Diyelim ki mahkeme Kılıçdaroğlu’nu yeniden CHP’nin başına geçirdi…

23.10.2025 medyascope.tv

23 Ekim 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. Evet, biliyorum, mahkeme yarın. Cumhuriyet Halk Partisi'nin mahkemesi yarın. Mutlak butlan kararı çıkıp çıkmayacağını yarın göreceğiz. Ama ben bir gün önceden, ‘‘Diyelim ki Kılıçdaroğlu tekrar mahkeme tarafından CHP'nin başına getirildi...’’ diye bir yayın yapıyorum. Neden öyle yapıyorum? Kişisel bir nedenle. Çünkü ben bugün, siz bu yayını izledikten bir süre sonra memleketime doğru yolda olacağım, uçakta olacağım. Önce Trabzon'a gidiyoruz Müge ile birlikte. Onu Trabzon'da bırakıyorum. Kendisi Trabzonlu ama orada Ortahisar Belediyesi'nin bir faaliyetine katılacak. Ben oradan hemen memleketim Hopa'ya geçiyorum ve orada uzun zamandır gitmediğim memleketimi görüp nasipse cuma sabahı size CHP, Kılıçdaroğlu gibi sıkıcı şeyler anlatmayıp biraz memleket anlatmak istiyorum. İlgilenir misiniz bilmiyorum ama ben anlatacağım. Onun için bugünden bu konuya girelim.
Şimdi hep şöyle oluyor, CHP'ye bu kurultay davasında önce bir beklenti şöyle oluyor: "Ya buradan bir şey çıkmaz," oluyor ama sonra bir bakıyorsunuz, özellikle bu davayı açtıran CHP içerisindeki klikler, ki bazıları sonra biliyorsunuz partiden ihraç edildiler, sürekli birtakım sosyal medya üzerinden falan kampanyalar yürütüyorlar ve yaklaştığı zamanda da ne oluyor? CHP'liler mutlak butlanın geleceğini düşünüyorlar. Hep böyle bir heyecan, kaygı adım adım yükseliyor CHP'lilerde. Sonra mahkeme bir bakıyorsunuz erteliyor ve birden ertelemenin sonrasında "Hah!" diyorlar, "Atlattık," diyorlar. En son böyle oldu, yine mahkeme ertelendi ve CHP'liler artık bu iş kapandı havasına girdiler. AKP çevrelerinden de gelen birtakım açıklamalar oldu biliyorsunuz. Doğrudan olmasa bile dolaylı birtakım kulis haberleri, "Ya biz böyle kongreleri bir kişinin iki kişinin şikâyetiyle iptal edersek, YSK (Yüksek Seçim Kurulu) kararına rağmen iptal edersek yarın öbür gün her şey, her türlü seçim yargıda bir mahkemenin kararında kalabilir," diyorlarmış. Bu referanduma kadar gidiyor, biliyorsunuz, şaibeli referanduma kadar. Ben buna çok itibar etmiyorum. Bunu diyenler vardır ama AK Parti döneminde şu iktidar eğer isterse bunu yapar. Başka siyasi hesaplar olacağını düşünüyorum. Yani bunu bir hukuk meselesi olarak görmemek lazım. Keşke görebilsek, keşke olayı birtakım uzmanlar anlatsa bize. "Şöyle olursa böyle olur, şundan şu karar çıkar, bundan dolayı çıkmaz," deseler biz de onlara itibar etsek. Ama yok böyle bir şey. En son İstanbul'daki yaşananları biliyorsunuz. İstanbul'da olağanüstü kongre oldu, ona rağmen mahkeme hâlâ Gürsel Tekin'i, ne denir, kayyum, kendisi kayyum lafını sevmiyor ama basbayağı kayyum. Kayyum olarak sürdürdüğünü söyledi filan.
Burada sonuçta şöyle bir şey olacak: Siyasi iktidar ne istiyor? CHP'nin başına böyle bir çorap örmek istiyor mu istemiyor mu? Burada bir başka husus var. Normal olarak CHP'nin kurultayı Kasım ayı içerisinde, sonlarına doğru muhtemelen olacak. İl kongreleri de yapılıyor, bitmek üzere ve normal kongre olacak. Normal kongre olacağı için de mahkeme mutlak butlan kararı alıp Kılıçdaroğlu'nu ya da bir başkasını partinin başına geçirse bile bunun ömrü uzun olmayacak, deniyor. Ve düşünülen husus şu: ‘‘Mahkeme yine erteler. Sonra normal kurultay, olağan kurultay olduktan sonra artık mahkemenin fonksiyonu kalmayacağı için dava düşer’’ diyorlar. Bunun olmadığını varsayalım. Mutlak butlan kararı alındı ve Kılıçdaroğlu son genel başkan olarak partinin başına mahkeme tarafından tekrar getirildi ya da atandı, hangisini tercih ederseniz. Kılıçdaroğlu, "Ben böyle bir şeyi asla kabul etmem," demedi. Tam tersine, ona yakın birtakım isimlerin söylediği, partinin iyiliği için böyle bir şeyi kabul edeceği yolunda iddialar var. Eğer, "Asla böyle bir şeyi kabul etmem," düşüncesinde olsaydı herhâlde bunu söylerdi. Dolayısıyla kapıyı açık ya da aralık bıraktığı kesin. Bir ay sonra ya da bir buçuk ay sonra, artık neyse, yeni kongre olduğu zaman partiyi devretmesi gerekecek herhâlde böyle bir durumda. Orada da işler yine karışacak. Orada da yine birtakım spekülasyonlar olacak, şu olacak, bu olacak.
Ama şunu sormak lazım: Kılıçdaroğlu gelince ne yapacak? Ne diyebilir? Hangi konuda ne yapacak? Ekibi olduğu söyleniyor, ekibini görüyoruz. Birtakım isimler çıkıyor, sosyal medyada karşımıza çıkıyor. Bazen sataşıyorlar, biliyoruz, açık kimlikleriyle sataşan değişik mesleklerden, değişik dönemlerde CHP'de eski milletvekili, eski il başkanı, ilçe başkanı olarak çalışmış birtakım insanlar var. Ama ortada bir hareket yok. Kılıçdaroğlu kongrede ikinci turda kaybetti kurultayda. Bayağı bir delege desteği vardı ama o büyük ölçüde eridi gitti. Yani bir tarafta çok ciddi bir parti içi muhalefet olur. Var birtakım milletvekilleri biliyoruz ama hareket dediği bir şey olan, yani ‘‘Özgür Özel yönetimi, Ekrem İmamoğlu destekli Özgür Özel yönetimi şunu yanlış yapıyor, bunu yanlış yapıyor. Biz şunu yapacağız, bu konuda şunu diyeceğiz, bunu diyeceğiz,’’ diye bir hareket yok ortada. Peki ne var? Bekleme var. "Bu kurultay şaibeli, bunlardan alınması lazım." Bir de tabii çok açık yapılamasa da kimileri açık açık yapıyor ama İstanbul Büyükşehir Belediyesi etrafında şekillenen yolsuzluk ve benzeri iddialara destek verme var ya da işte "CHP'yi zan altında bırakıyorlar," deme var. Ve şunu da biliyoruz: Açık bir şekilde tavır alma yok ya da en azından tutuksuz yargılanmaları konusunda belediye başkanlarının, İmamoğlu başta olmak üzere, böyle bir şey yok. Sonuçta Kılıçdaroğlu aslında 2023'teki seçimde kaybeden, daha sonra kurultayda kaybı tescillenen ve 31 Mart yerel seçimi ile birlikte de o CHP'nin yaşadığı şaşırtıcı zaferle birlikte iyice etkisi kırılan birisi olarak kişisel bir meseleyle geri geleceğe benziyor, gelirse eğer. Geldikten sonra ne yapar? Neyi değiştirir? Türkiye gündeminde nasıl etkisi olur?
Şunu hatırlayın: Gürsel Tekin İstanbul'a kayyum olarak atandı. İl binasına geldi. Polis nezaretinde geldi. Orada insanlar biber gazı yedi vesaire ve kendisine mikrofonlar uzatıldı. Bunu daha önce ele aldığım için beni izleyenler bilir. Önce bir baktık 30-40 mikrofon, sonra bir baktık 6-7 mikrofon. Şimdi sıfır mikrofona kadar gitti. Çünkü geldi, yok. İstanbul'da il binasının iki katına yerleşti o ve arkadaşları ama hiçbir şey yok. Yani mahkeme tarafından kendilerine verilmiş bir şey var ama siyasi olarak hiçbir ağırlıkları yok, hiçbir diyecekleri yok. Mesela ilçe başkanlarıyla görüşebildi mi, görüştü mü, görüşebilir mi? Diyelim ki Kılıçdaroğlu gelecek partinin başına. İl başkanlarıyla görüşebilecek mi? Ne yapacak? Neler yapacak? Grup toplantısı yapacak mı? Grup toplantısına o mu girecek? Kaç milletvekili onu izleyecek? Sonuçta bir inadın devamı gibi olacak bir husus. Bu anlamda açıkçası mutlak butlan kararı alınıp Kılıçdaroğlu mahkeme tarafından son genel başkan olarak atansa da kendisinin kabul etmeyeceğini düşünmek istiyorum. Düşünmek istiyorum derken, yanında yöresinde birileri bunun artık hiçbir anlamının kalmadığını, ne partiye — partiye zaten bir yararı olacağını sanmıyorum — ne de kendisine bir hayrı olmayacağını herhâlde bir şekilde anlatacaklardır. Belki çoktan anlatmış da olabilirler ama kendisi hâlâ çıkıp da böyle bir şey olursa kabul etmeyeceğini dile getirmediği için kabul etme ihtimali, eğer tabii ki mahkeme bu karara varırsa, kabul etme ihtimali daha yüksek gibi gözüküyor an itibarıyla. Yani ne diyeyim? Bakalım ne olacak diyelim. Gazetecilikte aslında en sevmediğim şeydir ama biliyorsunuz ben bir şey söyleyince ‘‘çıkmıyor’’ diyorlar. Onun için hiçbir şey söylemeyeyim. O klasik gazeteci şeyiyle "Bekleyelim, görelim," diyelim. Ama ne olursa olsun, ne olursa olsun mahkeme bir mutlak butlan kararı alsa da bunun var olan CHP'nin temposuna çok ciddi olumsuz etki yaratacağını sanmıyorum. Hatta daha önceki deneyimlerde olduğu gibi, 19 Mart ya da İstanbul'daki kayyum olayında olduğu gibi CHP'ye bir tür doping etkisi bile olabilir ve Erdoğan'ın ve yakın çevresinin olayın bu yönünü ciddiye alma ihtimallerini ve dolayısıyla mutlak butlan kararını istememe ihtimallerini de hiç yabana atmamak lazım.
Evet, gelelim bugünün ithafına. Ben polisiyeye çok meraklıyım biliyorsunuz. Bundan önce de birkaç kere polisiye yazarlara ithafta bulundum. Bugün yine bir polisiye yazarına ithaf etmek istiyorun, bir Amerikalı, Sue Grafton. Doğru okuyorum inşallah. Alfabetik kitap yazdı. A ile başladı, gitti gitti. İlkini 1982'de yazmış, ‘‘A is for Alibi’’. Alibi tam nasıl çevrildiğini hâlâ öğrenemediğim bir şey. Bir olay sırasında nerede olduğunuzu söylüyorsunuz. İşte cinayet işleniyor. "Ben o sırada evde televizyon seyrediyordum." Alibi’niz o oluyor. Ama Türkçede başka türlü çevrildi. Mesela burada killer'ın, katilin K'si çevrilebilir, "Katil" diye çevirilebilir ama Alibi'yi çeviremezsiniz. Onun için Türkçede başka bir isimle çevrilmişti. A'dan Z'ye kadar gidecek kitaplar yazıyor. 82 yılında başlıyor, ilk A'yı çıkartıyor. B'yi 85’te yazıyor ama sonra temposu hızlanıyor ve harfleri hızlı hızlı yazmaya başlıyor. Bir kadın dedektifi var: Kinsey Millhone. Bu Oğlak Yayınları tarafından çevrilmişti. Türkiye'de bir ara polisiyede bayağı iddialı bir yayıneviydi Oğlak Yayınevi. Ve hızla, çok kolay okunan kitaplardı. Hızla okudum ve çok sevdim. Daha yumuşak tür bir polisiye gibi. Tabii var birtakım entrikalar, şunlar bunlar ama hafif işin içerisine aşk da giriyor. Ama böyle bir, nasıl diyeyim, kendini dağıtmış gibi bir kadın dedektifin olayları zekice çözmesi üzerine kurulu diziydi.
Sonra bir yerde Türkçe çeviriler bitti Oğlak Yayınları’nda. Kelimenin gerçek anlamıyla neye uğradığımı şaşırdım. Ne olduysa oldu, kesildi. Hangi harfte kesildi bilmiyorum. Ondan sonra her yurt dışına gittiğimde, özellikle Amerika Birleşik Devletleri'nde, o harfleri gittiğim zaman, hani iki yılda bir gidiyorsam o arada çıkmış olan üç dört tane kitabı alıp okuyup geldim. Y'de bitti. ‘‘Y is for Yesterday’’ diye yapmış, yani dün. Y'de bitti, çünkü öldü 2017'de. Öyküler hep 1980'lerde geçiyordu ama bunları zamanla yazdı. Y ile bitti, Yesterday ile bitti. Z'yi kafasında kurmuş. Zero yani sıfır. Son olarak onu yazacakmış. Yazamadan hayatını kaybetmiş 77 yaşında. 77 yaşına kadar yazan, gerçekten fişek gibi kitaplar, rahat okunan ama polisiye sevenler için. Kimi polisiye sevenler çok sert şeyleri sever. Burada da var birtakım şeyler ama daha böyle yumuşaktı. Çok severek, eğlenerek okuduğum kitaplardı. Ailesi demiş ki: ‘‘Biz istesek Z'yi — ‘‘hayalet yazar’’ deniyor — yazdırabilirdik.’’ Çünkü taslakları falan varmış ama annelerine olan saygıları nedeniyle bunu yapmamışlar. Bu da çok ilginç ve acı. Belki de böylesi daha iyidir. A'dan Z'ye kadar yazıp son harfe geldiğinde aramızdan ayrılan iyi bir polisiye yazarıydı Sue Grafton. Kendisini rahmetle ve sevgiyle anıyorum. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
26.10.2025 23 Haziran 2019’da Demirtaş Öcalan’a rağmen, hatta ona inat olarak mı İmamoğlu’nu destekledi?
24.10.2025 Hopa’dan sevgilerle
23.10.2025 Diyelim ki mahkeme Kılıçdaroğlu’nu yeniden CHP’nin başına geçirdi…
22.10.2025 Çözüm sürecini sabote mi ediyorlar?
21.10.2025 Suriye’nin karmaşık dengeleri: Savaş yok ama barış da yok! | Amberin Zaman anlatıyor
20.10.2025 Türkiye’nin Kürtçe ile sınavı
19.10.2025 DEM Parti’nin sürece hazırlıksız yakalandığı anlaşılıyor
18.10.2025 Ruşen Çakır ve Kadri Gürsel ile Hafta Başı (47): İBB Borsası tartışması sürüyor | CHP’den AKP’ye transferler | Komisyondan ne sonuç çıkar?
17.10.2025 DEM Parti heyeti İmralı’ya tünel mi kazdı?
17.10.2025 Haftaya Bakış (288): Çeteler, operasyonlar, cinayetler, Muhalefet içi kavgalar, Yeni Yargı Paketi
26.10.2025 23 Haziran 2019’da Demirtaş Öcalan’a rağmen, hatta ona inat olarak mı İmamoğlu’nu destekledi?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı