Ateş İlyas Başsoy ile söyleşi – 31 Mart değerlendirmesi: Köftecilerin gazabı

11.04.2024 medyascope.tv

11 Nisan 2024’te medyascope.tv'de yaptığımız söyleşiyi yayına Tania Taşçıoğlu Baykal hazırladı

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. Siyâsal iletişimci Ateş İlyas Başsoy ile 31 Mart’ı konuşacağız. CHP neden kazandı? AKP neden kaybetti? Diğer kazananlar ve diğer kaybedenler kim oldu? Ateş, merhaba.
Başsoy: Merhaba. 

Ruşen Çakır: Birgün gazetesinde yazdığın yazında çok güzel bir tespitin var. Bu yerel seçimleri “Köftecilerin gazabı” https://www.birgun.net/makale/koftecilerin-gazabi-520623 başlığıyla anlatmışsın. Benim de aklıma gelmişti. Böyle tanımlamak değil de, Murat Kurum’un “Bakanlıkta senden olsa olsa köfteci olur” lâfı üzerine ben de çok yorum yapmıştım. Bu biraz, geçmişte AK Parti ya da Refah Partisi seçmeniyle “göbeğini kaşıyan adam” diye dalga geçen sekülerlerin yeni versiyonu gibi gelmişti. Oradan başlayalım istersen. “Köftecilerin gazabı” olayı ile. 
Başsoy: Bu seçimde, Türkiye’deki seçmen kitlesi arasında ilgimi çeken, “siyâsetsiz seçmenler”. Onlar da Türkiye’deki seçmenlerin neredeyse dörtte biri. Bu insanlar kararsız değiller. Kararlı bir şekilde oy veriyorlar, ama karar değiştiriyorlar. O yüzden bu kişiler, ANAR anketindeki “kararsızlar” kısmında olan kişiler değil. Sorduğunuz zaman hemen bir şey söylüyorlar size, ama son anda da fikir değiştiriyorlar. Bunu CHP örgütündeki insanlar şöyle tanımlar: Cuma günü, seçimden iki gün önce çarşıya giderler, cuma ve cumartesi günleri; çarşı esnafı, “Tayyip Erdoğan’a hayatta oy vermeyeceğiz. Çok pişmanız” der. Ama ne oluyorsa, pazar günü tekrar hepsi döner dolaşır, Erdoğan’a oy verir. İşte bu seçmen kitlesi yıllardır benim dikkatimi, ilgimi çekiyor. Bununla ilgili bir sürü yazı yazdım, kitaplar yazdım. Hattâ benim bütün seçim kampanyalarım, özellikle bu kesime odaklanmak konusunda. Basitçe anlatmak gerekirse, bu insanlar en genel görünümüyle esnaf. Esnaf-zanaatkâr dediğimiz insanlar. Komiler olabilir, buralarda çalışan insanlar olabilir. Daha başka bir yerden bakarsak ikinci veya üçüncü nesil kentli insanlar. Çoğu kentte yaşıyor, artık kentte tutunmaya başlamışlar. Babalarının, dedelerinin, ninelerinin geldiği kentler artık çocuklarını tanımlamıyor. Bu çok önemli bir şey. Bizim siyasal analizlerimizde turnusol kâğıdı gibi bir durum. Eğer bir insan İstanbul’da yaşayıp hâlâ “Sivaslıyım” diyorsa, o kişi büyük ihtimalle organik AKP seçmeni oluyor. Ama Sivaslı olduğu halde artık “İstanbulluyum” demeye başlamışsa, bu kişi hâlâ AKP’ye oy verebiliyor, ama AKP’nin organik seçmeni olma niteliğini yitiriyor. AKP, daha çok mezhep, hemşericilik, din gibi bildiğimiz bu tip şeylerden yükseldi. Çıkış noktası orası. Bu kitle, daha çok, esnaf diye tanımladığımız kitle, seçimin son gününde karar değiştirebiliyor. Bunu yerel seçimlerde hep görüyorduk zâten. Meselâ Eskişehir’de yaşayan taksici bir esnafı düşünelim. Allah’tan Eskişehir diye bir şehir var bu dünyada. Eskişehir olmasa bunları düşünecek, kanıtlayacak bir örneğimiz yok. 25 yıldır Yılmaz Hoca sâyesinde bir kanıt bulduk. Çünkü Eskişehir’deki bir esnaf, tatlıcı, dolmuşçu, yıllardır, “Ben oyumu AK Parti’ye veriyorum. Tayyip Erdoğan’ı çok seviyorum. Ama yerel seçimde oyumu Yılmaz Hoca’ya vereceğim” diyordu. Aslında bu bir kanıt olarak hep elimizde durdu.
Genel seçimde başka, yerel seçimde başka davranan seçmen, bu seçimde “Oraya mı gideceğim, buraya mı gideceğim” diye düşünürken, son anda seçmenin karârını değiştirmek için bir “üfleme” yetti. Her seçim olan “üflemeler” vardır. Birgün gazetesindeki o yazımda da yazdım bunu. George Ritzer’in algıyla ilgili çok güzel bir benzetmesi vardır: “Algı da katı, sıvı ve gazdır. Katı algıyı değiştirmek çok zordur. Bir buz gibi düşünün. Aynı buzu ısıtırsanız, sıvılaşır, kolayca alabilirsiniz. Biraz daha ısıtırsanız, buharlaşır. Buharlaştığında, molekülleri bir taraftan bir tarafa geçirmek için ona üflemen yeterlidir.” Tam bu üfleme ânında, nedense CHP hep işi değiştirirdi. En son 14 Mayıs’ta, hatırlarsanız son anda çok sertleşti. O âna kadar “Sana söz yine baharlar gelecek” şarkısını söylerken, son iki haftada “Beşli çeteyi hapse atacağız. Hesap soracağız” söylemine döndü. Bu söylem esnafı itiyor. Diyor ki: “Bunun derdi iş yapmak değil. Bunun derdi kavga etmek. Böyle olunca dolar artar. Türkiye ekonomisi zâten kırılgan, hassas. Ben yine dönüp dolaşayım AKP’ye oy vereyim” diyor.
İşte bu seçimde bu potları AKP kırdı. Erdoğan’ın aday gösterdiği insanlar o kadar donanımsızlardı ve o kadar deneyimsiz, acemi görüntüler çizdiler ki… Bunun kırılma noktası, Murat Kurum’un, önce Kent Lokantaları’nı küçümsemesi, hemen ardından “Sen ancak köfteci olursun” diyerek İmamoğlu’nu küçümsemeye çalışması oldu. Bu bir kırılma noktasıydı bence.

Ruşen Çakır: Evet, Murat Kurum böyle gaflar yaptı. “Köfteci” dedi, “Kent Lokantaları” dedi. Diğer tarafta, Ankara Büyükşehir Belediye adayı Turgut Altınok’un malvarlığıyla ilgili birtakım iddialar çıktı. Önümdeki rakamlarda büyükşehir sonuçlarına bakıyorum.  Hatay istisnâ. CHP Hatay’ı kaybetti. O apayrı bir olay. Ama onun dışında, CHP dört yeni büyükşehir aldı: Balıkesir, Bursa, Denizli ve Manisa’yı aldı. Koruduğu yerlere baktığım zaman, en az fark Antalya’da; Muhittin Böcek 8,7 puan farkla almış Antalya’yı. Onun dışındaki büyükşehirlerde, AKP ile arasında 9 puan, 10 puan fark var. Balıkesir’de, var olan belediye başkanını 11 puanla geçiyor Ahmet Akın. Senin memleketin Bursa’da, Mustafa Bozbey 9 puan fark atıyor var olan belediye başkanına. Tabiî ki CHP'nin adaylarının fonksiyonu vardır, ama sanki olay bambaşka bir şey. Yani AKP adayları, bir yerden sonra çok geride kalmış gibi geliyor bana. Ne dersin?
Başsoy: Biz İstanbul’dan baktığımız için bize öyle geliyor, ama her şehir kendi hikâyesini yaşıyor. Mutlaka ulusal gündemin bir etkisi var. Bütün bu seçimlerde en çok konuşulan, belki Ankara’dan bile çok konuşulan, İstanbul’dan sonra Balıkesir’di. Çünkü garip şeyler oldu Balıkesir’de. Programları izliyorum. İsmail Küçükkaya’yı, sizin programlarınızı, Fatih Altaylı’yı. O konuşmalarda lâf dönüp dolaşıyor, bir İstanbul’daki duruma geliyor, bir Ankara’ya, bir de Balıkesir’e. Halbuki Balıkesir küçük bir kent. Orada da esnafı tehdit ettiler. Orada da CHP adayının karşısına aynı isimli bir kopya aday koydular. Bunlar aslında ulusal gündemi de etkiliyor.
Sâdece İstanbul için bakarsak, İmamoğlu’nun profili, beş yıllık çalışması bu oylarda etkili. Biliyorsunuz İmamoğlu’nu hep, “Sen neden Türkiye’yi geziyorsun? Biraz İstanbul’da otursana” diye eleştiriyorlar. Aslında biz bu seçimde, o eleştirinin ne kadar anlamsız olduğunu ve İmamoğlu’nun gezmesinin ne kadar doğru olduğunu anladık. Çünkü İstanbul’a her yerden göç var. Ben Bursalı’yım ama ben bile İstanbul’a göçtüm üniversiteye başladığımda. O kadar çok yerden göç alan bir kent ki İstanbul. O zaman, İmamoğlu’nun, bu göç alan kentlerin hepsinde varlığını göstermesi gerekiyordu. İmamoğlu, o göç veren kentlere gidip garajlar yaptı, okullar yaptı, köprüler yaptı. Oralara hizmet götürdü. Bütün bunların sonunda İstanbul’da da oyunu artırdı. Bir de, oralardaki adaylar da çok oy aldılar. Meselâ biz belki Adıyaman seçimine şaşırıyoruz ama; seçimden önce Zeydan Karalar ve Vahap Seçer’le ilgili videoları görmüşsündür. Depremden sonra Adıyamanlılar çoğunlukla Mersin ve Adana’ya geldi. O insanlar, “Biz kefiliz Belediye Başkanı’na” diyorlar. Orada, başka bir kent olabileceğini gördüler. CHP’li belediyelerin altında durunca hayat çok daha güzel olabiliyormuş, bunu gördüler bence.
Elbette ülkede bir durum vardı. Dünkü yazımda https://www.birgun.net/makale/hezimetten-sonra-gelen-selamet-sonuc-ikinci-bahar-520865 bahsettiğim “Ceteris Paribus” diye tanımlanan bir yöntem var. Değişimin nedenini bulmak için kullanılan bir yöntem. Bu yöntem, fizikte, kimyada, sosyolojide, iktisatta da kullanılır. Bu tip karmaşık ve çok etkenli durumlarda, benzer şeyleri eleyip, farklı şeyler üzerinden konuşmak. 28 Mayıs seçimine göre farklı olan konu şuydu: Bu bir yerel seçimdi. Demek ki yerel seçimin bir etkisi var. Yerel seçim olunca, insanlar genelde yaptıkları refleksleri göstermiyorlar. Meselâ Mansur Yavaş benim bildiğim, gördüğüm 60-70 tâne video çekti. Diyelim ki Manisa’nın muhâfazakâr milliyetçi bir ilçesinden, CHP’nin bir belediye başkanı adayı geliyor. Mansur Yavaş, “Ben Mehmet Bey’e kefilim. Manisa’nın şu ilçesindeki arkadaşlar, Mehmet Bey’e oy verin” diyor. O video o ilçede patlıyor. Biz bunu görmüyoruz, ama yerelin böyle güzel farklı bir ritmi var. Elbette Türkiye genelindeki ekonominin çöküşü, Kılıçdaroğlu’nun gidişi, Özgür Özel’in gelişi… bunların hepsinin etkisi var. Bu yüksek puanlarda bence yerel seçimin kendi dinamiğinin de etkisi var. Eskiden sâdece Yılmaz Büyükerşen örneği verebiliyorduk. Şimdi, İmamoğlu, Mansur Yavaş, Vahap Seçer, Zeydan Karalar, Muhittin Böcek, Özlem Çerçioğlu gibi başka başarılı adayları örnek verince, seçmen, “Bunlar işi alırlarsa düzgün yaparlar” düşüncesine kapıldı. Etkilerden birisi bu.

Ruşen Çakır: Özgür Özel demişken, seninle seçimden önce yaptığımız yayında https://medyascope.tv/2024/02/20/rusen-cakirin-konugu-ates-ilyas-bassoy-chp-yerel-secimlere-kimlerle-ve-nasil-giriyor/ bir tashihe gidelim. Strateji olarak Özgür Özel için, “Konuşmasa iyi olur” gibi bir şey söylemiştin, ben de katılmıştım. Bu seçimde Ekrem İmamoğlu daha fazla öne çıktı, ama Özgür Özel de bayağı bir şey katmış herhalde, değil mi?
Başsoy: Ben son on beş güne çok takık olduğum için, son on beş gün çıkıp böyle bir sekter bir lâf söylenmesin diye dilimi ısırarak, uyarmak için bunu söylüyordum. Hakîkaten o on beş gün boyunca yanlış bir şey söylenecek diye tırnaklarımı yedim. Çünkü sahneye çıkmak, konuşmak ve orada belediye başkanlarından rol çalmak büyük bir risk olabilirdi. Ama Allah’tan yapılmadı. Belki bizim uyarılarımızın da etkisi oldu. Onun da tecrübesiyle, Özgür Özel, geçen seçimde Kılıçdaroğlu’nun son haftada yaptığı gibi, “Beşli çeteyi yargılayacağız. Hepsinden hesap soracağız, bilmem ne bilmem ne…” söylemlerine hiç girmedi. Lâfı oralara getirse, bu dediğim yüzer-gezer, siyâsetsiz seçmeni ıskalama durumumuz olabilirdi yine. Düzgün konuştu Özgür Özel. Zâten yapısal olarak da düzgün, temiz yüzlü, sempatik, tatlı dilli bir insan. Bunlar birleşince, “Kılıçdaroğlu’na elim gitmiyor, oy vermem” diyen seçmendeki o bariyer kalktı herhalde. Özgür Özel tek konu konuştu. Bakın bu çok önemli bir şey. Sâdece bir konunun üzerine gitti. Çok dallandırmadı. Meselâ Kılıçdaroğlu’nun dört beş tâne danışmanı var. Bir o kadar da kendini danışman îlân edenler vardı çevresinde. Hiçbirini kırmamak için bir ondan bir bundan, bir ondan bir bundan çok karışık ve ruhsuz konuşmalar yapardı Kılıçdaroğlu. Özgür Özel her zaman az ve net konuştu. Aynı konuları tekrarladı. Hani "Et-tekrârü ahsen velev kâne yüz seksen” diye bir lâf vardır ya? Kitabıma da epigraf yapmıştım. Aynı şeyi tekrarlaya tekrarlaya bir iş yaptı. Seçimden on beş gün önce, ondan önceki konuşmalarımda ve yazılarımda hep yazdığım ve endîşelendiğim durum bu sefer olmadı. Ama belki de, biz ve bizim gibi bir sürü insan, bunları böyle söylediğimiz için olmadı

Ruşen Çakır: Tabiî ki bu bir yerel seçim, ama rakamlar çok çarpıcı. Bayağı çarpıcı. Bülent Ecevit’in kazandığı 1973 ve 77 seçimlerinden sonra Cumhuriyet Halk Partisi ya da merkez solda bir parti, ilk defa, Türkiye’de girdiği bir seçimden birinci çıkıyor. Çok büyük bir başarı kaydetti. Daha çarpıcı olanı da şu: Adalet ve Kalkınma Partisi 2002’den beri girdiği seçimlerde ilk defa birinci gelemedi. Yani CHP’nin birinci gelmesinin ötesinde, AK Parti’nin birinci gelememesi gibi bir olay var. El değiştiren belediye sayısında çok büyük rakamlar var. Bakıyoruz, CHP’nin 191 ilçe belediyesi, 337’ye çıkmış. Neredeyse iki katı. İl Belediyesi 10’dan 21’e çıkmış — iki katından fazla. Bunun içerisinde –sen de bahsettin– Adıyaman da var, Amasya da var, MHP’den alınmış Kastamonu var, Kırıkkale ve Kilis gibi yerler de var. Buradan baktığımızda, bu sonuçlar bize, normal şartlarda 2028’de yapılacağını varsaydığımız seçimler için çok ciddî işâretler veriyor herhalde. Anladığım kadarıyla, sen de buna bakıp CHP’nin yanlış yapma ihtimâlini de önemsiyorsun herhalde — rehâvete düşme ya da yanlış okuma ihtimâlini. Ne dersin? Bu yerel seçimdeki başarıyı genel seçime çevirme konusunda, CHP’nin önündeki muhtemel yanlışlar ya da doğrular neler olabilir?
Başsoy: Şimdi çok da güzel konuşup şımartmayayım, ama ben bir yanlış olacağını düşünmüyorum. Ben daha çok 2019’da bu endîşeye kapılmıştım. Çünkü CHP beş tâne yeni büyükşehir kazanmıştı. Acaba bunlar muvaffak olamazsa veya iktidar bunları bir şekilde çok fazla ablukaya alıp, bunlar bir şey yapamazlarsa diye endîşe ediyordum. Olmadı. Hepsi inanılmaz iyi çalıştılar. Haritaya baktığınızda o haritalar kıpkırmızı oldu. Akdeniz’de ilçelerde bile AK Parti kalmadı. İnanılmaz bir şey. Antalya, Adana, Mersin’de ilçelerde AKP, MHP komple gitti. Ankara ve İstanbul’u zâten hepimiz biliyoruz. Bir sürü yeni isim katıldı. Yeni yüz çıkartma yeteneği yok AKP’nin. Çıkarta çıkarta Murat Kurum gibi düşük profilli insanları çıkartabiliyor. Yeni bir insan yok. Mesela AKP’nin önerdiği biri geliyor. Bizim “Vay be! Ne adammış ya. Karşı tarafta, ama helâl olsun” diyeceğimiz bir adam çıkmıyor artık AKP’den. Çünkü AKP liyâkati değil, itaati seçti. “Bana itaat olsun. Ben bana itaat eden insan istiyorum. Başka kimseyi istemiyorum” dedi.
Geçen gün bir yerel kanalda “2028 için ne düşünüyorsunuz?” diye sordular. “Allah izin verirse, bir aksilik olmazsa, öngöremediğiniz bir durum olmazsa, ‘İmamoğlu CB, Konya CHP’ ” dedim. Görünen o ki, 2028’de büyük ihtimalle İmamoğlu cumhurbaşkanı olacak ve yine büyük ihtimalle görünen o ki, bu belediyeler o kadar iyi çalışacaklar ki, Konya bile CHP’ye oy verecek. Şu an cumhurbaşkanlığıyla ilgili düşüncemizde bir bulanıklık yok. Biliyoruz ki o yolda İmamoğlu var, o olmazsa Mansur Yavaş var. Tamâmen netiz bu konuda. CHP’nin başında da emin ellerde olduğumuzu görüyoruz. Ben Beyoğlu’nda yaşadığım için, Beyoğlu’nda İnan Güney’in “Emin eller” sloganı benim de artık ezberime girmiş. Beyoğlu gibi, İstanbul gibi, Türkiye de emin ellerde. Özgür Özel ve çevresindeki ekibin şu andan sonra şımaracağını, yanlış bir şey yapacağını hiç sanmıyorum. Çünkü herkes, bu fırsatın 50 yılda bir geleceğini biliyor. Herkesin ağzı sütten fena yanık. Zamânında SHP’nin ne kadar başarısız olduğunu hepimiz biliyoruz. O dönemde, SHP de büyük umutlarla almıştı bütün belediyeleri. 1989 yerel seçimlerinde Türkiye’de bu târih yazıldı. O da inanılmaz bir seçimdi. Her şeyi SHP almıştı, ama SHP o avantajdan yararlanamadığı ve sonrasında bölündüğü için, biz ilginç bir 25 yıl yaşadık.
Geriye dönüp baktığımda, bunları bir tecrübe olarak düşünüyorum. Bu 25 yılda bir sürü insan korkunç şeyler de yaşadı. Hâlâ hapislerde olan, hâlâ acayip trajediler yaşayan insanlar var. Türkiye’nin belki böyle bir sınavdan, böyle bir eğitimden geçmesi gerekiyordu. Şu an benim Özgür Özel’den de İmamoğlu’ndan da vatandaş olarak bir şüphem yok. Onların da kendilerinden bir şüpheleri yok. Bence, bütün belediyeler gece gündüz çalışarak 2028 için bir gurur tablosu oluşturacaklar.

Ruşen Çakır: Son olarak, iktidar kanadına, AK Parti kanadına bakalım. Geçenlerde iktidar yanlısı gazeteleri bayağı taradım. Taradım dediğim, artık internetten tarıyoruz, eskisi gibi değil tabiî. Çok sayıda yazıya baktım. Hemen hemen hepsi aynı yerde birleşiyor: “Örgütte sorun var. Kibir var. Halktan kopuk.” Erdoğan’ın da ilk günden yaptığı açıklama ve sonrasında MYK’dan sızdırılan da benzer yönde. Yorumların hemen hemen hepsi şunu söylüyor: “Erdoğan varsa umut var, Reis bizi kurtarır. Ne yapar ne eder kurtarır”. Ben bunun çok sorunlu bir olay olduğunu ve AK Parti’nin başarısızlığının temel nedeninin, artık Erdoğan olduğunu düşünüyorum. AKP’nin, Erdoğan’ı eleştirmeden, Erdoğan dışındaki her şeyi eleştirerek gidebileceği bir yer var mı?
Başsoy: Osman Nuri Kabaktepe İstanbul İl Başkanı olunca bir yazı yazmıştım, belki hatırlarsınız. Çok alıntılanmıştı o yazı. “AK Parti Osman Nuri Kabaktepe varken İstanbul’u alabilir” demiştim. Ben Osman Nuri Kabaktepe’yi yıllar öncesinden tanıyorum. 1970- 80’lerde, bizim üniversite yıllarımızda, İslâmî kesimde, akıllıca konuşan, mantıklı konuşan, mücâhit genç çocuklar vardı. Ciddî, tutarlı, doğruya doğru diyen insanlardan biriydi benim tanıdığım Osman Nuri. Ben Osman Nuri Kabaktepe İl Başkanı olduğunda, “Osman Nuri çıkıp, ‘Kanal İstanbul saçma sapan bir projedir’ derse, AK Parti İstanbul’u kazanabilir” demiştim. Buradan hareketle böyle bir sürü örnekler verdim. Ama demediler. Onlar yine Tayyip Erdoğan’ın arkaik birtakım fikirlerinin arkasında durdular, Tayyip Erdoğan’a karşı çıkamadılar. Yeni nesil Erdoğan’a karşı çıkabilecek kadar cesâretli olabilseydi, AKP devam edebilirdi. Ama hepsi Erdoğan’ın yanında dalkavuklar gibi el pençe divan durmayı tercih etti. Zâten aksi duranlar barınamadı.
Size tamâmen katılıyorum. Çünkü 2019 İstanbul seçiminde önce, İstanbul ve diğer yerler için “Seçmen hatâ yaptı” dediler. Sanki seçmen aptalmış gibi. “Seçmen hatâ yaptı, İmamoğlu kazandı.” Sonra bir daha seçim oldu Haziran ayında. Bu kez on puan fark oldu. Erdoğan bunu “tepki oyu” olarak yorumladı. Seçmen yine hatâlı. Seçmen sanki edilgen bir varlık, hep hatâ yapıyor. “Bunlar CeHaPe’li, hiçbir şey beceremeyecekler.” Çünkü İstanbul onların, Ankara onların. Annelerinin ak sütü gibi helâl! Onlardan başka kimsenin olamaz! Beş yıl sonra da halkın, “Aman! Biz İmamoğlu ve Mansur Yavaş’a oy vererek çok büyük bir hatâ yapmışız!” diyeceğini düşünüyorlardı; “Dönüp bize oy verecekler” diye düşünüyorlardı. Bu çok tepeden bir bakış. Burada çok büyük bir kibir var. Toplumdaki o sosyolojik zeminin ayaklarının altından kaydığını; kendilerini kendi çocuklarına, kendi kızlarına ve oğullarına anlatamadıklarını görmezden geldiler. Çünkü o kadar tepeden bakıyorlardı, o kadar burunları büyüktü ki, zemine bakacak halleri yoktu. Zemine bakmazsan böyle düşersin. Ve öyle düştüler. Hâlâ da bakmıyorlar, düşmeye devam edecekler. AKP artık sırf bu dalkavukluklar ve dalkavuk zihniyeti yüzünden sürekli aşağı düşen bir parti olacak.

Ruşen Çakır: Peki Ateş, nasıl bitirelim? Ne söylemek istersin? Konuşacak çok şey var, ama hepsini konuşmaya kalksak bütün bir bayram boyunca konuşmamız gerekecek.
Başsoy: Öncelikle Özgür Özel’den şunu isterim. Çünkü İmamoğlu’nun ne yapacağını artık beş yıldır biliyoruz. Özgür Özel’i Genel Başkan olarak çok fazla tanımadık. Bu Kurultay sürecinde de bir sürü sancılı durumlar oldu. Umarım, Özgür Özel sadâkati değil, liyâkati önemser. Kişilere sadâkat olmaz, fikirlere sadâkat olur. Eğer kişilere sadâkat isterse kendisine yeni Murat Kurum’lar yaratır. Bizim, yeni Murat Kurum’lara değil, yeni İmamoğlu’lara, yeni Özgür Özel’lere, yeni illerde, ilçelerde yüzümüzü ağartan genç arkadaşlara ihtiyâcımız var. Müthiş kadrolar geldi bütün kentlere. Böyle kadroların gelmesi ve bu kadroların ellerinin rahat olması için, Özgür Özel’in Erdoğan’ı izlemesi ve Erdoğan’ın düştüğü hatâya asla düşmemesi gerekiyor.

Ruşen Çakır: Çok sağ ol Ateş. Çok güzel bir sohbet oldu yine. Bayramdan sonra İstanbul’da yine bu konuları konuşmaya stüdyoda devam edelim. Stüdyoda daha dinamik oluyoruz biliyorsun. Şimdi bayram vesîlesiyle böyle oldu. Çok teşekkürler.
Başsoy: Ben teşekkür ederim. Herkese iyi bayramlar dilerim.

Ruşen Çakır: İzleyicilerimize de teşekkür edelim. Ateş İlyas Başsoy ile seçim değerlendirmesi yaptık ve “Köftecilerin gazabı”nı konuştuk. Kendisine çok teşekkürler. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler. İyi bayramlar.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
28.04.2024 Akşener’den sonra İYİ Parti: Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak
23.04.2024 Rıfat Bali ile söyleşi: Musa’nın evlâdı Cumhuriyet’in yurttaşı
22.04.2024 Murat Somer ile söyleşi: CHP mi kazandı, AKP mi kaybetti?
21.04.2024 Erdoğan özeleştiri yapabilir veya yakın çevresinden, “Kral çıplak“ diyecek birileri çıkabilir mi?
19.04.2024 Haftaya Bakış (210): Istakozdan Rolex’e – Beklenen Erdoğan ve Özel görüşmesi
17.04.2024 Murat Ağırel ile söyleşi: Türkiye nasıl kara para aklama cenneti haline geldi?
14.04.2024 Kim Erdoğan ile müttefik olmak ister?
12.04.2024 AK Parti “yok hükmünde”, çünkü…
11.04.2024 Ateş İlyas Başsoy ile söyleşi – 31 Mart değerlendirmesi: Köftecilerin gazabı
10.04.2024 Ali Yaycıoğlu ile söyleşi: Erdoğan yorgunu Türkiye’de açılan kapı ve riskler
28.04.2024 Akşener’den sonra İYİ Parti: Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
11.02.2016 Hesabên herdu aliyan ên xelet şerê heyî kûrtir dike
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı