Çözüm sürecinde gerçeklerle başbaşa ve yüzyüze

10.11.2014 Habertürk

Çözüm sürecinde belli bir tıkanmanın yaşandığı muhakkak. Eğer samimi olarak sürecin yoluna devam etmesini ve Türkiye’deki "tüm sorunların anası" olan Kürt sorununu kalıcı bir şekilde çözmek istiyorsak, yaşanan sıkıntıları ve bunların kaynağını saptamamız, yani gerçekleri görüp onlarla yüzleşmemiz şart. Gelinen noktada şu gerçeklerle başbaşa kaldığımızı düşünüyorum:

Öcalan ile PKK ve HDP arasında pek fark yok
Hükümet çevreleri sürecin başından itibaren İmralı ile Kürt siyasi hareketinin (KSH) diğer kolları arasında fark olduğunu savundu ve artıları Öcalan’a, eksileri diğerlerine yazdı. Öyle ki PKK ve BDP/HDP’nin, bazı dış güçlerin etkisiyle liderlerine komplo kurmaya kalktıklarını bile ileri sürdüler. Ancak gerek Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın söyledikleri, gerekse Radikal’de Murat Yetkin’in yazdıklarından, tam tersine, dışardakilerin hâlâ İmralı’nın çizdiği perspektif içinde hareket ettikleri anlaşıldı. Dolayısıyla sürecin her kriz anında devreye sokulan "Öcalan ile konuşuruz, o dışardakileri ikna eder " oyununu daha fazla sürdürmek mümkün değil. Çünkü ikna edilmesi gereken kişi Öcalan’ın ta kendisi.

"Dış güçler" olgusu yanlış hesaplandı
Hükümet, Oslo süreci deneyiminden çıkardığı derslerden ve Kandil’in dış güçler tarafından yönlendirilmeye açık olduğu önermesinden hareketle çözüm sürecinin merkezine Öcalan’ı yerleştirdi. Bu aslında doğru bir stratejiydi. Fakat siyasi nedenlerle süreç ağırdan alınınca ve en önemlisi (IŞ)İD olgusuyla birlikte Kürt sorununun hızla bölgesel, hatta uluslararası bir soruna dönüşmesi öngörülmeyince bu stratejinin pek işlerliği kalmadı. Bu bağlamda, KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık’ın "üçüncü bir gücün" çözüm sürecine gözlemci olması için çağrı yapması ve özellikle ABD’nin adını zikretmesi anlamlı. Bayık’ın Öcalan’a rağmen konuşmadığını kabul ettiğimizde kendi Kürt sorunumuzu başkalarını karıştırmadan çözme şansımızın giderek azalmakta olduğunu düşünebiliriz.

PKK silahtan vazgeçmeye niyetli değil
Çözüm sürecinin başarıya ulaşabilmesi için ateşkesten de öte PKK’nın silahsızlanması şarttı. Zaten hak aramanın yöntemi olarak silah meşruiyetini çoktan kaybetmişti. Fakat (IŞ)İD’in Irak ve Suriye’de doğrudan Kürtleri hedef almasıyla birlikte silah tekrar bir zaruret olarak ön plana çıktı. Ne var ki PKK, (IŞ)İD’in sunduğu bu meşru zeminde başka hesaplarını görmekten de geri kalmıyor. (IŞ)İD tehdidinin, 6-7 Ekim olayları sırasında Hizbullah’a yakın bilinen kişilere yönelik saldırıları veya Yüksekova’da, Diyarbakır’da sivil giysili askerleri öldürmeyi, Cizre’de bir genci "ajan" olduğu gerekçesiyle infaz etmeyi hiçbir şekilde meşrulaştırmadığı açık. Cizre infazı dışında, bu saldırılar PKK tarafından alenen üstlenilmedi ama açık ve net bir şekilde de yalanlanmadı. KSH, şiddeti Türkiye’de siyaset yapmanın bir aracı olarak görmeye devam ettiği müddetçe barışa ve dolayısıyla çözüme ulaşmak çok zor olacaktır. 

Hükümet siyaset geliştirmekte zorlanıyor
Sürecin bu günlere kadar gelmesinde bürokratların (özellikle MİT) gayretleri belirleyici oldu. Bir aşamadan sonra onların sırtındaki yükün siyasilerce üstlenilmesi gerekiyordu. Ama bu olmadı. Her ne kadar iktidar sözcüleri çözüm sürecine inanç ve bağlılıklarını sürekli olarak dile getirseler de gelişmelere denk gelen siyasi hamleleri atmada tutuk kaldıkları için ciddi tıkanmalar yaşanıyor. Galiba önümüzdeki genel seçimlere kadar işler böyle, yani düşe kalka yürümeye devam edecek. Bölgede olağanüstü değişmeler olursa durum değişir ama o zaman iş işten geçmiş olabilir.




Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
29.12.2024 Ve yeni “Çözüm Süreci” başladı
25.12.2024 Transatlantik: Yeni Suriye’de Türkiye’nin rolü - Yemen İsrail’in hedefinde
24.12.2024 Altılı Masa’nın lâneti
22.12.2024 CHP ne zaman “Türkiye’nin birinci partisi” gibi davranacak?
18.12.2024 Transatlantik: Trump Erdoğan’ı neden övdü? PYD/YPG’nin geleceği Golani’nin zor sınavı
17.12.2024 Mehmet Altan ile Türkiye’nin gidişâtı (4): Suriye’nin geleceği - CHP’li belediyelere haciz
15.12.2024 11 soruda, YPG ya kendini fesheder mi ya da feshedilir mi?
15.12.2024 Murat Yetkin ile söyleşi: Meraklısı İçin Ortadoğu Kitabı
12.12.2024 Bahçeli’nin İmralı hamlesine seçmen nasıl bakıyor? Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi
10.12.2024 Transatlantik: Suriye’yi nasıl bir gelecek bekliyor?
29.12.2024 Ve yeni “Çözüm Süreci” başladı
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı