Sinop ve Samsun dersleri

20.02.2013 Vatan

Halkların Demokratik Kongresi (HDK) heyetinin ziyareti nedeniyle önceki gün Sinop, dün de Samsun’da yaşanan olaylardan herkes bir dizi ders çıkartabilir ve çıkartmalı. İşte benim çıkarttıklarım:

Karadeniz’de solun marjinalleşmesi: 1970’li yıllarda sosyalist sol dahil solun her türü Karadeniz’de çok güçlüydü. Bu gücün zamanla aşındığını biliyorduk, son olaylar vesilesiyle solun Karadeniz’de iyice marjinalleşmiş olduğuna çıplak gözle tanık olduk. Acı olan HDK heyetine saldıranların arasında kendisini bir şekilde solla ilişkilendiren kişilerin de bulunması ihtimali. Çünkü örgütsel olarak marjinalleşse bile solun birtakım değerleri ve sembolleri güçlü bir şekilde varkalmayı sürdürüyor. Örneğin Kürtlere karşı ayrımcılık “anti-emperyalizm” kılıfında devreye sokulabiliyor.
Öte yandan, solun özel olarak Karadeniz’de, genel olarak Türkiye’de etkisini yitirmesinde Kürt sorunu konusunda berbat bir sınav vermiş olması belirleyici olmuştur. Kürt sorunu konusunda özgün bir tavır geliştiremeyen bazı solcular Kürt siyasi hareketinin peşine takılırken, büyük bir bölümü de şu ya da bu ölçüde Türk milliyetçiliğinin kapsama alanına girdi. Dün Samsun’da bunların bir bölümünün de şoven saldırganlıktan nasiplerini almış olmalarını kaderin bir cilvesi olarak görmek lazım.

CHP bocalamayı sürdürüyor: Meclis’teki dünkü grup konuşmalarından aklımda Başbakan Erdoğan’ın, her milletvekilinin istediği yerde toplantı yapma hakkının bulunduğunu söylemesi, CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun da onu aynı konuşmayı Rize’de yapmaya davet etmesi kalacak. Başkaları da Kılıçdaroğlu’na “Siz de aynı konuşmayı Diyarbakır’da yapın o zaman” derse ne olacak? CHP lideri ilk andan itibaren yeni İmralı sürecine destek verdiğini söyledi ancak partisi içindeki sürece karşı kişileri (Haluk Koç, Birgül Ayman Güler, Süheyl Batum ve nihayet Deniz Baykal) engellemek için de pek bir şey yapmadı. Dünkü konuşması süreci desteklemek yerine, doğabilecek sorunlardan iktidar partisini yıpratmak için istifade etme eğilimine yanaşmakta olduğunun işaretini verdi. Umarım yanılıyorumdur.

Hükümet fırsattan istifade etti: Sinop ve Samsun’da yaşananların iktidar partisi için zorlu birer sınav olduğu muhakkak. Sonuçta hem şanslarının her zaman olduğu gibi yaver gitmesi, hem de şoven saldırganların çok geniş desteğe ulaşamamaları sayesinde az hasarla kurtardılar. Hatta sürece yönelik muhtemel sabotaj girişimlerinin güç, nitelik ve kapasitesini ölçme imkanı buldukları için kârlı çıktıkları bile söylenebilir. Eğer hükümet ciddi bir soruşturmayla her iki ildeki saldırganlıkları, devlet içindeki bağlantılarıyla birlikte saptayıp cezalandırabilirse ilerdeki birçok muhtemel tezgahın önü alınabilir. İktidar partisi ve hükümet sözcülerinin (bir-iki densiz hariç tabii) şoven saldırganlıkları meşru gösterebilecek bir tutum takınmamış olmaları da bu kez çözüm için samimi oldukları inancını güçlendirdi.

Barış karşıtlarının fiyaskosu: Kuşkusuz gerek Sinop, gerekse Samsun’da hafızlardan uzun süre silinmeyecek çok kötü olaylar yaşanabilirdi. Hele özellikle Sinop’ta polisin lakayt tavrı geçmişten bildiğimiz türden facialara kapı aralayabilirdi. Bu tür olayların yaşanmamasının esas nedeninin, barış sürecinin ülkenin dört bir tarafında temkinli bir şekilde de olsa destekleniyor olması, “en azından bir şans verilmeli” görüşünün öne çıkmasıdır. Diğer bir deyişle, barışı sokakta boğmak isteyenlerin sandıkları ve arzu ettikleri güce sahip olmadıklarını net olarak gördük. Şoven saldırganların yeterince güçlü olmadıklarını bile bile sokağa dökülmüş olmaları, onların da, bu sefer barış ihtimalinin çok güçlü olduğunun farkında olduklarını gösteriyor. 

Son olarak, HDK heyetinin Samsun’dan sonra Karadeniz turunu iptal kararını doğru bulduğumu belirtmek istiyorum.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
13.07.2025 Bu da “yepyeni-Osmanlıcılık”: Türk-Kürt-Arap ittifakı
09.07.2025 Tunç Soyer ile söyleşi: “Herkes bilsin bu da geçer, güçlenerek çıkarım”
06.07.2025 İmamoğlu’nu bırakmamak için diğer CHP’li belediye başkanlarını alıyorlar
06.07.2025 Erdoğan çözüm sürecini ateşe atıyor
05.07.2025 Türkiye yolun sonuna mı geldi?
05.07.2025 Erdoğan ve AK Parti’nin son on yılda kazandıkları ve kaybettikleri
04.07.2025 Çözüm sürecinde çözüme doğru
03.07.2025 Bu görüntüler de bu ülkenin hafızasına kazındı
02.07.2025 Yoksa Suriye İsrail’in arka bahçesi mi oluyor?
01.07.2025 Ruşen Çakır’ın Fatih Altaylı ile ikinci söyleşisi: “Kaygım kendim için yok, ülke için çok”
13.07.2025 Bu da “yepyeni-Osmanlıcılık”: Türk-Kürt-Arap ittifakı
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı