Türkiye yeni çözüm sürecini niçin konuşmak istemiyor?

27.08.2025 medyascope.tv

27 Ağustos 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. Bugün Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, Mecliste kaldığı yerden toplantılarına devam edecek. Bugün hukukçuları ağırlayacaklar. Yarın da eski Meclis başkanlarını ağırlayacaklar. Yarın bir başka önemli gelişme İmralı heyetinin uzun bir aradan sonra, uzun bir ara derken Meclis komisyonu kurulmasından sonra ilk kez tekrar DEM Parti heyetinin İmralı'ya gideceğini biliyoruz, perşembe günü, yani yarın. Ama Türkiye bu süreci konuşmuyor, konuşmak istemiyor. Devletin verdiği adla ‘‘terörsüz Türkiye,’’ benim tabirimle yeni çözüm sürecini Türkiye konuşmuyor. Çok büyük bir ilgi noksanlığı, eksikliği var. Medya ele almıyor. Tartışmalarda çok önemli gelişmeler olmadığı müddetçe başka şeyler konuşuyoruz. Bu olaya çok fazla girmek istemiyoruz.
Bunun birçok nedeni var. Birincisi, komisyon ilk başta kurulurken bayağı bir tartışma oldu ama sakin sakin insanları dinliyorlar, kendi aralarında kısmen tartışıyorlar ve ortaya bir şey çıkmıyor. Şu aşamada çok erken, komisyona havale edilmiş durumda süreç. Ama onun ötesinde komisyonun alacağı, geliştireceği önerileri beklemeden hayata geçirilebilecek şeyler var. Örneğin, AİHM ya da Anayasa Mahkemesi kararlarına uyarak başta Selahattin Demirtaş olmak üzere bazı tutukluların serbest bırakılması, belediye başkanlarının kayyum atanan belediyelere tekrar iade edilmesi, DEM Partili ve CHP'li belediye başkanlarının, ‘‘kent uzlaşısı’’ adı verilen İstanbul'daki soruşturmanın sona ermesi, ki tutuklu kişiler var. Bütün bunlar yapılabilecek şeyler. Bunlar da yapılmıyor. Şu hâliyle baktığımız zaman adı var, kendi yok bir süreçten bahsediyoruz. Ortada herhangi bir uygulama yok. Uygulama olsaydı o uygulamalar üzerinden birtakım tartışmalar belki çıkabilirdi. Olayın böyle bir boyutu var.
İkincisi, insanlar şöyle bakıyorlar, kamuoyu araştırmalarında bunu görüyorsunuz: "İyi olur. Terör biterse iyi olur. PKK kendini feshederse iyi olur" diye düşünüyor büyük bir çoğunluk. Ama yine bayağı bir çoğunluk bunun gerçekleşeceğine pek ihtimal vermiyor. Bir şekilde bunun bozulacağını düşünüyor ve böyle ilginç, ikircikli bir tutum var. Hâlâ insanlar tam inanmıyor. Hâlâ insanlar bu olaya çok motive olmuş değiller. Olay o kadar ilginç ki savunanlar çok fazla ses çıkartmıyor, karşı çıkanlar da çok fazla ses çıkartmıyor. İYİ Parti Bursa'da bir miting yaptı, "Devamı gelecek" dendi. Gelmedi. Büyük protestolar görmüyoruz. Zafer Partisi, İYİ Parti, Anahtar Parti mesela bu konuda sürece açıkça karşı çıkanlar seslerini çok fazla yükseltmiyorlar. Diyecekler ki: ‘‘Medyamız yok, medya bize kapalı.’’ Hiç sanmıyorum, olay bundan ibaret değil. Onlar da belli bir dikkatle gidiyorlar. Yani Türkiye buna dokunmaya korkuyor, çekiniyor. Çünkü şöyle bir husus da var, geçen çözüm sürecinin ardından olay yatışınca bu olaya angaje olanlar, bu olaya destek verenlerin başına bir şeyler geldi. Dışlandılar en azından. Şimdi de bazı kişiler, "Ne olur ne olmaz" diye çok fazla topa girmek istemiyorlar. Burada tabii, iktidarın büyük ortağının, AK Parti'nin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hâlâ belli bir tutuklukta hareket etmesi de çok etkili. Onun kontrolündeki medya hâlâ bu konuda çok tereddütlü.
Bir de olayın Suriye ayağı var. Suriye'nin ne olacağı belli değil ve Suriye'de yaşanabilecek herhangi bir olumsuz gelişme, bir çatışma ihtimali zaten Türkiye'deki bütün çalışmaların, atılan adımların boşa gitmesine neden olabilir. O da var ama bir başka önemli husus Öcalan'ın varlığı. Öcalan'ın bu burada merkezi bir rol oynaması, baş aktör olması, kendisine destek veren kitleler tarafından çok önemseniyor ve sürecin en büyük artısı olarak görülüyor, bunu açıkça görmek mümkün. Buna karşılık, Öcalan'ı terörist başı, bebek katili olarak gören, yıllarca böyle düşünmüş, bunu telaffuz etmiş kesimlerde Öcalan'ın varlığı bu sürece sıcak bakılmasını, ilgi gösterilmesini büyük ölçüde etkiliyor. Yani daha önce bir yayında da söylemiştim, Öcalan'la olup olmayacağı, yani onsuz da olmuyor, onunla da olmuyor gibi bir husus var. Ama bir bütün olarak baktığımız zaman bu olay Türkiye'nin gündemine hak ettiği bir şekilde girmedi. Çünkü bu olayın bir başka önemli boyutu da şu: Bir halkla ilişkiler boyutu yok. Bunu kim yapabilir? Bunu isteyenler yapabilir. Buna dahil olanlar yapabilir. Yani bir yanıyla siyasi iktidar, bir yanıyla da Kürt hareketi, esas olarak. Ama siyasi iktidarda MHP ve Devlet Bahçeli elinden geldiği kadar, sürekli yaptığı açıklamalarla bu olayı sıcak tutmaya çalıştı, belli ölçülerde başardı. Ama esas mesele Kürt hareketinin de buna destek vermesi, bunun propagandasını yapması bir yere kadar var.
Orada da özellikle yurt dışındaki ya da yasaklı olan medyasında hep bir temkinli olma hâli var. "Devlet bu olayı yarıda bırakırsa…" diyerek hep birtakım şüphe tohumlarını da yanlarında taşıyorlar. Ama en önemlisi, Erdoğan'ın, Erdoğan’ın denetimindeki ilgili kurumlar, bakanlıklar, İletişim Başkanlığı, birtakım TRT, Anadolu Ajansı gibi kurumlar hâlâ bu olayı sahiplenmiş görünmüyorlar. Bundan dolayı herkesin, yani büyük bir çoğunluğun, ürkek davrandığı bir süreç var. Buna rağmen bu süreç gelişir ve başarılı olursa helâl olsun. Ama şu hâliyle baktığımız zaman daha ilk adımlarda tık nefes kalmış gibi bir hâl var. Ve bunu eleştirel olarak söyleyen benim gibilerin işleri de çok zor. Çünkü birbirinden farklı bir kesim, bunun böyle gitmesinin, zamana yayılmasının daha hayırlı olacağını düşünüyor, çok da acele etmiyorlar. Fakat öyle bir bölgedeyiz ki bütün bu kaybettiğimiz zamanlar bizim aleyhimize çalışabilir. Dolayısıyla daha fazla ilgi, daha fazla destek ve daha fazla tanıtım ve tartışma, özgür tartışma, çoğulcu tartışmaya ihtiyacı var Türkiye'nin bu sürecin başarılı olmasını istiyorsak. Ama galiba sorun da orada kopuyor. "Çok da olmasa da olur." diyen birbirinden farklı kesimler ve şahıslar var ve bu da bu süreci çok kırılgan yapıyor. Umarım aldanıyorumdur, yanılıyorumdur ve süreç canavar gibi yoluna devam eder diyelim ve Türkiye bu sorunu bir daha geri dönmemek üzere yok eder.
Bugün yayını kime hitap edeceğim? Aslında üç şeye birden, şöyle söyleyeyim: Oğuz Aral, Gırgır dergisi. Oğuz Aral'ın 1972'de kurduğu Gırgır dergisi ama Oğuz Aral'ın kendisi. 21 yıl önce kaybettik Oğuz Aral'ı. Ve Gırgır dergisi bir dönem Türkiye'de, tabii Türkiye'de hep karikatürle ilgili yayınlar çok olmuş, mizah dergileri çok çıkmış, karikatür zaten öteden beri gazetelerde var olan bir şey ama Gırgır yepyeni bir çığır açmıştı. Biz çocukken başladık okumaya ve orada, ‘‘Avanak Avni’’ yani ‘‘Utanmaz Adam’’ı da var, başka şeyleri de var Oğuz Aral'ın ama bence en iyisi, en muazzamı ‘‘Avanak Avni’’ydi. Zaten şöyle de bir şey oldu: Gırgır el değiştirdi, el değiştirince Oğuz Aral ve ekibi ayrıldı ve yeni bir dergi çıkardılar. Derginin adı da ‘‘Avni’’ olmuştu. Hatırlayanlar vardır. ‘‘Avanak Avni’’ böyle bir gecekondu çocuğu, adı ‘‘Avanak’’ ama kendisi cin gibi. Onun öyküleri vardı. Küçük küçük öyküler. Kimi zaman tek kare, kimi zaman birkaç karede anlatılan öyküler. Bazıları hâlâ aklımdadır. Bir de çok ilginç bir anekdot var. Denir ki Oğuz Aral bunu Gırgır dergisinde çalışan bir ofisboydan, yani getir götür işleri yapan bir çocuktan ilhamla yapmış. Yani yoksul bir mahalle çocuğundan. Ve yıllar sonra Kadıköy Belediyesi tarafından dikilen ‘‘Avanak Avni’’nin heykeli bir kayboldu, çalındı. Sonra Kuştepe'de, ki artık eskisi kadar değil ama eskiden ben de hemen yanında Çağlayan'da büyüdüğüm için bilirim, İstanbul'un yoksul mahallelerinden olarak bilinir. Zamanla biraz değişti ama yine de öyle denebilir. Orada Gökmen adında bir çocuk çalmış. "Hiç arkadaşım yoktu, bana çok gülümsüyordu, ben de yanıma aldım" diye heykeli almış götürmüş. Böyle de bir anekdot var. Evet, Gırgır dergisi bir zamanlar 500 bini aşkın satış yapmış ve mecburen aldığımız, yani almadan edemediğimiz, okumadan edemediğimiz bir dergiydi. Ve de tabii ki şöyle de bir husus var: Türkiye'nin çok sayıda karikatüristine ev sahipliği yapmış. Çok sayıda başka dergi Gırgır'dan çıktı. Oğuz Aral buna damgasını basmış bir isimdi. Kendisini saygıyla anıyorum ve ‘‘Avanak Avni’’yi tabii ki hep sevgiyle hatırlıyorum.
Bitirmeden, 10. yılında Medyascope'a desteklerinizi rica ediyorum. Medyascope sizler sayesinde bugüne geldi ve bundan sonra da yine sizler sayesinde yoluna devam edecek. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
31.08.2025 Ya CHP 19 Mart’ta teslim olsaydı?
29.08.2025 Siz Beyoğlu’nu ne sanıyorsunuz?
28.08.2025 Hâlâ iyimser miyim?
27.08.2025 Türkiye yeni çözüm sürecini niçin konuşmak istemiyor?
26.08.2025 Kötülüğün şeffaflığı
25.08.2025 Bu kavramı çok işiteceğiz: Adem-i merkeziyetçilik
24.08.2025 Devlet Bahçeli benim gibi düşünenleri tekzip etmeye devam ediyor
24.08.2025 Dindarlar ve CHP: Hiç de zor olmayan bir ilişki
23.08.2025 CHP’de “çifte liderlik” dönemi
22.08.2025 Kutuplaşma CHP’nin işine yarar mı?
31.08.2025 Ya CHP 19 Mart’ta teslim olsaydı?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı