KHK’lıların yalnızlığı

10.06.2025 medyascope.tv

10 Haziran 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. Uzun bir bayram tatilini bitirdik, tekrar hayata döndük ama ben bayramda da çalıştım tabii bir işkolik olarak. Bu bayram sonrasına yaptığım ilk yayında ‘‘kanun hükmünde kararname’’ ile mağdur olan binlerce kişinin ve tabii ki onların yakınlarının, yakın çevrelerinin yalnızlığından bahsetmek istiyorum. Bunun bayramla şöyle bir ilişkisi var. Bayramda bir video izledim. Kendisi de KHK'lı olan Fatma Zehra Fidan'ın bir videosu. Öğretim üyesiymiş, sosyolog ve KHK ile üniversiteden atılmış. Şöyle diyordu: "Biz KHK'lılar dokuz yıldır bayram yapmıyoruz" diyordu ve yaşanan mağduriyetleri anlatıyordu. İntiharlar, ki son dönemde arttığı söyleniyor; tabii cezaevlerinde olanlar var, iş bulamayanlar var, emeklilik hakkı gibi birçok konu söz konusu ve en son infaz düzenlemesinde KHK'lılar da umdukları, bekledikleri hiçbir şeyi bildiğim kadarıyla bulamadılar. Bir yalnızlık var. Çok az kişi sahip çıkıyor. İktidar zaten ilgilenmiyor. Muhalefet partileri arada sırada gündeme getiriyor. Bir iki kişi, ki ilk başta tabii DEM Parti Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, bir iki kişinin çabalarıyla gündemde kalmaya çalışıyor. Bu KHK meselesi 15 Temmuz darbe girişiminin sonrası, yani dokuz yıl oldu, olağanüstü hal dönemindeki KHK'larla insanlar işlerinden edildiler ve o zamandan bu zamana bakıldığında KHK mağdurlarının ve onlara destek verenlerin çok ciddi anlamda örgütlenemedikleri, çok geç kaldıkları ve çok yaygınlaşamadıkları gerçeğiyle karşı karşıyayız. Tabii çok önemli girişimler var. Mesela bir KHK televizyonu var, başka birtakım faaliyetler de var. Dönem dönem bu konuyu gündeme getiren bazı hukukçular var ama baştan bir tereddütle başladı KHK'lıların hak savunuculuğu. Burada temel mesele açık söylemek gerekirse, KHK'lıların ezici bir çoğunluğunun, hepsi olmasa bile ezici bir çoğunluğunun Fethullahçı hareketle ilişki nedeniyle KHK mağduru edilmeleri ve bu hareketin de sivil olma iddiasındaki bu hareketin de aslında bir devlet içerisinde paralel örgütlenmeyi temel aldığı ve sivil toplum faaliyetlerini sadece şematik, göstermelik yaptığı gerçeğiyle karşılaştık ve böyle hayati bir durumda yasal anlamda hiçbir etkili çalışma yapmadılar. Yapamadılar demeyeceğim, yapmadılar. Yapmak da istemediler. Yurt dışında tabii birtakım faaliyetler yaptılar ama yurt dışındaki faaliyetler de yurt içindeki KHK'lıların sorunlarını çözmek ya da daha genelleştirelim, bu darbe girişimi sonrası mağdur edilen sivillerin durumunu düzeltmekten ziyade bir anlamda daha da kötüye çevirebildi çünkü bu faaliyetler bir siyasi faaliyet olarak yapıldı. Hak savunuculuğundan ziyade Fethullahçı hareketin hala yaşadığını, ayakta olduğunu gösterme, bir meydan okuma olarak çıktı. Zaten yurt dışında olduğu için çok etkili olması mümkün değildi. Fakat şöyle bir gerçek var: Türkiye'deki mağdurlar, bunu ısrarla söylüyorum ve söylemeye devam edeceğim, Türkiye'deki mağdurlar dışarıdaki lider kadronun, ölene kadar tabii ki Fethullah Gülen'in de ve diğerlerinin bir tür varlık nedeni oldu, sermayeleri oldu. Yani onlar üzerinden kendileri var kalmaya devam etti. Tabii bu ince bir nokta. Bir diğer nokta da şu: Fethullahçılar Türkiye'de çok kötü bir sicile sahip oldukları için, en önemlisi birçok kişiyi, farklı kesimlerden birçok kişiyi kullanıp attıkları için insanlar, dışarıdan olan insanlar onlara yardım eli uzatmaktan da bayağı bir imtina ettiler. Bu konuda çok gözlemlerim var, hepinizin vardır. Yani bu sadece ‘‘Ne olur ne olmaz, başımıza iş gelir’’ meselesi değil, bu başka bir şey; çünkü Fethullahçılık darbe girişimi ile beraber kalan son toplumsal meşruiyetini de yitirdi ve dolayısıyla devletin de çok yoğun bir propagandası da olunca toplumda, sivil toplumda bu kişilere bir vebalı yaklaşımının bayağı etkili olduğunu görmek gerekiyor. Burada kim haklı kim haksız tartışması bir yerden sonra çok anlamlı değil ama böyle bir realite var, bunu kabul etmek lazım. Burada bir başka husus da şu. Kendi deneyimimden biliyorum, uzun zamandır Medyascope üzerinden çünkü darbe girişimi olduğu sırada ben artık merkez medyada değildim, Medyascope'taydık. Neredeyse başından itibaren bu konuyu yakından takip etmeye çalıştık. Özellikle insan öyküleri, mesela Meriç'te boğulan çocuklar, aileler gibi olayları gündemde tutmaya çalıştık. Fakat bunları yaparken, olayın insani boyutunu sonuna kadar sahiplenip bunu kamuoyunun dikkatine sunmaya çalışırken aynı zamanda Fethullahçı hareketin de eleştirisini yaptık, yaptım, ki normali de buydu. Ve burada, herkesten olmasa bile çok kişiden çok sert, tatsız tepkiler aldık. Yani şöyle bir şey istendi, kendi deneyimimden biliyorum: ‘‘Sadece olayın hak savunuculuğu boyutunda kal, onun dışındaki işlere girme, senin haddine değil. Burada soykırım uygulanıyor, soykırımın parçasısın’’ falan. Halbuki bir ayrımı yapabilmek gerekiyor. Bu ayrım da burada mağdur edilen masum, çoğu, ezici bir çoğunluğu masum, en azından darbe girişimiyle hiçbir ilişkisi olmadığı kesin olan, devlet içerisinde gizli yapılanmayla — ‘‘mahrem yapı’’ diyorlar onlar — ilişkisi olmayan insanlar söz konusu. Bunlara sahip çıkarken aynı zamanda bu komploları çeviren yapıyı da eleştirmek boynumuzun borcu. Ama bu konuda çok büyük bir kampanya var, ki bunların önemli bir kısmı yurt dışındaki Fethullahçılar ama yurt içinde de var. Yani insanlar istiyorlar ki, ‘‘Bizi savun, sadece yaramıza merhem ol, gerisine karışma.’’ Ama olay bu kadar değil. Olay çok ciddi anlamda siyasi bir olay. Hak savunuculuğuyla siyasi meseleyi birlikte ele alabilmek lazım. Nitekim şunu gördüm, ki bu çok olumlu bence; KHK meselesini, KHK'lıların hak savunuculuğunu yapan, bu konuya yoğunlaşan insanlar zamanla varsa bir ilişkileri, ki bazılarının vardı, bu Fethullahçı hareketle bağlarını sorgulamaya ve kopmaya başladılar. Şunu özellikle vurgulamak lazım: Bu insanlar iki iktidarın arasında kalmış insanlar; bir tarafta ülkeyi yöneten iktidar, bir tarafta bu hareketi yönetenler. Tabii ki Fethullahçılıkla alakası olmayan KHK'lılar var ama onların sayıca az olduğu gerçeğinden hareketle böyle söylüyorum. Ve buradaki duruş, en azından dışarıdan bunlara destek vermek isteyenlerin duruşu her iki iktidara da mesafeli ve sorgulayıcı olabilmek. Şu haliyle Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bu kan davasını çoktan bırakmış olması gerektiğini söylemek, bu yapılanın yanlış olduğunu söylemek ve bunun için ‘‘Zararın neresinden dönülürse kârdır’’ deyip bu kişilerin mahkum edildiği, devlet eliyle mahkum edildiği o sivil ölümden artık kurtarılması gerektiğini söylemek; ama aynı zamanda da bu kişilerin mağduriyetiyle kendi varlıklarını sürdüren yapıya da, o kişilere de, onlara da, kimisi gazeteci olma iddiası, kimisi başka bir şey, din adamı — genellikle kadınlar pek olmadığı için din adamı diyebiliriz, öne çıkanlar çünkü böyle — bunların da artık bu insanlar üzerinde, bu insanların acılarından, dertlerinden, yalnızlıklarından istifade etmeyi bırakmaları ve her şeyden öte, onun da ötesinde artık bu bitmiş olan filmin bittiğini kabul etmeleri, dükkanı kapatmaları… O zaman birçok şey çok daha rahat olacak. KHK'lılar, ki bazıları dayanamayıp yurt dışına genellikle yasa dışı yollarla gittiler. Gözlerinin Türkiye'de olduğunu duyuyorum ama bazılarında öyle bir öfke var ki artık Türkiye'den de uzak durmak isteyenler de var. Türkiye'nin, eğer güçlü bir ülke olmak istiyorsa, bütün bu vatandaşlarını kazanması ve tekrar toplumsal hayata katması, onların becerilerinden, birikimlerinden yararlanması gerekiyor. Ama arada yaşanan dokuz senede o kadar büyük travmalar oldu ki bu kişilerle sadece birtakım yasal düzenlemelerle geri kazanılmanın ötesinde çok ciddi birtakım psikolojik çalışmaların da yapılması gerekecek.
Bu yayını demin sözünü ettiğim Ömer Faruk Gergerlioğlu'na ithaf ediyorum. Bu konuda gerçekten örnek bir çalışma sergiliyor Ömer Faruk. Neler yaşadığını biliyorum, arada sohbet ediyoruz, anlatıyor. Sürekli cezaevlerini geziyor, sürekli davaları izliyor ve kendisi de bir KHK'lı. KHK'lıların hakkını neredeyse tek başına, tek kişilik bir ordu gibi savunuyor. Gerçekten takdire şayan onun bu duruşu ve onun bunu DEM Parti milletvekili olarak yapmasının da Türkiye için çok anlamlı olduğunu özellikle vurgulamak isterim. Kendisi köken olarak İslami hareketten, MAZLUMDER'den gelme bir isim ama Kürt hareketinin içerisine dahil oldu ve sergilediği performansla, hak savunuculuğu performansıyla gerçekten takdiri hak ediyor. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
15.06.2025 Öcalan’ın İsrail ile, İsrail’in Öcalan ile ne alıp veremediği var?
14.06.2025 Erdoğan CHP’yi yeniden istediği kıvama getirebilir mi?
13.06.2025 Gaziosmanpaşa’nın gösterdiği AK Parti realitesi
11.06.2025 Yeniden: Özgür Özel mucizesi
11.06.2025 Ferdi Zeyrek’in gösterdiği CHP realitesi
10.06.2025 KHK’lıların yalnızlığı
09.06.2025 Yoksa Ekrem İmamoğlu yanlış mı yaptı?
08.06.2025 CHP’nin önündeki en ciddi engel: “Küçük olsun bizim olsun” anlayışı
08.06.2025 Mümtaz’er Türköne ile söyleşi: Özgür Özel doğru yolda mı?
07.06.2025 Gizli tanıklar ve itirafçılarla adalet tesis edilir mi?
15.06.2025 Öcalan’ın İsrail ile, İsrail’in Öcalan ile ne alıp veremediği var?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı