Kürtlerin sistemin merkezine yolculuğu

30.03.2013 Vatan

Dünden devam edelim. "Barış mı demokrasiden, demokrasi mi barıştan..." başlıklı yazımızın son bölümünde ülkeyi 11 yıldır tek başına yöneten, her iki seçmenden birinin oyuna ulaşan AKP'nin (ve onun lideri Erdoğan’ın) karşısındaki en (belki de tek) etkili muhalefet olan Kürt siyasi hareketiyle işbirliğine gitmesi durumunda Türkiye’deki siyasi dengelerin tepeden tırnağa değişeceğini ileri sürmüştük.
"Çünkü"sünü açmak bugüne kaldı. Evet, AKP ile Kürt siyasi hareketinin rekabeti bırakıp ittifak oluşturması ülkemizde birçok şeyin kökten değişmesine yol açacaktır çünkü her iki hareket esas güçlerini, sistemin yıllarca dışladığı iki önemli toplumsal kesimden, Sünni dindarlar ve Kürtlerden alıyor.
Daha önce MSP, RP ve kısmen ANAP üzerinden yaşanan dindarların sistemin merkezine taşınması AKP eliyle büyük ölçüde tamamlanmış oldu. Ancak Kürtlerin büyük ölçüde sistemin dışında kalma halleri devam ediyor. Başbakan Erdoğan'ın "İslam kardeşliği" ve "hizmet" üzerinden Kürtlerin talep ve beklentilerini yumuşatıp geçiştirme stratejisiyse tıkandı, hatta iflas etti. Yeni İmralı süreci tam da bu noktada, yani Kürtlerin taleplerinin gerçekleşmesinin daha fazla ertelenemeyeceğinin, aksi takdirde Türkiye'yi bir yıkımın beklediğinin ve yıkıntının altında AKP ve onun temsil ettiği kesimlerin de kalacağının anlaşılmasıyla başlatıldı.

Öcalan'ın vizyonu

Dolayısıyla Abdullah Öcalan'ın Newroz'da okunan mektubunda çizdiği, Türkler ve Kürtlerin yeni bir Türkiye, hatta Ortadoğu inşa etme perspektifinin ayaklarının büyük ölçüde yere bastığını söyleyebiliriz. Lakin hükümetin (ve Erdoğan'ın) süreç boyunca bugüne kadar sergilediği performansla Öcalan'ın vizyonunun herhangi bir şekilde örtüştüğü söylenemez. Erdoğan, PKK'nın silahlı güçleri ülke dışına çıkana, hatta PKK tümüyle silah bırakana kadar sürecin politik yönünü tartışmaya pek yanaşmıyor. Bu aşamalar yaşandıktan sonra nelerin konuşulacağı konusunda da pek renk vermiyor.
Erdoğan'ın "çözüm"den esas olarak Kürt sorununu değil de PKK sorununu kastediyor olmasının (veya öyle bir izlenim bırakmayı tercih etmesinin) bu sürecin en ciddi handikaplarından biri olduğu açıktır. Nitekim sürece karşı olanların dillerinde en çok "PKK ne alıyor ki silah bırakacak?" sorusu var. Bir de tabii, açık veya örtülü bir şekilde Öcalan'ın devlet tarafından kandırıldığı ya da kendi kişisel çıkarları için siyasi taleplerden vazgeçtiği yolundaki rivayetler.

Kullanıp atmak mümkün mü?

Sürecin başladığının anlaşılmasından hemen sonra yazdığım "Devlet Öcalan’ı kullanıp atacak mı? " başlıklı analizde, Öcalan’ın süreçle ilgili ilk açıklamasının ardından devlet tarafından kullanılmasının mümkün olmadığının anlaşılacağını ileri sürmüştüm. Nitekim İmralı tutanakları onun ne kadar kendinden emin ve özgüvenli olduğunu gösterdi; keza Newroz'da okunan mektubu da.
Sonuç olarak, eğer hükümet yeni İmralı sürecini, Kürt sorununu kalıcı bir şekilde çözmek yerine PKK sorununu şu ya da bu şekilde bir süre daha ötelemek için başlatmışsa çok büyük bir hüsranla karşılaşması mukadderdir. Çünkü 1999'da örneğini gördüğümüz gibi, bugün silahlı güçlerini sınır dışına çekecek olan PKK yarın onları tekrar geri yollayabilir; PKK şu ya da bu şekilde ortadan kalksa bile bir süre sonra yerini başka bir örgüt alabilir; silah tamamen devreden çıksa bile Kürtler sivil itaatsizlik başta olmak üzere yasal yollarla siyasi iktidarları rahatsız etmeyi sürdürür.
Özetle: Kürtlerin azla yetinme devri kapanalı çok oldu. Çözüm ancak onların da sistemin merkezine taşınmasıyla mümkün.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
05.01.2025 Esrarengiz bir süreç üzerine notlar
02.01.2025 Mümtaz'er Türköne ile söyleşi: "Bu sürecin en büyük kaybedeni AK Parti ve Erdoğan olur"
29.12.2024 Ve yeni “Çözüm Süreci” başladı
27.12.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (247): Asgarî ücret ve CHP’nin tavrı, Suriye’de Türkiye damgası, Gelecek ve DEVA’dan istifâlar
25.12.2024 Transatlantik: Yeni Suriye’de Türkiye’nin rolü - Yemen İsrail’in hedefinde
24.12.2024 Altılı Masa’nın lâneti
22.12.2024 CHP ne zaman “Türkiye’nin birinci partisi” gibi davranacak?
20.12.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (246): Suriye’de yeni dönem ve Türkiye - CHP belediyelerine haciz
18.12.2024 Transatlantik: Trump Erdoğan’ı neden övdü? PYD/YPG’nin geleceği Golani’nin zor sınavı
17.12.2024 Mehmet Altan ile Türkiye’nin gidişâtı (4): Suriye’nin geleceği - CHP’li belediyelere haciz
05.01.2025 Esrarengiz bir süreç üzerine notlar
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı