20 yıldır ödenmeyen ve ödeneceğe de benzemeyen namus borcu

23.11.2012 Vatan

KİTAP YAZILARI (1)

20 yıldır ödenmeyen ve ödeneceğe de benzemeyen namus borcu

Savcı Zekeriya Öz’ün kaleme aldığı ilk Ergenekon İddianamesi’ni birçokları gibi heyecanla okumaya başlamış, ama yine birçokları gibi büyük bir hayal kırıklığına uğramıştım. Onun elindeki bir yığın imkana rağmen bize anlatamadığı (veya belki de anlatmadığı) “derin devlet” olgusunu samimi olarak merak edenlere Güldal Mumcu’nun, eşi Uğur Mumcu’nun suikaste kurban gitmesinden yaklaşık 20 yıl sonra yayınlanan “İçimden Geçen Zaman” kitabını (um:ag Yayınları) tavsiye ederim.
Kitap 24 Ocak 1993 Pazar günü saat 10.30’da, yani Uğur Mumcu’nun arabasının patlayıcıyla havaya uçması sonucu hayatını kaybetmesiyle başlıyor ve 2006 yılında sona eriyor. Yaklaşık 190 sayfa boyunca, devletin aydınlatılmasını bir “namus borcu” olarak tanımladığı bir suikastin nasıl elbirliğiyle üstünün örtüldüğüne tanıklık ediyoruz.
Güldal Mumcu, sadece devleti eleştirmekle kalmıyor, aynı zamanda böylesine tarihi ve dramatik bir olay karşısında ne yapacağını şaşıranları, işgüzarlıkta yarışanları; ayrıca durumdan vazife çıkarmaya veya suikasti istismar etmeye çalışanları da alabildiğine samimi ve doğal bir dille anlatıyor. 
Ama bu bir “şikayet” kitabı değil. Çünkü hem Uğur Mumcu’nun anısı, hem de geride bıraktığı ailesi, sevenleri, dostları sayesinde ayakta duruyorlar ki yazar onlara yönelik sevgi ve minnet duygusunu ifade etmekte hiç de cimri davranmıyor.

Gazeteciliğin bir numarası

Kitaba dönmeden önce Uğur Mumcu’nun hayatımdaki yerine kısaca değinmek isterim. 23 yaşında gazeteciliği seçtiğimde kesinlikle Uğur Mumcu’nun etkisi çok büyüktü. O zamana kadar yazmış olduğu tüm kitapları okumuş, köşe yazılarının hemen hemen hiç kaçırmamıştım. Siyasi olarak hem yakın, hem uzaktık: O Kemalist bir solcuydu, bense solculuğumdaki her türlü Kemalist etkilenmeyi ayıklamaya çalışıyordum. Bununla birlikte Mumcu’yu ülkemiz gazeteciliğinde başlıbaşına bir ekol olarak görüyor ve “bir numara” olduğunu düşünüyordum. Onca yıl sonra bugünden baktığımda da, hayatımda gördüğüm, okuduğum, az da olsa tanıştığım ülkemiz gazetecileri arasında hiç düşünmeden onu birinci sıraya yerleştiririm. Kitapları arasındaysa benim için en değerlisi “Rabıta”dır.
Öldürüldüğünde New York’taydım. Çok üzülmüştüm. O tarihlerde internet çok gelişmediği için gelişmelerden çok az haberdar olabiliyorduk. Cenazesinin bir laiklik gösterisine dönüştürülmesine canım sıkılmıştı. Ortada çok fazla bir bilgi olmamasına rağmen Mumcu’nun muhtemelen İran rejiminin desteklediği radikal İslamcılar tarafından öldürüldüğü yolundaki tahminlerin aldatıcı olduğunu, cinayetin arkasındaki güçlerin böyle bir imajın ortaya çıkmasını özellikle istemiş olabileceğini düşünüyordum.
Yıllar sonra mahkeme suikastin ardında Oğuz Demir, Necdet Yüksel ve Ferhan Özmen’in bulunduğuna hükmetti ve firari olan Demir’in dışındaki iki sanık müebbet hapse mahkum oldu. Ama kitaptaki anlatımdan Mumcu ailesinin de bu karardan tam olarak tatmin olmadığını anlıyoruz. Zaten mahkeme kararına rağmen Uğur Mumcu suikastinin aydınlatılmış olduğunu düşünen herhangi bir TC vatandaşı (ki kararı veren yargıçlar da muhtemelen aynı durumdadır) bulunduğunu sanmıyorum. Bundan sonra aydınlanabilir mi? Maalesef, hiçbir umudum yok. Belki bu kitap yeniden bazı şeyleri düşünmemize neden olabilir.

Son olarak, Uğur Mumcu cinayetinin aydınlatılamamasında devletin yanısıra biz gazetecilerin de günahının çok büyük olduğunu vurgulayarak sözü Güldal Mumcu’ya ve onun kitaptaki son cümlelerine bırakmak istiyorum: 
“Yıllar boyunca bütün bu olayları yaşarken üstümden akan zamanla, içimden geçen zaman bir değildi. Biri yaşamam gereken hayatı bana sunarken, diğeri sonsuzluğun içindeki beni bana gösterdi.”

Yarın: Mete Çubukçu’nun “Yıkılsın Bu Düzen: Arap Ayaklanmaları ve Sonrası” kitabı.

Kitap Yazıları (5) En cesurumuz Hasan Cemal mi?




İLGİLİ YAZILAR
04.12.2012 Uğur Mumcu suikastinde iki soru

Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
19.01.2025 Bir türlü başlayamayan Erdoğan-İmamoğlu savaşı
19.01.2025 Eski PKK yöneticisi Nizamettin Taş: “Kürtler açısından önemli olan PKK’nin silah bırakması değil Suriye’deki kazanımların korunması”
12.01.2025 Kürtler Türkleri “satışa” mı getiriyor?
10.01.2025 Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi: Erdoğan ve AKP'ye Suriye dopingi
10.01.2025 Haftaya Bakış (249): Özel'in kırmızı kartı | Akdeniz Belediyesi'ne kayyum | Ülkücülerin Öcalan kavgası
09.01.2025 Hatem Ete ile söyleşi: Türkiye seçimlere en erken ne zaman gider?
08.01.2025 Transatlantik: Yeni çözüm süreci tartışmalarının neresindeyiz? | Suriye'de HTŞ yönetiminde bir ay
07.01.2025 Arap dünyası yeni Suriye'ye nasıl bakıyor? Yusuf el Şerif ile söyleşi
05.01.2025 Esrarengiz bir süreç üzerine notlar
03.01.2025 Haftaya Bakış (248): Yeni çözüm sürecinde neler olacak? | DEM Parti'nin temasları | Kürşad Zorlu'nun istifası
19.01.2025 Bir türlü başlayamayan Erdoğan-İmamoğlu savaşı
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı