Medyanın iktidarı, iktidarın medyası

05.09.2013 Vatan

Gazeteciliğe 1985 yılında, o dönemin tartışmasız en cesur yayın organlarından biri, belki de birincisi olan haftalık Nokta Dergisi’nde başladım. Türkiye, Turgut Özal liderliğindeki ANAP iktidarı eliyle 12 Eylül 1980 askeri rejimininden kurtulmaya çalışıyor, bu “yeniden özgürleşme” havası basına da yansıyordu. Nokta’nın sahibi olan ve şu ana kadar tanıdıklarım içinde “liberal” sıfatını belki de en fazla hak eden insan olan Ercan Arıklı, bizleri, siyaset, dini hayat, cinsellik gibi temel konulardaki birçok tabunun üzerine gitmeye teşvik ederek Türkiye’nin özgürleşme ve buna bağlı demokratikleşme çabalarına epey katkıda bulundu. Ruhu şad olsun.

Medyanın iktidarı

ANAP’ın zayıflamaya başlayıp Türkiye’nin yıllar sonra yeniden koalisyonlarla yönetilmeye başlamasıyla, artık “medya” olarak tanımlanan basın-yayın kuruluşları (daha doğrusu onların patron ve üst düzey yöneticileri), güçleri oranında siyasi iktidardan pay almaya ve bu sayede ekonomik imtiyazlarını daha da artırmaya başladılar. Öyle ki sandıktan çıkan hükümetler ne kadar güçsüzse, medyanın iktidardaki ağırlığı o kadar fazlaydı.
“Anaakım” olarak tanımlanan medya, iktidarın önemli bir bileşeni haline gelince, artık toplumu özgürleştirip ülkeyi demokratikleştirmekten ziyade kendi çıkarlarını korumayı herşeyin önüne koydu; yani kelimenin gerçek anlamıyla statükocu oldu. İşte bu yüzden anaakım medya, yükselmekte olan İslami hareketi ve Kürt hareketini kendi iktidarına yönelik birer tehdit olarak algıladı ve bunların önünü kesmek için iktidarın diğer bileşenleriyle, özellikle de “derin devlet” olarak tanımlanan kesimiyle yoğun ve etkili işbirliklerine gitti.

İktidarın medyası

2002 Kasım ayından itibaren Türkiye’yi tek başına yöneten AKP’yi oluşturan kadroların çoğu sözünü ettiğimiz dönemde medyanın en fazla mağdur ettiği kişiler arasında yer alıyorlardı. Özellikle R. Tayyip Erdoğan, beş yıl önceki bir yazımıza başlık yaptığımız gibi (Erdoğan’ın kısa tarihi: Medya ona, o medyaya vurdukça büyüdü) “medya ona, o medyaya vurdukça büyüdü.”
Arşivlere girmeye gerek yok, o günlerle ilgili olarak, yaşı elveren herkesin aklına sayısız örnek geliyordur. Örneğin medyanın gayretleri olmasaydı İstanbul gibi bir dünya kentinin belediye başkanı, sırf bir şiir okudu diye hapse atılamaz, başkanlığı elinden alınmazdı.
Geçen süre zarfında AKP ülkedeki iktidar yapısını tamamen değiştirdi. Buna bağlı olarak anaakım medya da siyaset üzerindeki belirleyici gücünü yitirdi, hatta son aşamada etkileyici olmaktan bile büyük ölçüde çıktı. Kuşkusuz Erdoğan ve kurmayları bu süreçte medyadan geçmişte yaşamış oldukları mağduriyetlerin de hesabını sormuş oldular.
Yine de medyada giden ve kalanlara baktığımızda bu hesaplaşmanın çok da adil bir şekilde gerçekleşmiş olduğunu söyleyemiyoruz. (Gereksiz polemiklere yol açmamak için isimlendirmelere gitmek istemiyorum.)
Hiç tartışma yok ki Türkiye’nin “medya iktidarı”ndan büyük ölçüde arınmış olması son derece iyi oldu. Ne var ki “medya iktidarı” yerini, belli bir süredir “iktidarın medyası”nın egemenliğine bırakmış durumda.
Buradan demokratik, çoğulcu ve özgürlükçü bir medya atmosferi çıkması tabii ki mümkün değil. Bu sorunu aşıp aşamayacağımız, aşacaksak bunu nasıl yapabileceğimiz de belli değil.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
12.01.2025 Kürtler Türkleri “satışa” mı getiriyor?
10.01.2025 Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi: Erdoğan ve AKP'ye Suriye dopingi
05.01.2025 Esrarengiz bir süreç üzerine notlar
03.01.2025 Haftaya Bakış (248): Yeni çözüm sürecinde neler olacak? | DEM Parti'nin temasları | Kürşad Zorlu'nun istifası
02.01.2025 Mümtaz'er Türköne ile söyleşi: "Bu sürecin en büyük kaybedeni AK Parti ve Erdoğan olur"
29.12.2024 Ve yeni “Çözüm Süreci” başladı
27.12.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (247): Asgarî ücret ve CHP’nin tavrı, Suriye’de Türkiye damgası, Gelecek ve DEVA’dan istifâlar
25.12.2024 Transatlantik: Yeni Suriye’de Türkiye’nin rolü - Yemen İsrail’in hedefinde
24.12.2024 Altılı Masa’nın lâneti
22.12.2024 CHP ne zaman “Türkiye’nin birinci partisi” gibi davranacak?
12.01.2025 Kürtler Türkleri “satışa” mı getiriyor?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı