Mehmet Şimşek'in koltuğunu kim sallıyor? Ümit Akçay anlattı

18.04.2025 medyascope.tv

18 Nisan 2025’te medyascope.tv'de yaptığımız söyleşiyi yayına Tania Taşçıoğlu Baykal hazırladı

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. Merkez Bankası'nın dünkü faiz artırımı tartışılmaya devam ediyor. Kimileri çok memnun, kimileri çok kızgın. Bütün bunları Berlin Ekonomi ve Hukuk Okulu’ndan Doç. Ümit Akçay’la konuşacağız. Ümit, merhaba.
Ümit Akçay: Merhaba.

Ruşen Çakır: Seninle yaptığımız bir önceki yayında https://medyascope.tv/2025/04/05/rusen-cakirin-konugu-umit-akcay-iktidarin-gelecegini-ekonomi-mi-belirleyecek/ çok önemli bir hususu tartışmıştık. Senin bir iddian vardı, “İktidarı en çok zorlayan husus ekonomi değil. Ekonomi ilk dörde girmez” demiştin. Ama dün baktık ki Merkez Bankası politika faiz artırımı yaptı. Ben pek anlamıyorum ama sabah toplantıda arkadaşlara sorduğumda, herkesin genel eğilimi, Merkez Bankası’nın, faizi sabit tutmasını bekledikleri yönündeydi.  Önce buradan başlayalım. Bu önemli bir adım mı? Beklenmedik bir adım sanki.
Akçay: Hatırlayacak olursak, bu faiz artışı hesapta yoktu. Merkez Bankası, tam aksine faiz indirimi döngüsüne başlamıştı ve faiz artışıyla ortaya çıkan ekonomik zorlukların 2024 yılı ile sınırlı olacağı düşünülüyordu. 2024'te AKP'nin yerel seçimlerdeki büyük hezimetinin gerisinde, esasında bu faiz politikası da etkili oldu. Ancak, ekonomi yönetimi, bunun etkisinin 2024'le sınırlı kalacağı, hatta 2025’te faiz indirimi döngüsü başlaması nedeniyle, bu ekonomik zorlukların, ekonomik yavaşlamanın geride kalacağı varsayımı üzerine ilerliyordu. Fakat 19 Mart operasyonu bu açıdan bir şok oldu. Faiz artışı şimdi gerçekleşmedi esasında. Merkez Bankası olağanüstü bir toplantı yapıp, fiili olarak faizlerde bir artış gerçekleştirmişti. Merkez Bankası rezervlerinin harcanmasıyla Türk Lirası’nın değersizleşmesi engellenmeye çalışılmıştı. Ancak bu ikisinin de yeterli olmayacağı anlaşıldı. Ya da, rezerv kayıpları azaldı, yani durdu diyebiliriz. Ancak bu 19 Mart operasyonuyla şöyle bir sorun ortaya çıktı: Siyasi kaynaklı ya da yurtdışı kaynaklı olası bir yeni şok geldiğinde, Merkez Bankası'nın müdahale kapasitesi daralmış oldu. Şu anda, yapılan faiz artışıyla sadece faiz oranlarının yükseltilmediğini, aynı zamanda rejim olarak da faiz artışına geçilebileceğinin mesajını vermiş oldu Merkez Bankası. Bu neyi getirdi? Muhtemelen Türk Lirası yatırımlarına girişleri biraz daha arttıracak ve Merkez Bankası rezervleri bu bağlamda biraz daha güçlenecek. O anlamda, ekonomi yönetimi 19 Mart'ın hasarını bu anlamda sarmış gibi görünüyor.

Ruşen Çakır: Evet, tam da onu soracaktım. Aslında dünkü faiz artırımı, siyasi yönü bir yana, 19 Mart operasyonunun Türk ekonomisini çok kötü bir şekilde yaraladığının doğrudan devlet tarafından itirafı oluyor.
Akçay: Evet. Dilerseniz, ‘’ekonomik sonuçları ne olabilir?’’ diye konuşabiliriz. Çünkü orada kaybedilen, sadece rezerv değil. Toplumsal sonuçları daha önemli olan konu, faiz artışının ekonomide yaratacağı etkiler. Bu faiz artışıyla karşımıza çıkacak olan sonuç, ekonominin yavaşlaması olacak. Bu kritik bir konu. Çünkü hatırlarsak, Mehmet Şimşek göreve geldiğinde, “Şok terapisi programı uygulamayacağız” diye bir şey söylemişti. Bunun anlamı şuydu; Şimşek, “Faizleri hızla artırıp ekonomik bir krizle enflasyonu düşürmeye çalışmayacağız. Bunun yerine kademeli faiz artışı yapacağız" demişti. Bu da, 2024 boyunca, 2025'e kadar geldi. 2024'te ekonomik durgunluk yaşansa da, hatta çeyreklik düzeyde daralma gelse de biz 2024 boyunca ekonomik daralma görmedik ve hatta genelde ekonomik daralma yıllarında artan işsizliğin o düzeyde artmadığını gördük. Dolayısıyla Şimşek programı, kendisi açısından en zorun geride kaldığını düşünüyordu. Ancak bu ilave faiz artışı, tabii siyasi gelişmelerin nasıl şekilleneceğine de bağlı olarak, ekonomik yavaşlamanın daha da sertleşmesini ve Şimşek programının kaçındığı bu şok terapisiyle ortaya çıkacak olan ekonomik krizi, yani daralma durumunun ortaya çıkmasını getirebilir. Geçen programda da konuştuk. Bu kararın, topluma işsizliğin artışı, kredi faizlerinin artışı gibi etkisi olması yanında, bizzat iktidar blokunun içinde de ayrışma yarattığı belli. Onu konuşabiliriz.

Ruşen Çakır: Tam onu konuşacaktım. Malum, Yeni Şafak gazetesi hemen topa girdi. Yeni Şafak’ın zaten ilginç bir şekilde AK Parti iktidarına destek veren medya kuruluşları içerisinde nispeten belli bir özerkliği var. İktidara bağımlı ama doğrudan iktidarın sahipliğinde olan bir yer değil ve bu gazete, özellikle faiz konusunda hep çok şahin, faiz karşıtı bir politika izliyor. Değişik Merkez Bankası başkanları ve değişik bakanlar döneminde çok sert pozisyonlar aldılar ve zamanında, kaba tabirle bayağı da kelle götürdüler, değil mi?
Akçay: Evet, Naci Ağbal döneminde.

Ruşen Çakır: Şimdiki olayda Yeni Şafak’ı, iktidar bloku içerisinde küçük bir grubun sızlanması olarak mı görelim? Mesela ben sosyal medyada bunu paylaştığımda, “Sen bilmiyor musun? Yeni Şafak zaten hep buna böyle der” diyorlar. Tabii ki biliyorum, ama böyle bir dönemde, zaten iktidarın işinin siyaseten zorlaştığı bir dönemde, bu çıkış sanki etkili olabilirmiş gibi geliyor bana. Ben mi abartıyorum?
Akçay: Ben şöyle düşünüyorum: Kavramsal olarak bu iktidar blokunu biraz daha geniş tanımlayarak hareket etmek daha sağlıklı oluyor bana kalırsa. Burada çeşitli sermaye grupları var, siyasi partiler, hükümet ve bir de daha bürokrasiyi oluşturan kurumlar var. Ben iktidar bloku derken bu üç bileşenden oluşan bir yapıdan bahsediyorum ve şu andaki tartışma bu iktidar blokunun bu sermaye fraksiyonları arasında yaşanıyor. Bazı izleyiciler için tekrar olabilir ama onu gene vurgulamak istiyorum; o da şundan kaynaklanıyor: Bu TÜSİAD, MÜSİAD ya da Batılı yahut da Anadolu Kaplanları sermayesi tartışmasının dışında, bizzat Türkiye'deki üretim yapısı veya Türkiye kapitalizmine çıkan bir ikili yapı var. Bunların bir tanesi daha yerleşmiş büyük sermaye grupları. Bunlar büyük ölçekli üretim yapıyorlar, daha teknoloji yoğun üretim yapıyorlar. Diğer yanda da bu büyük sermaye kategorisine girmeyen kesimler var. Bunlar hepimizin daha yaygın olarak bildiği KOBİ'ler ya da küçük ölçekli sermaye grupları ve bunların özelliği de emek gücüne, emek yoğun üretime dayanmaları. Buradaki kavganın odağında faiz yer alıyor, şimdi değil, her dönemde yer alıyor. Bunun da nedeni, bu yerleşik büyük sermaye gruplarının en önemli özelliği, döviz kredisine erişimlerinin olması ve uluslararası finansal piyasalardan borçlanabilmeleri.
Buna karşın ikinci kategorideki küçük sermaye gruplarının olası tek borçlanma olanağı Türk Lirası. Dolayısıyla, Türk Lirası faizinin seviyesi bu iki sermaye grubu açısından farklı şeylere tekabül ediyor. Çünkü bu yerleşik büyük sermaye grupları faiz artışlarını tercih ediyor. Bu kesimlerin döviz borcu yüksek olduğu, yüksek döviz açığı taşıdıkları için, onlar için önemli olan Türk Lirası’nın istikrarı. Yani faiz artışı, rezerv harcanması vesaire, bunların önemi yok. Onlar için büyük ölçüde önemli olan Türk Lirası’nın istikrarı. Ancak diğer kesimler için temel sorun, fiyat istikrarından ziyade, tek borçlanma olanakları olan Türk Lirası faizinin düşmesi. Bu bir yapısal durum. Bunun çeşitli konjonktürlerde açığa çıkış biçimi var. Geçtiğimiz sene, 2024 yaz aylarında Mehmet Şimşek'in istifa edeceği söylentileri sıklıkla dolaşıma girdiğinde, “Şimşek’in koltuğunu kim sallıyor?” https://www.gazeteduvar.com.tr/simsekin-koltugunu-kim-salliyor-makale-1716267 diye bir yazı yazmıştım. O zaman bu homurtular başlamıştı. Yeni Şafak manşetleri başlamıştı. İhracatçılar Türk Lirası’nın değerinden şikâyetçiydi ya da esnaflar ekonomik yavaşlamadan şikâyetçiydi. KOBİ'ler ya da örneğin tekstil gibi sektörler, büyük ölçekli işçi çıkarmaya başlamıştı. O zamandan itibaren gelen bir hoşnutsuzluk var. Şu anda hesapta olmayan bu faiz artışı, ‘’dişinizi sıkın’’ denilen bu kesimlerin sürdürülebilirliklerin, kendi kârlılıklarının giderek daha da zorlaştığı bir döneme geldiğimiz anlamına geliyor. Dolayısıyla ‘’bunun siyasi sonucu ne olabilir kısmına baktığımızda şöyle bir şey geliyor. Şimdi toplumsal muhalefetin birleşmesiyle CHP'nin attığı adımlar iktidarı sıkıştırdı. Dolayısıyla iktidar bloku, geniş anlamdaki iktidar bloku bütünlüğünü korumakta giderek daha fazla zorlanıyor. Bu anlamda ilginç gelişmelerin yaşanmasını bekleyebiliriz. Ama yine o noktayı vurgulamak istiyorum, bunlar otomatik olarak gelişmeyecek, muhalefetin atacağı adımlara, dış gelişmelere bağlı olarak şekillenecek. Bence bu değerlendirmeden yine de iktidarın ekonomik alanda seçeneksiz kaldığı sonucunu çıkarmamak lazım. Hâlen pek çok araç kullanılmadı ve geçmiş deneyim gösteriyor ki Şimşek programı iktidar bloku açısından olası tek program değil.

Ruşen Çakır: Yeni Şafak’ın manşetine bakarsak, Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası kendi kafasına göre iş yapmış gibi. Ama Mehmet Şimşek'in ya da Merkez Bankası'nın bu faiz artışını Erdoğan'a rağmen yapması diye bir şey söz konusu olamaz. Bunun böyle olduğunu düşünenler var mı hakikaten? Türkiye'de bağımsız bir Merkez Bankası var ve böyle kritik bir zamanda, böyle önemli, ekonomik programını tamamen tersine çeviren bir şeyi yaptı diye bir şey yok. Bir de olayın bir tarafı, Merkez Bankası'nın bağımsız olması olmaması meselesi. Bir diğer husus da şu: Diyelim ki Merkez Bankası bunu yaptı. Ama Merkez Bankası'nın bunu yapmasının sebebi, ‘’bir sabah kalktılar ve biz faizleri arttıralım’ dediler’’ değil ki. Bu Merkez Bankası'nın alâkası olmayan bir şey. Erdoğan’ın 19 Mart'ta yaptığı bir yargı operasyonun sonuçlarının etkisini azaltma en azından, değil mi?  Dolayısıyla her iki konuda da, faizin arttırılmasında da, faizin arttırılma nedeninde de ekonomiyi yönetenlerin hiçbir mesuliyeti yok sanki.
Akçay: Ben şöyle görüyorum. Bunlar bir bütün. Sonuçta bu zamana kadar rezerv biriktirilmesi, iktidarın çeşitli ekonomik ve siyasi gündemlerinde elini rahatlatacak bir rol oynadı. Bu andan sonra da ekonomi yönetimi Erdoğan yönetiminin dışında değil elbette. Mehmet Şimşek'in kendisi de elbette siyasi bir kişilik. Şimdi burada ilginç bir tartışma oluyor. ‘’Mehmet Şimşek siyasi yorumlar yapıyor. Onun siyasi kişilik olduğu kanısı yaygınlaşırsa kredibilitesi bozulur’’ gibi bir yorum duyuyorum, görüyorum. Bu oldukça anlamsız bir yorum. Mehmet Şimşek her ne kadar iktisat eğitimi almış olsa ve uluslararası finans piyasalarında çalışmış olsa da, başından beri AKP hükümetlerinin, iktidarın bir parçası. Ona o değilmiş gibi davranmanın bir anlamı yok. Ben buradaki farklı görüntüyü şöyle görüyorum: Şimşek az önce tasvir ettiğim bu sınıfsal pozisyonda hep daha yerleşik büyük sermaye gruplarının çıkarlarını savuna geldi ve o programı savundu. Ali Babacan gibi Mehmet Şimşek de bu taraftaydı. AKP hükümetlerinde tipik olarak Hazine Bakanlığı ile Ticaret Bakanlığı arasında gerilim olur. Örneğin zamanında Kürşat Tüzmen'le Ali Babacan arasında da bu gerilim yaşanmıştı. Ya da daha yakın dönemde bunun benzeri ikilikler görülmüştü. Şimdi ismini hatırlayamadım, Denizli Milletvekili Bakan…

Ruşen Çakır: Zeybekçi.
Akçay: Evet. Zeybekçi ile benzer sorunlar yaşanmıştı. Bu, toplumda olan, yani bu ekonomide olan, çeşitli sermaye kesimlerinde olan farklılaşmanın hükümete yansıması. Geleneksel olarak bu gerçekleşiyordu. Şimdiki Ticaret Bakanı bu rolü oynamıyor. Bu, programı sürdürmede Şimşek'e verilen krediyle ve bu enflasyonu kontrol etme zorunluluğu nedeniyle muhtemelen. Ancak, bu yeni düzende bir özerkliği ya da Merkez Bankası'nın bağımsızlığı gibi bir şey söz konusu değil. Zaten fiili olarak da, hukuki olarak da 2018'deki rejim değişimi sonrasında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçildikten sonra yapılan değişikliklerle, görev süreleri de değiştirildi. Dolayısıyla fiili bağımsızlık, hukuki bağımsızlık söz konusu değil. Bunları bir siyasi projenin adımları olarak düşünmek lazım. O açıdan söylediğinize katılıyorum. Merkez Bankası ekonomik hasarı toparlamaya çalıştı, ancak bunun başka sonuçları olacak.

Ruşen Çakır: Peki. Erdoğan bir sabah kalkıp, daha önceki bakanlardan vazgeçtiği gibi Mehmet Şimşek'i pekâlâ değiştirebilir, değil mi? Tek istisna, damadı kendisi istifa etti. Ama o da istifaya bir şekilde mecbur kaldı herhalde. Ama şu anda o sabahta değiliz.
Akçay: O sabahta değiliz. Bence Şimşek'in görevi sürdükçe... 2025 yılında bir erken seçimin de gündemde olmadığını düşünüyorum. Bunun da nedeni şu: Bu faiz artışları zaten çok yüksek olan faizleri daha da yükseltti ve az önce söylediğim bu sermaye kesimleri büyük hasar görecek. İşsizlik artmaya başlayacak. Zaten hayat pahalılığı krizi kontrol altına alınamadı. Dolayısıyla bu şartlarda bir seçime gitmek, kamuoyu araştırmalarında oyları düşen bir partinin kendi sonunu getirmesi olur. Böyle bir yola gitmeyeceğini düşünüyorum. Dolayısıyla Şimşek'in orada kalması, seçimlerin olmayacağını gösteriyor gibi geliyor bana kalırsa. Ancak, burada birkaç farklı değişken var. Şimşek yönetimi bu ekonomiyi giderek daha sıkıştırmaya devam etmek zorunda kalırsa ve buna ek olarak, muhalefet de bu dirayetli duruşunu sürdürürse, siyasi olarak daha zor hâle gelecek; ekonomideki bu sermaye fraksiyonları arasındaki çatışma, belki de iktidar blokunun siyasi alanında bir ayrışmaya neden olabilir. Ama dediğim gibi o da hâlen pek çok farklı değişkene bağlı. Yani 2X2=4 gibi otomatik bir sonuca varmak için oldukça erken diye düşünüyorum.
Bir tek şunu söyleyebiliriz: Esasında Şimşek programıyla CHP'nin ekonomi yaklaşımı birbirinden çok farklı değildi. 2023 seçimleri sonrasında CHP ile beraber hareket eden iktisatçı grubuna, yorumculara baktığımızda, onlar zaten Şimşek programını desteklediler. Şimdi CHP'nin bu son operasyon sonrası Şimşek’e karşı biraz daha sertleşen bir tonu var. Ancak, CHP ortaya koyduğu bu dirayetli muhalefeti diyelim, örneğin ekonomi alanına da yansıtacak mı, onu hâlen görmedik. Örneğin Temmuz ayında asgari ücret artışını bir gündem yapacak mı? Ya da bu faiz artışlarının yaratacağı olası işsizlik dalgasıyla nasıl buluşacak? Yahut daha genel söylemem gerekirse, iktidarı zorlayacak ve Şimşek yönetiminin de alternatifi olacak olan bir ekonomi programı ya da bir iktidar programı oluşturacak mı? Yoksa sadece hukuki mücadele kısmıyla mı kalacak? Bence bunlar çok etkili olacak. Çünkü sonuçta, siyasi anlamda çeşitli aktörler, iktidarın yani Erdoğan'ın projesiyle CHP'nin projesi arasında belki çeşitli düzeylerde karar vermek zorunda kalacaklar. Ekonomik aktörler de öyle. Dolayısıyla bu alanda alternatif bir şey önermediği sürece oldukça eksik kalacak diye düşünüyorum.
Sorunuza dönersem: Erdoğan yönetiminin elindeki olası tek seçenek Şimşek programı değil. Buna katılıyorum. Bu dönem geçtikten sonra, yani bu ekonomik zorluklar daha da arttıktan sonra, örneğin 2026’ya, belki 2027'ye gelindiğinde, ismi Nebati olmayabilir ama ekonomik genişlemeci faizlerin biraz daha düşürüldüğü, sayıca en çoğu olan ve toplumsal taban olarak da esasında AKP'nin daha yakın olduğu ve şu anda hasar gören sermaye kesimlerini gözeten bir ekonomi çerçevesine geçilmesi hiç uzak değil bana kalırsa.

Ruşen Çakır: Son olarak şunu sormak istiyorum. 19 Mart hamlesi ekonomiyi bayağı sarstı ve Erdoğan'ın hâlâ ‘’esas turplar’’ dediği bir olay var. Olmayacak gibi gözüküyor, ama biliyorsun geçenlerde birisi, gece vakti kalktı, “CHP'ye kayyum atanıyor” dedi ve borsa karıştı. Gündüz olsa kim bilir ne olacaktı? O yalan haberde bile bu kadar kırılgan olan bir ekonomiden bahsediyoruz. Ben hâlâ CHP'ye kayyum ihtimalinin %0 olduğunu düşünmüyorum. Çok az bir ihtimal, ama olabilir ya da başka bir operasyon veya Erdoğan siyaseten yine bir sert çıkış yapabilir. 19 Mart hamlesiyle bir şey umdu ama bulamadı ve sonuçta faturası çok yüksek çıktı. Erdoğan yine böyle faturası yüksek bir siyasi hamle yaparsa, bu sefer Mehmet Şimşek ve yanındakiler, Merkez Bankası'ndakiler, “Hadi bize eyvallah” derler mi?
Akçay: Bunu bilebilmek çok zor. Ama geçen hafta ve önceki gün yapılan faiz artışı, bu yeni olası siyasi adımların önünü almış, onlara alan açmış oluyor. Bunlar yapılmamış olsaydı bu tip adımları atmak daha zor olacaktı. Ancak, muhtemelen önümüzdeki haftadan itibaren göreceğiz, faiz artışıyla rezervlerde yeniden toparlanma görülecek. Dolayısıyla bu, ekonomik cephanenin biraz daha kuvvetlenmesi anlamına gelecek. Burada tekrar vurgulamak istiyorum: Ekonomi önemlidir, değildir tartışmasına dönersek, ekonomi elbette önemli. Ama muhalefetin nasıl bir iktidar programı koyacağı, koyup koymayacağı, iktidar blokunun çatırdaması tartışmasını da şekillendirecek, insanların teveccühünü de şekillendirecek. O yüzden siyasete daha fazla vurgu yapalım, siyasetin olanaklarını daha fazla konuşalım derim.

Ruşen Çakır: Çok teşekkürler, Ümit. Çok sağ ol yayınımıza katıldığın için. Evet, Berlin Ekonomi ve Hukuk Okulu’ndan Doç. Ümit Akçay'la dünkü faiz artışını ve bunun Türkiye'de siyaseti ve ekonomi yönetimini nasıl etkileyeceğini konuştuk. Kendisine çok teşekkür ediyoruz. İzleyicilerimize de teşekkürler. İyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
27.04.2025 Türkiye Venezuela olur mu?
23.04.2025 Transatlantik: İran'la nükleer müzakere | Harvard Trump'a direniyor
20.04.2025 Ben mi iyimserim yoksa siz mi kötümsersiniz?
19.04.2025 Birinci ayında 19 Mart: Bundan sonra neler olabilir?
18.04.2025 CHP mucizesi
18.04.2025 19 Mart partileri ve liderleri nasıl etkiledi? | Burak Bilgehan Özpek anlattı
18.04.2025 Haftaya Bakış (263): Cumhur İttifakı'nın geleceği | 19 Mart'ın bilançosu | Kanal İstanbul yeniden gündemde
18.04.2025 Mehmet Şimşek'in koltuğunu kim sallıyor? Ümit Akçay anlattı
17.04.2025 Nezih Onur Kuru yanıtladı: 19 Mart seçmende neyi değiştirdi?
17.04.2025 Troller “CHP’ye kayyum” konusunda neden ve nasıl çuvalladı?
27.04.2025 Türkiye Venezuela olur mu?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı