Krizin özü: Silah bırakma açıklaması mı müzakere mi önce olacak?

18.02.2015 Habertürk

Önceki günkü yazıma "Kandil yine Öcalan’ın elini güçlendiriyor" başlığını attım. Dünkü Yeni Şafak’ta Abdülkadir Selvi’nin yazısının başlığıysa "Öcalan’a Kandil darbesi"ydi. Halbuki ikimiz de aynı şeyden, PKK/KCK yöneticilerinin, kendilerine Öcalan’ın "silah bırakma" ile ilgili mesajını getiren HDP heyetine verdikleri cevaplardan söz ediyoruz. Dolayısıyla içimizden en az birinin, belki de ikimizin birden yanılıyor olması gerekir.
Selvi’ye göre Kandil Öcalan’ın silah bırakılması çağrısına direniyor, onun "örgüt liderliğinden doğal liderliğe" savrulmasına neden oluyor. Bunun isabetli bir akıl yürütme olduğu kanısında değilim. Nedenini Selvi’nin aynı yazısından bir soruyla açıklamak mümkün: Eğer Öcalan’ın örgüt üzerinde etkisi yoksa devlet onunla niye görüşsün?

ÖCALAN’IN LİDERLİĞİ
Siyasi iktidar ve onun çizgisine destek verenler, İmralı ile Kandil arasındaki ilişkiyi ya tam kavrayamıyorlar ya da kavramak istemiyorlar. Şöyle ki Kürt siyasi hareketinin (KSH) bu iki önemli odağı birbirlerini tamamlıyor: biri olmasa öteki de olamaz; biri ne kadar güçlüyse diğeri de o kadar güçlü, ne kadar zayıfsa diğeri de o kadar zayıf. Dolayısıyla Kandil’dekilerin Öcalan’ın devlet nezdinde itibarını azaltacak adımlar atmaları mantıklı değil. Aynı şekilde Öcalan’dan da Kandil’dekilerin etkisini azaltacak tutumlar beklemek gerçekçi değil. Nitekim onun İmralı’ya konulduğu 1999 yılından bu yana yaşananlar da Öcalan ile Kandil arasındaki koordinasyonun ne kadar başarılı olduğunu gösteriyor.
Öte yandan, PKK/KCK yöneticileri şu ya da bu şekilde Öcalan’ı zayıflatmak istemeleri halinde hareketin tabanından hızla ve çok güçlü tepkiler geleceğini bilirler. Çünkü Öcalan’ın KSH içindeki liderliği tartışılmaz.
Şunu da unutmamak şart: PKK yıllarca devlet tarafından muhatap alınmak için mücadele etti ve amacına ulaştı. Tek başına bu kazanım bile KSH için çok değerli. Üstüne, Oslo deneyiminin ardından sürecin merkezine Öcalan yerleştirildi. Onun "baş müzakereci" olmasına Kandil’den hiçbir şekilde itiraz gelmiyor. Fakat kendilerinin de bir şekilde müzakere sürecine dahil edilmelerini istiyorlar. Hükümet ise şu ana kadar, Kandil’in doğrudan sürece dahil olmasını istemedi. Bir süredir yaşanan krizlerin bir kısmının nedeni bu karşılıklı ısrar.

HERKES KARŞISINDAN ADIM BEKLİYOR
Dün KCK tarafından yeni bir açıklama yapıldı ve şöyle denildi: "AKP’nin artık demagoji, sahte algı yaratma, zamana oynama ve oyalama
politikalarını terk etmesi gerekmektedir. Önder Apo’yla yaptığı diyalogun ciddiyet ve samimiyeti hemen yarın derhal müzakerenin başlaması, izleme heyetinin oluşması, izleme heyetinin Önder Apo’yla görüşmesi ve bu temelde biran evvel somut adımların atılmasıyla ortaya çıkacaktır. Yoksa bizim için sürecin 15 Şubat’la birlikte son derece tehlikeli, kritik ve bitme noktasında olduğunu belirtmek durumundayız."
Kuşkusuz sert bir açıklama. Ancak daha önce de Kandil’den benzer açıklamalar gelmişti, fakat süreç fazla yol alamasa bile bitmedi.
Bu sefer de biteceğini sanmıyorum. Zira taraflar arasında çözümü imkansız bir anlaşmazlık söz konusu değil. Anlaşmazlığı, sürecin son dönemdeki hızlı trafiğini serinkanlı bir şekilde yorumlayabilen nadir isimlerden Murat Yetkin şöyle özetlemişti: "Hükümet ‘önce açıklama sonra müzakere’ derken PKK ‘önce müzakere sonra açıklama’ diyor."
Galiba yaşanan kilitlenme esas olarak şuradan kaynaklanıyor: Hükümet, kamuoyunu ve bu arada Kandil’i, Öcalan’ın da kendisi gibi "önce açıklama sonra müzakere" pozisyonunda olduğuna inandırmak istiyor.




Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
05.11.2024 Hatem Ete ile söyleşi: Bahçeli ile Erdoğan ayrışıyor mu?
03.11.2024 Fethullah Gülen öldüğüyle kaldı
01.11.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (239): Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandı - CHP ne yapacak?
30.10.2024 Transatlantik: ABD seçimlerine son 5 - Türkiye’de çözüm süreci tartışmaları İsrail’in İran’a cevabı
27.10.2024 Ertuğrul Özkök niçin Fethullah Gülen’i çok sevmişti?
24.10.2024 Altan Tan ile söyleşi: Kim çözüm istiyor, kim istemiyor?
24.10.2024 Transatlantik: TUSAŞ saldırısı, Öcalan’ın mesajı ve “çözüm süreci” - ABD seçimlerine son 12 - Fethullah Gülen’in ölümü
23.10.2024 Gazeteci Ahmet Dönmez ile Fethullahçılığın geleceği üzerine söyleşi: "Bu yapıyı dünya-daki hemen her sıklet merkezi yönetmek isteyecektir”
22.10.2024 “Mahrem yapı”yı yakından takip eden eski bir Fethullahçı’nın öngörüsü: "Başa Abdullah Aymaz geçer, ama esas lider Mustafa Yeşil olur”
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı