"Cemaat yatırılmış, boğazına bıçak dayanmışken...”

02.08.2014 Vatan
Kurdî bixwîne

Fethullah Gülen cemaatiyle AKP hükümeti arasındaki savaşın medya ayağında ilginç şeyler yaşanıyor. Örneğin bu süreçte, medyada hükümetin yanında durup Cemaat’e acımasızca saldıranların büyük kısmı İslami hareket geçmişine sahip değil, diğer bir deyişle iktidar trenine yakın zamanda atlamış kişiler. Buna karşılık İslamcı kimlikleriyle temayüz etmiş kalem erbabının çoğunun Cemaat’e karşı daha dikkatli ve ölçülü eleştiriler getirdikleri söylenebilir ki bu tutumun Başbakan Erdoğan’ı hiç memnun etmediğini farklı vesilelerle öğrendik.
Diğer tarafta ilk dikkatimizi çeken, özellikle 17 Aralık 2013’ten itibaren Cemaat yayınlarının ve Cemaat ile organik bağları olan isimlerin hükümete karşı bilfiil cephenin ön saflarında yer almaları. Halbuki Ergenekon, Balyoz, Şike, KCK gibi davalarda ilk olarak Cemaat’le özdeşleşmemiş yayın organları ve gazeteciler ortaya atılır, onların temizlemiş olduğu mayınlı sahaya daha sonra Cemaat medyası ve gazetecileri girerdi. Her ne kadar yeni dönemde durum değişmiş olsa da değişmeyen bir şey var: Cemaat’i hükümete karşı savunmada “dışarıdan” isimler çok daha etkili oluyor: Ahmet Turan Alkan, Nazlı Ilıcak, Mümtazer Türköne, Ali Bulaç ve bir ölçüde Şahin Alpay.

İlk kurşunu kim attı?

"Cemaat yatırılmış boğazına bıçak dayanmışken, kimse benden cemaatin de şusu yanlış dememi beklemesin." Ali Bulaç’ın bu sözleri Cemaat üyeleri tarafından sık sık dolaşıma sokuldu. Örneğin Cemaat’in özeleştiri vermesi gerektiğinde ısrar ettiğimde sık sık bu cümle karşıma çıkarıldı. Bulaç’ın tespiti çok göz alıcı ama birçok açıdan yanlış. Örneğin:
a)  Öncelikle hükümetin Cemaat’i yatırmış ve boğazına bıçak dayamış olduğu tespiti çok abartılı. Bulaç bu sözü 22 Temmuz operasyonundan önce etmişti. Zaten 22 Temmuz operasyonun da çok başarılı seyrettiği söylenemez.
b)  Öte yandan böyle bir cümleyi kurmuş bir kişinin, sıkıntılı olmadığı günlerde Cemaat’in yanlışlarını dillendirmiş olması gerekir, ki hatırlamıyorum
c)  Yine bu cümleyi kurmuş olan bir kişinin, yakın geçmişte Cemaat ve hükümetin birlikte Ergenekon, Balyoz, Şike, KCK gibi operasyonları düzenlediklerinde, yani 'zanlıları yatırıp bıçağı dayadıklarında' da benzer bir tutumu almış olması beklenir, ki yine hatırlamıyorum.
d)  Kaldı ki bu bir savaşsa -ki öyle- ilk kurşunu kimin atmış olduğu konusu hayli tartışmalı. Yani hükümetin durup dururken Cemaat’i tasfiyeye kalktığını ileri sürmek hiç gerçekçi değil.

Erdoğan Ergenekoncu mu oldu?

Bulaç önceki gün “Olup bitenin anlamı” başlıklı yazısında tartışmayı hak eden birçok tez ileri sürdü. Bana göre yazının en çarpıcı bölümü şu: “Bu sürecin en aktif unsurları ulusal ve muhafazakâr Ergenekonculardır. Bunlar Tayyip Bey’in arkasında duruyormuş gibi görünüp cemaatin bütün hayat alanlarını kurutmak istiyorlar. Dindarları sadece bürokrasiden değil, ekonomiden medyaya ve eğitime kadar her alandan kovmayı hedefliyorlar.”
Bulaç’ın dün Yeni Asya Gazetesi’ne verdiği ve manşete taşınan mülakatın başlığı da “Ergenekoncular AKP’yi ele geçirdi” oldu. Bulaç’ın yıllardır yakından tanıdığı, belediye başkanlığı döneminde danışmanlığını da yaptığı Erdoğan’ın, bazı “derin” yapılarla işbirliği yapıp dindarların her alandan kovulmasına alet olduğunu söylemesi bazılarına ilginç gelebilir ama bana hiç inandırıcı gelmiyor.
Bulaç Cemaat’e karşı “içeriden destekli uluslararası bir operasyon” sürdürüldüğü iddiasında, tam da aynı şeyi hükümet Cemaat için söylüyor. Bu suçlamaların hangisinin daha akla yatkın olduğunu okurlara bırakıp Bulaç’tan son bir alıntı yapalım:
“Ellerinde Cevşen olanların sokağı, sol örgütlerin şiddet sokağına benzemez.”
Evet benzemeyeceği kesin, ama neye benzeyecek acaba?
22 Temmuz’dan bu yana yaşananlara baktığımızda sanki yeni sivil itaatsizlik yöntemleri pek bulunmayacak gibi: Polis ve adliye binaları önünde toplanmalar, ailelerin daha fazla öne çıkması, avukatların ve birkaç milletvekilinin bir tür sözcü misyonu üstlenmeleri, bütün bunlar bir tür “déjà vu”.
Evet bu sahnelerin benzerlerini özellikle Ergenekon ve Balyoz süreçlerinde sık sık görmüştük; yegane değişiklik askerlerin yerini polislerin alması olsa gerek.




Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
15.12.2024 11 soruda, YPG ya kendini fesheder mi ya da feshedilir mi?
15.12.2024 Murat Yetkin ile söyleşi: Meraklısı İçin Ortadoğu Kitabı
08.12.2024 Hamas, Hizbullah ve Esad: İran’ın “Direniş Ekseni” tarihe karışırken
06.12.2024 Behlül Özkan ile söyleşi: 1982’deki Müslüman Kardeşler’in Hama ayaklanmasından bugüne
04.12.2024 Murat Özçelik ile söyleşi: Türkiye Suriye’de ne yapabilir? Ne yapmalı?
04.12.2024 Transatlantik: Suriye’de neler oluyor? Neler olabilir?
02.12.2024 Eski PKK yöneticisi Nizamettin Taş: "PKK’nin Öcalan’a bağlılığı özde değil, ağırlıklı olarak sözdedir”
01.12.2024 RTÜK İslam dinini kurtarabilir mi?
27.11.2024 Transatlantik: Lübnan’da ateşkes - Ukrayna savaşında son durum - Trump gün sayıyor
24.11.2024 Kürt realitesi, Kürt sorunu realitesi, Kürt siyasi hareketi realitesi
15.12.2024 11 soruda, YPG ya kendini fesheder mi ya da feshedilir mi?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı