsilcileriyle dolaştı. “Dış Türkler” konusuna hemen her konuşmasında değindi.
İttifakı destekleyen sağı aydınların önemli bir kısmının, 21. asrın Türk asrı olacağını ciddi biçimde ilk kez dile getiren Cumhurbaşkanı Turgut Özal’a olan sempatilerini her vesileyle dile getirmeleri, en azından kendisini eleştirmekten özel olarak kaçınmaları ilgi çekici diğer bir husustu. Seçim kampanyası boyunca sağ partilerden çok Cumhurbaşkanının propagandasını yapan Türkiye gazetesinin birinci sayfasındaki köşesinde Ömer Özertürkmen 24 Ekim’de şu başlığı attı: “ANAP’ın tasfiye ettiği ilk muhafazakâr Özal’dır.” Prof. Nevzat Yalçıntaş da Özal’ın cumhurbaşkanlığına seçiliş yönteminin “kanunlara uygun ama adil olmadığı”nı belirttikten sonra yeni Meclis’in Cumhurbaşkanını devirmek için değil onu kendi fonksiyonları içine çekecek mekanizmaları kurmak için çalışmaya çağırıyor.
Seçimlerden sonra ortaya çıkan tabloda ittifakın anayasa değişikliği ve Cumhurbaşkanı’nı devirme için anahtar haline gelişinden hareketle Türk sağının ünlü politikacılarından biri bize şu yorumu yapıyor: “İttifakı Özal kurdurttu demek çok fazla sorumluluk isteyen bir iş. Ama mutlaka onun bir dahli olması lazım. Çünkü ortaya çıkan sonuçtan en kârlı kendisi çıktı.”
 
KİM KAZANDI, KİM KAYBETTİ?
Özal’ın kazançlı çıkıp çıkmadığı bir yana bırakılacak olursa, ittifak olayına dahil olan herkesin –RP dışında– çok büyük kazançlar elde ettiği ortaya çıkıyor. İttifaka soğuk bakan RP’nin bir üst düzey yöneticisi seçim sonuçlarını bize şöyle yorumladı: “MÇP siyasi bir mevtaydı. Onu biz dirilttik. Gerek MÇP gerek IDP, Milli Bakiye sisteminin uygulanması durumunda bile zorlukla ulaşabilecekleri milletvekili sayısına ulaştılar.”
Her ne kadar ittifakın yüzde 16.88’ük oy oranında hangi partinin hissesinin ne olduğunu hesaplamak imkânsızsa da MÇP’nin 19, IDP’nin 3 milletvekili çıkarmış olmaktan hayli mutlu oldukları kesin. Nitekim sahibi Rıza Müftüoğlu’nun da RP listesinden Erzurum Milletvekili seçildiği MÇP’nin “yarı resmi” yayın organı Yeni Düşünce, seçim sonuçlarını “Ergenekon’dan ikinci çıkış” sürmanşetiyle okuyucuya duyurdu.
Yeni Düşünce şöyle yazıyor: “Türk milliyetçiliğinin yeniden TBMM’de temsil edilmesi Türk milleti için ‘İkinci bir Ergenekon’dan çıkış’ olarak nitelendiriliyor. Son devirde yıkıcı ve bölücü güçlerin en büyük saldırılarına maruz kalan bir grubun önemli bir sayıyla TBMM’de temsil edilmesi Türk milletinin umudunun hâlâ Türk milliyetçilerinden yana olduğunu ortaya koyuyor.”
Efsaneye göre Ergenekon’da mahsur kalan Türkler Asena adlı bozkurtun önderliğinde kendilerine çıkış yolu buldular. 20 Ekim 1991’de ise seçim sandığında mahsur kalmış olan Bozkurtlar, Necmettin Erbakan’ın liderliğindeki “İslamcı” RP’nin omuz vermesiyle TBMM’ye tırmandılar. RP’nin kazancı ise 43 kişilik TBMM grubundan ibaret. 

* * *



Yalçın Özer: “Önce Özal, sonra sağ”

Türkiye gazetesi, 20 Ekim 1991 seçimlerinden önce yaptığı yayınlarla RP-MÇP-IDP ittifakının güçlenmesine oldukça katkıda bulundu. Bu arada ANAP ve DYP’yi de fazla kırmamaya özen gösterdi. Ama her şeyden önce Turgut Özal’ın propagandasını yaptı. Gazetenin Ankara Temsilcisi ve Başyazarı Yalçın özer bu konuda sorularımızı şöyle yanıtladı:

—Türkiye gazetesi ve onun başyazarı olarak siz ittifakın oluşması ve seçimlerden başarılı bir sonuç alması için çaba gösterdiniz. Ama bu arada gerek DYP’yi gerek ANAP’ı doğrudan hedef alan yayınlardan da kaçındınız. Hatta sağda yer alan tüm oluşumlara eşit bir şekilde ilgi göstermeye çalıştınız.
—Doğrudur. Biz ‘merkez sağ’ partileri olan ANAP ve DYP’yi de kendi inandığımız değerlere bağlı partiler olarak görüyoruz. Yani kendi partilerimiz olarak görüyoruz. Bu bakımdan bunlarla yakınlaşmak gerektiğine, bunlara yardıma olmak gerektiğine inanıyoruz. Biz tepkici bir gazete değiliz. Bir manada biz de bir ‘kitle gazetesiyiz.’ Yani bu partileri reddedenleyiz, kendi partilerimiz olarak destekleriz, fakat bu partilerin güzel olan işlerine destek oluruz, yanlış politikalarını da belirtiriz. Bu partilerin daha milli, daha dini, kültürel değerlerimize bağlı bir çizgi üzerinde bulunmalarını sağlamak bizim yayın çizgimizdir. ANAP ve DYP arasında fazla bir fark bulamıyoruz.
Özal’ı Çankaya’dan indirmek bir tepki politikasıdır. Özal bir supap vazifesi görüyor. Onu Çankaya’dan indirmek isteyenlerin tamamen ekstrem bir siyasi eğilim içinde bulunduklarına inanıyorum.
Ama bu iki partinin içinde de bulunmaması gereken unsurlar da var. Bunları kitle partisi olarak görüyoruz, ama orta sağ çizgisiyle uyumlu olmayan insanlar da bu iki parti içinde mevcut. Bu iki parti büyük yıpranmalar geçirdi ve benim kanaatim Türk milletinin tek başına iktidar yapmak istediği kompozisyondan çıktılar. Bunlardan herhangi birinin ileride büyük bir kitle partisine yeniden dönüşmesini temenni ediyorum, ama ümit etmiyorum. Bu partiler dört başı mamur partiler olabilseydi yeni bir sağ kitle partisi ihtiyacı olmazdı.

— Gazetenizin seçim dönemindeki yayınlarından şöyle bir izlenim çıkıyor: Sağdaki her üç oluşumu birbirlerinin teminatı olarak gördünüz. Ama bütün bunların üstünde sağın genel teminatı olarak da Turgut Özal’ı gördünüz.
— Turgut Özal’ı biz hem demokratikleşme açısından hem de ülkenin ekonomik açıdan zenginleştirilmesi, ufkunun açılması bakımından lüzumlu bir devlet adamı olarak görüyoruz. Bunun yanında Turgut Özal Batı standartlarında milli ve manevi değerlere bağımlı ve her şeyden önemlisi de o hüviyetlerin Türkiye’de yerleşmesinin, rahat rahat kullanılmasının teminatıdır. Turgut Özal, ortaya koyduğu kendine has yönetim üslubuyla Türkiye’de aşırılıkları tasfiye etmiştir; siyasi bir rahatlama, kavgasız, uzlaşmacı bir siyasi ortam kurmakta çok büyük katkılan olmuştur. Gerek yapağı hizmetler gerek sahip olduğu demokrat misyon itibarıyla bizim vazgeçemeyeceğimiz bir insandır. Turgut Özal orada oldukça diğer gelişmeler daha sancısız, daha kavgasız, daha rahat olur ümidim var. Çünkü Turgut Özal, bir supap vazifesi görüyor; kötüye mani, iyiyi teşvik edici mahiyette. Tabii ki Özal’ın yanlışları da oldu, bunları yazdık, eleştirdik, kendisine şifahen söyledik, ama son toplamda kendisi lüzumlu bir insandır.

— Özal’ı cumhurbaşkanlığından devirmek için senaryolar vardı seçimden önce, belki hâlâ var. Sizler ittifakı desteklediniz. İttifakın Çankaya olayına nasıl baktığı sizin için önemliydi herhalde.
— Özal’ı Çankaya’dan indirmek bir tepki politikasıdır. Yeni bir sağ parti derken, biz bunu tabandaki isteğe cevap verecek bir kitle partisi olarak düşündük. Turgut Özal’ı Çankaya’dan indirmek isteyenlerin tamamen ekstrem bir siyasi eğilim içinde bulunduklarına inanıyorum ve bir kitle partisi derken, ben bunları cümlenin dışında tutuyorum. Bunlar, böyle bir kitle partisinin dışında kalacak kişilerdir. Böyle bir kitle partisi isteyen eski siyasilerin, bilim adamlarının, sanatçıların Turgut Özal konusunda benimle hemen hemen aynı yargıyı paylaştıklarına inanıyorum. Onlar da Turgut Özal’ın şahsına karşı bu tarzda aşırı bir tepkiye sahip değiller, aldığım intiba o oldu. Kızıyorlar, tenkit ettikleri yerler var, fakat son toplamda Turgut Özal ile özel bir kavgaları yok.

Yazının orjinal hali




Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

YAZI DİZİSİ
1 52 GÜNLÜK İTTİFAK-1 Başbuğ Erbakan, Mücahit Türkeş 24.11.1991
2 52 GÜNLÜK İTTİFAK-2 Bozkurtların Ergenekon’dan Çıkışı 25.11.1991
3 52 GÜNLÜK İTTİFAK-3 MÇP ayrıldı, RP selamete erdi 26.11.1991
4 52 GÜNLÜK İTTİFAK-4 Ülkü aynı, ülkücüler değişti 27.11.1991
5 52 GÜNLÜK İTTİFAK–5 Türk-Kürt çatışması tehlikesi 28.11.1991
6 52 GÜNLÜK İTTİFAK–6 Refah'a sızan "demokrasi virüsü" 29.11.1991
7 52 GÜNLÜK İTTİFAK–7 Sağ aramaya devam ediyor 30.11.1991

Son makaleler (10)
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
05.11.2024 Hatem Ete ile söyleşi: Bahçeli ile Erdoğan ayrışıyor mu?
03.11.2024 Fethullah Gülen öldüğüyle kaldı
01.11.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (239): Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandı - CHP ne yapacak?
30.10.2024 Transatlantik: ABD seçimlerine son 5 - Türkiye’de çözüm süreci tartışmaları İsrail’in İran’a cevabı
27.10.2024 Ertuğrul Özkök niçin Fethullah Gülen’i çok sevmişti?
24.10.2024 Altan Tan ile söyleşi: Kim çözüm istiyor, kim istemiyor?
24.10.2024 Transatlantik: TUSAŞ saldırısı, Öcalan’ın mesajı ve “çözüm süreci” - ABD seçimlerine son 12 - Fethullah Gülen’in ölümü
23.10.2024 Gazeteci Ahmet Dönmez ile Fethullahçılığın geleceği üzerine söyleşi: "Bu yapıyı dünya-daki hemen her sıklet merkezi yönetmek isteyecektir”
22.10.2024 “Mahrem yapı”yı yakından takip eden eski bir Fethullahçı’nın öngörüsü: "Başa Abdullah Aymaz geçer, ama esas lider Mustafa Yeşil olur”
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı