Komplo diyen çok ama adres gösteren pek yok

13.04.2013 Vatan

Dicle Üniversitesi'ndeki olayların yankıları /2

Komplo diyen çok ama adres gösteren pek yok

BDP Diyarbakır İl Başkanı Zübeyde Zümrüt'e Dicle Üniversitesi'ndeki olayları sorduğumuzda ilk sözleri "Biz bu olayı kapattık. Daha büyümesini istemiyoruz. Büyümemesi için elimizden geleni yaptık ve bundan sonra da yapacağız" oldu. Kendisine Çarşamba sabahı yaşanan ve tutuklu Hizbullah liderlerinden Hacı Bayancuk'un oğlu Muhlis Bayancuk'un ağır yaralandığı bıçaklama olayını sorduğumuzdaysa "Keşke bu tür bıçaklama, yaralama olayları hiç yaşanmamış olsaydı" cevabını alıyoruz.
Zümrüt'ün yaklaşımının Diyarbakır'daki BDP/DTK çevrelerinin çoğu tarafından benimsendiğini gözledim. Onun "keşke polis herkese eşit yaklaşsaydı" şeklindeki eleştirilerininse aynı çevreler için yumuşak kaçtığı ortada. Çünkü BDP'liler, olaylarda polise nerdeyse birinci decede bir sorumluluk yüklüyorlar.
Diyarbakır'da görüştüğüm BDP'ye yakın isimlerin nerdeyse tümü iki öğrenci grubu arasında başlayan kavganın bazı "karanlık" odaklar tarafından kışkırtılarak derinleştirildiğine inanıyor ve bu provokasyon ortamının sıcak tutularak çözüm sürecinin sabote edilmesinden endişe ediyorlar. Örneğin Zübeyde Zümrüt şöyle konuşuyor: "Bu sürece çok dikkat etmek lazım. Çünkü barışı inşa etmek savaşmaktan daha zor. Barışı istemeyenler olabilir ve bunlar halkları karşı karşıya getirmek isteyebilir."
"Kim bu odaklar?" diye sorduğunuzdaysa muğlak cevaplar alıyorsunuz. "Ergenekonvari yapılar" diyen de var İran'ı işaret edenler de. Ama hemen tümünün referansları 1990'lı yıllar ve o dönemde Hizbullah ile yaşanan çatışma ortamı. Aradan geçen zaman içinde Hizbullah'ın değiştiğini düşünen pek yok, değişim olduğunu kabul edenler de bunu samimi bulmuyor. Özetle BDP çevrelerinde Hizbullah'a karşı bakışın zamana direndiği görülüyor.
Ne var ki bir yandan devletle yıllardır süren bir çatışmayı sonlandırma arifesinde Kürtlerin kendi aralarında çatışıyor olması veya çatışma ihtimali işleri karıştırıyor. Bu noktada sözü yine Zümrüt'e bırakalım: "Bunu Kürtler içinde bir çatışma olarak görmemek lazım. Buna izin vermemeliyiz. Evet insanlar 1990'lı yıllara dönülmesinden kaygılılar. Ama o süreçte saldırıların kimin desteğiyle gerçekleştiğini halk çok iyi biliyor. Bir daha o günlere dönmek mümkün değil."
Nitekim Diyarbakır'da konuştuğum pek çok BDP'liden "Eğer arkasında bir şekilde devlet olmazsa Hizbullah bir şey yapmaz, yapamaz" cümlesi işittim. Devlette bir çözüm süreci yürütüldüğü için bu krizin çok fazla büyümeyeceğine inanıyorlar, belki de inanmak istiyorlar.

İslamcı arabulucular

"Pazartesi günü üniversitede yaşananlar tipik bir öğrenci kavgasıydı. İradi, planlı değildir. Ama bizim bölgemizde bu tür olayların hiçbiri masum kalmıyor ve hasar büyük oluyor." Bu sözlerin sahibi olan Adem Özcaner, 2012'de kuruluşu ilan edilen "Azadi İnisiyatifi"nin sözcüsü. Kendilerini "hem Kürdistani, hem İslami" olarak gören bu çevrenin BDP ve Hüda-Par ile iyi ilişkileri var. Nitekim ilk andan itibaren kolları sıvayıp olayın büyümesini engellemeye çalışmışlar. Kısmen başarılı da olmuşlar: Salı akşamı Demokratik Toplum Kongresi (DTK) ve Hüda-Par'dan üçer kişi buluşturmuş ve tarafları olayların son bulması noktasında ikna etmişler. Fakat ertesi sabah okullarına giden bazı İslamcı öğrenciler bıçaklanınca bu anlaşmanın pek de etkili olmadığı ortaya çıkmış.
Yine Azadi İnisiyatifi'nden Adnan Fırat "dışardan müdahaleler ve süreci benimseyenler tahrik edebilir, aksi takdirde kavga kesinlikle devam etmez. Çünkü her iki tarafa da ciddi zararlar verir" diyor. Ama dünkü yazımızda da ele aldığımız gibi geçmişten gelen husumet sürdüğü müddetçe PKK-Hizbullah çatışması her an yeniden alevlenebilir. Tam da bu noktada Sabiha Ünlü'nün sözlerine kulak verelim. "Kavgayı durduracak bir irade bekliyoruz. Tescillensin bu barış istiyoruz" diyen Ünlü, BDP'nin bu iradeye sahip olmadığının, İmralı ve Kandil'den mesaj beklediklerinin altını çiziyor.

PKK-Hizbullah karşılaştırması

İslami çevrelerin önde gelen insan hakları kuruluşu olan Mazlum-Der'in Genel Başkan Yardımcısı Selahattin Çoban'ın bürosunda derneğin Diyarbakır İl Başkanı Abdürrahim Ay ile bir diğer İslami kuruluş olan Özgür-Der'in Diyarbakır İl Başkanı Serdar Bülent Yılmaz'ın da katılımıyla PKK ile Hizbullah'ı karşılaştırıp aralarındaki ilişki, daha doğrusu ilişkisizliği tartışıyoruz. Yılmaz'ın şu sözleri çok önemli: "Hizbullah yeni stratejisiyle silah defterini kapattı, ama bunu tam olarak söylemiyor, 'silahları gömdük' diyorlar. Eğer PKK silah bırakırsa onlar da bunu deklare edecekler."
Selahattin Çoban ise son olaylar hakkında şu değerlendirmeyi yapıyor: "Bu çatışmanın gelecek siyasi zemine yönelik olduğu kanısındayım. PKK çevreleri 'Silah bırakıyoruz diye meydanı size bırakacak değiliz' demek istediler. Hizbullahçı gençler de 'biz de varız' diyorlar."
Çoban Hizbullah'ın siyasi olarak PKK'dan sonra ikinci güç olduğunu kabul etmekle birlikte tabanının çok da geniş olmadığını düşünüyor. Yılmaz ise PKK ile Hizbullah'ın denk güçler olmadığını düşümüyor ve "kıyas bile mümkün değil" diyor. Ancak "bununla birlikte örgütlülük açısında son derece kabiliyetli ve başarılılar" demeyi de unutmuyor. Örnek olarak da 2006 yılından itibaren düzenlenen Kutlu Doğum Haftası mitinglerini gösteriyor.
Tam da bu noktada Abdürrahim Ay, Hizbullah'ın PKK ile yeniden çatışması halinde meşruiyetlerinin tartışılır hale geleceği, örneğin kısa süre sonra düzenlenecek Kutlu Doğum etkinliğinde eski kalabalığa ulaşamayacakları uyarısında bulunuyor.
Peki bu iki hareketin helalleşip kucaklaşması mümkün mü? Serdar Bülent Yılmaz'a göre bu kesinlikle mümkün değil. "Çünkü" diyor "PKK geçmişteki olaylar nedeniyle Hizbullah'ı meşru bir hareket olarak görmüyor. Hizbullah da geçmişe yönelik suçlamaları reddediyor ve kendine göre bazı açıklamalar yapıyor. Kısacası bir araya gelmeleri mümkün değil. Kaldı ki PKK da 'zaten biz devletle anlaşıyoruz' diyerek Hizbullah'ı pek kaale almıyor."

Bitti

Dizi: Dicle Üniversitesi'ndeki olayların yankıları

1- Gözler yine Öcalan'da
2- Komplo diyen çok ama adres gösteren pek yok



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
15.12.2024 11 soruda, YPG ya kendini fesheder mi ya da feshedilir mi?
15.12.2024 Murat Yetkin ile söyleşi: Meraklısı İçin Ortadoğu Kitabı
08.12.2024 Hamas, Hizbullah ve Esad: İran’ın “Direniş Ekseni” tarihe karışırken
06.12.2024 Behlül Özkan ile söyleşi: 1982’deki Müslüman Kardeşler’in Hama ayaklanmasından bugüne
04.12.2024 Murat Özçelik ile söyleşi: Türkiye Suriye’de ne yapabilir? Ne yapmalı?
04.12.2024 Transatlantik: Suriye’de neler oluyor? Neler olabilir?
02.12.2024 Eski PKK yöneticisi Nizamettin Taş: "PKK’nin Öcalan’a bağlılığı özde değil, ağırlıklı olarak sözdedir”
01.12.2024 RTÜK İslam dinini kurtarabilir mi?
27.11.2024 Transatlantik: Lübnan’da ateşkes - Ukrayna savaşında son durum - Trump gün sayıyor
24.11.2024 Kürt realitesi, Kürt sorunu realitesi, Kürt siyasi hareketi realitesi
15.12.2024 11 soruda, YPG ya kendini fesheder mi ya da feshedilir mi?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı