Türkiye’nin Selahattin Demirtaş’a ihtiyacı var

14.10.2024 medyascope.tv

14 Ekim 2024’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler. Türkiye’nin gündeminde Devlet Bahçeli’nin DEM Partililer’e uzattığı el var. O günden bugüne birçok yerde bayağı bunu konuşuyoruz; ama henüz hiçbir şey belli değil. “Yeni bir süreç mi başlayacak?” sorusu var; ama bu süreç her ne ise, bunun bir çözüm süreci olarak adlandırılmayacağı muhakkak. Birçok kişi bunun bir aldatmaca olduğunu, zaman kazanmaya yönelik olduğunu düşünüyor. Özellikle muhâlefet cephesinde çok kişi böyle düşünüyor ve bunu da dillendiriyorlar. Bir oyun olduğunu, Erdoğan’ın tekrar seçilebilmek için DEM Parti’ye ihtiyâcı olduğunu, onun için bu hamleyi yaptığını söylüyorlar. Ama hamlenin esas olarak ilk olarak Devlet Bahçeli’den gelmiş olması kafaları karıştırıyor. Özellikle DEM Partililer çok şaşırmış durumdalar. Fakat şu âna kadar DEM Partililer tarafından yapılan açıklamalarda genellikle pozitif bir bakış açısı hâkim, bir şans verme eğilimi hâkim. Tabiî ki birçok kişi onların kandırılacağını düşünüyor olabilir; ama DEM Parti, parti olarak Türkiye’de yeni olmakla berâber çok köklü bir geleneğin, çok büyük deneyim sâhibi bir geleneğin partisi. Dolayısıyla öyle kolay kolay oyuna gelecek bir parti olmadığını söyleyebiliriz. Fakat ortalık gerçekten belirsiz. Bu olayın bir diğer boyutu tabiî ki bölgesel gelişmeler. Bölgede İsrail’le İran’ın birbirlerini hedef almalarıyla berâber birçok şey değişti, daha da değişeceğe benziyor. Burada, bütün bu değişimlerden Türkiye’nin ve bölgenin dört ülkesine yayılmış olan Kürtler’in etkilenmemesi mümkün değil. Dolayısıyla çatışan güçler, Kürtler’e ve Türkiye’ye değişik roller biçecek olabilir, biçiyor olabilir ve burada da Ankara’nın, Türkiye’yi yönetenlerin bu konuda birtakım şeyler yapmak istiyor olabileceği ihtimâlini yabana atmamak lâzım.
Şu âna kadar çok yayın yaptım, çok kişiyle. Geçen hafta, “Haftaya Bakış”ta bunları Kemal ve Kadri ile de konuştuk. Altan Tan’la, Cuma Çiçek’le, bugün “Hafta Başı”nda Arzu Yılmaz ve Vahap Coşkun’la da konuştuk. Ama biraz da ben bir şeyler söyleyeyim istiyorum. Bugün Vahap Coşkun’la yayında da Devlet Bahçeli’le bir anekdotumuzu anlattım: İlk çözüm süreci başladığında, o târihte İçişleri Bakanı olan Beşir Atalay’ın katılımıyla Polis Akademisi’nde “Açılım Çalıştayı” diye bir çalıştay düzenlenmişti ve çok sayıda gazeteci çağrılmıştı. Galiba 16-20 arası, 20’ye yakın gazeteci vardı ve birisi de bendim. Yani açılımın açılışı orada yapıldı denebilir. Devlet Bahçeli de o târihte Basketbol Milli Takımı’na atfen söylenen “12 dev adam” sözünü “12 kötü adam” diye uyarlamıştı ve baştan îtibâren bu sürece karşı çıkmıştı. Sonra da, “Ne kötülüğümüzü gördünüz?” diye sorduğumda, orada 12’den fazla kişi olduğunu, beni kastetmediğini söylemişti. Öyle bir görüşmüştük. Şunu söylemek istiyorum; o süreci başından îtibâren yakından, heyecanla ve umutla tâkip etmiş bir gazeteciyim. Hem gazetecilik anlamında yapacak çok iş vardı, hem de vatandaş olarak Kürt sorununun çözülme ihtimâli açıkçası beni çok heyecanlandırıyordu. Sonuçta hayal kırıklığına uğradık. O süreçte Kandil’e birkaç kez gittim. Birincisi, Murat Karayılan’ın yaptığı o meşhur basın açıklaması. PKK’nın Türkiye’deki güçlerini geri çekme karârını açıkladığı basın toplantısına çok sayıda gazeteci gitmişti ve biz orada NTV’de Kandil’den canlı yayın yapmıştık. Böyle şeyler yaşandı Türkiye’de; yani çok da eski bir zamanda değil. Onun dışında Cemil Bayık’la, Duran Kalkan’la da röportajlar yapmıştım.
Şimdi bakıyorum, o günlerin tekrar yaşanması mümkün gözükmüyor. Bir şekilde Kandil’in onayının ya da rızâsının olması gerekiyor. Bu rızâ nasıl sağlanacak? Tabiî öncelikle bir niyet olması lâzım; bir şeyleri yapma niyeti olması lâzım. Eğer Bahçeli ve Erdoğan’ın kafasında, DEM Parti’nin Abdullah Öcalan’a ve Kandil’e, PKK’ya rağmen kendileriyle işbirliği yapacağı gibi bir düşünce varsa, bu hiç gerçekçi değil. Bunu en iyi bilen de herhalde ikisidir; Erdoğan’dır, Bahçeli’dir. DEM Parti, Öcalan’a yani İmralı’ya ve Kandil’e rağmen herhangi bir adım atmak durumunda değil. Zâten sürekli olarak da muhâtabın Abdullah Öcalan olduğunu söylüyorlar. Sonuçta, önümüzdeki dönemde eğer bir şeyler olacaksa, bunun yeri Türkiye Büyük Millet Meclisi gibi görünüyor. Ama başkanlık sisteminde bu ne kadar olur? Açıkçası buna çok emin değilim. DEM Parti’ye daha fazla rol biçilebilir, ama bir şekilde burada Kandil ve İmralı’nın rızâsının olması gerekiyor. Bunların hepsi, “Bakalım, bekleyelim, görelim” denilecek şeyler.
Fakat DEM Parti’ye baktığımız zaman ortada çok ciddî birtakım sorunlar var. Bunların birincisi şu: DEM Parti çok güçlü bir kitle tabanına sâhip; en son yapılan seçimlere baktığımızda, en azından %10 civârında oyu rahatlıkla alabilen bir parti. Ve taraftarları, yani parti seçmeni ve üyeleri, kendisine çok ciddî bir şekilde bağlı. Ama burada bağlanılan şey DEM Parti değil. Daha önce HEP’ti, DEP’ti, HADEP’ti, HDP’ydi, Yeşil Sol Parti’ydi; partilerin adları değişti, ama bu kişilerin bağlılıkları, çoğu Kürt olan –hepsi değil tabiî ki– bu vatandaşların bağlılıklarında iniş çıkışlar olmakla beraber, o güçlü bağ hep var oldu. Ve bu kitle, bu taban, şu anki DEM Parti’nin tabanı çok politize bir taban. Her şeyi çok yakından tâkip etmeye çalışan, tartışan bir taban ve bugüne kadar çok ciddî bedeller ödemiş, yakınlarını kaybetmiş, çok acılar çekmiş bir kesimden bahsediyoruz. Ve şu hâliyle özellikle devletin DEM Parti’yi, daha doğrusu Kürt partilerini, Kürt siyâsî hareketinin partilerini şeytânîleştirme ve kriminalize etme politikası sonucu bu parti çok zayıflatıldı. Şu anda yüzlerce, belki binlerce insan cezâevinde. Tabiî ki ilk akla gelen Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Selçuk Mızraklı ve diğerleri. Çok sayıda isim var. Ve hâlâ operasyonlar sürüyor. En son Iğdır’da İl Eş Başkanı tutuklandı, operasyonlar devam ediyor. Bu partinin, bu hareketin belini kırmak için devlet elinden geleni yaptı ve yapıyor. Bu hâliyle bu parti, gerçek gücünü tam olarak yansıtamıyor. Böyle bir realite var.
Bir diğer husus da, çok ciddî bir liderlik sorunu var. Özellikle Selahattin Demirtaş’ın cezâevine atılmasıyla — ki târihine bakalım: 2016’nın 3 Kasım’ını 4 Kasım’a bağlayan gece, yani 8 yıl olmak üzere. O zâten Erdoğan’ın aldığı en kritik kararlardan birisiydi. Selahattin Demirtaş çok güçlü bir lider olarak ortaya çıkıyordu HDP içerisinde ve onu ve arkadaşlarını, o târihte öne çıkan ne kadar isim varsa, sudan sebeplerle, özellikle Kobani olayları, Kobani işgalini, daha doğrusu IŞİD’in Kobani kuşatmasını protesto etmek için, Ankara’nın bu konuda hiçbir şey yapmamasını protesto etmek için düzenlenen gösteriler bahâne edilerek çok sayıda kişi tutuklandı. Yıllardır cezaevindeler; cezâ alanlar oldu, çıkanlar oldu. Selahattin Demirtaş hakkında defalarca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde kararlar alındı; ama Ankara, Erdoğan, bu kararların hiçbirisine uymadı, gereğini yerine getirmedi. Bir anlamda şu anda Selahattin Demirtaş ve arkadaşları yıllardır rehin bir şekilde tutuluyorlar. O târihten bu yana çok kişi geldi geçti, partilerin adları değişti. Çok kişi geldi geçti. Meselâ şu anda Grup Başkanvekili olan Sezai Temelli ve başka isimler partide eş genel başkan oldular. Mithat Sancar oldu, Pervin Buldan oldu. Ve şimdi Tülay Hatimoğulları ile Tuncer Bakırhan yürütüyor. Evet, partide çok kolektif bir yönetim var. Eş genel başkanların da bir rolü var; ama Selahattin Demirtaş’tan bu yana bir sorun var ve bu sorun giderek kendini daha fazla gösteriyor.
Bir diğer husus da, Selahattin Demirtaş’ın partiyle bir sorunu var. Bunları her ne kadar karşılıklı olarak alenen dile getirmeseler bile, konuyu yakından izleyenler biliyorlar ki bir mesele var. Bunu bir kenara koyalım. Ama şu anda eğer gerçekten DEM Parti’nin merkeze alınacağı, bir şeyleri değiştirme… Ne demişti Cengiz Çandar? “Bir süreç olmasa bile, bir şeyler pişiriliyor” demişti. Bir şeyler pişirilecekse, burada bir tarafın da güçlü bir şekilde temsil edilmesi gerekir. Ve birçokları gibi benim de ilk aklıma gelen, Selahattin Demirtaş. Çünkü Selahattin Demirtaş’ın bu parti tabanında çok ciddî bir karşılığı var. Bir mesele şu: “Selahattin Demirtaş’ın liderliği Abdullah Öcalan’ın liderliğine rakip mi olur?” meselesi var. Selahattin Demirtaş en son yaptığı açıklamalarda bu konuda kesin bir şekilde tavrını açıkladı ve muhâtabın Öcalan olduğunu söyledi. Yani Öcalan’la bir rekabet içerisinde olmayacağını da taahhüt etmiş oldu. Fakat ortada şöyle bir mesele var: 17 Mart 2015’teki Haziran seçimlerinden önce HDP parti olarak seçime girmeye karar verdi ve Selahattin Demirtaş partisinin grup toplantısında üç cümle kurdu: “Seni başkan yaptırmayacağız, seni başkan yaptırmayacağız, seni başkan yaptırmayacağız.” Bu, Erdoğan’a karşı çok açık alınmış bir tavırdı, bir meydan okumaydı. Ama Erdoğan başkan seçildi, Erdoğan kazandı. Fakat Selahattin Demirtaş onun önünde çok ciddî bir engel oluşturdu ve Erdoğan bunun hesâbını sormaya devam ediyor.
Ama artık bir yerde bunun bitirilmesi gerekiyor. Çünkü eğer gerçekten bir şeyler yapılmak isteniyorsa, öncelikle zâten cezâevindeki siyâsî tutukluların bırakılması gerekir. Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Selçuk Mızraklı ve diğerlerinin bırakılması gerekir. Bunu Sırrı Sakık bir “yol temizliği” olarak söyledi. Yani siz bu kişileri cezâevinde tuttuğunuz müddetçe, hiçbir konuda bu partinin tabanını, bu partinin kadrolarını iknâ edemezsiniz. Bunu bir kere muhakkak yapmanız gerekiyor. İkincisi de Selahattin Demirtaş gibi birisinin bu işin bir yerinde olması gerekiyor. Şimdi kendisi, biliyorsunuz, en son “Artık ben gündelik siyâsetle ilgilenmiyorum, röportaj vermeyeceğim” diye bir açıklama yaptı. Ama bir iki toplantıya yolladığı mesajlar var. Onun dışında kamuya yönelik olarak konuşmuyor. Ama kendisini ziyârete giden milletvekillerine, avukatlara çok şeyler söylediğini, başta eşi olmak üzere âilesine çok şeyler söylediğini biliyoruz. Yani onun “Siyâsetle ilgilenmiyorum” demesi, fikir üretmediği, gelişmeleri tâkip etmediği anlamına gelmiyor. Ama açıkça bir şeyler söylemiyor. Tabiî bunun birkaç boyutu olsa gerek. Birincisi, Selahattin Demirtaş, Mayıs seçimleri öncesinde Kemal Kılıçdaroğlu’na çok ciddî bir şekilde angaje oldu ve Kemal Kılıçdaroğlu’na angaje olan birçok kişi gibi kaybetti. Olayın böyle bir boyutu var, bunun verdiği bir burukluk var tabiî ki. Bir diğer husus da, partiyle olan ilişkilerindeki birtakım sorunlar. Bütün bunlarla berâber, Selahattin Demirtaş bir şekilde kendisini geriye çekti. Ama artık Türkiye’nin Selahattin Demirtaş olmadan siyâset yürütme lüksü bence kalmadı. Zâten yoktu; ama artık özellikle Erdoğan’ın birtakım inatlardan vazgeçmesi gerekiyor.
Şimdi bir iddiaya göre Erdoğan, Selahattin Demirtaş’ın bu olaya dâhil olmasını istemiyor. Bir diğer iddiaya göre de öyle bir derdi yok. Değişik şeyler var tabiî ki. Ne düşünür bilmiyorum, ama artık bu inadından, bir tür kan dâvâsına dönüşmüş olan inadından vazgeçmesi Erdoğan için de hayırlı olur. Eğer gerçekten bu konuda birtakım gelişmeler yaşatmak istiyorsa ve bu anlamda da kendi iktidârını bu yolla daha güçlü bir şekilde korunaklı kılacağını düşünüyorsa, nispeten zayıf bir DEM Parti ile değil, daha güçlü bir DEM Parti ile görüşmesinin daha akılcı olduğunu düşünüyorum. Ama büyük bir ihtimalle böyle olmayacaktır. Büyük bir ihtimalle Selahattin Demirtaş’ın olaya karıştırılmadığı, belki Abdullah Öcalan’ın daha fazla öne çıkacağı, Öcalan’a yönelik tecrîdin kaldırılacağı ya da gevşetileceği bir süreç yaşayabiliriz. Tabiî ki Öcalan’ın bir rolü var, çok önemli bir rolü var. Onun söyleyecekleri çok önemli; ama Öcalan, devlet tarafından serbest bırakılması mümkün olmayan bir isim. Ama gerçek hayatta birisinin olması gerekiyor. Eğer bir olay varsa, gerçekten pişirilen bir yemek varsa, bu olayın mutfağında birilerinin olması gerekiyor. Var olan DEM Parti’ye cezâevindeki çok sayıdaki kadronun takviye olarak gelmesi gerekiyor. Bunu yaparlar mı? Çok iyimser değilim; ama yapmalarının Türkiye’nin hayrına olduğunu düşünüyorum. Ve artık, özellikle Selahattin Demirtaş’ın tekrar Türkiye’de siyâsî alana dönmesini ve siyâsî alana bir hareketlilik getirmesini bekliyorum. Çünkü çok dingin gidiyor. En son Selahattin Demirtaş da biliyorsunuz, yeni bir şeyler olacaksa, Kürt sorununda bir şeyler olacaksa bunun Abdullah Öcalan ve Erdoğan tarafından yapılabileceğini söyledi. Yani bir anlamda başladığı noktaya döndü. Başladığımız nokta neydi? İlk çözüm süreci noktasındaydı. Dolayısıyla Selahattin Demirtaş iktidarla birtakım şeylerin değiştirilmesi, düzeltilmesi yoluna gidebilecek bir çizgide. Ama tabiî ki burada karârı siyâsî iktidar ve özellikle Erdoğan verecek. Tekrar söylüyorum: Türkiye’nin Selahattin Demirtaş’a ihtiyâcı var. Türkiye derken herkesi kastediyorum; siyâsî iktidârı da muhâlefeti de kastediyorum. Ama en çok tabiî ki DEM Parti’nin ve Kürtler’in ihtiyâcı var. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
20.10.2024 Doğrusuyla yanlışıyla Kürt hareketi üzerine yedi öne çıkan önerme
14.10.2024 Türkiye’nin Selahattin Demirtaş’a ihtiyacı var
13.10.2024 “Ben senin, beni sevebilme ihtimalini sevdim!”
09.10.2024 Transatlantik: ABD seçimlerine son 26 gün - 7 Ekim’in birinci yılında Ortadoğu
08.10.2024 Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi: Türkiye’nin gündeminde “muhâlefet boşluğu” var
08.10.2024 Mümtaz’er Türköne ile söyleşi: Silivri Postası
06.10.2024 Özgür Özel üzerine bazı gözlemler ve notlar: Pirinç/bulgur paradoksu
03.10.2024 Aydın Selcen ile söyleşi: İran-İsrail gerginliğinin geleceği
03.10.2024 Arzu Yılmaz ile söyleşi: Ortadoğu alt üst olurken Türkiye ve Kürtler
02.10.2024 Transatlantik: İsrail İran’a cevap verir mi? Lübnan’da Hizbullah’ın geleceği – Walz-Vance münâzarası
20.10.2024 Doğrusuyla yanlışıyla Kürt hareketi üzerine yedi öne çıkan önerme
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı