Barışa çok yakın, barış gazeteciliğine çok uzak

18.04.2013 rusencakir.com

Basın Enstitüsü Derneği ile Boğaziçi Üniversitesi Barış Eğitimi Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin ortaklaşa düzenlediği ve 18 Nisan 2013 günü Boğaziçi Üniversitesi’nde gerçekleşen “Barış Süreçleri ve Medya” seminerinin “Barış gazeteciliği açısından Türkiye’de durum. Türkiye’de barış gazeteciliği mümkün mü?” başlıklı ilk panelinde yapılan konuşma.

Bu sabah, bu panel için yapacağım konuşmayı hazırlamadan önce Bayram Zilan’ın “Jön Kürtler” adını verdiği blogunda “Barışan Türkiye’nin savaşan medyası” başlıklı yazısını okuma fırsatım oldu. Bütün bir makaleyi tek başına özetleyen, ama aynı zamanda meydan okuyucu, kışkırtıcı, dolayısıyla bir gazeteci için kıskandırıcı bir başlık. Ve haklı bir yazı.
Çünkü Mayıs 1985 yılında, şu anda bulunduğumuz Boğaziçi Üniversitesi’nde gazeteciliğe başlamış ve 28 yıl boyunca siyasi gerginlik, kamplaşma, çatışma ve savaşlar üzerine çalışmış biri olarak hiç çekinmeden şu tespitte bulunabilirim: Türkiye, ülkemiz, hiçbir zaman barışa bu kadar yakın, medyamızsa barış gazeteciliğinden bu kadar uzak olmadı.
Kuşkusuz anaakım medya an itibarıyla barış ya da çözüm süreci adı verilen süreci destekliyor. Buna karşılık sürece karşı çıkan medya kuruluşlarının etki alanları epey sınırlı. Buna rağmen bir “barış gazeteciliği”nin söz konusu olmadığında ısrarlıyım. Bunu kanıtlamaksa hiç zor bir iş değil. Sürecin alenileştiği 2013’ün ilk günlerinden biraz geriye, mesela 2012 yılının Aralık ayına gidin, aynı gazetelerin, televizyon kanallarının, internet sitelerinin Kürt sorunu, PKK sorunu, Abdullah Öcalan, barış gibi günümüzün popüler konularına ya pek girmediklerini, girdikleri zaman da barışın değil savaşın dilinin egemen olduğunu, herşeye rağmen barış gazeteciliği yapmak isteyen bazı meslektaşlarımızın önlerinin kapatıldığını, etkilerinin sınırlandığını ve bazı tetikçiler tarafından dezenformasyon faaliyetleriyle tehdit edildiklerini görürsünüz.
Çünkü bizde anaakım medyanın mihenk taşı büyük ölçüde hükümet, devlettir. Hatta birçok gazetenin tek bir okurun, birçok televizyon kanalının da tek bir izleyicinin memnuniyetini herşeyin önüne koyduğunu söyleyebiliriz ki bu kişi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dır.
Bugün barışa taraf olmuş gözüken anaakım medyamızın bu imajının hiç de sahici olmadığını göstermek için tek bir örnek vermek yeterli olabilir: Hasan Cemal. Ülkemizde gazetecilik denince akla ilk gelen isimlerden olan Cemal, Nisan 2003 yılında “Kürtler” adlı kitabının yayınlanmasıyla birlikte Kürt sorununun barışçıl bir çözümü için öne çıkan gazeteciler arasında yer aldı. Birçok kez Kandil’de PKK yöneticisi Murat Karayılan ile röportaj yapan Cemal’in konuyla ilgili son kitabına “Barışa Emanet Olun” başlığını uygun görmüştü.
Ancak Hasan Cemal, bildiğimiz gibi, yeni İmralı sürecinin ilk aylarında Başbakan Erdoğan’a hitaben “siyasetçi siyasetçiliğini, gazeteci de gazeteciliğini yapacak” diye yazdığı için Milliyet gazetesindeki işinden oldu. Ancak gazeteciliği bırakmadı. www.t24.com.tr sitesinde, köşesini kaybetmesinin hemen ardından Karayılan ile yaptığı söyleşiyi yayınladı. Şu günlerde yine aynı siteden, onun Güneydoğu’da Kürtlerin sürece nasıl baktığını anlattığı izlenimlerini okuyoruz.

Medyamızın barış gazeteciliğine uzak olmasının tek sorumlusu olarak siyasi iktidar ve onunla çok ciddi ekonomik/siyasi bağları bulunan medya sahiplerini göstermek işin kolayına kaçmak olacaktır. Örneğin siyasi iktidar-patronaj tahakkümüne karşı yeterince örgütlen(e)meyen, diren(e)meyen biz gazeteciler de suçluyuz. Gazetecilerin örgütsüzlüğü öylesine acı bir noktaya erişmiş durumda ki buradan sonra geri dönüş pek mümkün görünmüyor.
Öte yandan kişisel gözlemlerime dayanarak, medya çalışanlarının, özellikle öne çıkan/çıkartılan isimlerinin önemli bir bölümünün barış, dolayısıyla barış gazeteciliği gibi bir dertlerinin olduğunu da pek söyleyemiyorum. Bunun ideolojik, siyasi, kültürel ve eğitimden kaynaklanan nedenleri var muhakkak ama en derinde yatan ve nedense pek konuşmayı tercih etmediğimiz bir olguya dikkat çekmek isterim: Türkiye’de anaakım medyada Kürt istihdamı yok denecek kadar azdır; varolanların ciddi bir bölümü de Kürt kimliklerine açık ve cesur bir şekilde sahip çıkmamakta, belki de çıkamamaktadır.
Yani Türkiye’de medya geleneksel olarak Kürt sorununu, sayıca az olan Kürtlerin gözünden bakmaya hiç yeltenmemiştir diyebiliriz. Kürt siyasi hareketinin yükselişine paralel olarak ortaya çıkan Kürt medyası ise, çatışmaya PKK cephesinden taraf olduğu, profesyonel açıdan rekabet etmekte zorlandığı ve en önemlisi devlet tarafından ağır baskıya maruz kaldığı için alternatif olabilmenin kıyısına bile yaklaşamadı.
Tekrar başa dönelim: Türkiye adım adım barışa yaklaşırken medya buna ayak uydurmakta hayli zorlanıyor. Örneğin sürecin ilk kritik dönemeci olan Paris suikasti konusunda anaakım medya Diyarbakır’daki cenaze törenini görmezden gelerek kötü bir sınav verdi. Ardından Diyarbakır’daki Newroz kutlamalarında bir ölçüde ürkekliğini atmış olsa da yine gözünü, kulağını haberlerden çok hükümete yöneltmeyi, mikrofonunu da sürecin tüm aktörlerine değil de ağırlıkla yine hükümete tutmaya devam ediyor.
Bu kısır döngünün kırılmasında sosyal medya tabii ki bir alternatif olarak karşımıza çıkıyor. Ancak şunu akılda tutmak lazım, son süreçte de tanık olduğumuz gibi, sosyal medyada barıştan çok savaşı, çatışmayı destekleyenlerin sesi çıkıyor.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
19.11.2024 Nihayet birilerinin beklediği ve umduğu gibi Devlet Bahçeli geri adım mı attı?
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
10.11.2024 Hasan Cemal ile söyleşi: Zamâne Diktatörleri
07.11.2024 Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi: Bahçeli DEM Parti açılımından ne umuyor, ne bulabilir?
06.11.2024 Transatlantik: Trump nasıl kazandı? Türk-Amerikan ilişkileri nereye?
05.11.2024 Hatem Ete ile söyleşi: Bahçeli ile Erdoğan ayrışıyor mu?
03.11.2024 Fethullah Gülen öldüğüyle kaldı
01.11.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (239): Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandı - CHP ne yapacak?
30.10.2024 Transatlantik: ABD seçimlerine son 5 - Türkiye’de çözüm süreci tartışmaları İsrail’in İran’a cevabı
27.10.2024 Ertuğrul Özkök niçin Fethullah Gülen’i çok sevmişti?
19.11.2024 Nihayet birilerinin beklediği ve umduğu gibi Devlet Bahçeli geri adım mı attı?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı