Merkez Nasıl Çöktü / 4 "RP’nin Gözü Ortadirekte"

15.08.1996 Milliyet

Merkez partilerine en öldürücü darbe 1994 yerel seçimlerinde yüzde 19 oy alan RP’den geldi. RP’nin özellikle İstanbul ve Ankara büyükşehir belediye başkanlıklarını kazanması siyasi sistemin merkezinde büyük bir panik havası yaşanmasına neden oldu.
RP’nin buralardaki esas rakibi bölünmüş ve birbirine düşmüş olan soldu. SHP’li belediyeler yolsuzluk iddialarıyla alabildiğine yıpranmıştı. Sonuçta “denenmemiş” RP, soldan aparma popülist vaadlerle varoşlardaki yoksulların desteğini büyük ölçüde kazandı.
24 Aralık 1995 genel seçimlerindeyse RP’nin metropollerdeki hızı kesildi. Fakat Refahyol hükümetinin kurulmasıyla bu partinin önünün yeniden açıldığı gözleniyor. Bu, hükümetin yüzde 50 memur zammı, asgari ücret zammı gibi dar gelirlilere yönelik icraatından, ancak asıl olarak, kentli orta sınıfın da artık RP’ye yönelmesinden kaynaklanıyor. Diğer bir deyişle RP, soldan sonra şimdi de merkez sağın oylarına göz dikmiş durumda.
Gaziantep bu gelişmeye çarpıcı bir örnek oluşturuyor. Kendisi de sanayici olan RP İl Başkanı Salman Özçalışkan şöyle konuşuyor: “Orta ve üst gruplar, bizi alt gelir gruplarından sanıyorlardı. Halbuki teşkilatımızın yüzde 60’ı üniversite mezunu. 1990’dan beri bu kesimler de bizi yakından tanıyor ve bize yöneliyor.”

NABZA GÖRE ŞERBET

RP, 1995 seçimlerinde sendikalı ve "yüksek gelirli” işçi muhitlerinde de oy artırdı. Kocaeli, ne yoksul varoşların hakim olduğu bir kent, ne de taşranın muhafazakâr bir bölgesi ama RP oylarını burada da iki katına çıkardı. Batılı-modern hayat tarzının hayli kökleşmiş olduğu ve geçmişte “solcu” bilinen bu şehirde RP’nin yükselişi, bizzat Kocaelili RP’lilerin de paylaştığı biçimde pek “inanç” merkezli değil. 25 senedir İzmit’te yaşayan Rizeli taksi şoförü, “Din kimsenin umurunda değil, son bir umut diye oy verdi insanlar. Ben de öyle verdim” derken yaygın bir tavrı dillendiriyor.
Bilinçli seçmenin kendilerini daha kolay anladığını söyleyen RP Kocaeli İl Sekreteri eski sendikacı Sabidin Konyalı da. “Dejenere kadrolarca inandırıcılığını kaybeden sol söylem RP’de somutlanıyor. Bu yüzden asıl olarak sol partilerden oy kayması oldu” diyor.
"Bizim oy kaybımızın yaklaşık yüzde 30’u RP’ye gitmiştir" diyerek bu tespiti doğrulayan CHP İl Disiplin Kurulu üyesi Nesrin Aktaş ise, RP’nin sınıf vasfını kaybetmiş, fakat eşitlikçi söyleme duyarlı ve inançlı işçi kesimleriyle kolay buluştuğunu düşünüyor.
Milli Gençlik Vakfı lokalinde konuştuğumuz bir RP’li, ideolojik sendikacılıktan bıkmış liberal işçileri hedef aldıklarını söylüyor. "Refah’ın bir din hareketi gibi gösterilmesi bize oy kaybettirdi" diyen RP mahalle temsilcisi de, ürkütücülükten uzaklaşıldıkça açılacak potansiyele dikkat çekiyor.

SON UMUT

Merkez sağ ve soldaki partilerin politikalarından veya yeni politika üretememelerinden rahatsız insanların RP’ye yönelmesi ilk bakışta ciddi bir avantaj gibi gözüküyor. Fakat “yeni", hatta “son umut" gibi görülen RP’den beklenenler çıtası da bu yüzden yükseliyor.
AP kökenli olup Gaziantep’te ANAP’ın ilk kurucuları arasında yer alan MÜSİAD Başkanı Enver Mıhçıoğlu, uzun uzun Turgut Özal’ı övdükten sonra şöyle devam ediyor: “RP, merkezdeki dengeler bozulduğu için umut oldu. Eğer hükümette bu dengeleri yeniden kurarsa, ekonomiyi düzeltirse, devletle milleti barıştırırsa kitle partisi olur, kimse önüne geçemez. Zaten bunun sinyalini veriyorlar. Geldikleri gün yüzde 50 memur zammı yaptılar, cezaevi olaylarını makul şekilde bitirdiler.”
Kocaeli’nde RP’nin çok güçlü olduğu Mehmet Ali Paşa mahallesindeki genç de çok güvendikleri bir ayrıcalıklarını anlatıyor: "Olumlu icraatlar ve yayınlar zaten kendiliğinden duyulur bilinir, asıl biz aleyhimize yapılan yayınları anında birebir ikna yoluyla etkisiz hale getirebiliyoruz.”
“Millet sonunda kendi altınını bulacak” diyen RP Kocaeli İl Sekreteri Sabidin Konyalı, beklenti çıtasının yüksekliğinden endişe duymuyor ve merkeze yerleşme konusunda da şunları söylüyor: “Merkez yer değiştirir, biz değil. Sadece merkez değil. Türkiye biziz, halkın ta kendisi biziz.”
DYP Gaziantep Şahinbey İlçe Başkanı Cengiz Tiryaki de “RP’nin çok büyük iddiaları vardı, ama becermesi çok zor. Bu yüzden kendisine merkez sağ görüntüsü vermeye çalışacak” diyor. "Bu mümkün mü?” sorusunuysa şöyle yanıtlıyor: “Bir kısmı geçmişte AP’de çalışmış arkadaşlar, pekâlâ merkez sağ olabilirler."
Tiryaki, partisinin 6 yıl içinde neden oylarının yarısını kaybettiğini bir dizi gerekçeyle açıklıyor: “Milletvekillerimiz bürokrasiyle anlaşamadı, ayrıca birbiriyle sürtüştüler. İkisi bizden, ikisi SHP’den dört bakanımız vardı, dört kuruşluk yararları olmadı."
ANAP’ta da fatura klikleşmelere, geçmiş milletvekillerine ve bakanlara kesiliyor. Belediye Meclis Üyesi, sanayici Yakup Bozatlı, partilerinden RP’ye değil MHP’ye kayış olduğunu, BBP ile ittifakın kendilerine zarar verdiğini söyleyip şöyle devam ediyor: “Adı bir partiyle özdeşleşmiş insanlar bir yere gitmez, ama ‘her devrin adamları’ şimdi de RP’de…”

ORTAK KADER

Yıllarca CHP’de politika yapmış, Kocaeli Atatürkçü Düşünce Demeği’nin de yöneticisi olan avukat ve gazeteci Necati Tolgay gibi, açık yüreklilikle “sloganları da, söylemi de kaptırdık” diyebilmek kolay değil.
Merkez sol, eski kalesi Gaziantep’te de zor durumda. Solun şehirdeki simge ismi Büyükşehir Belediye Başkanı Celal Doğan, 1989-94 arasında gecekondu bölgelerine epey hizmet götürmesine rağmen çoğu Güneydoğu’dan yakın zamanda göçmüş bu kişilerin RP’ye oy verdiğinden yakınıyor.
Erimenin nedenini SHP ve CHP’nin yanlış politikalarına bağlayan Doğan, “serbest piyasacı" bir söyleme yönelmiş ve böylelikle değişik sağ partilere meyilli esnaf ve sanayicilerin kayda değer desteğini kazanmış. "Çalışkan başkan” imajını sürdürerek oyları yerel seçimde bir ölçüde koruyabilen Kocaeli Belediye Başkanı Sefa Sirmen’in de tıpkı Celal Doğan gibi genel seçimde partisini kurtaramadığı açık.

* * *

Yeni Sağ’ın Yan Etkileri

Dünyadaki yeniden sağcılaşmanın, müphem “köşeyi dönme" vaadleriyle idare edilemeyecek bir yığın da tatsız tarafı vardı. Her şeyden önce, sosyal refah devletinin budanmasıyla büyük kitlelerin işsiz kalması, güvencesizleşmesi, yoksullaşması...
Kişisel hayatlardan mekânlara kadar her şeyin olağanüstü değişme hızı, kurumların ve kuralların kayganlaşması, her şeyin “mal ve hizmet" suretine bürünmesi, insanların hayatında gittikçe daha çok yer kaplayan televizyonun zaman-mekân-anlam duygusunu alabora edici etkisi vs., sahiden insanların feleğini şaşırtan bir yenilik sağanağıydı.
80’lerin Yeni Sağ’ı, bu sürat ve karambolün tutamaksızlaştırdığı insanları, kimliklere tutundurdu. Doğuştan, mensup olunan topluluk dolayısıyla edinilen kimlikler, özellikle de dini ve milli kimlikler; ezelden ebede uzanan en “öz" değerler olarak yeni bir gayretle yüceltildi, allanıp pullandı. O “öz" değerler, itaatkâr bir muhafazakârlığa uyacak şekilde “dizayn" edildiler. Ayrıca, “biz"den sayılanı iyisine kötüsüne bakmadan kutsayan bu “kimliğine düşme" hali, neo-liberalizmin başarıyı ve kazananı yücelten seçkinci toplum görüşünü popülerleştiren bir cila oldu.
“Kimlik" ve “öz değerler" politikası, “biz”den sayılmayana (Batı’da göçmen yabancılara) ve "sapkın" görülen muhaliflere karşı toplumda düşmanca bir otoriterliği serpiltti. “İçerde ve dışarda" sürekli düşmanlaştıracak binlerini bulan bu strateji, sağı, müptelası olduğu anti komünizm gıdasından da mahrum bırakmamış oluyordu. Buna devletin otoriterleşmesi eşlik etti. Refah devletinin yerine, bütün dünyada, asayişe koşullanmış polis devleti öne çıktı.
Böylelikle ırkçılık, şovenizm, baskıcı dindar muhafazakârlık, otoriter devlet hayranlığı vb. bir dizi “aşırı sağ’ politika malzemesi, liberal merkez sağın donanımına katıldı. Yeni Sağ ideolojinin en “şık" sloganı olan “ideolojiler öldü" iddiası doğrultusunda, neredeyse her nevi fikir ve söz, bağlamından ve kaynağından çıkartılıp “keyfe” göre kullanılabilir hale geldi. Böylece Yeni Sağ, düşünsel tutarlılığa hâlâ önem veren solun birçok sloganını, imgesini kendine maledebildi.

Reagan, Thatcher, Özal...

1980’ler ve 90’lar, sadece Türkiye’de değil hemen bütün dünyada sağ ideolojilerin hakimiyetinin pekiştiği yıllar oldu. 1970’lerin sonlarında, mevcut ekonomik model krize girdi. Kapitalist dünya ekonomisinde mali sermayenin etkisi arttı. Herhangi bir yerde sabitlenmeyen, hızla mekân, pazar ve sektör değiştirmeye müsait olan mali sermaye, kendi doğasına uygun, bir ekonomik örgütlenmeyle beraber gelişti.
Bu ekonomik yeniden yapılanma, eski istikrarlı ve nispeten güvenceli iş ilişkilerini sarsarken, müthiş bir dinamizm yarattı. Eskiden kamu hizmetleriyle veya sosyal ilişkilerle karşılanan ihtiyaçların giderek piyasaya açılmasıyla, tüketim iştahı kabardı.
ABD’de Ronald Reagan, İngiltere’de Margaret Thatcher, Türkiye’de Turgut Özal, “her şeyi devletten bekleme"nin yol açtığı ataleti ayıplayıp, o ataletin temsilcisi saydıkları “dar ve sabit gelirliler”i neredeyse ekonomik krizin sorumlusu olarak gösterdiler - bunun karşısında, yeni teknolojilerin teşvik ettiği girişimciliği methettiler. Güçsüzlerin, zayıfların kollanmasına, eşitlik kaygılarına boşverip yükselme, “köşeyi dönme" ümitlerine başarıyla hitap edebildiler. “Yan etkilerine" pek aldırmadan “başarı”yı kutsayan bencilce bir hissiyat, bu neo-liberalizm cereyanının kitle ruhuna vurduğu damga oldu.
Bu, bütün dünyada sağcılaşmanın iyimser yüzüydü. Bir de üstüne 80’ler-90’lar dönümünde Sovyetler Birliği’nin çökmesi ve sistemin ezeli rakibi olan sosyalizmin itibar kaybı gelince, bu iyimserlik doruğa ulaştı.

Ruşen Çakır – Kemal Can – Tanıl Bora

Haberin orjinal hali



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

YAZI DİZİSİ
1 Merkez Nasıl Çöktü / 1 "RP’nin Yükselişi Sürüyor" 12.08.1996
2 Merkez Nasıl Çöktü / 2 "Taşranın Yükselen Öfkesi" 13.08.1996
3 Merkez Nasıl Çöktü / 3 "RP ‘Yumuşadıkça’ Kazanıyor" 14.08.1996
4 Merkez Nasıl Çöktü / 4 "RP’nin Gözü Ortadirekte" 15.08.1996
5 Merkez Nasıl Çöktü / 5 "Refah Belediyeleri de ''İşbitirici'' " 16.08.1996
6 Merkez Nasıl Çöktü / 6 "Özal’ın Kalesine Refah Bayrağı" 17.08.1996
7 Merkez Nasıl Çöktü / 7 "Refah ‘Merkez’de Zorlanacak" 18.08.1996

Son makaleler (10)
09.03.2025 Türkiye’den, Suriye’deki Alevileri hedef göstermenin sakıncaları
06.03.2025 Esas amaç Erdoğan’ı yeniden seçtirmek mi?
05.03.2025 CHP soruşturma yağmurundan nasıl etkileniyor? Hatem Ete ile söyleşi
05.03.2025 Suriye’de PYD/YPG silah bırakmayacak mı?
04.03.2025 Fethullah Gülen de ölmeden önce örgütünü feshetmiş olsaydı
03.03.2025 Bir mozaik olarak Türkiye (55): Türkiye’de Yörükler üzerine Ayşe Çalık Ross ile söyleşi
02.03.2025 Yeni çözüm sürecine yönelik bazı itirazlar ve bunlara cevaplarım
01.03.2025 Kandil sorun çıkartır mı?
28.02.2025 Haftaya Bakış (256): İmralı'dan tarihi çağrı: Şimdi neler olacak? | İmamoğlu'na “sahte diploma” soruşturması
28.02.2025 AK Parti İstanbul’da ayağa kalkabilir mi?
09.03.2025 Türkiye’den, Suriye’deki Alevileri hedef göstermenin sakıncaları
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı