Örgütlenme şeyhlerden başladı

18.01.2001 Cumhuriyet

Devletin Hizbullah gerçeğini öğrenmesinde ilk ve en önemli katkıyı hiç kuşkusuz Abdülaziz Tunç yaptı. Halen 40 yaşında olan Tunç, çok genç yaşta Batman’da Hüseyin Velioğlu’nun çevresine katıldı. Hizbullah’ın kuruluşuna katılan ve Velioğlu ile birlikte İran’da eğitim gören Tunç, örgütün önde gelen sorgucuları arasında yer aldı. 12 Mart 1999 tarihinde Diyarbakır Emniyet Müdürü’nü arayıp teslim olan Tunç, Mardin’deki arşivi ele vererek örgütün çok büyük darbe yemesine neden oldu. Morgda örgüt lideri Hüseyin Velioğlu’nu teşhis eden kişi olan Tunç, pişmanlık yasasından yararlandığı için tutuksuz yargılanıyor. Tunç sorularımızı şöyle yanıtladı:

Ne zamandan beri İslamcısın?
TUNÇ
- Kendimi bildim bileli. 7-8 yaşlarımdan itibaren babamın vesilesiyle tarikatçı. Nakşibendi oldum. Batman’daki bir şeyhe bağlıydım. 10 yaşından itibaren dini bir ruh ve düşünce bende oluştu. 1975’lerde ortaokula gittiğim zaman MTTB ile ilişkisi olan gençlerle tanıştım ve 15 yaşımdan itibaren MTTB’ye gitmeye başladım. Hüseyin Velioğlu, İsa Altsoy ve şu anda Hizbullah’m başını çekenlerin çoğu oradaydı.

Yani Hizbullah 1970 ortalarında şekillendi.
TUNÇ
- Bu hareketin ilk başlangıcı 1978’dir. Hüseyin Velioğlu, Ankara SBF’yi bitirdiği yıl Batman’a geldi ve bu işi başlattı.

İran Devrimi’ni Batman’da nasıl karşıladınız?
TUNÇ
- Çok müthiş bir canlanma, heyecan oldu bizde. 1976’dan itibaren İran’da o hareketler başladığında, basın bunlara “solcu Müslümanlar” diyordu, fakat bizim basına karşı alerjimiz olduğu için bu sözlere kulak asmıyor, onları kalben benimsiyorduk.

Devrim oldu. Humeyni başa geçti…
TUNÇ
- Hiçbir zaman tahmin etmediğimiz bir şey oldu, o kadar sevindik ki kanadımız olsa uçardık. Dünyada ilk defa bir İslam devrimi olup bir İslam devleti kuruluyor. Marx’ın “Din afyondur” düşüncesi kırılıyor.

Bu sırada en büyük rakibiniz de sol herhalde…
TUNÇ
- Batman’da 1978’den itibaren PKK ile şeriatçı gençlik arasında 1980 darbesine kadar müthiş bir çatışma vardı. UKO’cular, Kürdistan Devrimcileri ya da Apocular denilen bu grupla yüzlerce çatışma olmuştur.

Neler okuyordunuz?
TUNÇ
- O dönem Yılmaz Yalçıner ve Selahaddin Eş’in çıkardığı Şûra dergisini alıyorduk. Hatta o dergi belki de en çok Batman’da satılıyordu.

Anlaşılan hem Müslüman Kardeşler, hem de İran Devrimi etkisi var.
TUNÇ
- Ta 1990’lara kadar İhvan’ın örgütlenme şekli ve metodu katı bir şekilde tarafımızdan uygulanıyordu; özellikle de Suriye İhvanı. Acaba İran’ın belli bir örgütlenme şekli mi yoktu. Ama siyasi olarak bizde İran’ın bakış açısı hâkimdi. Buna inkılabi ya da hizbullahi bakış açısı diyorduk.

Münafık gruplar

Devrimci lafını kullanmıyor muydunuz?
TUNÇ
- Türkiye’deki devrimcilere benzememek için, devrimci değil, İranlıların da kullandığı inkılabi lafını kullanıyorduk.

Başka grupları ne zaman münafık olarak tanımlamaya başladınız?
TUNÇ
- 1980-90 arasında üç grup ayrıldı bizden: İslami Hareket, Vahdet ve Menzil. O dönemlerde hiçbirine münafık denilmiyordu. Fakat çatışma başladıktan sonra Menzil’e münafık denilmeye başlandı ve cemaatin mollaları bu konuda değerlendirmeler yaptı. Aslında iki tür münafık vardı: Birincisi mutlak münafıklar, ikincisi cemaatimizden ayrıldıkları için bu sıfatı hak edenler.

İslami Hareket içinde İrfan Çağrıcı gibi Kürt olmayanlar da var, ama çoğu da Batmanlı galiba.
TUNÇ
- Evet, Ali Bilici, Şefik Polat, Ekrem Baytap… Aslında İrfan Çağrıcı dışında hepsi Batmanlıdır

Neden ayrıldılar?
TUNÇ
- Onlar Mısır’da Mustafa Şükrü’nün kurduğu ‘El Tekfir vel Hicre’ grubunun etkisindeydiler. İlk ayrıldıklarında bu düşünceleri savundular. Hüseyin Velioğlu ise daha baştan itibaren aşırı fikirlere rağbet etmezdi. Daha vasat, daha halka yakın, daha halkın anlayabileceği bir çizgiyi savunuyordu. Onlar ise aşırı bir şekilde halkın, hatta bizlerin bile bilmediği şeyleri gündeme getiriyorlardı. Mezhepler arası ihtilaflar, toplum müşrik mi, biz müşrik miyiz, mollalar müşrik mi değil mi, bu camilerde namaz kılınır mı kılınmaz mı gibi meseleleri gündeme getirip ayrı bir cemaat kurdular. Bizi bile Müslüman görmüyorlardı. Onlar bize selam verirken “Allah’ın ölümü üzerine olsun” anlamında Arapça “Saaleykum” diyorlardı.

Bu tartışmalar ortada mı yapılıyordu, siz de katıldınız mı bunlara?
TUNÇ
- Genç olduğum için benim girdiğim tartışma yok. Fakat Hüseyin Velioğlu’nun çevresindekiler bizi bilgilendiriyordu; onlar da bizleri kazanmak için çarşıda filan gördüklerinde “Gerçek İslam budur” diye propaganda yapıyorlardı. Biz de araştırıyor, öğreniyorduk. İçimizden çok kişi ayrılıp onlara geçti. Çünkü daha radikal ve cazip geliyordu onların düşünceleri. Mesela cuma namazı kılmazlardı; çünkü onlara göre rejim tağuti olduğu için Türkiye dar-ül harptı ve cuma da kılınmazdı.

Hizbullah örgütlenmesi hangi aşamalardan geçti?
TUNÇ
- 1980’e kadar MTTB ve İlim Yayma Cemiyeti içinde gençlere yönelik çalışma yürütüldü. 1980’den sonra gençlerden daha çok mollalara yönelindi. Hüseyin Velioğlu Güneydoğu’da belli bir namı olan tüm şeyh ve mollalara tek tek bu davayı götürmüştür. Tüm illeri, ilçeleri, köyleri gezerek bu davayı onlara anlattı.

Bunlar medrese çıkışlı olmalı, içlerinde imam-hatipliler de var mıydı?
TUNÇ
- O ayrı bir çalışmaydı. Ama öncelik, bölgede çok yaygın olan medreselereydi Bu çalışma 1987’ye kadar sürdü.

Nasıl ilişki kuruyordu insanlarla? Velioğlu hakkında gaddar, gülmeyen, acımasız bir diktatör imajı çiziliyor.
TUNÇ
- Size Velioğlu’nun portresini çizeyim. Onun İslami kültürü Said Nursi’nin Risale-i Nur külliyatının kültürüdür. O üniversite çağında bu külliyatı çok iyi okumuş bir insandır. 1980 öncesinde Batman’da dine inanmayan insanlarla yaptığı tanışmalarda ikna edemediği çok az kimse olmuştur. Risale-i Nur’larda hem akla yönelik felsefi şeyler vardır, hem de imanla ilgili yönler. Dolayısıyla ona hâkim olan insanın ikna gücü de yüksek oluyor. Hüseyin zekiydi, cesaretliydi. İlimle bu özellikler bir araya gelince çok karizmatik bir tip ortaya çıkıyordu.

Gönül almayı da biliyor olmalı.
TUNÇ
- Evet bilirdi. Yerinde kızıyordu; her şeyi yerli yerinde yapan bir insandı. Kızması gerekmediği zaman asla kızmazdı. Sabırlıydı. Hiç aşırıya kaçmazdı. İşte bütün bu özellikleriyle bölgede görüştüğü mollaların önemli bir bölümünü cemaate kazandırmıştı. Ama anlaşıldı ki başka insanlar da onun gibi bölgede çalışıyormuş. 1987’de çalışma yaptığı bu mollaların yüzde 80-90’ı ayrıldı ondan. Meğer Suudi Arabistan’daki Rabıta-tül Âlemi İslam teşkilatı da aynı insanlar üzerinde çalışma yapmışmış ve onların neredeyse tümünü kazanmış. Bu olay cemaate müthiş bir darbe oldu.

Bu arada bazı mollalar da kaldı.
TUNÇ
- Tabii, asla cemaatten kopmayan mollalar da kaldı. Enver Kılıçaslan, Mehmet Beşir Varol, Mehmet Zeki Atak gibi...

Mollaların cemaatteki yeri neydi?
TUNÇ
- Hüseyin, ilmi yönden fetva olsun, strateji olsun, hiçbir konuda hiç kimsenin fikrini almazdı. Mollalar ise hem halk içinde, hem cemaat arasında ortaya çıkan dini, fıkhi sorulara cevap verirlerdi. Her il ve ilçede bir molla olurdu ve cemaat üyeleri onlara danışırdı.

Bunlar gerçekten molla mıydı?
TUNÇ
- Tabii canım. Medrese çıkışlı, Arapça bilen, Farsça, Türkçe, hatta bazen İngilizce de bilen, kendilerini yetiştirmiş, hiçbir işte çalışmayıp cemaat tarafından beslenen insanlardı. Askeri kanat elemanları 5-10, hatta 20’şer kişilik gruplar halinde toplanır, ayın belli günlerinde kültürlü molla gelir, onları eğitirdi.

Çoğunluğun Şafı olduğu biliniyor. Bunda katı mıydınız?
TUNÇ
- Hayır. Cemaatin genel bakış açısı mezhepler üstüydü. Kimse hiçbir mezhebe zorlanmazdı. Güneydoğulu insanların çoğu öyle olduğu için Şafilik kurallarını yerine getiriyorduk. Ama Hanefi olanlar da vardı içimizde. Hatta İran’a sempati yüzünden Caferi olanlar da olmuştu.





Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

YAZI DİZİSİ
1 Lideri Velioğlu’nun öldürülmesiyle darbe yiyen Hizbullah yaralarını sarıyor 17.01.2001
2 Örgütlenme şeyhlerden başladı 18.01.2001
3 İtirafçı Abdülaziz Tunç, İran ‘a büyük sempatisi olduğunu belirtiyor 19.01.2001
4 Konuştukları için öldüler 20.01.2001
5 Ajan paranoyası örgütü değiştirdi 21.01.2001
6 “Hizbullah kolay kolay bitmez” 22.01.2001
7 Velioğlu kendini ilah sandı 23.01.2001

Son makaleler (10)
15.12.2024 11 soruda, YPG ya kendini fesheder mi ya da feshedilir mi?
15.12.2024 Murat Yetkin ile söyleşi: Meraklısı İçin Ortadoğu Kitabı
08.12.2024 Hamas, Hizbullah ve Esad: İran’ın “Direniş Ekseni” tarihe karışırken
06.12.2024 Behlül Özkan ile söyleşi: 1982’deki Müslüman Kardeşler’in Hama ayaklanmasından bugüne
04.12.2024 Murat Özçelik ile söyleşi: Türkiye Suriye’de ne yapabilir? Ne yapmalı?
04.12.2024 Transatlantik: Suriye’de neler oluyor? Neler olabilir?
02.12.2024 Eski PKK yöneticisi Nizamettin Taş: "PKK’nin Öcalan’a bağlılığı özde değil, ağırlıklı olarak sözdedir”
01.12.2024 RTÜK İslam dinini kurtarabilir mi?
27.11.2024 Transatlantik: Lübnan’da ateşkes - Ukrayna savaşında son durum - Trump gün sayıyor
24.11.2024 Kürt realitesi, Kürt sorunu realitesi, Kürt siyasi hareketi realitesi
15.12.2024 11 soruda, YPG ya kendini fesheder mi ya da feshedilir mi?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı