Yumuşama/normalleşme dönemi bitiyor mu? İzleyicilerle ortak yayın

27.06.2024 medyascope.tv

27 Haziran 2024’te medyascope.tv'de yaptığımız söyleşiyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. Sizlerle ortak bir yayın yapıyoruz, yapmaya çalışacağız. Nasıl olacak; benim ve Medyascope'un YouTube sayfalarında chat bölümlerine sorularınızı, görüşlerinizi ve eleştirilerinizi yazarak bu tartışmaya katılabilirsiniz. Başlığımız çok net: "Normalleşme/yumuşama dönemi bitti mi?" Normalleşmeyi CHP söylüyor, yumuşamayı AKP söylüyor. Ama son günlerde peş peşe gelen birtakım şikâyet açıklamalarında iktidâr tarafından, onların da normalleşme kavramını kullandıklarını gördük. Önce Mehmet Şimşek, ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan normalleşme meselesini dile getirdi. Erdoğan dedi ki; "Biz normalleşme derken muhâlefeti normalleştirmeye çalışıyorduk. Bizde bir sorun yok, biz zâten normaliz. Ama muhâlefet böyle değil" dedi. Bunun inandırıcı olmadığı açık. İki gündür yaptığım yayınlarda bu konuda iktidârın tedirgin olduğunu ileri sürüyorum. Bu normalleşme ya da yumuşama, ne derseniz deyin, bu süreçten iktidâr çok fazla istediğini alamamış gibi geliyor bana. Birazdan sorularla bunları daha fazla deşeceğiz, sizin yorumlarınızla. Özellikle Mehmet Şimşek'le yapılan 4 saat 15 dakikalık görüşmenin ardından CHP’nin gölge bakanı Profesör Yalçın Karatepe'nin yaptığı açıklamalar, iktidârın ayarını çok ciddî bir şekilde bozdu ve işler karıştı. Bir diğer husus da Bahçeli'nin açık açık bu normalleşme meselesine itiraz etmesi oldu. Bunu bir şekilde Cumhur İttifâkı'nı sabote etmeye yönelik bir girişim olarak tanımladı. Sonrasında Erdoğan da Bahçeli'ye yakın şeyler söyledi.
Şimdi çok sayıda soru gelmeye başlamış. Bakalım neler var.

Ruşen Çakır: Tayfun Tufan diyor ki: ‘‘Normalleşme dönemi bana göre bitti, çok da kısa sürdü. Sizce CHP bu dönemden ne kazandı, ne kaybetti?’’ Ben bittiğine inanmıyorum. Siz öyle düşünüyorsunuz. Ama bir şekilde birazcık belki ara verse de Erdoğan tekrâr bunu sürdürmek isteyebilir. Zâten CHP, Özgür Özel bittiğini kabul etmiyor, bitsin de istemiyor. Burada bir fark var. O da şöyle bir fark… Bugün gazeteci arkadaşım Doğan Tılıç ‘‘Kayda Değer’’ yayınımıza bağlandığında, kendisi geçen en son Özgür Özel’le röportaj yapmıştı, çok önemli bir tespiti var, ben de buna katılıyorum. Diyor ki: ‘‘CHP burada AKP-MHP tabanına seslenmek istiyor, liderlere değil.’’ Ve belli ki bu konuda CHP bir ilerleme kaydediyor ya da Erdoğan'la kavga etmeden yapılan bakanlarla görüşmelerin vesaire, parti ziyâretlerinin, bu partilerin tabanındaki CHP'ye karşı alerjiyi azaltmış olma ihtimâli var. Bunu özellikle vurgulamak lâzım ve bunun da AK Parti'de bir rahatsızlık yarattığını düşünmek lâzım. Şu hâliyle bakıldığı zamân bence CHP daha kârlı. AK Parti'nin ne kazandığını, Erdoğan'ın ne kazandığını çok fazla kestiremiyorum. Zamân kazandırmaktan bahsediliyor; kazanmış olsa olsa iki aylık bir zamân kazanmış olur. Bu zâten doğal olarak yaşanacak bir zamândı.

Ruşen Çakır: Doğan Özkan demiş ki: ‘‘Azmanbüsler konusunda bile halkın düşüncesini dikkate almayanlar, başkan olunca halkı neden dikkate alsınlar?’’ demiş. Ekrem İmamoğlu'na yönelik bir eleştiri. Evet, bu Adalar meselesi, buradaki minibüs uygulaması meselesi, Büyükşehir Belediyesi’yle; ona oy vermiş olduğunu tahmin edebileceğimiz bir kitle arasında çok ciddî bir soruna yol açtı. Bakalım nereye doğru evrilecek. Ekrem İmamoğlu hâlâ bu konuda ısrarlı. Minibüslere itiraz edenler de itirazlarını söylüyorlar. Bu doğrudan yumuşama meselesiyle ilgili değildi, ama önemli bir konu olduğu için değindik.

Ruşen Çakır: Kemal İslim diyor ki: ‘‘Özel’in ‘Ben seçmenle normalleşiyorum’ sözü bana Kılıçdaroğlu'nun helâlleşmesini hatırlattı. O da helâlleşiyoruz diye, artık karşılığı olmayan siyâsetçilerle masaya oturmuştu. Seçmenle normalleşiyor ise, neden AK Parti Genel Başkanı ve MHP Genel Başkanı’yla masaya oturuyor?’’ Kemal Bey, bu söylediğiniz doğru gibi gözüküyor ama onlarla kavga etmeden, onlarla görüşen bir CHP Genel Başkanı’nın onların partisinin tabanına ulaşması daha kolay olabilir. Olaya bu açıdan bakmanın yararlı olabileceğini düşünüyorum. Bir diğer olay, geçen yaptığım yayından sonra aklıma geldi ve dedim ki; ‘‘Ya ben bunu neden daha önce düşünmedim?’’ Bu yayına vesileymiş. Şimdi hatırlayın, Kılıçdaroğlu döneminde birtakım kurumların önünde Kılıçdaroğlu giderdi, kapıdan dönerdi ve oralarda birtakım açıklamalar yapardı. Onlardan ne elde ettiğini bilmiyoruz. Fakat şimdi bakıyoruz ki CHP'liler bakanlardan randevu alıyor, bakanlarla makamlarında görüşüyorlar. Daha önce yapılan Dışişleri, İçişleri ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı görüşmeleri çok fazla yankı uyandırmadı. Ama son Ekonomi Bakanı’yla yapılan görüşme çok ciddî yankı uyandırdı ve bir baktık ki buradan CHP daha kârlı çıkıyor. CHP kalkmış, halkın taleplerini onlara iletmiş, onlardan da hiçbir değişme irâdesi görmemiş ve bunu da kamuoyuna ilân ediyor. Burada çok büyük farklar olduğunu düşünüyorum, bunu özellikle belirtmek isterim.

Ruşen Çakır: Ahmet Gülen: ‘‘Merhabalar Ruşen Bey. Futbolda Milli Takım’a kadar dahi yansıyan ayrışma varken, siyâset malûm zâten. Bu ülke ve toplum nasıl normalleşecek?’’ Nasıl normalleşecek Ahmet Bey; yendikçe normalleşiyor futbol takımı da, öyle söyleyelim. Bir şekilde normalleşmenin, birlikte hareket etmenin herkesin hayrına olduğunu göstererek bir normalleşme olacak. Yoksa kutuplaşmayı kabul ettiğiniz zamân hep siz kendinizi belli bir sınıra hapsetmiş oluyorsunuz.

Ruşen Çakır: Mert Kılıç: ‘‘Ruşen Bey, 2025 yılında bir seçim olma ihtimâli var mı?’’ Vallahi, Özgür Özel 1 buçuk yıl dedi. 1 buçuk yıl 2025'i de kapsıyor. Belki sonunu kapsıyor. Bugün Aydın Sezer bizim yayınımızda ‘‘Erdoğan, Kasım ayı seçimlerini seviyor’’ demiş. 2025 Kasım ayı diyelim. Bu seçim meselesi birdenbire çok konuşulur oldu. Çok konuşulunca olma ihtimâli artıyor mu, çok emin değilim. Bir diğer konuşulan şey biliyorsunuz 3. Dünya Savaşı. O da çok konuşulmaya başlandı. İnşallah o konuşula konuşula olmaz. Ama seçim meselesinin bu kadar çok konuşuluyor olması, konuşulmaya yeni yeni başlanmış olması olma ihtimâlini bana göre arttırıyor. Öyle görüyorum.

Ruşen Çakır: Oya Hanım demiş ki: ‘‘Sinan Ateş davasının sonucu da artık belli maalesef.’’ Evet, dün Erdoğan'ın yaptığı konuşmadaki söylediklerine bakarsak, Erdoğan burada Bahçeli'nin istediği gibi hareket edecek ve Sinan Ateş'in eşinin, yakınlarının veya onu sevenlerin beklediği gibi olayın siyâsî boyutunun ortaya çıkması için müdahil olmayacağa benziyor. Zâten daha sonra Bahçeli ile de görüştü. Bahçeli'nin, MHP'nin şu ânda belki de tek gündem maddesi var, o da Sinan Ateş davası. Pazartesi günü başlayacak. Orada çok ilginç şeyler olabilir. Dolayısıyla Bahçeli buraya Erdoğan'ın desteği ile gitmek istedi ve şu ânda almış gözüküyor. Tabiî yine de pazartesi gününü beklemek lâzım. Bâzılarının iddia ettiği gibi Ülkü Ocakları orada olay filan çıkartırsa, daha değişik tartışmalar, yeni tartışmalar başlayabilir.

Ruşen Çakır: Şair Sonat: ‘‘İmamoğlu ve Yavaş başta, Özel de sempati kazanmaya başladı’’ demiş. Onu ekleyelim.

Ruşen Çakır: Özgün Hoca: ‘‘Özgür Efendi'den ‘Sayın Özel’e geçmesi bile yeter Erdoğan'ın’’ demiş. Evet, Özgür Efendi'ydi, ‘‘Tipi Tip’’ diyorlardı, vesaire diyorlardı. Şimdi Özgür Özel'i çok takdir ediyorlar. Hattâ öyle ediyorlar ki, onun ayağını CHP içerisinde kaydırmak isteyenler olduğunu ileri sürüyorlar. Özgür Özel de bunu en son yalanladı, böyle bir şeyin olmadığını. İktidârın en büyük hesabı, gördüğümüz kadarıyla burada, CHP içerisinde bir sorun çıkartmak. Ama şu aşamada en azından böyle bir sorun çıkacağı benzemiyor.

Ruşen Çakır: Atalay Mete: ‘‘Hemen seçim isteyenler gerçekçi mi, akılcı mı, yoksa sadece devr-i sâbık talebi mi?’’ Evet, bu hemen seçim isteme meselesi gerçekten... Yani şöyle, tabiî ki 31 Mart'ın sonuçlarına baktığınız zamân iktidâr o sonuçlarla iktidârda kalamıyor, onu görüyoruz. Ama iktidârın, gerek Cumhurbaşkanı'nın gerek Meclis’in ömrü daha uzun. Yasalara göre böyle bir zorunluluğu yok. Neden bıraksın? Yani ‘‘Biz şimdi yerel seçimde çok oy kaybettik, o zamân iktidârı bırakıyoruz’’ diyecek hâlleri yok. Bırakmaları için iyice yönetemez hâlde olmaları lâzım. Bunun da bir şekilde toplumda gözükmesi lâzım. Şu hâliyle sırf 31 Mart seçim sonuçlarına bakarak erken seçim istemek gerçekçi değil. Şundan da gerçekçi değil; bu oyu verenler, CHP'ye bu oyu verenlerin kararıyla alınacak bir karar değil erken seçim. Erken seçime bugün gidilecekse, iktidâr isterse gidilebilecek ya da Cumhurbaşkanı isterse gidilebilecek. Meclis çoğunluğu, Cumhurbaşkanı vesaire... Dolayısıyla, nasıl söyleyeyim, ‘‘Halk 31 Mart'ta iktidâra dur dedi, iktidârın bırakması lâzım’’ diyerek söylenecek bir şey yok.

Ruşen Çakır: Permanent: — çok güzel isim — ‘‘Erken seçim gibi bir talep yok toplumda. Twitter ve YouTube gerçek hayât ile tutarlı bir zemin değil. Bir sene önce seçim oldu. Bir sene daha seçim ekonomisi ve ortamını kaldıramaz ne esnaf ne memur.’’ Talep var mı yok mu bilmiyorum; ama bu kadar hızlı bir şekilde olmayacağı açık.

Ruşen Çakır: Safiye Ağsarlıoğlu: ‘‘Pazartesi duruşmada nasıl bir sonuç bekliyorsunuz? Kutuplaşma kat sayısı artar mı?’’ Bir kere bir duruşmalık bir dava değil, bir süreç olacak. Belki de devâm edecek, peş peşe birkaç gün içerisinde devâm edecek. Gerginlik olma ihtimâli yüksek. Ama orada tabiî ki devletin güvenlik güçlerinin nasıl bir tedbir alacaklarıyla alâkalı bir şey. Eğer orada mahkemeyi izleyeceğini deklare etmiş olan Özgür Özel'e yönelik herhangi bir şey olursa, fiziki olarak bir müdahale olursa, bütün bu normalleşme, yumuşama her şeyi bir kenara atmak gerekir. Ne bekliyorum? Açıkçası Ülkü Ocakları bir şeyleri daha da sertleştirmek isteyebilir, yapmadıkları şey değil. Ama onlar istiyor diye bunlar olacak demek de doğru değil.

Ruşen Çakır: Mert Kılıç: "Erdoğan'ın hâlâ bir karşılığı var ama" demiş. Evet var, Erdoğan'ın hâlâ bir karşılığı var; ama yetmiyor. Yani şu hâliyle baktığımız zamân, 31 Mart'taki oyu alırsa Erdoğan bir daha seçilemiyor.

Ruşen Çakır: Uluç İnal: ‘‘1 Temmuz'da başlayacak olan Sinan Ateş davası sizce MHP'nin erken seçime gitmesine neden olabilir mi? Ellerinde koz olarak bekletiyorlar bu durumu çünkü.’’ MHP'nin erken seçime gitmek gibi bir beklentisi olduğunu düşünmüyorum. Çünkü seçime gitseler en fazla ne olur, %10'dan 11'e 12'ye çıkar, belli bir sayıda milletvekili olur ve iktidârın parçası olamaz. MHP iktidârı kaybetmek istemiyor ve özellikle de Erdoğan'ın Sinan Ateş davasını kullanarak iktidârı bozmasını istemiyor. Bence tersi bir durum var. MHP, Sinan Ateş davası nedeniyle koalisyonun, yani ittifâkın dağılmasından endişeleniyor.

Ruşen Çakır: Munise Hanım demiş ki: "Kaybettiklerini anladıkça çekilmeye başlıyorlar gibi. Yine üstten bakmalar başlar sanki." Evet, ama artık eskisi gibi sürdüremiyor, bunu da görüyoruz iktidârın son dönemdeki tutumlarına baktığımızda.

Ruşen Çakır: Serap Mesci: "Bahçeli sağlık nedeniyle el çeker siyâsetten. MHP'nin başına geçmek için ortalık karışır. Erken seçim gelir 2025'te." Serap Hanım, bu hani şeylere benziyor, falcılar gibi yapmışsınız. Yani bu dedikleriniz olabilir tabiî de böyle peş peşe olacağını, MHP'nin başına geçecek olan kişinin erken seçim isteyeceğini falan... Bunları yani çok hızlı söylüyorsunuz. Tabiî ki Bahçeli'nin sağlık durumunun çok elverişli olmadığını biliyoruz.

Ruşen Çakır: Safiye Hanım: ‘‘Kılıçdaroğlu'na yapılan yumruklu linç girişimi akıllarda’’ demiş. Evet, o akıllarda. Ama o daha böyle uzaklarda bir yerdeydi. Bu sefer çok daha başka bir şekilde, Ankara'nın göbeğinde olmasa bile Sincan'da olacak.

Ruşen Çakır: Onur Görkem Ermeral: ‘‘Seni ve ekibini çok seviyorum. İyi ki varsınız. Başlıktan hareketle, bu ekonomik bunalım altında iktidârın daha sertleşmesi, toplumun iktidâra karşı pozisyonunu kuvvetlendireceğine inanıyorum’’ demiş. Evet, daha sertleşme ihtimâli hep var. Seçimden bu yana bunu zâten konuşuyoruz. Eskisi gibi devâm etmesi mümkün değil. Ya sertleşecek ya da yumuşayacak diye savunuyorum ben. Şu ânda yumuşamaya dönüyor Erdoğan; ama yumuşamadan da beklediğini elde edememenin kaygısı var. Dolayısıyla yeniden bir sertleşme dönemine pekâlâ girebiliriz Onur Görkem'in de söylediği gibi. Bu da Sinan Ateş davası vesilesiyle de pekâlâ olabilir.

Ruşen Çakır: Oya Hanım: "İmamoğlu ve Özel ile birlikte bir program yapsanız keşke" demiş. Yani daha Özgür Özel ile tek başına yapamadık. Özgür Bey her yere çıkıyor gördüğümüz kadarıyla ama biz nedense bekliyoruz. Yanlış bir şey mi yaptık diye merâk da etmiyor değilim. İkisi birlikte herhâlde istemezler, belki isterler ama önce bir Özgür Özel ile tek yayın yapmamız lâzım.

Ruşen Çakır: Faruk Avşar: "Daha önce yaşamadığınız ve bitmeyen bir ekonomik kriz var. İki sene sonra erken seçim olması için bugünden toplum kesimlerini hazırlamaya başlamak gerekmez mi?" Evet, ekonomik kriz bitmiyor, daha da sertleşiyor. Özellikle asgari ücret, emekli maaş zammı olmayacağı gibi açıklamalar, şunlar bunlar toplumsal memnuniyetsizliği daha da arttıracağa benziyor. CHP de çok radikalleşmeden bu konuyu korumaya, muhafaza etmeye çalışıyor. Mitingler yapıyor, vesaire yapıyor. Ama tekrâr söylüyorum; burada erken seçim kararı muhâlefetin istemesiyle olacak bir şey değil.

Ruşen Çakır: Metin Kindar: "Erdoğan, Özgür Efendi'yi parlatmaya mı çalışıyor Ruşen abi? Oyun bu mu?" demiş. Özgür Efendi dediğinize göre çok sevmiyorsunuz anlaşılan. Evet, öyle bir şey yapmaya çalıştıkları belli, ama bu bir oyun. Ama bu oyunun tutup tutmayacağı tabiî ki esas olarak CHP'ye bağlı.

Ruşen Çakır: Bulutsu: ‘‘Kürt açılımı konusunda ne düşünüyorsunuz? Normalleşmeden bir Kürt açılımı çıkar mı?’’ Yok, böyle bir şey olmaz. Daha önce normalleşme olacak, ondan sonra Kürtlere sıra gelecek. Kürtler genellikle en son hatırlanan oluyor maalesef.

Ruşen Çakır: Cüneyt Pala: "Bahçeli, ‘MHP'li avukatlar o duruşmaya girecek’ derken ülkücülerin girmeyeceğini de işâret etmiş olabilir mi?" Hayır, olamaz Cüneyt Bey. Şöyle bir şey; ülkücüler dışarıda olur, o salonun dışında olur vesaire. MHP'li avukatların niye davayı izleyeceklerini anlamak çok zor. MHP yargılanmıyor, MHP şikâyetçi değil. Vallahi bir garip olay. Ve zâten Sinan Ateş'in eşi Ayşe Ateş de dikkat çekti bu garipliğe farkındaysanız.

Ruşen Çakır: ‘‘MHP, Bahçeli, Akşener bir tarafta; Özdağ, Yavaş, Koray Aydın bir tarafta. Yine iki kutuplu milliyetçilik. Neden olmasın?’’ Milliyetçiler bölüne bölüne duruyorlar. Meselâ Yavuz Ağıralioğlu da partisini kuruyor. Bayağı bir parçalanma var; ama saflaşma henüz gözükmüyor.

Ruşen Çakır: Oya Hanım demiş ki: "Meral Akşener MHP'nin başına geçip muradına erer mi acaba?" Yani MHP'nin başına geçme senaryosunu vallahi yabana atmamak lâzım. Başına mı geçer bilmiyorum ama hâlâ Erdoğan'la ne görüştüğünü, ne konuştuğunu anlatmıyor. Dolayısıyla önümüzdeki süreçte Meral Akşener, eğer siyâseti bırakmadıysa, pekâlâ MHP onun için bir seçenek olabilir.

Ruşen Çakır: Ayhan Özkaya: "Normalleşme diyen CHP’nin parti olmaktan çıkıp demokratik kitle örgütü, sendika olma yoluna girmesi ve politikalarını rejim için mücadeleye sığdırmaya çalışması normal mi?" demiş. Böyle yaptığını düşünmüyorum. Parti olmaktan çıktığını, kitle örgütü sendikaya dönüştüğünü düşünmüyorum. Eğer böyle bir şey olsaydı anormal olurdu herhâlde. Ama böyle olduğu kanısında değilim.

Ruşen Çakır: Neslihan Hanım diyor ki: "Yönetimin devleti yönetemeyeceği çok önceden belliydi. Ancak değişiklik olacağı kesin ise seçim olmalı." Bunları kestirmek mümkün değil. Yani ne nasıl olacak, nasıl bitecek bunları kestirmek mümkün değil. Ama her hâlükârda seçime karar verecek olanın, tekrâr tekrâr söyleyelim, iktidâr olduğunu biliyoruz. Burada muhâlefetten de destek isteyecektir. Muhâlefet herhâlde destek verecektir.

Ruşen Çakır: ‘‘Erdoğan bitti, köşeye sıkıştı, çaresi yok söylemlerinin fazlaca manasız iyimserlik içerdiğini söylemek doğru değil mi? 22 sene tek başına iktidârda kalabilmiş bir siyâsetçiyi hafife alan aldanmaz mı?’’ Evet, aldanır, en son seçimde olduğu gibi. Ama bu da Erdoğan'ın zor durumda olduğu gerçeğini değiştiremiyor. Zor durumda, ama bir şekilde bir yol bulabiliyor.

Ruşen Çakır: Muharrem Palaz diyor ki: "Bir şey olmayacağı belliydi. AKP 22 yıllık kodlarından kurtulamaz. Erdoğan'ın normalleşmeden cayması, CHP ve Özgür Özel'in elini rahatlatacak ve önünü açacaktır. CHP, diyalog için de elinden geleni yaptı, vazgeçen Erdoğan oldu. Bahçeli'nin çıkışlarına direnemedi." Burada Muharrem Bey, siz sanki bu iş bitmiş gibi görüyorsunuz ama Özgür Özel dahi bittiğini kabul etmiyor. Erdoğan şimdi bir çıkış yaptı, Erdoğan yarın başka bir çıkış yapar. Hattâ şey dedi, açık kapı da bıraktı; "Ben iktidârı normalleştirme peşinde değilim. Ben MHP olmasa da AK Parti olmasa da normalleşirim. Benim derdim, onların seçmenleriyle normalleşmek" dedi Özgür Özel. Evet, böyle diyor; ama bunu yaparken de bu partinin yöneticileriyle ilişkisini de normal ve yumuşak bir şekilde sürdürüyor. Burada bâzılarının sandığı gibi oyuna gelen Özgür Özel olmadı sanki. Erdoğan'ın bir oyunu varsa, ki vardı, onu gerçekleştiremedi ve bundan dolayı bir sorun yaşıyor sanki.

Ruşen Çakır: Adem Adem: "Normalleşmenin tanımı kime göre ne? Normalleşme, Evrensel İnsan Hakları ve Avrupa Kriterlerine Uyum Yasaları’nı uygulamayı kapsayan bir çerçevede mi olacaktı?" Keşke böyle olsa, ama henüz bunun çok uzağındayız biliyorsunuz. Önce daha birbirlerine "Merhaba, nasılsınız?" demek bile normalleşme konusunda Türkiye'nin atması gereken adımlardan biri.

Ruşen Çakır: Greenhand: ‘‘Harç pulu gibi orta alt sınıfı hedeflediği açık olan vergileri iktidârın yeniden sertleşme niyetine mi yormalıyız?’’ Sertleşme değil, ama iktidârın yine ekonomik krizin faturasını halkın sırtına yüklemek istediği olarak yorumlamalıyız. Ve bunun da bir tabiî ki siyâsî bedeli olacaktır. Çünkü Erdoğan’ın o eski, neydi adı, Nebati dönemi politikalarına artık dönecek hâli yok. Ve dolayısıyla Mehmet Şimşek’in çizdiği şey içerisinde gitmek zorunda. Yoksa Erdoğan askeri ücrete de zam yapardı, emekliye de zam yapardı. Ama bunları yapması hâlinde iyice büyük bir krizin içerisine düşeceğini gördüğü için bu şekilde oyunu küresel sermayenin istediği şekilde oynamaya çalışıyor.

Ruşen Çakır: Emin Kalyoncu: ‘‘Normalleşme iktidâr ile muhâlefetin aynı fikirde olması mıdır ve yararlı mıdır?’’ Hayır, böyle bir şey değil. Ama iktidârla muhâlefetin en azından birbirlerinin varlığını kabul etmesidir, birbirleriyle konuşabilmesi, tartışabilmesidir. Yakın bir zamâna kadar bu yoktu. Onun dışında da tabiî ki muhâlefetin bastırdığı birtakım normalleşme, hukuk devletine dönülmesi vesaire gibi hususlar var. Onların yapılması durumunda normalleşmenin daha bir hayâta geçtiğini göreceğiz.

Ruşen Çakır: Doruk Samuray: ‘‘Eğer normalleşme veya muhâlefetle diyalog Erdoğan için gerçek bir ihtiyaç olmasaydı bu yola zâten girmezdi. Ekonomide kemer sıkma kararları daha başlamadı bile, kışın daha zorlaşacak’’ demiş. Evet, ben de katılıyorum. Buradaki temel husus bu. Ekonomide yaşanacak olanların doğurabileceği tepkilerini biraz olsun azaltabilmek için Mehmet Şimşek'in CHP'nin gölge bakanıyla 4 saat 15 dakika konuşmasına izin verdi; ama CHP'nin gölge bakanı kalkıp o açıklamaları yapınca da pişman oldu. Böyle garip bir durum.

Ruşen Çakır: Deniz demiş ki: ‘‘Erdoğan'ın yumuşamadan kastı 'Ben ne yaparsam yapayım, bana karşı yumuşak olun' demekti. Bunları yine böyle bir yayında size yazınca bana gülmüştünüz.’’ Yine gülüyorum. Evet, böyle diyor; ama burada karşısındakinin ne yaptığı önemli. Erdoğan'ın ne yaptığı, ne yapmak istediği tabiî ki önemli; ama esas olarak burada karşısındakinin ne yaptığı önemli.

Ruşen Çakır: Yasir Cömert: ‘‘KHK mağdurları ve askeri öğrenciler de keşke bu sürecin nesnesi olabilseydi. O tarafta büyük hak ihlâlleri var’’ demiş. KHK meselesinin özellikle bir şekilde CHP'nin gündeminde olduğunu biliyorum, ama Erdoğan hâlâ o topa girmek istemiyor.

Ruşen Çakır: Ergun Kalbak: ‘‘Sanırım hem iktidâr hem de muhâlefet bu normalleşmeden değişerek çıkmış olacak. Bu, uzun yıllardır hiçbir şeyin değişmediği ülke ve siyâset açısından iyi bir şey bence. Katılır mısınız?’’ Bence de iyi bir şey, burada kaybedilen çok fazla bir şey yok. Evet, haklısınız Ergun Bey.

Ruşen Çakır: Murat Sevinç: ‘‘Özgür Özel ilginç bir deneme yapıyor. Çok başarılı olması da çuvallaması da ihtimâl dâhilinde, somut iki olgu. İktidârın kafasını karıştırabiliyor ve aynı zamânda kısmen meşruiyet de kazandırıyor. Zor iş’’diyor. Yani iktidârın bir meşruiyet arayışı yok ve kafasının karıştırdığı da muhakkak. Çünkü burada çok alışmadıkları türden bir muhâlefet var. Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu, bunlar yaptıkça öğreniyorlar ve bunu da gördük yerel seçimdeki başarılarıyla. Dolayısıyla iktidâra çalışmadığı yerden yükleniyorlar, diyelim.

Ruşen Çakır: Tutulaylaylom: ‘‘Diyalog olması önemli. Aynı görüşte olmadıkları için CHP tarafından eleştiri yapılması normal. İktidâr pamuklar içinde siyâset yapmaya alıştı. Gelen eleştirilerle o konforu kaybedince sesleri yükseldi’’ demiş. Çok iyi bir özet olmuş. Evet, bu sefer daha can yakıcı oluyor sanki muhâlefet. Çünkü her şey bir yana, bugün CHP Türkiye'nin birinci partisi. Onu özellikle aklımızda tutalım.

Ruşen Çakır: Cihan Orhan diyor ki: ‘‘İktidâr kanadının yumuşama terminolojisini bırakıp CHP'nin normalleşme terminolojisine geçmesi, muhâlefetin görüşmeleri kamuoyuna daha iyi sunduğunu gösterir mi?’’ Evet Cihan Bey, ben de birkaç gündür bunu söylüyorum. Terim olarak normalleşmenin daha öne çıkıyor olması burada inisiyatifin CHP'de olduğunu gösteriyor bence.

Ruşen Çakır: Ruken Kaya: ‘‘Sizce Ayşe Ateş ileride aktif siyâsete girer mi? Onu destekleyen, arkasında duran çok büyük bir kesim var.’’ Bilindiği gibi daha önce kendisi İYİ Parti'de, Meral Akşener tarafından danışman olarak atandı vesaire. Ama bu saatten sonra İYİ Parti'de kalır mı — bugün de Koray Aydın istifa etti — ne yapar bilmiyorum; ama şu hâliyle bir siyâsî parti gibi çok etkili oluyor, onu da kabul etmek lâzım.

Ruşen Çakır: Rudyard Kipling: — iyi bir isim bulmuşsunuz kendinize — ‘‘Şu şartlarda Özgür Özel'in erken seçim diye bas bas bağırması lâzım. Hiç devlet yönetmek gibi derdi olduğunu sanmıyorum.’’ Yani yönetmek diye derdi olmasa niye bu işi yapsın? Bas bas bağırmıyor, daha sâkin bir şekilde söylüyor. Çok yüksek sesle bağırdığı zamân ülke daha hızlı bir şekilde erken seçime mi gidecek, emin değilim.
Bir üyemiz destek vermiş, Ers, kendisine teşekkürler. Kemal İslim 10 Medyascope üyeliği hediye etmiş. Kemal Bey'e de çok teşekkür ediyoruz. Tekrâr söylüyoruz, sizin desteklerinizle biz bu yayınları yapabiliyoruz. Lütfen Medyascope’a daha fazla sâhip çıkın. Ve destek veren bütün herkese de buradan bir kez daha teşekkür ediyorum.

Ruşen Çakır: ‘‘Hatem Ete ile Haziran ayı görünümü programı yapacak mısınız? Mayıs ayı için yaptığınız program çok iyiydi.’’ Onlar PanoramaTR yaptıkça – ki her ay yapıyorlar – yapıyoruz. Haziranı da yapacağız, daha ama Haziran bitmedi. Haziran bitince herhâlde Temmuz’un ilk günlerinde yaparız.

Ruşen Çakır: Yasir Cömert: ‘‘Bu arada bu tarz hak ihlâllerinin giderilmesi için sivil toplum faaliyetleri içerisinde olan biri olarak, hak temelli bakış açınızı ve desteğinizi çok değerli buluyorum.’’ KHK'lılarla ilgili söylüyorsunuz gâlibâ Yasir Bey. Evet, hep öyleyiz. Medyascope, temel hak ve özgürlüklerin savunulmasından asla ve asla tâviz vermeyecek. Kimin neden talep ettiğine bakmaksızın her türlü talebi ve her türlü mağduriyeti gündemimize almaya çalışıyoruz.

Ruşen Çakır: Sevgi Hanım demiş ki: ‘‘Yayına geç girdim. Muhâlefetin erken seçim istememe nedenini nasıl yorumluyorsunuz?’’ İstememe değil, istiyor ama çok fazla bunun üzerinden bir propaganda yapmıyor. Yarın seçim olsa herhâlde muhâlefet memnun olur. Ama şu hâliyle bakıp böyle bir meydan okurcasına seçim talep edip Erdoğan'ın tabanındaki insanların ona daha fazla sarılmasına neden olmak istemiyor bana göre.

Ruşen Çakır: Tunay Kovancı: ‘‘Sorunun kaynağı ile sorunu çözmeyi beklemek olmaz. Ortamı sürekli germek, kutuplaşmayı körükleyen kişilerin, iktidârın normalleşmesi imkânsız. İktidâr, zamân kazanmak için normalleşmeyi gündeme getiriyor.’’ Evet, zamân kazanmak istedikleri herkesin aklına ilk gelen şey, ama bakıyorsunuz hemen bir şekilde panik yapabiliyorlar.

Ruşen Çakır: Veysel Havaoğlu: ‘‘Özgür Özel ve İmamoğlu'nun yaptıkları program doğru işlemeye devâm ediyor. CHP çalışmaları başarılı görünmekte. Yalçın Karatepe ile Şimşek görüşmesi sonuçlarının yankıları yolun doğru olduğunu göstermiyor mu?’’ Ben de açıkçası bu görüşteyim, ama buna katılmayanlar var. Salı günü bunu değerlendirmiştim, izleyenleriniz vardır. Karatepe'nin iktidârın ayarlarını bozduğunu söylemiştim. Çok ciddî bir şekilde, Erdoğan da çarşamba günü bunu gösterdi zâten.
Oya Hanım'a da destekleri için teşekkürler.

Ruşen Çakır: ‘‘Demokrat Parti'nin son yıllarına mı benziyor acaba AKP'nin şu ân içinden geçtiği süreç?’’ Birbirleriyle çok kıyaslanabilecek şeyler değil. Demokrat Parti şunun şurasında kaç sene yönetti ülkeyi? Burada 22 yıllık bir iktidâr var.

Ruşen Çakır: ‘‘Artık siyâsette tek adam yerine kadro görmek istiyorum ben. CHP'nin buna dikkat etmesi iyi olmaz mı? Yoksa halk illaki lider mi görmek istiyor?’’ Evet, burada ilginç bir durum var; hem kadro hem lider. Bir lider sorunu da var. Yani gerçekten insanlar bir lider de görmek istiyor, kadro da görmek istiyor. Şu hâliyle meselâ CHP, meselâ Yalçın Karatepe çıkıyor ya da Dışişleri Bakanı’yla İlhan Uzgel görüşüyor, gölge kabine diye bir şey var. Bunları daha fazla görmeye başlayacağız herhâlde.

Ruşen Çakır: ‘‘CHP, cemaat tutuklularını neden hiç gündeme getirmiyor?’’ Cemaat tutukluları derken Fethullahçıları kastediyorsanız bunlar zor işler. Yani çok kolay buradan kriminalize edilebilir bâzı şeyler.

Ruşen Çakır: ‘‘Mustafa Öztürk Hoca’yla bir soru-cevap yapılması iyi olurdu diyeceğim, ama ifâde özgürlüğü konusunda çok riskli olurdu herhâlde.’’ Kendisiyle ben bugün bir yayın yaptım, kaydettik, akşam da yayınlanacak. Üyeler izleyebiliyorlar şu ânda. Orada bayağı bir konuştuk, göreceksiniz. İzleyicilerden soru-cevaplı bir yayını bir dahaki sefere yaparız artık.
Bayağı bir soru ve yorum geldi gerçekten, çok önemli. Bayağı bir ilgi var bu konuya ve siyâsete ilgi giderek artıyor.

Ruşen Çakır: Kemal Bey diyor ki: ‘‘Sol da normalleşse mi artık? Kimlik siyâsetinden bıkmadılar mı? Artık sınıf siyâsetine dönmenin vakti geldi de geçiyor. ‘Veganfest bile yaparız’ yerine, ‘İşçiler de et yemeli’ demesi gerekiyor artık’’ demiş. Kemal Bey, bu mesele dünyada solun genel meselesi, biraz karışık bir olay. Ama meselâ bu hafta sonu CHP mitingi Gebze'de yapıyor, biliyorsunuz. O da bir şeyleri gündemlerine aldıklarını gösteriyor.

Ruşen Çakır: Şenol Doğan: ‘‘Fatih Erbakan, vatandaşın CHP'ye oy vermeme konusunda eskisi kadar katı olmadığını, geçişkenlik başladığını söylemiş. Bu, gelecekte bir ittifâk için yol olabilir mi?’’ Olabilir, ama bir taraftan da bir durum tespitidir. Fatih Erbakan gibi birinin bunu söylemiş olması önemli. Ben bilmiyordum, teşekkürler bu alıntıyı yaptığınız için.

Ruşen Çakır: ‘‘Mustafa Öztürk mü, İhsan Eliaçık mı Ruşen abi?’’ diye sormuş Oktay Bey. Şimdi yumuşama, normalleşme derken beni oyuna getirmeyin. İkisinin de yeri ayrı diyelim. Ama İhsan alttan gelen birisidir, İslâmcılıktan gelen birisidir. Yani bu neydi; alaylı ve mektepli. Mustafa Hoca mektepli, İhsan alaylı. Aslında ikisi birbirinden çok farklı yerlerde duruyor, onu da özellikle kabul etmek lâzım.

Ruşen Çakır: ‘‘DEVA, Yeniden Refah Partisi ve Saadet Partisi normalleşme politikasında AKP'den oy geçişi alabilecekler mi?’’ Adem Bey, DEVA'yı artık konuşmasak da olur. Saadet Partisi olağanüstü kongreye gitti, karar aldı, birden fazla aday çıkınca kararı iptal etti. Yani bu partiler pek parlak durumda değiller. Bir tek Yeniden Refah Partisi önemli, onu özellikle vurgulamak lâzım.
Evet, yavaş yavaş toparlayalım. Bakıyorum, atladıklarım var illaki. Hepsini yapmamız mümkün değil.

Ruşen Çakır: ‘‘Normalleşme ve yumuşama konuşulurken Kürtler hep konu dışında tutuldu. Bu süre zarfında Kürtlere yönelik kayyum veya baskılar arttı. İçinde Kürtlerin olmadığı bir normalleşme olamaz’’ diyor Muharrem Bey. Evet, doğru. Yani normalde bir normalleşme, yumuşama denen olay hayâta geçmiş olsaydı, meselâ Selahattin Demirtaş'ın tahliyesi vesaire gibi konuların da gündemde olması gerekirdi. Erdoğan'ın buna çok da hazır olmadığını, çok da niyetli olmadığını görüyoruz. Ama partisinin içerisinden çok sayıda insanın böyle bir beklentisi olduğu muhakkak. Buradaki sorun şu; AK Parti içerisindeki, çok üst düzeyde isimler de var, bu kişiler normalleşme ya da fabrika ayarlarına dönme gibi şeylerle birtakım rahatsızlıkları dile getiriyorlar, ama bunların hepsini yani böyle mıy mıy ediyorlar. Hiç açıktan konuşan görmedik. Onlar görmezse, o zamân bir şey olmaz. Onların çıkıp bir şekilde bir şeyler söylemesi lâzım. Ama korkmaya devâm ediyorlar. Korkacaklar herhâlde.

Ruşen Çakır: ‘‘Halkı kutuplaştırmak ile o halkı bölmek arasındaki farkı gerçekten bilmek istiyorum.’’ Kutuplaşan halkın bütünleşmesi kutuplaşma konuları üzerinden hallolabilir; ama bölme bambaşka bir şey, onun telâfisi pek yok. Kutuplaşmanın illaki bölünme anlamına geldiğini söylemek mümkün değil. Kutuplaşmanın etkisi azaldıkça birtakım farklı toplumsal kesimler arasında yakınlaşmalar da olabilir.

Ruşen Çakır: ‘‘Bugün Özgür Özel'in ‘CHP özgüvenli muhâlefet yapmaya devâm edecek’ açıklaması için ne dersiniz?’’ Normal bir açıklama, öyle olağanüstü bir şey yok, bir söz yok.

Evet, burada noktayı koyalım. Bu yaz gününde 40 dakikadır konuşuyoruz, maşallahımız var. Hepinize çok teşekkürler. Normalleşme mi, yumuşama mı? Bitti mi, devâm mı ediyor? Bu sorulara birlikte cevap aradık, pek bir cevap bulamadık ama olsun. Konuşmaya devâm edeceğiz. Pazartesi günkü Sinan Ateş duruşmasının çok kritik olduğunu tekrâr söyleyelim. Bakalım neler olacak? Şu ânda ‘‘Şu olacak, bu olacak’’ demek mümkün değil. Ama o dava Türkiye'nin yakın siyâsî geleceğini en azından ciddî bir şekilde etkileyebilir. Şu hâliyle görüldüğü kadarıyla Erdoğan, Bahçeli'nin yanında duruyor. Erdoğan, Bahçeli'nin yanında duruyorsa, o zamân orada ülkücülerin bir gövde gösterisi olabilir. Ve bunu özellikle Özgür Özel'e yönelik olarak bir taciz gibi yapmaları hâlinde gerçekten bu tam MHP'nin arzuladığı bir şey olur kanısındayım. Evet, noktayı koyalım. Söyleyeceklerimiz bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
20.10.2024 Doğrusuyla yanlışıyla Kürt hareketi üzerine yedi öne çıkan önerme
14.10.2024 Türkiye’nin Selahattin Demirtaş’a ihtiyacı var
13.10.2024 “Ben senin, beni sevebilme ihtimalini sevdim!”
09.10.2024 Transatlantik: ABD seçimlerine son 26 gün - 7 Ekim’in birinci yılında Ortadoğu
08.10.2024 Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi: Türkiye’nin gündeminde “muhâlefet boşluğu” var
08.10.2024 Mümtaz’er Türköne ile söyleşi: Silivri Postası
06.10.2024 Özgür Özel üzerine bazı gözlemler ve notlar: Pirinç/bulgur paradoksu
03.10.2024 Aydın Selcen ile söyleşi: İran-İsrail gerginliğinin geleceği
03.10.2024 Arzu Yılmaz ile söyleşi: Ortadoğu alt üst olurken Türkiye ve Kürtler
02.10.2024 Transatlantik: İsrail İran’a cevap verir mi? Lübnan’da Hizbullah’ın geleceği – Walz-Vance münâzarası
20.10.2024 Doğrusuyla yanlışıyla Kürt hareketi üzerine yedi öne çıkan önerme
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı