Hizbullah müzakere masasında kimin yanında oturacak?

29.12.2014 Habertürk

Yirmi yılı aşkın bir süre sonra yeniden gündeme gelen PKK-Hizbullah çatışması üzerine, bazıları tekrar olacak ama, bazı gözlem ve değerlendirmelerimi aktarmak istiyorum:
·  Olaylar başladıktan sonra kimin, neden ve nasıl ilk kıvılcımı çakmış olduğunu anlamak imkansız ve bir ölçüde de gereksiz hale geliyor.
·  İki kesim arasında patlak veren olaylar hızla ülke gündeminde ön sıralara tırmanıyor. Yaşanalar öyle tasvir ediliyor ki olaylar tırmanarak sürecekmiş gibi bir intiba ortaya çıkıyor. Fakat bir an sonra çatışmalar kesiliveriyor.
·  Bu da bize hem çatışan taraflar arasında ülke içinde ve dışında iletişim mekanizmaları bulunduğunu gösteriyor. Ayrıca her iki gruba da yakın olan, çoğu İslami bazı kuruluş ve şahıslar her seferinde arabuluculuk yapıyor ve genellikle etkili de olabiliyorlar.
·  Tarafların sözcüleri önce çözüm sürecine desteklerini vurguluyor, ardından süreci provoke etmek isteyen güçlerin karşı tarafı kendi üzerlerine saldırttığını ileri sürüyorlar. Bu güçlerin kimler olduğu, bu provokasyonu nasıl becerebildikleri hep muamma olarak kalıyor.
·  Olayların ardında Gülen cemaatinin bulunduğunu iddia etmek fazlasıyla abartılı olur. Fakat Cemaat’in devletin kendisine yönelik baskılarını hafifletebilmek için bu çatışmaları alabildiğine abarttığı da doğru. 

BİTMEYECEĞE BENZEYEN KAN DAVASI

Provokasyon ihtimalini hep akılda tutmakla birlikte PKK ile Hizbullah arasındaki esas meselesinin ne olduğunu kavrayamadan bu çatışmaları anlayabilmek ve dolayısıyla durdurabilmek mümkün değil. Kavganın zeminine baktığımızda karşımıza şunlar çıkıyor:
·  İki yapı arasında 1990’lı yıllardan kalma ve henüz kapatılmamış bir hesap var. Özetle PKK, Hizbullah’a o dönemde devletle işbirliği yapmış olduğunu kabul etmesini dayatıyor.
·  Gerek geçmişte yaşananlar, gerek derin ideolojik farklılıklar nedeniyle taraflar birbirlerine hiç güvenmiyor, hatta birbirlerinden nefret ediyorlar.
·  Her iki taraf da diğerinin her an kendisine saldırabileceğini düşünüyor. PKK zaten silahlı bir örgüt. Kurucu liderleri Hüseyin Velioğlu’nun 2000’de öldürülmesinden sonra ağırlığı yasal çalışmalara veren Hizbullah da hiçbir zaman silahlara mutlak anlamda veda etmedi.
·  Velioğlu sonrası Hizbullah kendisini alenen İslamcı bir Kürt hareketi olarak tanımlar oldu ve PKK’nın Kürt siyasetini tekeline almasına karşı çıktı (veya çıkmaya çalışıyor). 

DEVLET YANLISI POZİSYONA SÜRÜKLENME

PKK-Hizbullah gerginliğinin son dönemde tırmanmasında esas faktörün çözüm süreci olduğunu düşünüyorum. Şöyle ki Kürt sorununun çözümü için bir masa kuruluyor ve Hizbullah da burada yer almak istiyor. Bu noktada iki soru karşımıza çıkıyor:
1)  Hizbullah bu masaya oturabilir mi?
2)  Oturursa sandalyesini kimin yanına çeker?
Normal şartlarda kendisini bir Kürt hareketi olarak gören Hizbullah’ın PKK ile yanyana oturması gerekir. Ama PKK çevrelerinden yapılan açıklamalardan Hizbullah’a umduğu kadar bir yer önerilmediğini anlıyoruz.
Öte yandan siyasi iktidar da Hizbullah’ın PKK’nın gücünü olabildiğince azaltmasını istiyor ve onu bu yolda teşvik ediyor. Nitekim gerek hükümet sözcülerine, gerekse hükümete yakın medyaya baktığımızda alenen Hizbullah’tan yana tavır aldıklarını görüyoruz.
Olayların bu şekilde gelişmeye devam etmesi Hizbullah’ın yeniden, açık bir şekilde "devlet yanlısı" pozisyona sürüklenmesi anlamına gelecektir. Böylesi bir süreçte Hizbullah’ın müzakere masasında Kürtler adına yer bulması iyice zorlaşır. Devletin yanında oturmasıysa Kürt hareketi olma iddiasını çok ciddi bir biçimde gölgeleyecektir.




Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
05.01.2025 Esrarengiz bir süreç üzerine notlar
02.01.2025 Mümtaz'er Türköne ile söyleşi: "Bu sürecin en büyük kaybedeni AK Parti ve Erdoğan olur"
29.12.2024 Ve yeni “Çözüm Süreci” başladı
27.12.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (247): Asgarî ücret ve CHP’nin tavrı, Suriye’de Türkiye damgası, Gelecek ve DEVA’dan istifâlar
25.12.2024 Transatlantik: Yeni Suriye’de Türkiye’nin rolü - Yemen İsrail’in hedefinde
24.12.2024 Altılı Masa’nın lâneti
22.12.2024 CHP ne zaman “Türkiye’nin birinci partisi” gibi davranacak?
20.12.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (246): Suriye’de yeni dönem ve Türkiye - CHP belediyelerine haciz
18.12.2024 Transatlantik: Trump Erdoğan’ı neden övdü? PYD/YPG’nin geleceği Golani’nin zor sınavı
17.12.2024 Mehmet Altan ile Türkiye’nin gidişâtı (4): Suriye’nin geleceği - CHP’li belediyelere haciz
05.01.2025 Esrarengiz bir süreç üzerine notlar
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı