Kürtlerin müzakereyi kendi başlarına yürütme hakkı

28.06.2014 Vatan
Kurdî bixwîne

Abdullah Öcalan İmralı’da kendisiyle görüşen HDP milletvekillerine çözüm sürecinde yeni bir aşamaya geçilmekte olduğu müjdesini vermiş, ancak o günlerde yaşanan yol kesmeler, dağa çıkan çocukların ailelerinin eylemleri, bayrak indirme gibi olaylar nedeniyle bunun bir “bilgi”den ziyade “temenni” olabileceği iddiası öne çıkmıştı. Fakat önceki gün açıklanan yasa tasarısıyla sahiden yepyeni bir aşamaya gelinmiş olduğunu gördük. Öcalan’ın “tarihi” bir olay yaşamakta olduğumuz saptaması doğru. Öyle ki CHP de bu tasarıya karşı sesini yükseltmeyeceğe benziyor.
Ne var ki, Kürt sorununun barışçı yollarla kalıcı bir şekilde çözümünü savunmakla birlikte bardağın iyice dolmakta olduğunu görmeyi veya kabullenmeyi reddedenler yine var ve sesleri yine gür çıkıyor. Her zaman olduğu gibi dikkatleri bardağın iyice azalan boş tarafına çekmeye çalışıyorlar. Örneğin yasa tasarısının, “Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Sağlanması” gibi itici bir adı olmasını, içinde tek bir kere bile “Kürt” kelimesi geçmemesini ve ifade edilen genel yaklaşımlar hakkında fazla ayrıntı içermemesini öne çıkarmaya çalışıyorlar.

İnsafa davet

Bu eleştiri ve itirazların hepsi doğru ama bu kadar kangren olmuş, çetrefil bir sorunun pürüzsüz bir şekilde çözülmesinin mümkün olmadığı da doğru. Ayrıca bütün bu ve benzeri detaylara odaklı eleştiriler, çözüm sürecinde bugüne kadar örtülü bir şekilde yürütülen müzakerelere ciddi bir yasal zemin hazırlanmış olduğu gerçeğini asla gölgede bırakmıyor.
Bir diğer ve belki de en önemli nokta da, hükümetle müzakereleri yürüten, başta Öcalan olmak üzere Kürt siyasi hareketinin (KSH) önde gelen aktörlerinin varılan aşamadan memnuniyetlerini alenen ve hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde dile getirmiş olmaları. Hal böyle olunca, KSH içinde yer almayan, hatta uzun bir süre boyunca kuşkuyla ve mesafeli yaklaşıp yakın dönemde ona yakınlaşan ve büyük çoğunluğu Kürt de olmayan bu eleştiri sahiplerini biraz insafa davet etmek iyi olacaktır.

Aşama aşama

Şöyle ki, KSH’nin yıllar boyunca en temel hedefi devlet tarafından muhatap alınmaktı. Yakın dönemde bu hedefe ulaşılınca, ardından bu muhataplığın yasal zemininin inşası talebi öne çıkarıldı. Önceki gün bu sorunun da büyük ölçüde aşılmakta olduğuna tanık olduk. Büyük bir ihtimalle, bundan sonraki aşamada, bu yasal zemin üzerinde atılacak adımlar konusunda yoğun bir müzakere ve pazarlığa tanık olacağız. Kuşkusuz bu sürecin tüm vatandaşlara açık bir şekilde yürümesi gerekiyor (ki yeni yasa tasarısındaki “Düzenleme kapsamında yapılan çalışmalar ile alınan tedbirlere ilişkin kamuoyunun doğru ve zamanında bilgilendirilmesi sağlanacak” maddesi çok anlamlı) ancak ana aktörlerin siyasi iktidar ve KSH olduğu da muhakkak. Kuşkusuz herkes bu iki ana aktöre değişik öneriler sunabilir, eleştiriler getirebilir. Lakin KSH’ne devletle müzakereleri nasıl yürütmesi gerektiği konusunda yol göstermeyi düşünenlerin, onun Türkiye’de siyaseti en iyi okuyan hareketlerin başında geldiğini, bu durumun çoktan tescillenmiş olduğunu akılda tutmaları şart.

Erdoğan faktörü

“Sorunların anası” olan Kürt sorununu çözme noktasında epey ilerleme kateden ve daha da katedeceğe benzeyen Türkiye’nin en büyük handikaplarından birisi Başbakan Erdoğan’ın tüm siyasi olayları, tartışmaları, saflaşmaları vb. tahakküm altına alıyor olması. Bu yazıda sözünü ettiğim, bardağın boş tarafına odaklananların çoğunun, Erdoğan’ın bu süreçten daha da güçlenerek çıkma ihtimalinden endişelendiğini görüyorum. Muhakkak ki bu yanlış bir bakış açısı.
Öte yandan onların tam karşısında, aslında Kürt sorununun çözümü gibi bir derdi olmayanların da çokça yer aldığı, kendi ikballerini ona endekslemiş oldukları için bütün dertleri Erdoğan’ın bekası ve güçlenmesi olan bir kalabalık var.
Umarım Erdoğan’ı batırma ya da çıkarma meraklısı bu iki grubun kavgası yüzünden çözüm sürecinin başına kötü bir şey gelmez.




Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
29.09.2024 Bir yok edici melek olarak Erdoğan
22.09.2024 Erdoğan ile Esad buluşmasını beklerken
18.09.2024 Transatlantik: İsrail’den Hizbullah’a siber saldırı - Trump’a ikinci sûikast girişimi - ABD Irak’tan çekiliyor
15.09.2024 Erdoğan’ın “din düşmanları”na ihtiyacı var
13.09.2024 Haftaya Bakış (231): İmamoğlu-Yavaş rekabeti - Narin Güran cinâyetinde tutuklamalar - Genç teğmenler krizi
12.09.2024 Mehmet Altan ile söyleşi: Türkiye’nin gidişâtı
12.09.2024 BRICS nedir? Türkiye üye olursa ne olur? Sinan Ülgen ile söyleşi
11.09.2024 Transatlantik: Trump-Harris düellosu - Hakan Fidan Arap Ligi’nde - 23. yılında 11 Eylül saldırıları
09.09.2024 Hafta Başı (1): Narin Güran cinayeti | Erdoğan teğmenleri hedef aldı | Hopa’da yaşananlar
08.09.2024 Erdoğan genç teğmenlerden rahatsız
29.09.2024 Bir yok edici melek olarak Erdoğan
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı