TÜSİAD-Erdoğan kavgasının nedenleri ve muhtemel sonuçları: Ümit Akçay ile söyleşi

19.02.2025 medyascope.tv

19 Şubat 2027’de medyascope.tv'de yaptığımız söyleşiyi yayına Tania Taşçıoğlu Baykal hazırladı

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. Cumhurbaşkanı Erdoğan bugün partisinin grup toplantısında konuşmasının son bölümünü TÜSİAD’a ayırdı ve uzun uzun TÜSİAD’a çok sert cevap verdi, saldırdı. Neden böyle oldu, bu kavga nelere yol açabilir? Bunları Berlin Ekonomi ve Hukuk Üniversitesi’nden Doçent Ümit Akçay ile konuşuyoruz. Ümit, merhaba.
Ümit Akçay: Merhabalar.

Ruşen Çakır: Ben Erdoğan'ı yıllardır takip eden birisi olarak, TÜSİAD'ın çıkışının, Erdoğan için, hani futbolda ‘’muz orta’’ tâbiri vardır ya, böyle tam bir gollük pas olduğunu söyledim. Fakat senin meslektaşlarından bazıları belki de haklı bir şekilde, ekonomide çok ciddi bir krizin olduğunu ve son rakamlarda da enflasyonun düşürülemediğini, Erdoğan'ın, böyle bir dönemde bunu daha alttan almasını beklediklerini söylediler. Bugün ben haklı çıktım. Sevineyim mi üzüleyim mi bilemiyorum açıkçası. Önce oradan başlayalım. Erdoğan'ın bu cevabını bekliyor muydun ve dozunu nasıl buldun?
Akçay: Esasında bu geçtiğimiz birkaç yılda, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçtikten sonra bu tip tartışmaları birkaç kere gördük. 2019'da bir tanesi yaşandı, bir tanesi de 2021'de yaşandı ve bunun da yanıtsız kalmasını pek beklemiyordum açıkçası. Ancak, şöyle bir şey var: Aslında TÜSİAD'ın söyledikleri ilk kez söylenen şeyler değil ve TÜSİAD'ın kendisi de bunu daha önceki dönemlerde pek çok kez dile getirdi. Bunun iktidar tarafından neden bu kadar tepkiyle karşılandığını ve hatta işin TÜSİAD yöneticilerine soruşturma açılmasına varacak kadar ciddileştirildiğini konuşmak lazım. Burada genellikle, belki de haklı olarak, yapılan yorumlar, işin hukuk devleti eleştirisine ya da demokrasi bağlantısına, TÜSİAD'ın siyasi olarak ya da hukuki olarak söylediklerine odaklanıyor. Ama ben, ekonomi alanında söylediklerinin Erdoğan hükümetinin canını biraz daha fazla sıktığını düşünüyorum. Çünkü TÜSİAD geçen hafta ‘’Şimşek programının büyüsü’’ bozuldu diye bir açıklama yapmıştı. Bu, 2023 sonrasında, iki yıl boyunca Erdoğan hükümetinin yaptıklarının boşa düştüğünü…

Ruşen Çakır: Sözünü kesiyorum ama TÜSİAD ‘’Boşa düştüğünü söylüyor, sen de katılıyor musun? Yani TÜSİAD durum tespiti mi yapıyor yoksa sübjektif bir değerlendirme mi?
Akçay: Şöyle açabilirim. Mehmet Şimşek göreve geldiğinde, temel sorun bu ödemeler dengesi krizi riskini ortadan kaldırmak, Merkez Bankası rezervlerini güçlendirmek ve enflasyonu kontrol altına almaktı. Enflasyonu kontrol altına almak için, bir yandan bu reel ücretlerin baskılanması politikasını uyguladılar, asgari ücret artışları ertelendi, düşük zam yapıldı. Sermaye grupları ve hükümet arasında bununla ilgili bir sorun yok. İkinci konu ise Türk Lirası’nın değerlenmesi konusuydu. Farklı sermaye grupları bu konuda farklı pozisyon aldılar. Bildiğiniz gibi ihracatçılar, özellikle emek yoğun sektörlerde faaliyet gösteren firmalar, bundan çok zarar gördüler. Hatta tekstil sektöründe on binlerce kişinin işsiz kaldığını ve bu firmaların yurt dışına taşınmak zorunda kaldığını biliyoruz. Ancak, Mehmet Şimşek koordinasyonundaki bu programın, enflasyonu düşürmek için gerekli olduğu, hatta bu tip firmaların, verimsiz üretim yapan firmalar olduğu vurgulandı. Dolayısıyla burada bazı iflaslar yaşanacaksa da bu işin doğası gereğidir gibi bir şey söylediler. TÜSİAD ve TÜSİAD çevresindeki yorumcular, baştan beri bunu desteklediler. Hatta, “Nebati döneminde verilen kredilerle şişen zombi firmalar sayısı var, bunların elenmesi lazım, verimli firmaların yükselmesi lazım” dediler.
Geçen hafta yapılan toplantıda, TÜSİAD Başkanı bu hukuki yorumların sonunda çok kritik bir şey söyledi: “Enflasyonla mücadelenin maliyetine katlanmak giderek zorlaşıyor” dedi. Hani metinden okursam, ‘’sanayici zorlanıyor, ihracatçı kan ağlıyor, ithalatın cazibesi artıyor’’ mesajını verdi. Biz bunları KOBİ’lerden ve ihracatçılardan duymaya alışıktık. TÜSİAD, başından itibaren bu programın uygulanmasını sahipleniyor ve savunuyordu. İki yıl önce İhracatçılar Meclisi'nin söylediğini, şu anda TÜSİAD Başkanı söylüyor. Yani Mehmet Şimşek programının arkasında duran sermaye grubu, artık çekilmiş durumda. Mehmet Şimşek şu anda boşta, öyle söyleyeyim.

Ruşen Çakır: Ben de Erdoğan'ın konuşmasından sonra, ‘X' hesabımda “Mehmet Şimşek acaba şimdi ne düşünüyordur?” diye bir paylaşım yaptım. Çünkü TÜSİAD alenen, “Biz senin yanında değiliz” demişti, Erdoğan da TÜSİAD'la anlaşma zeminini iyice dinamit dinamitlemiş oldu. Peki, Mehmet Şimşek'in uygulamaya çalıştığı bu politika nasıl yürür? Mesela TÜSİAD'ın çıkışını yaptığı gün, Mehmet Şimşek yanılmıyorsam Berlin'deydi, değil mi? Yatırımcılarla görüşüyordu. Yatırımcılar herhalde ona TÜSİAD'ın eleştirilerini aktarıyorlardır ve o da muhtemelen, bunların çözülemeyecek sorunlar olmadığını söylüyordur diye varsayıyorum. Şimdi bugün itibariyle Mehmet Şimşek yabancı yatırımcılara bu olayı nasıl anlatacak? Anlatabilecek mi?
Akçay: Muhtemelen gene aynı şeyi söyleyecektir. “Bu tip tartışmalar, atışmalar olur. Geçmişte de oldu. Biz önümüze bakalım” gibi şeyler söyleyecektir. Ama bence önemli olan dışarısı değil, içerisi. Çünkü Türkiye'de enflasyonun düşmemesi konusunda, Merkez Bankası yetkililerinin ya da resmi ağızların söylediği ‘’fiyat beklentileri düşmüyor’’ kısmı esasında şöyle bir bilek güreşini ifade ediyor: Fiyat beklentileri dediği, firmaların beklentileri. Bu fiyatlar kendiliğinden artmıyor, firmalar bunlara zam yapıyorlar. Dolayısıyla Merkez Bankası beklentileriyle, özellikle fiyat koyma kapasitesi olan büyük firmaların, yani diyelim ki TÜSİAD firmalarının beklentileri uyuşmuyor. TÜSİAD, firmaları kârlarının azalmasına izin vermemek için fiyatları daha da yukarı ittiriyor. Orada şöyle bir bilek güreşi var: Enflasyon düşmüyor, bu iki taraf için de, hükümet ve sermaye grupları için de bir problem. Hükümet “Firmalar fiyatları arttırdığı için enflasyon var” diyor. TÜSİAD da, “Kamu harcamaları arttığı için fiyatlar düşmüyor” diyor. Dolayısıyla iki taraf da birbirini suçlayarak sorunu ötelemeye çalışıyor.
Ama bence, biz aynı örüntünün tekrarını izliyoruz. 2019'da da, 2021'de de, şu anda da yaşanan mesele şu: Türkiye'de, 2001 ila 2013 arasında belirli bir ekonomik politika vardı. Sermaye girişleriyle ekonomik büyüme canlanıyordu. Bu büyüme sayesinde büyük sermaye grupları bundan önemli oranda yararlanıyordu. Zaten o zaman TÜSİAD bütün kritik dönüm noktalarında hükümeti destekledi. Avrupa Birliği sürecinde ortak bir ajanda takip ediliyordu ve bu sayede, ekonomik büyüme sürdükçe, borçlanma olanaklarının alt sınıflara, orta sınıflara da açılmasıyla ve sosyal yardımlarla hem en zenginleri hem de alt ve orta kesimleri mutlu edecek bir büyüme koalisyonu vardı. 2013 sonrasında artık bunu yapmak mümkün değil. Gerek sermaye girişlerinin azalması, gerekse bu büyüme koalisyonunu bir arada tutmanın zorlaşması nedeniyle bu, mümkün değil. Bu andan sonra sürekli bir yalpalama ve bocalama var. Yaygın olarak konuşulan, ‘’yeni bir hikâye yaratamıyor’’ denilen konu esasında Türkiye'nin büyüme ve birikim modelindeki tıkanıklığı gösteriyor. Şimdi TÜSİAD şimdi, “Senin şu anda yaptığın işler, bu krize, bu büyüme modelindeki tıkanıklığa dair bir şey önermiyor” diyor. Evet, Şimşek programı akut bir durumda sorunu çözdü. Ama Şimşek programının vaat ettiği bir şey yok. Zaten topluma, asgari ücretliye yoktu. Şimdi büyük sermaye grupları da bunun arkasından çekildiğine göre, dediğim gibi Şimşek programının akıbeti giderek zorlaşıyor, giderek belirsiz hâle geldi.

Ruşen Çakır: Biliyorsun, Kararname ile yeni bir düzenleme yapıldı. Terör vesaire gibi şeyler üzerinden para aklamayla iltisaklı görülen kurumlara TMSF vasıtasıyla kayyum atanması. TÜSİAD bundan rahatsız. Bıçak kemiğe dayandı derken, bunu öne çıkartan çok kişi oldu. Katılıyor musun buna? Erdoğan'ın bu çıkışının ardından insan ister istemez böyle bir takım uygulamalar da beklemiyor değil.
Akçay: Mümkün olabilir. Sonuçta bu araç boşu boşuna çıkarılmamıştır. Bu tip uygulamalar görebiliriz. Ama ben şöyle bir şey beklemem: Bütün TÜSİAD gruplarına, onların firmalarına eşzamanlı el koyma gibi bir şey olacağını tahmin etmem. Belki diğerlerinin gözünü korkutmak için göstermelik bazı işlemler yapılabilir ki bu da çalışabilir. Bu geçmişte de görüldü, olabilir. Ama yaygın bir hukuki düzenleme atağını beklemem açıkçası. Fakat bu tip tıkanma anlarında böyle bel altı dirsek vuruşlarının daha muhtemel hâle geldiğini gösteriyor. Esasında hükümetin yaptığı şey, belki kendisine karşı bu tip bel altı vuruşların önünü almak. Diğer yandan da önümüzdeki dönemde TÜSİAD'ı da AKP çizgisinden çıkmamaya yönlendirmeye doğru bir adım olarak görülüyor.

Ruşen Çakır: TÜSİAD bir kuruluş, bazı kararları ortak aldıkları söyleniyor. Ama 22 yıldır ülkeyi yöneten Erdoğan'ı hepsi de artık tanıyorlar ve eminim, onunla kavga etmemeyi düşünen, isteyen çok kişi vardır. Herhalde bugünkü konuşmanın ardından bayağı ürkmüşlerdir. Ben şahsen TÜSİAD'dan birtakım bireysel açıklamalar, kendini ayrı tutma çabaları, fireler bekliyorum. Sen ne dersin?
Akçay: Şöyle bir şey var burada. Mutlak bir kazanan ve mutlak kaybeden ve tek seferlik bir oyun gibi düşünmememiz lazım. Bu bir süreç ve bu siyasi iktidar da, bu patronlar da bir yere gitmeyecekler. Yarın tekrar yüz yüze bakılacak. Biri kazanan, biri kaybeden diye 2 x 2= 4 diye bir sonuç yok bence. Erdoğan'ın her konuşması, çok sert gibi görünen konuşmaları dahi aslında şu anlamda bir zayıflığı işaret ediyor. Ne diyor? “Siz üzerinize düşen görevi yapmıyorsunuz. Üretim, ihracat göreviniz var, bunu yapmıyorsunuz.” Bu ne demek? Ekonomik büyüme ve istihdam özel sektör yatırımlarına bağlı olduğu sürece, siz ne kadar otoriter bir sistem kurarsanız kurun, o sistemin istikrarı, özel sektörün yatırımlarına devam etmesine bağlı. Dolayısıyla, Erdoğan, hukuk devleti vesaire diyen TÜSİAD’a ‘’sizi ilgilendirmeyen konularda yorum yapıyorsunuz’’ kızarken esasında, “Neden istihdam artışına daha fazla yatırım yapmıyorsunuz, neden istihdamı artırmıyorsunuz?” diye sitem ediyor. Yani oradaki yüksek tondan söylenen laflar, aslında bir kırılganlığı gösteriyor. O açıdan Erdoğan yönetiminin böyle mutlak anlamda her şeye hâkim olduğunu söylemek oldukça zor bence.
Ama tersinden bakarsak, TÜSİAD'ın bu açıklaması, Erdoğan için şöyle bir avantaj yarattı: Şimşek programı, TÜSİAD'ın ve patronların programı olarak algılandı. Özellikle asgari ücret üzerinde baskıların yapılmasıyla beraber bu sert çıkış sonrası ‘patronlara had bildiren’ Cumhurbaşkanı imgesini ya da simgesini yeniden kazanmış oldu. Siyaseten bir alan açılmış oldu ve konu sizin söylediğiniz bu ‘’muz orta’’ konusuna geliyor. Erdoğan onu çok rahat bir şekilde değerlendiriyor. Hatta solun argümanlarını da kullanarak, komprador burjuvazi karşısında…

Ruşen Çakır: Evet, o yıllardır duymadığım bir kavramdı, çocukluğumun kavramı. Gözümü siyasete ilk açtığımda duyduğum kavramdı. Yıllar sonra Erdoğan'ın, ‘’komprador burjuvazi’’ lafının ardından, bir ‘’Tek yol devrim’’ demediği kaldı. İnsan bir acayip oluyor.
Akçay: İlginç bir şey daha; ben de bir anlamda Milli Demokratik Devrim (MDD) argümanlarını duydum. Çünkü milli burjuvaziden bahsediyor. Neyse,  o ayrı bir tartışma konusu. İlginç bir konu.

Ruşen Çakır: Peki, demin Mehmet Şimşek'in Almanya'daki temaslarından söz ederken biraz bahsettim. Bu tür olaylar olduğu zaman, sık sık ‘’hukuk olmadığı zaman kendi sermayesiyle kavgalı olan bir hükümet yabancı sermayeyi çekemez’’ göndermesi de yapılıyor. Trump'ın yönetime gelmesiyle beraber bütün düzen altüst oluyor. Dış ticarette çok büyük ticaret anlaşmaları bozuluyor, şu oluyor bu oluyor. Zaten çok kaotik bir döneme giriyor dünya. Böyle bir dönemde, Türkiye'de iktidarla büyük sermaye gruplarının kavgalı görünüyor olması, Türkiye'ye bakan dışarıdaki yatırımcıların umurunda mı hakikaten, yoksa hiç fark etmiyor mu onlar için? Çünkü bunların büyük bir kısmı finansal yatırımcı aslında, yani doğrudan yatırımcı çok az.
Akçay: Bu dediğiniz 2000'lerin başında özellikle daha yaygın bir argümandı. Türkiye'nin IMF çıpası var, Avrupa Birliği çıpası var, sermaye girişleri oluyor vesaire. Bu, ‘’demokratikleşmeyle piyasa reformları el ele gider’’ gibi bir yaklaşımın uzantısı olarak yaygın bir şekilde konuşuldu. Ama biz bunun daha iktisadi gerekçeleri olduğunu da biliyoruz. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri'ndeki düşük faiz politikası nedeniyle ortaya çıkan bir paranın dünyanın geri kalan yerlerine gittiğini ve daha kârlı yatırımlar vaat eden ülkelere daha fazla sermayenin aktığını biliyoruz. Türkiye'de o dönemde demokratikleşme, hukukun üstünlüğü gibi adımların atıldığı dönemde, daha doğrusu Avrupa Birliği'ne uyum süreci olarak söylenen dönemde çok yüksek getiri vaat ediyordu ve özelleştirmelerle, kamu iktisadi teşekküllerinin satılması söz konusuydu. Esasında o dönemde gelen sermaye, bir anlamda onunla ilişkiliydi. 2013 sonrasında bu, dünya genelinde değişti. Doğrudan yabancı yatırımların azaldığını görüyoruz. Türkiye'de azaldı, ama sadece Türkiye'de değil, dünya genelinde de azaldı. Daha bölgeselleşme, sermayenin bu küreselleşmeden geri dönme sürecini Türkiye'de de izliyoruz. Sizin söylediğiniz finansal sermaye açısından bunun bir sorun olmadığını Şimşek programı boyunca gördük. Türkiye'de Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde bir değişiklik olmadı ya da böyle bir demokratik atılım gerçekleşmedi. Ama yüksek getiri karşılığında, Türkiye'ye milyarlarca dolarlık sermaye girişi yaşandı. Bunun sürmesinde bir sorun olacağını sanmıyorum, ki geçen haftadan beri bütün bu tartışmalar yaşanırken piyasalarda herhangi bir dalgalanma da yaşanmadı. Eskiden bu ciddi bir konu başlığı olurdu, dolayısıyla böyle bir şey olmadı.
İkinci konu da şu. Şimdi yatırımın nereden geldiği de çeşitlenmeye başladı. Dünya genelindeki güç kaymaları bu alanı da etkiliyor. Örneğin, elektrikli otomotiv üretimi yapan Çinli BYD firması ve sonra bir firmanın daha Türkiye'ye geleceği söyleniyor. Uzun süredir yapılmayan doğrudan yabancı sermaye yatırımı anlamında, milyar doları aşan sermaye yatırımı anlamında, bunlar geliyor. Dolayısıyla bu, hem jeopolitik açıdan Türkiye'nin farklı pozisyonlanmasının sonucu olarak gelen yatırımlar. Diğer yandan da uluslararası anlamda yatırımların çeşitlendirilebileceğini gösteriyor. Dolayısıyla net bir şey söylemek zor. Bu kavgalı görüntü, ‘’ekonominin daha da kötüleşmesi anlamına gelir’’ sonucuna ulaşmak zor diye düşünüyorum.

Ruşen Çakır: Sonuç olarak, yayının başında dile getirdiğin tespit şu: TÜSİAD artık bu programın arkasında değil, ama iktidarın elinde başka da bir program yok. Bu programı değiştireceğe de benzemiyor, sorunlar da ortada kalıyor. Dolayısıyla Erdoğan, ekonomik krizin derinleşmesinin yaratacağı yeni sorunları örtmek için de o popülizmi, TÜSİAD karşıtı dilini, hatta belki TÜSİAD’a yönelik birtakım şeyleri hayata geçirebilir. Zaten açılan bir soruşturma var. Bu konuşmadan sonra herhalde o soruşturma daha ciddi ilerler diye tahmin ediyorum. Belki başka soruşturmalar da açılabilir. Yani bir anlamda, ‘’cambaza bak’’ dönemine girebiliriz herhalde. Ekonomideki sorunların sorumlusu olarak TÜSİAD'ı işaret eden bir iktidar senaryosu olabilir mi?
Akçay: Çok doğru. Muhtemel bir senaryo olur bu. Çünkü şimdi birkaç haftadır Antep'te yaşananları görüyoruz. Ücret artışıyla sokağa çıkan ya da bunu talep eden işçilerin, sendika yöneticilerinin gözaltına alındığını, tutuklandığını görüyoruz. Dolayısıyla bir tazyik var aşağıdan gelen. Diğer yandan, büyük sanayi kentlerinde, Bursa'da, otomotiv üretiminin olduğu yerlerde, Kocaeli'nde, ücret pazarlıklarının devam ettiğini biliyoruz ya da bu alanlarda aşağıdan gelen homurtuların giderek arttığını görüyoruz. Böyle bir sıkışma karşısında TÜSİAD'ın bu çıkışı, Erdoğan yönetimi açısından bir can simidi oldu. Çünkü dönüp onlara, “Bak ben patronlarla da kavga ediyorum,” gibi daha tarafsız görüntü sağlama olanağını elde etmiş oldu. Ama bu imaj kısmını geçersek, ortada gerçek bir sorun var. Eğer plan şu idiyse, yani 2025 zorluklarla geçecek. 2026'da da enflasyonun biraz daha kontrol altına alınması sonrasında faiz indirimleri, kredi genişlemesine ve ekonomik büyümeye daha uygun bir ortam yaratacak ve 2027’de, seçim yılında da bu canlı ekonomik büyüme temposu yeniden sağlanacak ise, plan buysa, bu planın hayata geçmesinde aksaklıklar yaşanabilir. Eğer Şimşek programının arkasındaki sermaye desteği de ortadan kalkarsa, yakın dönemde… Şimdi Merkez Bankası'na yönelik Yeni Şafak manşetlerinin giderek sıklaşmaya başladığını gördük. Hatırlarsanız Ağbal döneminin sonunda benzer bir şey görmüştük. Dolayısıyla bir sıkışmaya doğru gidiyor. Farklı çıkar grupları bu dönemde kendi pozisyonlarını yoğunlaştırmak, konsolide etmek için çabalarını sıklaştıracaklar. Ortada, herkesin üzerinde uzlaştığı bir plan yok. O nedenle, önümüzdeki dönemde güç mücadelesi daha da yoğunlaşacak.

Ruşen Çakır: TÜSİAD, programın arkasında değil. Bu ne anlama geliyor? TÜSİAD'ın arkasında olduğu zamanki programla, arkasında olmadığı zamanki program arasında nasıl bir fark var, TÜSİAD ne yapıyor mesela?
Akçay: Şöyle bir fark var: Mehmet Şimşek'in esasında doğru işler yaptığı, bu durumda yapılacak şeyin bu olduğu ve alternatifin de çok da fazla olmadığı konusunda, muhalif gibi görünen kamuoyunda da bir anlaşma olduğunu gördük ve esasında bu, Şimşek'in bu programı uygulamasının toplumsal meşruiyetini sağladı. TÜSİAD çerçevesinde hareket eden yorumcular, iktisatçılar, piyasa analizleri yapanlar, bir süredir bundan çekilmeye başladılar. Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Cevdet Akçay eleştirilmeye başlandı. Enflasyonun bir türlü düşmediği, Merkez Bankası'nın yukarıya doğru revize yapması eleştirilmeye başlandı. Dolayısıyla şimdiden sonra Şimşek'in söylediği şeyler daha çok sorgulanır hâle gelecek. Esasında, bu mesele muhalefet açısından bulunmaz bir imkân. Çünkü bu kadar ekonomik sorunlar yaşanmışken, bu ‘’muz ortalar’’ aslında muhalefete doğru da gelirken, bu konulara hiç girmeyen bir muhalefetle karşı karşıyayız. Neyse, o ayrı bir tartışma herhalde.

Ruşen Çakır: Evet. Zaten Mehmet Şimşek'e destek verenlerden birisi de muhalefetti, başta birtakım bakanlara açık destek verildi. İçişleri Bakanı’na da verilmişti.
Akçay: Hatırlarsanız, Cumhuriyet Halk Partisi'nin, İkinci Yüzyıl toplantısında şampiyonlar ligi iktisatçıları olarak çıkartıp konuşturduğu kişilerin hepsi şu anda Mehmet Şimşek’e destek veriyor.

Ruşen Çakır: Ümit çok teşekkürler. Yaşadığımız kritik günü Ümit Akçay ile değerlendirdik. Bundan sonra TÜSİAD ve Mehmet Şimşek düşünsün diyelim. Ümit Akçay'a katkıları için çok teşekkür ediyoruz. İzleyicilerimize de bizi izledikleri için teşekkürler, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
02.03.2025 Yeni çözüm sürecine yönelik bazı itirazlar ve bunlara cevaplarım
23.02.2025 AKP Türkiye’yi dönüştürürken kendisi de dönüştü
21.02.2025 Haftaya Bakış (255): TÜSİAD ve Erdoğan çatışması | CHP tartışmaları | İmralı heyeti Irak’ta
19.02.2025 TÜSİAD-Erdoğan kavgasının nedenleri ve muhtemel sonuçları: Ümit Akçay ile söyleşi
19.02.2025 TÜSİAD-Erdoğan çatışması tırmanıyor: Haluk Levent ve Öner Günçavdı ile söyleşi
19.02.2025 Transatlantik: ABD, Avrupa'yı terk etti & Ukrayna'da barış mümkün mü?
16.02.2025 Bahçeli iyi, Erdoğan kötü polisi mi oynuyor?
14.02.2025 Haftaya Bakış (254): TÜSİAD'ın çıkışı, CHP'de ön seçim & CHP'li belediyelere operasyon
14.02.2025 Mehmet Altan ile Türkiye’nin Gidişatı (6): Hukuk devleti herkese lazım
13.02.2025 Ali Çarkoğlu ile söyleşi: Ön seçim CHP için iyi bir fikir mi?
02.03.2025 Yeni çözüm sürecine yönelik bazı itirazlar ve bunlara cevaplarım
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı