Haftaya Bakış (281): AKP-MHP gerilimi, CHP sürece nasıl bakıyor? Milliyetçi partiler yükselişte mi?

22.08.2025 medyascope.tv

22 Ağustos 2025’te medyascope.tv'de yaptığımız Haftaya Bakış’ı yayına Tania Taşçıoğlu Baykal hazırladı

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. ‘Haftaya Bakış’la karşınızdayız. Yine Kemal Can'la haftanın öne çıkan olaylarını konuşacağız. Kemal, merhaba.
Kemal Can: Merhaba, Ruşen.

Ruşen Çakır: Dün, Mümtaz'er Türköne, Hilmi Hacaloğlu ve Gürkan Çakıroğlu’yla yaptığımız yayında https://medyascope.tv/2025/08/21/cumhur-ittifakinda-catlak-var-mi-video/ ‘’Cumhur İttifakı'nda çatlak var mı?’’ meselesini konuştuk. Açıkçası Hilmi herkesten daha cevval çıktı ve “Ya yok, bunlar danışıklı dövüş” diyenlere, “Olur mu ya, daha ne olsun?” dedi. İzledin mi yayını bilmiyorum.
Kemal Can: Ama sen de bela arıyorsun. Sürekli sana sataşıyorlar, sen de pas veriyorsun sürekli.

Ruşen Çakır: Hâlâ inanmayanlar var. Selahattin Yılmaz diye bir adam içeri alınıyor. Sabah gazetesinin haberine göre, İBB soruşturması kapsamında cezaevinde tutuklu bulunan Fatih Keleş, iddiaya göre Selahattin Yılmaz’ı kiralık katil olarak tutmak istiyor. Sonra Özgür Özel bunu dile getirince, Devlet Bahçeli bir açıklama yapıyor. Açıklamada Ekrem İmamoğlu'na ve Özgür Özel'e çok sert laflar var. Ama işin kalbinde yine şu var: “Evet, o benim ülküdaşımdır, ben ona kefilim. Çıkacaktır” dedi.
Kemal Can: Birkaç tane MHP yöneticisi de Selahattin Yılmaz'la fotoğraflarını paylaşarak buna destek verdiler, sahip çıktılar.

Ruşen Çakır: Selahattin Yılmaz'ın böyle birisi olduğunu herhalde biliyorlardı. Geçen haftaki yayında https://medyascope.tv/2025/08/15/ibb-borsasinda-yeni-iddialar-video/ da kısmen konuştuk, bu aslında bir şeyin devamı. Yani Rezan Epözdemir olayında da bir MHP boyutu olduğu söyleniyordu. Yıldıray Çiçek’in Türkgün gazetesindeki yazısında https://www.turkgun.com/basyazi/mhp-papatya-fali-sevmez/314559 belirttiği ‘’MHP'li avukatlar çetesi var’’ suçlamalarını dile getirmiş olmasından bahsetmiştim. Burada en azından yargı üzerinden bir çatlak var diyelim. Kimilerine göre MHP'ye yakın isimlerin böyle hedef alınmasında, Devlet Bahçeli'nin 19 Mart süreci ile ilgili arada sırada yaptığı açıklamalar etkili olduğu söyleniliyor, ki Özgür Özel de bunu böyle dile getirdi. Böylece ‘’Devlet Bahçeli'ye mesaj veriyorlar’’ dedi. Bahçeli de ‘’kimse bana böyle bir şey söyleyemez. Kimsenin haddine değil’’ dedi. Sonuçta, bir tarafta MHP'ye yakın isimler, bir tarafta 19 Mart sürecini yürüten yargı mensupları ve ortalık iyice karışmış durumda. Bir de geçen haftadan kalma, AK Parti içerisindeki iktidar savaşları meselesi vardı. Mücahit Birinci konusu. Onlar şimdilik durmuş gibi gözüküyor, ama anladığım kadarıyla bu olayları sık sık yaşayacağız. Danışıklı dövüş olarak mı içeri almışlar Selahattin Yılmaz'ı?
Kemal Can: Şimdi işin bir aslında ne oluyor ne bitiyor tarafı var, bir de, bu olup biteni yorumlama konusundaki karmaşa. Orada da yine her şeyde olduğu gibi, acayip ölçekler kullanılıp, özellikle seni çok sık hedefe koyup, bunun vebalinden bahseden birtakım hevesli tartışmacılar var. Geçenlerde, T24'ten Tolga Şardan da köşesinde yazdı. Yargı ve polis çevrelerinde olup biteni iyi takip eden meslektaşlarımızdan biridir. Senin de demin söylediğin gibi, hadise birkaç katmanda cereyan ediyor. Bir, bu avukatlar, o FETÖ Borsaları, İBB Borsaları gibi, bazıları siyasi uzantıları olan, bazıları çıkar organizasyonları hâlinde işleyen bir mücadele var. Ve bunlar arasında da bir rekabet var. Bu bir katman. İkinci katmanda, AKP içerisinde ve AKP çevresinde, kimileri Külliye danışmanlarıyla parti teşkilatı arasında, kimileri Erdoğan ve ailesiyle başka güç merkezleri arasında olduğunu söyledikleri sürekli bir gerilim ve mücadele kısmı var. Bunun da buraya yansıyan tarafları oluyor. Üçüncü bir mesele, Cumhur İttifakı'nın bileşenleri arasında. Başta AKP ve MHP. Ama belki diğer bileşenlerini de içeren siyasi bir mücadele diyelim, gerilim diyelim, rekabet diyelim, istersen çatlak diyelim, istersen sıkıntı diyelim, bir hareketlilik var. Belki başka katmanlar da söz konusu olabilir.
Yine Tolga Şardan'ın yazısından https://t24.com.tr/yazarlar/tolga-sardan-buyutec/akp-de-turnusol-operasyonlar,51210 anladığım kadarıyla, birtakım suç örgütleri dengelerinin değişmesine uzanan tarafları da olduğu söyleniyor bu gerilimlerin. Dolayısıyla bu katmanlar zaman zaman birbirinin içine giriyor, birbiriyle ilişkileniyor kaçınılmaz olarak. Yani bu kadar siyasileşmiş bir yargının içindeki suç organizasyonlarının, çete oluşumlarının, hizipleşmelerin, siyasi bağlantılarının olması ya da siyasilerin bunlarla bağlantı kurması, zaten hayatın akışına ters. Dolayısıyla bu karmaşaya dışarıdan bakınca, bunu sadece bir siyasi mesele olarak okumaya çalışanlar da, bunu sadece basit bir adli hadise, bir kriminal mesele gibi görmeye çalışanlar da, eksik bir resim görüyorlar ve tuhaf bir tartışma ortaya çıkıyor. İzlediğimiz tabloda senin çok kısa, çok özet sayılabilecek tarifinin içerisinde bir sıkıntı, ciddi bir gerilimin, zaman zaman açığa çıkan, ortaya çıkan demeçlere yansıyan, böyle restleşmeler hâlinde önümüze gelen bir tansiyon sürekli var. Dolayısıyla ‘’hiçbir şey yok, her şey kurgu. Aslında Bahçeli ile Erdoğan ruh gibiler. Zaten bütün bu süreci, her şeyi içine alan bir operasyon yürütülüyor. 19 Mart meselesinde ve her şeyde mutabıklar. Böyle tuhaf rol paylaşımı içerisinde bize bir piyes oynuyorlar, bize onu seyrettiriyorlar. Bunu da anlamayan bazı saflar buradan bir sonuç çıkartıyor ya da kötü niyetli, vebal sahibi, vebale neden olacak birtakım insanlar, buradan sonuçlar çıkartarak muhalefetin endazesini kaydırıyor.’’ Artık ölçü, seviye, plan, her şey iyice karmakarışık hâle geldi. Bir tezi ortaya atmak için, sadece kendi tezinin haklı taraflarını ya da eleştirdiğin tezde problemli tarafları gayet sert eleştirmekte hiçbir sakınca yok. Ama böyle peşinen ‘’bunu yapıyorlar çünkü bir ajandanın parçaları. Çünkü muhalefeti güçten düşürmek istiyorlar. Çünkü bilmem neyin parçaları. Çünkü ihanet içindeler. Çünkü kafaları çalışmıyor, ya da kötü niyetliler.’’ Bunu demek zorunda değilsiniz. Çünkü buradaki tartışma, -olup biteni yorumlama konusundaki tartışma, saf bir tartışma değil. Olayın kendisi kadar kirli bir biçime dönüşmüş durumda. Daha önce de örneklerini gördük. Çeşitli televizyon kanallarına yorumcu olarak çıkan insanların, kimi zaman altında siyasetçi, kimi zaman hukukçu yazan, fenomenleşmiş, popülerleşmiş birtakım figürlerin, bu işlerin içerisinde olduğunu da gördük. Dolayısıyla bu tartışmaların daha evveliyatının da içindeler. Ama şöyle bir şey var; ‘’Bahçeli ile Erdoğan arasında aslında bir mesele yok. Mesele varmış gibi söyleyen herkes kötü niyetli’’ diyenlerin ya da buradan bir sonuç çıkabileceğine ilişkin varsayımları büyük bir suç gibi tarif edenlerin dertleri, birkaç haftadır Özgür Özel'in söyledikleri. Yani Özgür Özel'e saldırmayıp sana saldırıyorlar. Özgür Özel'e saldırmayıp Mümtaz’er'e saldırıyorlar. Aslında bu insanların olanı yorumlamak ya da olanın yorumlanmasını eleştirmekle ilgili bir meseleleri yok.

Ruşen Çakır: Burada araya gireyim. Şöyle bir akıl yürütme var: Manipülasyon yapıyormuşuz ya. Öyle manipülasyonlar yapıyoruz ki bu yüzden Ekrem İmamoğlu hapiste, Özgür Özel de etkileniyor.
Kemal Can: Böyle manipülasyon olur mu ya? Böyle bir şey olur mu hakikaten? Çıkacak, bir tane insan böyle de bir şey, bilmem ne diyecek. Birdenbire bir partinin, ana muhalefet partisinin genel başkanı da çıkıp bunun gazına gelip bilmem ne diyecek ve bunun bütün vebali de bu yorumu yapan insanın üzerinde kalacak. Böyle saçma sapan bir siyasi analiz olabilir mi? Diyelim ki yorumu yanlış, çıkardığı sonuç tamamen yanlış. Yanlış bir şeyi söylediğinde, ana muhalefet partisi böyle hareket ediyorsa zaten çok ciddi bir sorun vardır; yani iki yayınla manipüle edilebiliyorsa, zaten çok ciddi bir sorun vardır. Ayrıca, bu manipülasyon ya da bu kaynak, özellikle Özgür Özel'in gündeme getirdiği, kimi zaman da İmamoğlu'nun katıldığı, bu ‘’MHP ile AKP arasında bir problem var’’ fikirleri ya da bu konudaki enformasyonlar, hiç de öyle yorumlardan, bu tabloyu analiz edenlerden gelmiyor. Bu son birkaç tutuklama olayında çok bariz biçimde göründüğü gibi, bu Kapki olayında filan, bayağı o çatışmayı yapan taraflardan geliyor enformasyon.

Ruşen Çakır: Aman Kemal, bırak namımız yürüsün. Siyaseti dizayn ediyoruz, ne güzel ya. Dur, sakin sakin oturuyoruz böyle aramızda konuşuyoruz. Şimdi bu yayını anında izliyorlar biliyorsun ve ona göre açıklama yapacaklar. Birazdan göreceksin. Bu akşam Sivas mitingi var, 45 dakika sonra. Sivas mitinginde Özgür Özel yine buradan aldığı birtakım lafları söyler. Ne güzel.
Kemal Can: Tamam, sen bundan memnun oluyorsan problem yok. Memnun olmaya devam et. Ama ben tartışmanın kirlenmesiyle ilgiliyim. Yani hakikaten siyasi tartışmayı siyasi tartışma gibi yapalım. Argümanlarımızı böyle kullanalım. Siyasi tartışmada yanlış olduğunu düşündüğümüz insanlara ‘’hain, cumhuriyetin kolonuna çivi çakıyorlar, büyük ihanet içindeler’’ demeden tartışabilmeyi, eleştirebilmeyi becerelim. Bunu bir medeniyet ölçüsü olarak söylemiyorum. Tartışmanın bir yere varması ve tartışmanın sahiden tartışma olması için söylüyorum. Diğer taraftan da, kriminal meseleleri, bu yargının gerek siyasallaşması, gerek son derece keyfi ve gayrinizamî çetelerin cirit attığı, tuhaf organizasyonların ele geçirdiği bir alan hâline gelmesi konusunu bir masaya yatıralım. Bu ikisinin birbiriyle ilişkili tarafları var. Bu ilişkileri de tartışalım. Yani bu komisyon tartışmaları da öyle oldu. Siyasi bir sonuç çıkartmak için, birilerinin başka birine bir şey söylemeleri için, başka birinin, siyasi bir aktörün rotasının yönünü eleştirmeyi, böyle dolaylı yollardan birtakım yorumcular, birtakım medya faaliyetleri, birtakım analizler üzerinden konuşmayı, yani kuşdiliyle ya da karından konuşmayı bırakalım. Üstelik bu insanlar bir de böyle kitabın ortasından konuşuyorum havasında bunları konuşup, aslında hiç de kitabın ortasından konuşmuyorlar. Bayağı karınlarından konuşuyorlar. Sen bundan memnun oluyorsun ama ben senin uğradığın haksızlığa…

Ruşen Çakır: Yok, ne memnun olacağım? Şimdi istersen diğer konuya geçelim. CHP'nin süreçteki tutumu meselesinde de hâlâ… Mesela CHP komisyona girdi, komisyonda da bayağı etkili de oldu. Bunu görüyoruz.  CHP'liler hallerinden şikâyetçi değil ama yine birileri hâlâ… Mesela İnan Güney tutuklandı. Hâlâ, ‘’bu komisyonda ne arıyorsunuz?’’ deniyor.
Kemal Can: Orada da aynı şey var. Demin de zaten o örneği verdim. Bu yargı tartışmalarında olduğu gibi, orada da şöyle bir tuhaflık var. Onu da söylemem gerekiyor. İmamoğlu, hapishaneden yaptığı çeşitli açıklamalar, kendi yazdığı yazılar, yazılı olarak verdiği röportajlar, sosyal medya paylaşımları itibariyle, süreç ve komisyona dâhil olunması konusunda gayet pozitif. Ama bu pozitifliği son derece siyasi sınırlarını çizerek devam ettiriyor. Ama mesela çok müfrit İmamoğlu taraftarlarının, neredeyse bu işin misyonerleri birtakım insanların da hakikaten kontrolü kaybetmiş biçimde bir süreç düşmanlığı ve süreç düşmanlığının ötesinde, CHP'nin komisyona girmesi üzerinden büyük bir infial yarattıklarını görüyoruz. Bu açı hakikaten dikkatimi çekiyor. Bu rastlantısal bir şey değil. Herkesin gizli ajandalarını, arkadan veballerini konuşmayı seviyorlar. O zaman şuna bir bakmak lazım. Niye böyle tuhaf bir açı var? Mesela çıkıp bangır bangır komisyona dâhil olmanın nasıl bir ihanet olduğunu, sürecin de nasıl bir bela getirdiğini anlatan birileri, üç cümle sonra ‘’İmamoğlu tek çaremiz’’ cümlesini nasıl kurabiliyor? O zaman dönüp niye İmamoğlu’nu da eleştirmiyorsun? Ya da burada derdin hakikaten eleştirdiğin mi, yoksa eleştirdiğin üzerinden başka birine bir mesaj mı aktarmaya çalışıyorsun? Yani bu siyasi tartışmaların, bu tür böyle sütre gerisinden, başka kolay hedefleri işaret ederek, onlara yönelerek, aslında ‘’kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla’’ hesabıyla, ya da ‘’anlayan anlar zaten, ben kime lafımı diyorum?’’ diyerek yürütülmesi, bütün böyle çok yüksek yüksek laflar, ‘’çok da direkt konuşuyoruz, her şeyi de pat söylüyoruz’’ havasında, aslında son derece yalan bir siyasi tartışma zemini yaratıyor. Bu çok kirli bir şey.

Ruşen Çakır: Burada araya girip bir şey söylemek istiyorum. CHP sürekli olarak birtakım araştırmalar yaptırıyor. Zaten Özgür Özel'in Genel Başkan olmasından beri sürekli yaptıklarını duyuyorum. Çok profesyonel işler çıkartıyorlar ve anladığım kadarıyla çözüm süreci ve komisyon meselesini de sormuşlar. Orada benim öğrendiğim şöyle bir şey var. CHP seçmeni içerisinde çözüm sürecine çok da sıcak bakmayan bayağı bir kesim var. Ama CHP'nin komisyona girmesini, komisyon çalışmalarının şeffaflaşmasının garantisi olarak gördükleri için de destekliyorlar. Yani hikâye şu: Komisyona çok sıcak bakmasalar bile, CHP olmasa da o komisyon olacağı gerçeğinden hareketle, CHP'nin orada olup, o komisyonun şeffaf ya da daha şeffaf olmasını çok ciddi bir şekilde destekliyorlar. Sonuç olarak kendi araştırmalarında bu sonucu bulmuşlar; CHP seçmeninin ezici bir çoğunluğu, CHP'nin komisyonda olmasını destekliyor ve çok pratik bir şekilde destekliyor. Ama senin de bahsettiğin gibi, en ufak bir şeyde hâlâ ‘’o komisyonda ne arıyorsunuz?’’ çıkışları yapılıyor.
Kemal Can: Evet. Komisyona girildiği için artık her şeyin güllük gülistanlık olacağı iddiası ne kadar saçma sapan idiyse, komisyona girildiği için operasyonların devam etmesine meşruiyet kazandırdığı iddiası da o kadar saçma sapan. Biri ne kadar saçmaysa, bu ileri sürülen şey de o kadar saçma. Çünkü daha önce zaten başlamış ve devam eden operasyonlar, belki 19 Mart süreciyle değil, bu biraz önce konuştuğumuz iç gerilimlerle de ilgili olarak tuhaf grafikler izleyerek devam ediyor. Çünkü süreçle ilgili, ‘’AKP-MHP arasında çatlak var’’ meselesinde anlatmaya çalıştığımız şey, bu, bir amaç ayrışması değil, bir öncelik ve amaca gitme yöntemi ve yolu konusundaki bir problem ve bu ciddi bir problemdir. Bu, iş ortaklarında da, evliliklerde de, arkadaşlıklarda da çok ciddi bir problemdir. Aynı çevrenin insanları olmak, aynı amacı güdüyor olmak, oraya nasıl gidileceği konusundaki çok sert ayrışmaları engelleyen şeyler değildir. Durmadan bunu anlatmaya çalışıyoruz.
Bir de şöyle bir şeyi not olarak söylemek istiyorum. Tersine çok kolay inanıyordu bu insanlar. Geriye doğru bakın, MHP'nin fonksiyonu konusundaki son derece şüpheli yaklaşımlarını, daha önce Sinan Ateş davasında, başka konularda, hatta bu süreci AKP'nin başlatmak istediği ama MHP'nin engel olduğu tezleri konusunda gayet kolay ikna olduklarını hatırlıyorum. Yani AKP MHP'yi silkelerken, çok kolay ikna oluyorlar çatlağa patlağa. Hatta bu çatlak patlak meselelerini en çok eleştirenlerden biri sayılırım. Başından itibaren, aslında ilk kurulduğu andan itibaren herkes çok geçici pragmatik birliktelik olduğunu söylerken, ben riskli bir şekilde, bunun çok uzun süreceğini ve daha karmaşık ve süreklilik içeren bir ortaklık zemini olduğunu söylemiştim. Hâlâ da öyle düşünüyorum. Ama bu, şu andaki problemin ve zaten hep var olan gerilimin yok olduğu anlamına gelmiyor. Dolayısıyla burada da böyle bir mesele var. Ve burada ortaya çıkan şey, süreçle ilgili meselede de, süreç konusunda çıkan problemin 19 Mart sürecine nasıl yansıyacağı ya da bu süreçten iktidarın nasıl faydalanacağı konusundaki öncelikler de farklı AKP ve MHP arasında. Bu yüzden de operasyonlar dinamiğiyle, süreç dinamiği zaman zaman birbiriyle çelişen biçimde ilerliyor. Ama CHP o komisyona girdiği için meşruiyet yükü birdenbire değişmedi. Birdenbire bambaşka bir tablo ortaya çıkmadı. Zaten çıkmasını da kimse beklemiyordu.
Mesela sen CHP araştırmaları için söyledin. Ben CHP'li değilim. Yani hiçbir zaman CHP üyesi de olmadım, ama CHP seçmeninin düşündüğü şeyi ben de düşünüyorum süreçle ilgili. Hatta seninle zaman zaman iyimserlik- kötümserlik konusunu tartışması yapıyoruz. Yani sürecin kendisiyle ilgili düşündüklerimle, CHP'nin komisyona dâhil olması konusunda düşündüklerim farklılaşıyor. Çünkü iktidar olmaya aday bir ana muhalefet partisi olarak, o sürece dâhil olmanın CHP'nin kendi meselesi olması yanında, herkesin meselesinin içinde olması gibi bir siyasi sorumluluğu olduğunu düşünüyorum. Ayrıca, dediğin gibi o araştırmalardan çıkan bir şey de, komisyon, sürecin de şeffaf yürümesi için bir kapı. Olur ya da olmaz, başka bir şey. Ama bu kapıyı çarpıp arkanı döndüğünde, iddia edildiği gibi bir meşruiyet zemini oluşmadı. Ama o kapıyı çarpıp çıktığında, birdenbire çok büyük bir siyasi menfaat kazanacağının gerekçesini de hiç kimse tam anlatabilmiş değil.

Ruşen Çakır: Kemal Artık çağımız böyle. İYİ Parti İzmir İl Başkan Danışmanı Adnan Koç yayını izliyor ve şöyle bir not yollamış: “CHP seçmeninin bundan haberi var mı?” Bizim konuşmayı şu anda izliyor. “Çevremde CHP'li dost ve arkadaşlarımdan Öcalan sürecine destek veren bir kişi bile görmedim” demiş. Şimdi burada İYİ Parti Ankara Milletvekili Yüksel Arslan'ın yaptığı açıklama geldi aklıma.
Kemal Can: Ben de sorayım. Ne zaman mitinglerde montaj kaset yayınlayacaklar?

Ruşen Çakır: Evet. Şimdi son bölüme geçmeden önce iki tane not düşmek istiyorum. Birincisi, biliyorsun salı günü Tunç Soyer'i ve Mehmet Ali Çalışkan'ı ziyaret ettim. Orada ikisiyle de uzun uzun bunların sohbetini ettik. Mehmet Ali, ki ben görüşlerine çok değer veririm, çok önemserim, şöyle bir şey söyledi: “Bahçeli ülkeyi 2002'de seçime götürürken ve 15 Temmuz sonrası Erdoğan'a destek verirken, hangi motivasyonlarla hareket ettiyse, şimdi de çözüm sürecinde aynı motivasyonlarla hareket ediyor” diye bir tespit yaptı. Önemli olduğunu düşünüyorum.
Kemal Can: Ama şu mesele havaya gitmesin. Yüksel Arslan’ın yaptığı o şeyin hakikaten iktidarın senelerdir yaptığından ne farkı var? Komisyonda olmamış bir şeyi, dâhil olmadıkları komisyonda, ‘’komisyonda özerklik istenildi’’ diye ileri sürmenin, iktidarın, senelerce yaptığı dezenformasyona dayalı, hatta yalana dayalı propagandasından ne farkı var? Hakikaten montaj kasetten ne farkı var?

Ruşen Çakır: Ordu kuruyorlarmış, bunların hepsi konuşulacakmış Kemal. Yani bunları ciddiye almak lazım. CHP meselesini kapatmadan önce bir hususu da vurgulamak istiyorum. Biliyorsun, geçenlerde Aydın'da halk konseri düzenledi Özlem Çerçioğlu. Doğru dürüst kimse gitmemiş. Fenerbahçe'nin maçı var diye gitmediklerini söylemiş. Daha sonra Aydın'daki miting TRT Haber’e çıkmış. TRT Haber'de de, Aydın mitinginde Aydınlı olmadığını, bunun Ege mitingi olduğunu söylemiş. Şimdi nasıl bunu saptıyorlar, nasıl ediyorlar bilmiyorum, ama şöyle de bir husus var, onu da söylemek lazım. Diyelim ki Aydın'dan sıfır kişi geldi. Orada binlerce kişi vardı, değil mi? Miting pazartesi akşamı saat 20.30’da başladı. Diyelim ki Denizli'den, şuradan buradan, İzmir'den, Manisa'dan geldi o kadar kişi. Kemal, bunu örgütleyebilmek bayağı büyük bir başarı değil mi? Yani CHP'ye laf etmeye çalışırken, aslında CHP'yi övüyorlar. CHP eğer gerçekten pazartesi akşamı Aydın'a binlerce kişiyi taşıyabiliyorsa, muazzam bir örgütlülük demektir.
Bir de son olarak Söke Belediye Başkanı Mustafa İberya Arıkan’dan söz edeyim. Ne dediğini gördün değil mi?  ‘’Yirmi dört yıllık hasreti bitirmenin mutluluğunu yaşıyorum. 24 yıllık hasret ne? AKP 24 yıldır Söke'yi hiç kazanamamış. Ve bunun mutluluğunu yaşıyormuş. Sanki pazar günü seçim oldu, Mustafa İberya Arıkan AK Parti adayı oldu ve %55 oyla seçildi. Bu nasıl bir pişkinlik Kemal?
Kemal Can: Aslında bunun çok örneğini gördük, daha da örneklerini görürüz. Hem demin söylediğin örnek, taşıma miting, hem böyle transfer veya başka politik ikbal imkânlarıyla söylem değişikliği, birdenbire 180 derecelik taraf değişiklikleri, dün söylediğinin tam tersini söyleme pişkinliği çok gördüğümüz bir olay. Bu konuda bir sicil çıkartmak, bir kıyas yapmak artık anlamsız hâle gelmiş durumda. Bence siyaseti bu basit şeylerin içerisinde tartışmayı bırakarak, bunları hakikaten kendi sefaletinde yalnızlaştırmak en doğrusu.

Ruşen Çakır: Evet. CHP birazdan Sivas'ta 49. mitingini yapacak. Çarşamba günkü Beyoğlu'ndaymış. Şaşırmadım. Beyoğlu Belediye Başkanı İnan Güney'in tutuklanması nedeniyle Beyoğlu’nda yapılıyor. Bu da 50. miting olacak. Beyoğlu Belediye Başkanı İnan Güney’in tutuklanmasının ardından yapılan bugün yapılan başkanvekilliği seçimini CHP’li aday kazandı. Biraz önce İYİ Partili kişinin mesajını aktardım. Oradan gelelim İYİ Parti'nin, Anahtar Parti'nin ve Zafer Partisi'nin yükselişte olduğu iddialarına. Çok emin değilim, ama bunu söyleyenler var. Biz Mümtaz’er’le bunu konuştuğumuzda, Mümtaz'er ısrarlı bir şekilde MHP'nin çok sarsılmayacağını söylüyor. Hatta, diğer partilerin sürece yönelik itirazlarının da çok ölçülü olduğunu söylüyor. Yani böyle büyük bir kıyamet koparma olayı henüz görmedik. Yani İYİ Parti'nin Bursa'da bir mitingi oldu. Onun dışında sokakta pek bir şey yok zaten. Yani şu denilebilir: Birazcık bir şeyler olsun, somut adımlar atılsın. Onları protesto et. Mesela diyelim ki birileri tarih olacak, birileri ülkeye dönecek, şu olacak, bu olacak. O zamanı mı bekliyorlar bilmiyorum, ama şu hâliyle ben de açıkçası çok büyük bir şey görmüyorum.
Kemal Can: Ben, son derece kontrollü, iktidarı acıtmayan, CHP'yi hırpalamaya çalışan, gayet kontrollü bir muhalefet tarzında yürüdüklerini düşünüyorum. Hatta süreçle ilgili olarak iktidarla hiçbir meseleleri yok da, komisyona giren CHP ile meseleleri varmış gibi davrandıkları gayet açık. Bu da son derece kontrollü bir muhalefet tarzı. MetroPOLL’ün araştırmasına dayanarak bu tür yorumlar yapılıyor. Ben senelerdir hep aynı şeyi söylüyorum. Milliyetçi partiler ya da kendisini siyasi kimlik olarak ‘’milliyetçi’’ olarak tarif eden ve buna göre oy verme davranışı gösteren seçmeni hedefleyen partilerin, birbirlerine oy kaymalarına ve hareketliliğine elbette bakıyorum, ama toplamına bakıyorum. Ve toplamına baktığımda da, 1999’da MHP'nin %18, BBP'nin %2'ye yakın oy aldığı, %20'ler üst seviyesinin üç aşağı beş yukarı +1 puan, -1 puan civarında gezen bir toplam milliyetçi oy havuzu hâlâ geçerli.

Ruşen Çakır: Ben geçenlerde baktım, %18 civarı. Yani İYİ Parti, Anahtar Parti, Zafer Partisi ve MHP'nin toplamı 18.
Kemal Can: Tamam, topla 20 olsun. Yani ben de diyorum ki, +1, -1, hâlâ o 20'ler civarında. Şimdi tabii 99'a göre çok çeşitlenmiş durumda bu parti yelpazesi. Bu çeşitlenme, çeşitli grupların bu havzada tutulmasını mümkün kılan bir şey aslında. Yani bu kadar bölünme bir erimeye, bir dağınıklığa neden olabilir diye düşünülebilir, ama burada bence tersi bir dinamik işliyor. Tam tersine, böyle katmanlı ağ gibi, çeşitli büyüklükte geçişkenlikleri olan ağ gibi, birinden kaçan öbürüne yakalanıyor, öbüründen kaçan öbürüne yakalanıyor ve sonuçta havzada herkesin, milliyetçiliğin her meşrebinin kendisini görebileceği bir temsiliyet alanı oluşuyor. Seküleri, cumhuriyetçisi, dindarı, muhafazakârı, devletlusu, şusu, busu. Böyle bir durum var ve %20'ler civarında. Ama biraz önce söylediğin gibi, şu anda MHP ve MHP dışındaki milliyetçi partiler, daha önce de öyleydi ama şimdi daha fazla öyle, iktidarı rahatsız eden bir muhalefet tarzı geliştirmiş değiller, bir söylem kurmuş değiller. Ve aslında 2023 seçimlerinde de gördüğümüz gibi, onların birazcık palazlanması, oy tutması, oy toplaması, başta Erdoğan'ı ve iktidarı çok da rahatsız etmiyor aslında. Çünkü orada her zaman plana sadık aktörlerle sonuca etki yapmanın yolları var. Ve bunu defalarca gördük.
Hatırlarsan, yine araştırmalarla desteklenen %30'lara tırmanan bir İYİ Parti hikâyesi anlatılıyordu bize. ‘’İşte asıl muhalefet bu. Hatta CHP ile eş muhalefet olmalı, neredeyse sözleri ve ağırlıkları itibariyle Akşener'le Kılıçdaroğlu denk olmalı’’ tezleri bu araştırmalara dayalı olarak ortaya atılıyordu. Tabloyu ve sonuçları gördük. Ben bu partilerin, MHP dışındaki partilerin %15'ler civarında bir oy tutmasının, bu oyun bir kısmının CHP'ye gitmesini engellemesinin ve iktidarı çok da rahatsız etmeyen bir havzada bu oyun tutuluyor olmasının, Erdoğan'ı hiç de rahatsız ettiği kanaatinde değilim. Burak Bilgehan Özpek’le yaptığınız yayını https://medyascope.tv/2025/08/14/mhp-disindaki-milliyetci-partiler-yukseliste-video/ da izledim. ‘’Erdoğan bundan rahatsız oluyor’’ sonucunu çıkartıyor Burak Bilgehan. Birçok analizine önem verdiğim birisi Burak. Ama ben bu konuda öyle düşünmüyorum. Tam tersine, eğer o %15 civarında bir yekûn tutuyorsa ve şimdiki muhalefet dengeleri içerisinde o yekûnu tutmaya devam edeceklerse, bu, iktidar için bir risk oluşturmuyor.

Ruşen Çakır: Burada şöyle bir husus var Kemal. Sürecin en tarihi açıklaması neydi? Devlet Bahçeli'nin “Abdullah Öcalan gelsin, DEM Parti grubunda konuşsun” demesiydi, değil mi? Hepimizin ağzının açık kaldığı en büyük çıkış buydu. Normal şartlarda, MHP dışındaki milliyetçi partilerin, kişilerin, bunun üzerinde sürekli tepiniyor olması lazım. Daha ne söylesin Devlet Bahçeli? Yani bundan daha iyi bir malzeme olabilir mi? Ya ben kaçırdım, ki kaçırdığımı sanmıyorum, birisi bu süreci eleştirecek olsa sürekli olarak bunu dile getirmesi lazım. Senin de demin dediğin gibi, CHP'nin komisyona girme ihtimali üzerine koparılan gürültüyü düşününce, Bahçeli'nin bu çıkışına gösterilen tepki arasında büyük bir uçurum var. Sanki süreci Özgür Özel yapıyormuş gibi. Ben açıkçası bunu anlamıyorum. Zaten bu özellikle Ümit Özdağ'da hep var. Hep CHP'yi eleştiriyor, ortada MHP yok. Yani orada böyle hep bir dikkat meselesi var.
Kemal Can: Ama bu pek çok konuda böyle. Bu yeni de değil, daha önce de böyleydi. DEM Parti'yi dövmek, CHP'yi dövmek… Mesela göçmen meselesi konusunda senelerce Suriyelileri dövmek ya da göçmenlerin kendilerini mesele etmek, ama bunu yapan, o süreci yaratıp bu sonucu üreten iktidara bir şey söylememek, hakikaten ancak böyle mümkün oluyor. Eğer bu bir strateji ise, aslında ‘’kazan-kazan’’ stratejisi. Şöyle bir şey yani: ‘’Şimdi sen iktidarı acıtmayan, muhalefetin öne çıkan aktörünü hırpalayan ya da onu yavaşlatan bir rol üstlen, seçimden önce böyle bir rolü yerine getir. Seçimde ve seçim sonrasında plana sadık kal. Hiçbir şey olmazsa, ‘hiç olmazsa merkeze gidiyoruz’ hikâyesiyle muhalefeti de sağa çekmiş olursun.’’ Yani üç durumda da iktidar için rahatsız edici olmamayı başaran bir siyaset tarzının dışına çıkamıyorlar. Bütün hikâyelerde, merkez parti olmak, sekülerizmin ve cumhuriyetçiliğin bayraktarlığını yapmak, CHP'nin eksik kaldığı tarafı tamamlamak ya da göç meselesi gibi bütün siyaseti belirleyecek ana meselenin şeyi olmak… Mesela ilginç biçimde, birdenbire sanki bütün göçmenler geri gitmiş gibi konu pat diye ortadan kalktı, bundan bahseden yok.
Söylemek istediğim şu: Her meselede, bunu, iktidarı zorlayan, iktidarın bütün politik pozisyonunu tartışma alanına çeken, kendi etkileyebildiği çevreleri de, asıl olarak tepkileriyle birlikte iktidarın karşısında konumlandıran bir pozisyon almıyor. Hep karşı blokun, muhalefet blokunun patronajı, onu kimin belirleyeceği, oradaki rüzgârları nasıl etkileyecekleri üzerine siyaset kurmaya çalışıyor ve bu yüzden de daha bağımsız, kendi dili olan, kendi iddiası olan ve sahiden iktidarı sıkıştıran bir siyasi rol üstlenemiyorlar. Burada da yine dolaylı bir şey. Sonuçta şimdi süreç olmasaydı, yani süreç onlar açısından bir şans gibi görünüyor ve bu artış da ona bağlanıyor ama süreç olmasaydı ne diyecekti bu partiler? On dokuz Mart ve sonrasında ne diyeceklerdi? Yine CHP’yi eleştirerek mi seçmen kazanmaya çalışacaklardı?

Ruşen Çakır: Orada tabii şu notu da düşmek lazım: On dokuz Mart sürecinde, kısmi birtakım şeyler dışında, organize ve topyekûn bir şekilde hiçbirisi CHP'ye destek vermedi farkındaysan. Yani Ekrem İmamoğlu’na cezaevinde birtakım ziyaretler gibi bir şeyler yaptılar, ama onun dışında çok büyük bir şey yapılmadı.
Kemal Can: Evet. Yani tavan seviyesinde, elitler seviyesinde ya da yöneticiler seviyesinde birtakım jestler yapıldı.

Ruşen Çakır: Evet, parti yönetimleri yapmadı, tabanda oldu.
Kemal Can: Evet. Ama bir parti politikası olarak ‘’biz oradayız, alandayız’’ olmadı yani.

Ruşen Çakır: Ve zaten çok ilginç, CHP’nin araştırmalarında, CHP'ye en büyük oy kayışlarının İYİ Parti’den olduğunu saptamışlar. Yani yoğunluk olarak.
Kemal Can: O, 2024'ün devamı olan dalga. Ama şimdi o anketler üzerinden konuşuyoruz ya, o anketlerin şu anda gösterdiği şey, bu süreç türbülansının önümüzdeki günlerde yeni problemler yaratacağı. Erdoğan, bu sürecin kendisi için nasıl bir faydaya dönüşeceğinin formülünü hâlâ bulabilmiş değil. O yüzden de başka sıkıntılar da devam ediyor. Ama bu süreç gündemi sayesinde rahatsız olan, rahatsız edilen, kışkırtılan, biraz önce konuştuğumuz gibi, ‘’komisyonda onu konuştular, şunu istediler’’ filan şeyleriyle biraz provoke edilen çevrelerle bir şey tutacaklar. Bir taban da demeyeceğim buna, bir tepkiyi tutacaklar kendi arkalarında. Ama bu, siyaseten çok taşıyıcı bir şey değil. O yüzden, ben yakın bir dönemde bu partilerin, yine ciddi bir ittifaklar, düzenler, şunlar bunlar arayışının aktörleri hâline dönüşme riskiyle karşı karşıya olduğunu düşünüyorum. Zaten bir tanesinin adı da Anahtar Parti.

Ruşen Çakır: Bir taraftan da bilgisayardan yorumlara bakıyorum. Mümtaz’er’le yaptığımız yayından kısa bir bölüm paylaşmıştık. Birisi, “Koca Ruşen Çakır işi gücü bırakmış, Türköne’nin toplumu manipüle etmesine alet oluyor” demiş.
Kemal Can: Bu toplum nasıl bir şey ya? Nasıl manipüle ediliyor?

Ruşen Çakır: Ne diyeyim artık. Söyleyecek çok fazla bir şey yok. Ama bugün yeterince manipüle ettik mi?
Kemal Can: Bilmiyorum. Göreceğiz şimdi. Yorumlardan ve gelen yeni paylaşımlardan vebalimizi öğreniriz artık.

Ruşen Çakır: Evet. Noktayı koyalım Kemal. Haftaya Bakış’ı sonlandıralım, ama bitirirken izleyicilerimize bir kere daha hatırlatalım. Onuncu yılında Medyascope’a daha fazla sahip çıkmanızı rica ediyoruz. Özgür ve bağımsız gazeteciliği sürdürebilmemiz, sizin desteklerinizle mümkün diyelim. Çok teşekkürler. Haftaya tekrar buluşmak üzere, iyi günler.
Kemal Can: İyi günler. 



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
31.08.2025 Ya CHP 19 Mart’ta teslim olsaydı?
29.08.2025 Siz Beyoğlu’nu ne sanıyorsunuz?
27.08.2025 Türkiye yeni çözüm sürecini niçin konuşmak istemiyor?
25.08.2025 Bu kavramı çok işiteceğiz: Adem-i merkeziyetçilik
24.08.2025 Devlet Bahçeli benim gibi düşünenleri tekzip etmeye devam ediyor
24.08.2025 Dindarlar ve CHP: Hiç de zor olmayan bir ilişki
23.08.2025 CHP’de “çifte liderlik” dönemi
22.08.2025 Kutuplaşma CHP’nin işine yarar mı?
22.08.2025 Haftaya Bakış (281): AKP-MHP gerilimi, CHP sürece nasıl bakıyor? Milliyetçi partiler yükselişte mi?
21.08.2025 Mitingle olmaz mı, miting yetmez mi?
31.08.2025 Ya CHP 19 Mart’ta teslim olsaydı?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı